BTP'nin geceleri devam ediyor

Ben hizmeti başka tarafa kaydırdıktan beri de, BTP'nin o muhteşem "Tanıtım ve Katılım Geceleri" hız kesmeden devam ediyordu.

Bu geceleri anlatmaya çalışırken şöyle bir cümle kullanmıştım: "Nasıl ki, her vilayetin/yörenin bir başka vilayette/yörede olmayan, o vilayete has bir ürünü varsa, BTP'nin "gecelerinin" yapıldığı her vilayette apayrı özellikleri var".

En son katıldığım Kayseri programı da bu manadan olarak diğerlerinden farklı, ama çok muhteşemdi. Katılım muhteşemdi,

Konuşmalar muhteşemdi,

Coşku muhteşemdi,

Ama bence, "ebabil kuşları" gibi, nerden, nasıl, kimin vesilesiyle geldiklerini bir türlü çözemediğim "gençler" çok daha muhteşemdi.

Kuru kalabalık değil, her birinin gözünden umut ve coşkunun fışkırdığı o binlerce genç nereden gelmişti?

Hani o, her vilayetin kendine has bir ürünü ve ürün lezzeti var ya, aynen onun gibi, muhterem hocam, Prof. Dr. Haydar Baş beyin her vilayette yaptığı konuşma, aynı cümleleri bile söylese bir başka heyecanda oluyor.

Değişimcilerin bir miting boyu söyleyebildikleri; "hortumları keseceğiz" tek cümlesinin aksine, hocam, şu ana kadar hiçbir siyasinin akledemediği çözümlerini sunuyor insanımıza, ama önce teşhisi doğru yaparak.

Ortaya bir tez koyuyor,

Tarihten örneklerle o tezi haklı bir zemine oturtuyor,

Sebep-sonuç dualizmini yerli yerinde kullanıyor.

Millet de her cümlesinden, kendine ait bir parça mutlaka buluyor,

Sağcıyım deyen buluyor,

Solcuyum deyen buluyor,

Bu taraklarda bezim yok diyen buluyor,

Kısaca içinde "ihanetten" iz taşımayan herkes mutlaka kendine ait bir parça buluyor, bu konuşmadan.

Bir başka ayrıcalık vardı Kayseri'de, program boyu kimse yerinden kalkmadı. Programın başından sonuna kadar aynı coşkuyu korumak da bir başka ayrıcalıktı.

İğne atsanız yere düşmeyecek oranda kalabalık,

Ağlayanlar, ama sevinçten ve coşkudan.

Türk siyasi tarihini inceleyin, şu hakikati göreceksiniz, BTP çok farklı.

Siz bu yazıları okuduğunuz gün, BTP'nin Kilis programı yapılacak, haberiniz olsun.

Ras(t)geldi, Hüzzam gitti

Laf aramızda ben de konuşmuştum Kayseri'de.

Adeti bozmadım, bir fıkra anlattım.

Bir fıkra, bazen uzun bir konuşmaya denk, hatta daha da etkili oluyor.

Fıkra şöyle:

İkinci kez seçilmek için Karadeniz'in köylerini dolaşan Hasan Saka'ya, uğradığı bir kasabanın halkı; "Biz karar aldık, bundan sonra reylerimizi okuma-yazma bilen birine vereceğiz" deyince, Hasan Saka da; "iyi ya, ben okuma yazma biliyorum" der.

"Uy" der Karadenizli ve ekler; "matem okuma yazma biliyurdun, niye dört sene boyunca yazduğumuz mektuplara cevap vermedun?"

Ben de ekledim;

"Bugün Ankara'nın okuma yazma bilen,

Olayları, olduktan yıllar sonra değil, henüz olmadan yıllar önce okuyan/okuyabilen,

Olayları okumakla yetinmeyip, gören, duyan, işiten, hisseden... bir lidere, öncelikle bir lidere ve bir kadroya ihtiyaç var".

Böyle dedim.

Karadenizli hemşehrimin, Hasan Saka'ya o güzelim sözü söylediği yıllar, Ankara'da, yatak yorgan bir Başbakan yoktu tabi,

Sıkışan "gaz" ile gündemi yoğrulmuyordu ülkenin.

Ekonomi,

Piyasa,

IMF,

Sosyal barış,

Toplumsal güven,

İç huzur,

Dış caydırıcılık,

Kıbrıs sorunu,

Ege Kıta sahanlığı,

Döviz,

Faiz,

Borsa,

Bursa,

Fatsa,

Lutfhansa,

Akla ne geliyorsa,

Hep o "gaz"ın alacağı duruma göre şekillenmiyordu o tarihler.

Şu 65 milyonun kaderine bakın Allah aşkına.

Sırası gelmişken bir fıkra daha ekleyelim, uygun düşer.

O, henüz çağ atlayamadığımız yıllardı.

Saat falan yoktu.

Ya, ayın aldığı pozisyona göre, ya da yıldızların ofsayt olup olma durumuna göre işler ayarlanıyordu.

Gecelerden bir gece ve gökyüzü bulutlarla kapalı.

Bütün çözüm önerileri sonuçsuz kalmıştı o gece.

Evin hanımı, bey demiş, ben çocukluğumdan beri sabaha bir saat kala küçük abdeste çıkarım. Şu ana kadar hiç şaşmadı bu halim.

Yatalım, ben ne zaman küçük abdeste kalkarsam, anla ki, sabaha bir saat var.

Uzlaşma komisyonu tamam dedi ve aile uykuya daldı.

Bir müddet sonra hanımın sesi duyuldu; kalk bey küçük abdestim geldi.

Ve düşmüşler yollara. Ha babam, de babam, ora senin, bura benim yürümüşler, yürümüşler.

Olmaz bir türlü sabah.

Evin beyi küplerden inmez: Yahu kadın ne bu hal?

Kadın haklı olarak; Küçük abdestimden başak "alternatif" mi vardı?

Ve adam; haklısın, haklısın der. Benim gibi bir adam, işini "küçük abdeste" göre ayarlarsa, olacak buydu.

Ben de derim ki; Sen nesin be adam, 65 milyon....