'Biz bu kitapta hiç bir şeyi eksik bırakmadık'
Allah Azze ve Celle buyurmuştur ki: "Biz bu kitapta hiç bir şeyi eksik bırakmadık." Peygamberin ömrünün sonlarında gerçekleşen Haccetü'l-Veda'da ise: "...Bu gün size dininizi kâmil kıldım, üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslam'ı beğendim." buyurmuştur
03.05.2025 00:06:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





Abdu'l-Aziz bin Müslim'den dedi ki: Hz. Rıza (İmam Ali bin Musa) aleyhisselam ile birlikte Merv'de bulunuyorduk. Oraya varışımızın ilk günleriydi, cuma günü camide toplandık. İmamet konusundan bahsettiler; insanların bu hususta pek çok ihtilaflara düştüklerinden söz ettiler.
Bu arada, ben efendime (İmam Rıza aleyhisselam'a) giderek, insanların bu mevzu üzerinde batıla daldıklarını bildirdim.
Gülümsediler ve buyurdular ki: "Ey Abdu'l-Aziz bin Müslim! Bu kavim gerçeği bilmiyordur ve görüşlerinde aldatılmışlardır. Allah Azze ve Celle Peygamberi sallallahu aleyhi ve alih'in ruhunu kabzetmeden önce, dinini O'nun için kâmil kıldı ve içinde her şeyin açıklaması olan Kur'an'ı O'na indirdi. Onda helali, haramı, hadleri ve insanların ihtiyaç duydukları her şeyi bütünüyle açıkladı.
Nitekim Allah Azze ve Celle buyurmuştur ki: "Biz bu kitapta hiç bir şeyi eksik bırakmadık."
Peygamberin ömrünün sonlarında gerçekleşen Haccetü'l-Veda'da ise: "...Bu gün size dininizi kâmil kıldım, üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslam'ı beğendim." buyurmuştur.
İşte imamet mevzuu, dinin tamamlanmasındandır. Allah Resulü sallallahu aleyhi ve alih dünyadan göçmeden önce, ümmetine dinin talimatlarını beyan buyurdu. Yollarını onlara gösterdi Onları hak yolu üzerinde bıraktı. Ali aleyhisselam'ı onlara bir sembol ve imam olarak belirledi ve ümmetin ihtiyaç duyduğu hiçbir şeyi açıklamadan bırakmadı.
Kim, Allah Azze ve Celle'nin dinini kâmil kılmadığını zannederse, Allah'ın kitabını reddetmiş olur, kim de, Allah'ın kitabını reddederse, onu inkâr etmiş olur.
Acaba onlar, imametin değerini ve onun ümmet içerisindeki mevkiini biliyorlar mı ki, onu seçmek onlara ait olsun? İmamet, insanların kendi akıllarıyla onu kavrayabilmelerinden, kendi görüşleriyle ona ulaşabilmelerinden veya kendi seçenekleriyle bir imam tayin edebilmelerinden, çok daha yüksek değere, büyük şana, yüce mevkie, ulaşılmaz doruğa ve engin bir derinliğe sahiptir.
Allah Azze ve Celle, İbrahim aleyhisselam'a, nübüvvet ve Halillik makamından sonra üçüncü bir makam olarak imameti bahşetti, bir fazilet olarak onunla kendisini şereflendirdi, onunla anısını yükselterek: "…Ben seni insanlara imam kıldım…" buyurdu.
Halil aleyhisselam ise bunun sevincinden: "…Soyumdan da…" dedi.
Allah Tebareke ve Teala ise: "…Ahdim zalimlere ulaşmaz." buyurdu.
Böylece bu ayet, kıyamet gününe kadar, bütün zalimlerin imametini geçersiz kıldı ve bu (makam) seçkin insanlara geçti.
Sonra da Allah Teala, bunu (imameti), onun seçkinlik ve taharet ehli olan neslinde koyarak İbrahim aleyhisselam'a ikramda bulundu ve şöyle buyurdu:
"Biz, ona İshak'ı ve fazladan bir bağış olarak Yakub'u lütfettik, hepsini de salih insanlar yaptık. Biz, onları emrimizle hidayet eden imamlar kıldık ve kendilerine hayır işler yapmayı, doğrudan namaz kılmayı ve zekât vermeyi vahyettik. Onlar, daima bize ibadet edenlerdi."
Böylece bu makam, onun soyunda asırdan asra birbirlerinden miras alarak devam ede geldi. Derken, Allah Celle ve A'la onu, Hz. Nebiy-i Ekrem sallallahu aleyhi ve alih'e miras olarak ulaştırarak, şöyle buyurdu:
"İnsanların İbrahim'e en evla olanı, ona uyanlar, şu Nebi ve iman eden kimselerdir. Allah müminlerin velisidir."
Dolayısıyla bu makam O'na özgü oldu. O da Allah Teala'nın emriyle, Allah'ın belirleyip farz kıldığı şekilde, onu Ali aleyhisselam'a yükledi.
Böylece bu makam O'nun, Allah Teala'nın: "Kendilerine ilim ve iman verilen kimseler derler ki, siz Allah'ın kitabında yeniden dirilme gününe kadar beklediniz." buyruğu gereğince, ilim ve iman verdiği seçilmiş soyuna geçmiş oldu.
O halde bu makam, kıyamet gününe kadar Ali aleyhisselam'ın evlatlarına özgüdür. Çünkü Muhammed sallallahu aleyhi ve alih'den sonra bir peygamber yoktur.
Öyleyse, bu cahiller onu (imamı) nasıl seçebilirler?!
İmamet, peygamberlerin makamı, vasilerin mirasıdır. İmamet, Allah'ın ve Resulün hilafeti, Emirü'l-Müminin Ali'nin makamı, Hasan ve Hüseyin'in mirasıdır.
İmamet, dinin yuları, Müslümanların düzeni, dünyanın ıslahı ve müminlerin izzetidir. İmamet, İslam'ın gelişen kökü, yücelen dalıdır.
İmamla namaz, zekât, oruç, hac ve cihat kemale erir, ganimet ve sadakalar çoğalır, had (şer'i ceza) ve ahkâm uygulanır, çevre ve sınırlar korunur.
İmam, Allah'ın helâlını helal, haramını haram kılar, şer'i cezaları uygular, Allah'ın dininden müdafaa eder, (halkı) hikmet, güzel öğüt ve üstün delillerle Allah'ın yoluna davet eder.
İmam, ellerin ulaşamadığı, gözlerin kestiremediği erişilemez bir ufukta doğarak ışınlarını âleme saçan güneşe benzer.
İmam, ışık saçan dolunay, parlak lamba, yayılan nur, zift karanlıklarda, şehirlerin, çöllerin girift geçitlerinde ve denizlerin girdaplarında yol gösteren yıldızdır.
İmam, susamışlar için tatlı su, doğru yolu gösteren rehber ve helak olmaktan kurtaran kurtarıcıdır.
İmam, yüksek yerde yakılan ateştir, kendisiyle ısınmak isteyene sıcaklık bahşeder. Tehlikeli geçitlerin kılavuzudur, ondan ayrılan helak olur.
İmam, yağmur yağdıran bulut, bol sağanak yağmur, ışık saçan güneş, gölgelik eden gök, döşenmiş yer, bol sulu pınar, (akan) nehir ve (yemyeşil) bahçedir.
İmam, yumuşak huylu arkadaş, şefkatli baba, öz kardeş, küçük yavrusuna düşkün anne ve büyük felaketlerde kulların sığınağıdır.
İmam, Allah'ın, yaratıkları arasındaki emini, kullarına hücceti, beldelerindeki halifesi, Allah'a davet eden ve Allah'ın yasaklarının savunucusudur.
İmam, günahlardan tertemiz kılınan, ayıplardan arınmış olan, özelliği ilim, nişanesi hilm olan, dinin düzeni, Müslümanların izzeti, münafıkların öfkesi, kâfirlerin helâkidir.
İmam, zamanın yegânesidir. Hiçbir kimse onun düzeyine çıkamaz, hiçbir âlim onun dengi olamaz. Onun bedeli, misli ve eşi bulunamaz. Bütün faziletlere özgü kılınmıştır ama bu onun tarafından olan bir talep ve kesple değil de, faziletleri veren bağışlayıcı Allah'ın ona özgü kılmasıyla oluşmuştur.
Böyleyken kim, İmam'ı tanıma mertebesine ulaşabilir veya onu seçme gücünü bulabilir?
Bu arada, ben efendime (İmam Rıza aleyhisselam'a) giderek, insanların bu mevzu üzerinde batıla daldıklarını bildirdim.
Gülümsediler ve buyurdular ki: "Ey Abdu'l-Aziz bin Müslim! Bu kavim gerçeği bilmiyordur ve görüşlerinde aldatılmışlardır. Allah Azze ve Celle Peygamberi sallallahu aleyhi ve alih'in ruhunu kabzetmeden önce, dinini O'nun için kâmil kıldı ve içinde her şeyin açıklaması olan Kur'an'ı O'na indirdi. Onda helali, haramı, hadleri ve insanların ihtiyaç duydukları her şeyi bütünüyle açıkladı.
Nitekim Allah Azze ve Celle buyurmuştur ki: "Biz bu kitapta hiç bir şeyi eksik bırakmadık."
Peygamberin ömrünün sonlarında gerçekleşen Haccetü'l-Veda'da ise: "...Bu gün size dininizi kâmil kıldım, üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslam'ı beğendim." buyurmuştur.
İşte imamet mevzuu, dinin tamamlanmasındandır. Allah Resulü sallallahu aleyhi ve alih dünyadan göçmeden önce, ümmetine dinin talimatlarını beyan buyurdu. Yollarını onlara gösterdi Onları hak yolu üzerinde bıraktı. Ali aleyhisselam'ı onlara bir sembol ve imam olarak belirledi ve ümmetin ihtiyaç duyduğu hiçbir şeyi açıklamadan bırakmadı.
Kim, Allah Azze ve Celle'nin dinini kâmil kılmadığını zannederse, Allah'ın kitabını reddetmiş olur, kim de, Allah'ın kitabını reddederse, onu inkâr etmiş olur.
Acaba onlar, imametin değerini ve onun ümmet içerisindeki mevkiini biliyorlar mı ki, onu seçmek onlara ait olsun? İmamet, insanların kendi akıllarıyla onu kavrayabilmelerinden, kendi görüşleriyle ona ulaşabilmelerinden veya kendi seçenekleriyle bir imam tayin edebilmelerinden, çok daha yüksek değere, büyük şana, yüce mevkie, ulaşılmaz doruğa ve engin bir derinliğe sahiptir.
Allah Azze ve Celle, İbrahim aleyhisselam'a, nübüvvet ve Halillik makamından sonra üçüncü bir makam olarak imameti bahşetti, bir fazilet olarak onunla kendisini şereflendirdi, onunla anısını yükselterek: "…Ben seni insanlara imam kıldım…" buyurdu.
Halil aleyhisselam ise bunun sevincinden: "…Soyumdan da…" dedi.
Allah Tebareke ve Teala ise: "…Ahdim zalimlere ulaşmaz." buyurdu.
Böylece bu ayet, kıyamet gününe kadar, bütün zalimlerin imametini geçersiz kıldı ve bu (makam) seçkin insanlara geçti.
Sonra da Allah Teala, bunu (imameti), onun seçkinlik ve taharet ehli olan neslinde koyarak İbrahim aleyhisselam'a ikramda bulundu ve şöyle buyurdu:
"Biz, ona İshak'ı ve fazladan bir bağış olarak Yakub'u lütfettik, hepsini de salih insanlar yaptık. Biz, onları emrimizle hidayet eden imamlar kıldık ve kendilerine hayır işler yapmayı, doğrudan namaz kılmayı ve zekât vermeyi vahyettik. Onlar, daima bize ibadet edenlerdi."
Böylece bu makam, onun soyunda asırdan asra birbirlerinden miras alarak devam ede geldi. Derken, Allah Celle ve A'la onu, Hz. Nebiy-i Ekrem sallallahu aleyhi ve alih'e miras olarak ulaştırarak, şöyle buyurdu:
"İnsanların İbrahim'e en evla olanı, ona uyanlar, şu Nebi ve iman eden kimselerdir. Allah müminlerin velisidir."
Dolayısıyla bu makam O'na özgü oldu. O da Allah Teala'nın emriyle, Allah'ın belirleyip farz kıldığı şekilde, onu Ali aleyhisselam'a yükledi.
Böylece bu makam O'nun, Allah Teala'nın: "Kendilerine ilim ve iman verilen kimseler derler ki, siz Allah'ın kitabında yeniden dirilme gününe kadar beklediniz." buyruğu gereğince, ilim ve iman verdiği seçilmiş soyuna geçmiş oldu.
O halde bu makam, kıyamet gününe kadar Ali aleyhisselam'ın evlatlarına özgüdür. Çünkü Muhammed sallallahu aleyhi ve alih'den sonra bir peygamber yoktur.
Öyleyse, bu cahiller onu (imamı) nasıl seçebilirler?!
İmamet, peygamberlerin makamı, vasilerin mirasıdır. İmamet, Allah'ın ve Resulün hilafeti, Emirü'l-Müminin Ali'nin makamı, Hasan ve Hüseyin'in mirasıdır.
İmamet, dinin yuları, Müslümanların düzeni, dünyanın ıslahı ve müminlerin izzetidir. İmamet, İslam'ın gelişen kökü, yücelen dalıdır.
İmamla namaz, zekât, oruç, hac ve cihat kemale erir, ganimet ve sadakalar çoğalır, had (şer'i ceza) ve ahkâm uygulanır, çevre ve sınırlar korunur.
İmam, Allah'ın helâlını helal, haramını haram kılar, şer'i cezaları uygular, Allah'ın dininden müdafaa eder, (halkı) hikmet, güzel öğüt ve üstün delillerle Allah'ın yoluna davet eder.
İmam, ellerin ulaşamadığı, gözlerin kestiremediği erişilemez bir ufukta doğarak ışınlarını âleme saçan güneşe benzer.
İmam, ışık saçan dolunay, parlak lamba, yayılan nur, zift karanlıklarda, şehirlerin, çöllerin girift geçitlerinde ve denizlerin girdaplarında yol gösteren yıldızdır.
İmam, susamışlar için tatlı su, doğru yolu gösteren rehber ve helak olmaktan kurtaran kurtarıcıdır.
İmam, yüksek yerde yakılan ateştir, kendisiyle ısınmak isteyene sıcaklık bahşeder. Tehlikeli geçitlerin kılavuzudur, ondan ayrılan helak olur.
İmam, yağmur yağdıran bulut, bol sağanak yağmur, ışık saçan güneş, gölgelik eden gök, döşenmiş yer, bol sulu pınar, (akan) nehir ve (yemyeşil) bahçedir.
İmam, yumuşak huylu arkadaş, şefkatli baba, öz kardeş, küçük yavrusuna düşkün anne ve büyük felaketlerde kulların sığınağıdır.
İmam, Allah'ın, yaratıkları arasındaki emini, kullarına hücceti, beldelerindeki halifesi, Allah'a davet eden ve Allah'ın yasaklarının savunucusudur.
İmam, günahlardan tertemiz kılınan, ayıplardan arınmış olan, özelliği ilim, nişanesi hilm olan, dinin düzeni, Müslümanların izzeti, münafıkların öfkesi, kâfirlerin helâkidir.
İmam, zamanın yegânesidir. Hiçbir kimse onun düzeyine çıkamaz, hiçbir âlim onun dengi olamaz. Onun bedeli, misli ve eşi bulunamaz. Bütün faziletlere özgü kılınmıştır ama bu onun tarafından olan bir talep ve kesple değil de, faziletleri veren bağışlayıcı Allah'ın ona özgü kılmasıyla oluşmuştur.
Böyleyken kim, İmam'ı tanıma mertebesine ulaşabilir veya onu seçme gücünü bulabilir?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.