Son günlerde Türkiye'de sokak çeteleri, çete infazları ve organize suç grupları yeniden gündemin ilk sıralarında. Televizyon ekranlarında "çete hesaplaşması" haberleri artarken, toplumun büyük bir kesimi bu tabloyu sadece güvenlik açısından değerlendiriyor. Oysa asıl mesele, gençleri bu karanlık döngüye iten sosyal, ekonomik ve psikolojik koşulları görmekte yatıyor. Çeteleşme, sadece sokakta işlenen suçların değil; toplumun kendi içindeki çürümüş dengelerin de bir yansımasıdır.
Türkiye'de ve dünyada yapılan araştırmalar, çeteleşmenin bireysel bir tercih değil, toplumsal yoksunlukların ürettiği bir sonuç olduğunu gösteriyor. Gençlik çeteleri, yalnızca suç örgütleri değil; sistemin dışına itilmiş gençlerin "aidiyet" ve "korunma" arayışının ifadesidir.
Türkiye Barolar Birliği Dergisi'nde yayımlanan İlkay Nadir (2022) çalışmasına göre gençlik çeteleri, organize suç yapılarından farklı olarak kendini koruma, aidiyet ve saygı görme arzusuyla ortaya çıkar. Bu gruplar çoğu zaman birkaç gencin "birbirine tutunma çabasıdır." Araştırma, gençlerin çeteye katılım nedenleri arasında yoksulluk, işsizlik, aile ilgisizliği, okul başarısızlığı ve suç işleyen arkadaş çevresini öne çıkarıyor. Devletin, okulun ve ailenin koruyucu yapısı zayıfladığında genç, "kendi güvenlik ağını" kuruyor. Ve o ağın adı, çete oluyor.
Aynı tabloyu destekleyen bir başka bulgu, Bağış (2019) tarafından yapılan araştırmada yer alıyor. Yazar, çocukların suça sürüklenmesinde aile içi şiddet, parçalanmış aile yapısı, yoksulluk ve okuldan kopma gibi faktörlerin belirleyici olduğunu vurguluyor. "Çocuk suçlu doğmaz," diyor Bağış, "suçu, içinde yaşadığı toplum öğretir." Gerçekten de ailesinden şefkat görmeyen, okulda dışlanan, sokakta alay edilen bir gencin suçtan başka bir "dil" bulması kolay değildir.
Çeteleşmeyi yalnızca Türkiye bağlamında değil, uluslararası düzeyde de incelediğimizde tablo değişmiyor. Merrin ve arkadaşları (2020), American Journal of Orthopsychiatry dergisinde yayımlanan yedi yıllık izleme çalışmasında, çeteye katılımı etkileyen faktörleri sosyal-çevresel bir modelle incelemiştir. Bulgular açık: düşük gelir, şiddete maruz kalma, baba tutukluluğu, suçlu arkadaş çevresi ve mahalle düzensizliği çete üyeliği riskini artırıyor. Buna karşılık okul bağlılığı, özdenetim ve akran baskısına direnç koruyucu faktörler olarak öne çıkıyor. Merrin'e göre "çeteye katılım bir isyan değil, bir savunmadır." Fakirlik, gence çeteyi tehlike değil, güvenlik alanı olarak gösterir.
Higginson ve arkadaşlarının (2023) düşük ve orta gelirli ülkelerde yaptığı sistematik derleme de aynı sonucu doğruluyor:
"Gelir seviyesi düşük toplumlarda çeteleşme bir suç değil, bir sosyal stratejidir."
Bu cümle aslında her şeyi özetliyor. Çeteleşme, düzenin dışında kalan gençlerin "topluma karşı değil, toplumdan korunmak için" kurduğu bir dayanışma biçimidir.
Bugün Türkiye'de sokaklarda gördüğümüz genç gruplar, yalnızca polisiye bir sorun değildir. Bu, sosyolojik bir alarmdır.
Bir yanda ekonomik yoksunluk, diğer yanda kültürel çatışma; bir yanda aile içi boşluk, diğer yanda aidiyet eksikliği… Bu koşullarda büyüyen gençler için çete, bir "seçim" değil, "sığınak"tır.
Ne yazık ki politika düzeyinde bu meseleye hâlâ güvenlik perspektifinden bakıyoruz. Oysa bilimsel kanıtlar, çözümün başka yerde olduğunu söylüyor:
Bugün bir gencin elindeki taş, belki bir suçu değil, bir çaresizliği temsil ediyor.
Çünkü gençler çoğu zaman saygı görmek için değil, saygı göremedikleri için bu yola giriyor.
Sonuç olarak, çeteleşme bireysel bir bozulma değil; toplumsal ihmalin sonucudur.
Bir toplum gençlerini kaybederse, geleceğini kaybeder.
Bu nedenle mesele "suçlu gençler" değil, "sahipsiz gençlik" meselesidir.
Ve unutmamak gerekir:
Gençleri korumak, yalnızca bir sosyal politika değil; bir milletin var olma şartıdır.
#GeleceğiSavunmak
Türkiye'de ve dünyada yapılan araştırmalar, çeteleşmenin bireysel bir tercih değil, toplumsal yoksunlukların ürettiği bir sonuç olduğunu gösteriyor. Gençlik çeteleri, yalnızca suç örgütleri değil; sistemin dışına itilmiş gençlerin "aidiyet" ve "korunma" arayışının ifadesidir.
Türkiye Barolar Birliği Dergisi'nde yayımlanan İlkay Nadir (2022) çalışmasına göre gençlik çeteleri, organize suç yapılarından farklı olarak kendini koruma, aidiyet ve saygı görme arzusuyla ortaya çıkar. Bu gruplar çoğu zaman birkaç gencin "birbirine tutunma çabasıdır." Araştırma, gençlerin çeteye katılım nedenleri arasında yoksulluk, işsizlik, aile ilgisizliği, okul başarısızlığı ve suç işleyen arkadaş çevresini öne çıkarıyor. Devletin, okulun ve ailenin koruyucu yapısı zayıfladığında genç, "kendi güvenlik ağını" kuruyor. Ve o ağın adı, çete oluyor.
Aynı tabloyu destekleyen bir başka bulgu, Bağış (2019) tarafından yapılan araştırmada yer alıyor. Yazar, çocukların suça sürüklenmesinde aile içi şiddet, parçalanmış aile yapısı, yoksulluk ve okuldan kopma gibi faktörlerin belirleyici olduğunu vurguluyor. "Çocuk suçlu doğmaz," diyor Bağış, "suçu, içinde yaşadığı toplum öğretir." Gerçekten de ailesinden şefkat görmeyen, okulda dışlanan, sokakta alay edilen bir gencin suçtan başka bir "dil" bulması kolay değildir.
Çeteleşmeyi yalnızca Türkiye bağlamında değil, uluslararası düzeyde de incelediğimizde tablo değişmiyor. Merrin ve arkadaşları (2020), American Journal of Orthopsychiatry dergisinde yayımlanan yedi yıllık izleme çalışmasında, çeteye katılımı etkileyen faktörleri sosyal-çevresel bir modelle incelemiştir. Bulgular açık: düşük gelir, şiddete maruz kalma, baba tutukluluğu, suçlu arkadaş çevresi ve mahalle düzensizliği çete üyeliği riskini artırıyor. Buna karşılık okul bağlılığı, özdenetim ve akran baskısına direnç koruyucu faktörler olarak öne çıkıyor. Merrin'e göre "çeteye katılım bir isyan değil, bir savunmadır." Fakirlik, gence çeteyi tehlike değil, güvenlik alanı olarak gösterir.
Higginson ve arkadaşlarının (2023) düşük ve orta gelirli ülkelerde yaptığı sistematik derleme de aynı sonucu doğruluyor:
"Gelir seviyesi düşük toplumlarda çeteleşme bir suç değil, bir sosyal stratejidir."
Bu cümle aslında her şeyi özetliyor. Çeteleşme, düzenin dışında kalan gençlerin "topluma karşı değil, toplumdan korunmak için" kurduğu bir dayanışma biçimidir.
Bugün Türkiye'de sokaklarda gördüğümüz genç gruplar, yalnızca polisiye bir sorun değildir. Bu, sosyolojik bir alarmdır.
Bir yanda ekonomik yoksunluk, diğer yanda kültürel çatışma; bir yanda aile içi boşluk, diğer yanda aidiyet eksikliği… Bu koşullarda büyüyen gençler için çete, bir "seçim" değil, "sığınak"tır.
Ne yazık ki politika düzeyinde bu meseleye hâlâ güvenlik perspektifinden bakıyoruz. Oysa bilimsel kanıtlar, çözümün başka yerde olduğunu söylüyor:
- Aileyi desteklemeden çeteleri bitiremezsiniz.
- Okul aidiyetini güçlendirmeden suçu önleyemezsiniz.
- Gençlere anlam, yön ve umut sunmadan hiçbir yasa işe yaramaz.
Bugün bir gencin elindeki taş, belki bir suçu değil, bir çaresizliği temsil ediyor.
Çünkü gençler çoğu zaman saygı görmek için değil, saygı göremedikleri için bu yola giriyor.
Sonuç olarak, çeteleşme bireysel bir bozulma değil; toplumsal ihmalin sonucudur.
Bir toplum gençlerini kaybederse, geleceğini kaybeder.
Bu nedenle mesele "suçlu gençler" değil, "sahipsiz gençlik" meselesidir.
Ve unutmamak gerekir:
Gençleri korumak, yalnızca bir sosyal politika değil; bir milletin var olma şartıdır.
#GeleceğiSavunmak
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Doç. Dr. Ali Bestami Kepekçi / diğer yazıları
- Çeteler: Gençliğin suçla değil, umutsuzlukla kurduğu ittifak / 12.10.2025
- Uyuşturucu ve alkolün görünmeyen dinamiği / 07.10.2025
- Fakirlik ölüm getiriyor: Uyuşturucunun sessiz ekonomisi / 05.10.2025
- Sessiz çığlık: Uyuşturucu ve kumar raporlarının anlattığı gerçek / 04.10.2025
- Ev genci gerçeği ve sessiz tehlike / 28.09.2025
- Çıraklıktan açık liseye: Nerede yanlış yaptık? / 27.09.2025
- Türkiye’de spor bahisleri: Ekonomik dev sektör mü, toplumsal tuzak mı? / 26.09.2025
- Aile yılı mı, kayıp nesil mi? / 23.09.2025
- Sessiz tehlike: Sanal bahis kıskacındaki gençlik / 22.09.2025
- Bağımlılıkta acı gerçekler / 21.09.2025
- Uyuşturucu ve alkolün görünmeyen dinamiği / 07.10.2025
- Fakirlik ölüm getiriyor: Uyuşturucunun sessiz ekonomisi / 05.10.2025
- Sessiz çığlık: Uyuşturucu ve kumar raporlarının anlattığı gerçek / 04.10.2025
- Ev genci gerçeği ve sessiz tehlike / 28.09.2025
- Çıraklıktan açık liseye: Nerede yanlış yaptık? / 27.09.2025
- Türkiye’de spor bahisleri: Ekonomik dev sektör mü, toplumsal tuzak mı? / 26.09.2025
- Aile yılı mı, kayıp nesil mi? / 23.09.2025
- Sessiz tehlike: Sanal bahis kıskacındaki gençlik / 22.09.2025
- Bağımlılıkta acı gerçekler / 21.09.2025