ABD Başkanı George Walker Bush, önceki gün Beyaz Saray önünde gazetecilere hitaben yaptığı açıklamada, ülkesinin ne yapmak istediğini yalın ifadelerle dile getirdi. Başkan, öfke saçan yüz hattıyla dedi ki, "Bu yeni bir şer tarzı. Amerikan halkı bu haçlı seferini, terörizme yönelik bu savaşı anlıyor. Bu savaş bir müddet sürecek. ABD halkı sabırlı olmalı."
Dünyanın ekonomik ve askeri açıdan en güçlü devleti konumundaki ülkenin zirvesinde yer alan bir devlet adamı yani Başkan Bush, kampanya, harekat gibi tali anlamları da olan, ancak birinci derecede Haçlı Seferi anlamına gelen 'crusade' kelimesini bilinçsiz bir şekilde kullanmış olamaz. Gerçi seçim çalışmaları sırasında çok sayıda gafıyla ABD'deki talk-şovculara ve komedyenlere epey malzeme vermişti; ama yönettiği ülkenin nüfusunun 40'ta birini Müslümanların oluşturduğu gerçeğine vakıf, bu Müslüman kesimin her köşe başında taciz edildiği, onlara ait mabedlerin kundaklandığı gerçeğinin şuurunda olan bir devlet adamının, böylesine 'hassas' bir dönemde bu tür bir kelam etmesi normal değildir. Bu terörist saldırıları, buna verilecek cevabı nitelemek için İngilizce'de yüzlerce kelime ve tabir bulunurken; Bush'un özellikle bu kelimeyi seçmesini gaf olarak yorumlamak mümkün değildir. Bu durum psikolojide 'bilinç altına kazınmış bir düşüncenin' coşarak dışarı çıkmasından başka bir şey değildir.
Son 10 yıl misallerle dolu
ABD, 'küresel politika' izlendiği son 46 yıl içinde pekçok ülkeye müdahale etti. Sam Amca, 1964 yılında komünizmin Güney Asya'ya inmesini önlemek için, Budacılık ve Taoizm inancına mensup 4 milyon Vietnamlıyı katletti. Bu rakam 11 Eylül'de New York ve Washington'a yapılan terörist saldırılarda hayatını kaybedenlerin sayısının tam 200 katı. Yine ABD 1973 yılında komünizmle mücadele adı altında Şili'ye müdahale etti, halkın seçtiği devlet başkanı Allende'yi görevinden uzaklaştırarak, Pinochet'yi başa geçirdi. Pinochet, iktidarda kaldığı yaklaşık 20 yıl oyunca onbinlerce Şililiyi katletti.
ABD'nin başka müdahaleleri de var: Nicaragua, Panama, Grenada...
Klasik Soğuk Savaş dönemi sona erince, ABD'nin 'saldırı konsepti de' değişti. Bu yeni dönemde acımasız savaşlar hep Müslümanlara karşı verildi. Büyük Bush, kendi beslemeleri Saddam'ı bahane ederek, 1991 yılında Irak halkını imha planını yürürlüğe koydu. Sonuçta çoğu çocuk 500 bin Iraklı şehit oldu. Saddam'a ise dokunulmadı. Denklem şuydu: Saddam iktidarda kaldığı sürece ABD Körfez'de kalacaktır. Şu anda ABD'nin Suudi Arabistan'da 50 bin askeri bulunuyor. Bu askerlerin aylık 3 bin ile 20 bin dolar arasında değişen maaşları Washington'dan gelmiyor. Bu giderleri Suudi yönetimi karşılıyor. Bir taş iki değil, 3 kuş vurmak derler buna.
Bu projenin bir ayağı da Türkiye'yi yakından ilgilendiriyor. Saddam işbaşında durduğu sürece Irak, 3 parça olarak kalacaktır. Bunun sonucu olarak, kuzeydeki Kürt gruplar, 'tanınmamış devlet' statüsünü sürdürecekler; bağımsızlık yolunda Washington'dan 'tamam sinyalini' bekleyeceklerdir. Bu da Türkiye için 'savaş anlamına' geliyor.
ABD'nin ikinci hedefi ise Somali idi. Orada da yüzlerce Müslüman öldürüldü ama Sam Amca bu kez geri çekilmek zorunda kaldı. Somali'ye müdahale sıralarında, Balkanlar'da Sırplar 'Kiliseler Birliği'nin maddi desteğiyle Boşnaklara yönelik etnik ve dini temizlik kampanyasını hızlandırmışlardı. Ama Irak'a, Somali'ye uzanan el, çok daha yakın olmasına rağmen oraya ulaşamamıştı! Ancak 250 bin Boşnak katledildikten sonra, bu güçlü el Saraybosna'ya vardı. Kan akışını durdurdu ama kotardığı anlaşma ile yine katili korudu!
Ve derken Kosova... 1999'da Sırplar 'dini ve etnik' temizlik dalgasını Kosova'ya yaydılar. Alev topunun bir çığ gibi tüm Balkanları kuşattığını gören Batı dünyası, bu kez sessiz kalamadı. NATO bünyesinde 'özel bir güç' oluşturuldu ve Sırbistan bombalandı. Bağdat'ta sığınaklarda saklanan garip Irak halkını bulan Cruise füzeleri, Sırpların ayan beyan ortada duran askeri hedeflerine bile ulaşamadı. Irak'ta 40 günde 300 bin kişiyi katleden bombalar ve füzeler, Sırbistan'da 78 günde 500 Sırbı öldüremedi.
Soru açık: Acaba Irak halkı Hıristiyan olsaydı, bu kadar kayıp verir ler miydi? Rakamlar gerçeği söylüyor.
Şimdi aynı oyun tekrarlanıyor. Usame bin Ladin, bahane ve hedef gösterilerek Afganistan işgal edilecek. Bu çerçevede diplomatik girişimler fayda vermeyecek. Nasıl Saddam, yenileceğini bildiği halde körü körüne işgalde direndiyse, tüm diplomatik girişimleri elinin tersiyle ittiyse; Taliban yöneticileri de kalaşnikoflarla füzelere karşı meydan okuyacaklardır.
ABD'li sivil ve askeri idareciler, Iraklı çocuklara acımadıkları gibi Afgan çocuklarına da merhamet etmeyecekler. Saldırıya uğrayan ikiz kulelerdeki insanların çaresizliğini tüm dünya halkı saniye saniye tanık oldu: ama Afgan çocuklarının çaresizliğine ise tanık olamayacağız. Çünkü oralarda canlı yayın araçları yok!
Sonuç olarak, Irak, Somali, Bosna misalleri dikkate alındığında klasik Soğuk Savaş sonrasında başlayan 'buz savaş döneminde' ABD, Müslümanlara karşı askeri müdahalelerde acımasız davranıyor. Masum insanlar hedefteymiş, değilmiş hiçbir ayırım yapmıyor. İslam dünyası aynı gaddarlığı ve vicdansızlığı Haçlı sürülerinin "Kudüs'teki kutsal mekanları" kurtarma amacıyla başlattığı seferlerde de görmüştü.
ANALİZ: Recep BAHAR
Dünyanın ekonomik ve askeri açıdan en güçlü devleti konumundaki ülkenin zirvesinde yer alan bir devlet adamı yani Başkan Bush, kampanya, harekat gibi tali anlamları da olan, ancak birinci derecede Haçlı Seferi anlamına gelen 'crusade' kelimesini bilinçsiz bir şekilde kullanmış olamaz. Gerçi seçim çalışmaları sırasında çok sayıda gafıyla ABD'deki talk-şovculara ve komedyenlere epey malzeme vermişti; ama yönettiği ülkenin nüfusunun 40'ta birini Müslümanların oluşturduğu gerçeğine vakıf, bu Müslüman kesimin her köşe başında taciz edildiği, onlara ait mabedlerin kundaklandığı gerçeğinin şuurunda olan bir devlet adamının, böylesine 'hassas' bir dönemde bu tür bir kelam etmesi normal değildir. Bu terörist saldırıları, buna verilecek cevabı nitelemek için İngilizce'de yüzlerce kelime ve tabir bulunurken; Bush'un özellikle bu kelimeyi seçmesini gaf olarak yorumlamak mümkün değildir. Bu durum psikolojide 'bilinç altına kazınmış bir düşüncenin' coşarak dışarı çıkmasından başka bir şey değildir.
Son 10 yıl misallerle dolu
ABD, 'küresel politika' izlendiği son 46 yıl içinde pekçok ülkeye müdahale etti. Sam Amca, 1964 yılında komünizmin Güney Asya'ya inmesini önlemek için, Budacılık ve Taoizm inancına mensup 4 milyon Vietnamlıyı katletti. Bu rakam 11 Eylül'de New York ve Washington'a yapılan terörist saldırılarda hayatını kaybedenlerin sayısının tam 200 katı. Yine ABD 1973 yılında komünizmle mücadele adı altında Şili'ye müdahale etti, halkın seçtiği devlet başkanı Allende'yi görevinden uzaklaştırarak, Pinochet'yi başa geçirdi. Pinochet, iktidarda kaldığı yaklaşık 20 yıl oyunca onbinlerce Şililiyi katletti.
ABD'nin başka müdahaleleri de var: Nicaragua, Panama, Grenada...
Klasik Soğuk Savaş dönemi sona erince, ABD'nin 'saldırı konsepti de' değişti. Bu yeni dönemde acımasız savaşlar hep Müslümanlara karşı verildi. Büyük Bush, kendi beslemeleri Saddam'ı bahane ederek, 1991 yılında Irak halkını imha planını yürürlüğe koydu. Sonuçta çoğu çocuk 500 bin Iraklı şehit oldu. Saddam'a ise dokunulmadı. Denklem şuydu: Saddam iktidarda kaldığı sürece ABD Körfez'de kalacaktır. Şu anda ABD'nin Suudi Arabistan'da 50 bin askeri bulunuyor. Bu askerlerin aylık 3 bin ile 20 bin dolar arasında değişen maaşları Washington'dan gelmiyor. Bu giderleri Suudi yönetimi karşılıyor. Bir taş iki değil, 3 kuş vurmak derler buna.
Bu projenin bir ayağı da Türkiye'yi yakından ilgilendiriyor. Saddam işbaşında durduğu sürece Irak, 3 parça olarak kalacaktır. Bunun sonucu olarak, kuzeydeki Kürt gruplar, 'tanınmamış devlet' statüsünü sürdürecekler; bağımsızlık yolunda Washington'dan 'tamam sinyalini' bekleyeceklerdir. Bu da Türkiye için 'savaş anlamına' geliyor.
ABD'nin ikinci hedefi ise Somali idi. Orada da yüzlerce Müslüman öldürüldü ama Sam Amca bu kez geri çekilmek zorunda kaldı. Somali'ye müdahale sıralarında, Balkanlar'da Sırplar 'Kiliseler Birliği'nin maddi desteğiyle Boşnaklara yönelik etnik ve dini temizlik kampanyasını hızlandırmışlardı. Ama Irak'a, Somali'ye uzanan el, çok daha yakın olmasına rağmen oraya ulaşamamıştı! Ancak 250 bin Boşnak katledildikten sonra, bu güçlü el Saraybosna'ya vardı. Kan akışını durdurdu ama kotardığı anlaşma ile yine katili korudu!
Ve derken Kosova... 1999'da Sırplar 'dini ve etnik' temizlik dalgasını Kosova'ya yaydılar. Alev topunun bir çığ gibi tüm Balkanları kuşattığını gören Batı dünyası, bu kez sessiz kalamadı. NATO bünyesinde 'özel bir güç' oluşturuldu ve Sırbistan bombalandı. Bağdat'ta sığınaklarda saklanan garip Irak halkını bulan Cruise füzeleri, Sırpların ayan beyan ortada duran askeri hedeflerine bile ulaşamadı. Irak'ta 40 günde 300 bin kişiyi katleden bombalar ve füzeler, Sırbistan'da 78 günde 500 Sırbı öldüremedi.
Soru açık: Acaba Irak halkı Hıristiyan olsaydı, bu kadar kayıp verir ler miydi? Rakamlar gerçeği söylüyor.
Şimdi aynı oyun tekrarlanıyor. Usame bin Ladin, bahane ve hedef gösterilerek Afganistan işgal edilecek. Bu çerçevede diplomatik girişimler fayda vermeyecek. Nasıl Saddam, yenileceğini bildiği halde körü körüne işgalde direndiyse, tüm diplomatik girişimleri elinin tersiyle ittiyse; Taliban yöneticileri de kalaşnikoflarla füzelere karşı meydan okuyacaklardır.
ABD'li sivil ve askeri idareciler, Iraklı çocuklara acımadıkları gibi Afgan çocuklarına da merhamet etmeyecekler. Saldırıya uğrayan ikiz kulelerdeki insanların çaresizliğini tüm dünya halkı saniye saniye tanık oldu: ama Afgan çocuklarının çaresizliğine ise tanık olamayacağız. Çünkü oralarda canlı yayın araçları yok!
Sonuç olarak, Irak, Somali, Bosna misalleri dikkate alındığında klasik Soğuk Savaş sonrasında başlayan 'buz savaş döneminde' ABD, Müslümanlara karşı askeri müdahalelerde acımasız davranıyor. Masum insanlar hedefteymiş, değilmiş hiçbir ayırım yapmıyor. İslam dünyası aynı gaddarlığı ve vicdansızlığı Haçlı sürülerinin "Kudüs'teki kutsal mekanları" kurtarma amacıyla başlattığı seferlerde de görmüştü.
ANALİZ: Recep BAHAR