Aslında elimde cevap vereceğim günü bekleyen bir faks var. D.İ.Başkanlığı Protokol Basın ve Halka İlişkiler Müdürlüğünün gönderdiği bu faks;
08/03/2002 tarihli "Başmüftü'yü Dinleyin" başlıklı yazımla ilgiliydi.
"Söz konusu makalenizde, diğer yazılarınızda da olduğu gibi Başkanlığımız mensupları ile hizmet ve faaliyetlerinin eleştirildiği, küçümsendiği görülmektedir..." şeklinde başlayan bu faksa detaylı bir cevap hazırlığı içindeyken bir arkadaşım Başkanlığın hazırlayıp camilerde okuttuğu bir hutbeyi bana uzattı.
"Dinlerarası Diyalog" faaliyetleri başladıktan sonra kullanılan dilek ve temennilerin ve dahi Müslümanlara reva görülen ninnilerin bolca kullanıldığı bu hutbe metninde özellikle kullanılan iki ayetin, hem de Diyanet tarafından nasıl şartlara uygun, Vatikan tarafından startı verilen "Dinlerarası Diyalog" gayesine müsait meallendirildiğine bakacağız.
Hutbenin başlığında Bakara Suresi 208. ayet kullanılıp şu mana verilmiş:
"İSLAM BARIŞ HALİNDE YAŞAMAYI MEREDER" (Bakara Suresi 208. ayet)
Ayetin tamamı ve manası şöyledir:
"Ey iman edenler barış (ve kurtuluş dini olan İslam)'a tam olarak girin. Şeytanın adımlarına uymayın; zira o, sizin apaçık düşmanınızdır". (Bakara, 2/208)
Takip eden ayetle beraber düşünüldüğünde bunda apaçık bir İslam'a davet olduğu daha açık anlaşılır.
"Size bu kadar açık deliller geldikten sonra, yine de hak yolda saparsanız, bilin ki, Allah, Aziz'dir, Hakim'dir". (Bakara, 2/209)
Bütün müfessirler "silm" kelimesini İslam olarak açıklamışlardır.
"Udhulû Fis'Silmi Kaffeten/'Silm/İslam'ın tümüne dahil olun".
Allah'ın herkesi İslam'a davet ettiği bir ayeti dünya barışına katkı şeklinde anlamak bir gayeye matuf olmalı.
Hutbede geçen ikinci ayet ise, bu ülkede "üç semavî" dinin aynı olduğunu savunanların, manasını çarpıtarak bolca kullandıkları ayet.
"Kur'an-ı Kerim'de ilahi din mensupları asgari müştereklerde barış ve uzlaşmaya davet edilmektedir" denilerek Al-i İmran Suresi 64. ayet buna delil olarak gösterilmektedir.
Bu ayette işlenen ana konu İslam'ın özü olan "tevhit" inancına davet iken, yani Allah'a şirk koşmaktan sakınmak olmasına rağmen, nasıl bir mantıkla "asgari müşterek" olarak algılandığını sizlerin takdirine bırakıyorum.
Biz bu yazımızda diyanet tarafından "ilahi din" mensuplarıyla asgari müşterekte beraber hareket etmek anlamı çıkardığı Al-i İmran 64. ayetin geniş bir manasını sizlere sunalım.
Ayetin meali şöyle: (Resulüm!) de ki: Ey Ehl-i Kitap! Sizinle bizim aramızda müşterek olan bir ilkeye geliniz:
Allah'tan başkasına tapmayalım;
O'na hiçbir şeyi eş tutmayalım,
ve Allah'ı bırakıp da kimimiz kimimizi ilahlaştırmasın.
Eğer onlar (Ehl-i kitap) yüz çevirirlerse, işte o zaman: Şahit olun ki biz Müslümanlarız deyiniz. (Al-i İmhan, 3/64)
İsterseniz önce biz bu ayetle ilgili tefsirlere müracaat edelim ve bakalım müfessirlerin yaptığı izahlarda diyalogla ilgili bir bilgi var mı?
Önce kırık mana verelim:
Kul: De ki; (ey Resulüm)
Ya Ehl-i Kitap: Ey Kitap ehli olan(Yahudi ve Hıristiyan)lar. Taberî: Burada umumi bir davet var. Ne Hıristiyanlar Yahudilerden, ne de Yahudiler Hıristiyanlardan az veya çok muhatap kabul edilmişlerdir. Hepsi aynı oranda mesuldür. (Camiü'l Beyan)
Teâlev: Gelin! Taberî: İkbal edin, dönün.
İlâ Kelimetin: Bir söze. (Alûsî: bir kelama.)
Sevain: ölçü, adil, ilke, değişmez kural.
İlâ Kelimetin Sevain: Ölçü olan kelimeye. Adil olan kelimeye. Herkes için aynı ölçüde bağlayıcı olan kelimeye. Yani hem Tevrat'ta, hem İncil'de ve hem de Kuran'da söylenen ve ihtilaf edilmeyen kelimeye. Yada Allah'ın hiçbir ahkamında zıttı söylenmeyen kelimeye.(Alûsî)
Ebu'l Aliye'den gelen rivayete göre; "Kelimetü'n Sevâ': "Lailahe illellah" demektir. (Taberi)
Beynenâ ve beyneküm: Bizimle sizin aranızda.
Bizimle sizin aranızda aynı derecede önem taşıyan, ölçü olan, bizi ve sizi aynı oranda ilgilendiren, şu ana kadar gelmiş Allah'ın bütün şeriatlarında zıttı söylenmemiş olan nedir?:
- Ella Nabude illellah: Biz ve siz ancak Allah'a tapacağız. (Alûsî: O'na ibadet ederek ve ibadeti sadece onun için yaparak birliğine iman ettiğimizi ispat edeceğiz.);
- Vela nüşrike bihi Şey'en: Başka hiç kimseyi ona ortak koşmayacağız.
- Vela yettehıza ba'duna Ba'den erbaben min dünillahi: Ve Allah'ı bırakıp da kimimiz kimimizi Rableştirmesin.
(Hâzin: Çünkü Hıristiyanlar Allah'tan başkasına, Mesih'e ibadet ettiler ve "Baba", "Oğul" ve "Kutsal Ruh" şeklinde Bir olan Allah'ı üçleyerek şirk koştular. Allah'ı bırakıp din adamlarını ve rahiplerini Rabler edindiler. Şöyle ki; Allah'a ortak koşma noktasında ne emrediyor idi iseler onlara itaat ediyorlardı ve onlara secde ediyorlardı. İşte bunun manası; Allah'ı bırakıp birbirlerini Rab edinmekti. (Mecmeü't Tefasir, Hazin, c.1 s.513)
Fein tevellev: (Ey resulüm) Eğer (Ehl-i Kitap bu davetten) yüz çevirirlerse; (Alûsî: Bütün peygamberlerin ve semavi kitapların ittifak ettiği bu hakikatten yüz çevirirlerse) (Hazin: Onlara yaptığın bu davetten yüz çevirirlerse)
Fe Kûlû: Siz (Alûsî: Ey Resulüm ve mü'minler) deyiniz ki;
Eşhedû: Şahid olun! (İbni Abbas: Siz bilin ki)
Bienna Müslimüm: Şahid olun ki, biz Müslümanlarız.
(Eşhedû bienna Müslimûn: Nesefî: İtiraf ve kabul edin ki, siz değil, Müslüman olan bizleriz.)
Başka hiçbir tefsire müracaat etmeden bile gayet net olarak manası anlaşılan bu ayetten yola çıkarak, Ehl-i Kitap diye vasıflanan Hıristiyan ve Yahudilerle diyalog içinde hareket etmek, asgari müşterekte beraber olmak Kuran'ın emri olduğunu söylemek için insanın ciddi manada bir gaflet içinde olması gerekir.
Bu ayette, Müslüman'lara Ehl-i kitapla diyalog içinde olmak emrediliyor diyebilmemiz için müteakip ayetlerin de bu fikri desteklemesi ya da tamamen ayrı bir hükmü taşıması gerekir. Şimdi de isterseniz devamı ayetleri ele alalım.
"Ey Ehl-i kitap! İbrahim hakkında niye çekişirsiniz? Halbuki Tevrat ve İncil, kesinlikle ondan sonra indirildi. Siz hiç düşünmez misiniz?" (Al-i İmran 3/65)
"İşte siz böyle kimselersiniz! Hadi hakkında bilgi sahibi olduğunuz konuda tartıştınız; fakat bilgi sahibi olmadığınız konuda niçin tartışıyorsunuz! Oysa ki, Allah her şeyi bilir, siz ise bilmezsiniz". (Al-i İmran, 3/66)
"İbrahim ne Yahudi ne de Hıristiyan idi; fakat o, Allah'ı bir tanıyan dosdoğru bir Müslüman'dı; müşriklerden de değildi". (Al-i İmhan, 3/67)
"İnananlardan İbrahim'e en yakın olanı, ona uyanlar, şu peygamber (Muhammed) ve (ona) iman edenlerdir. Allah müminlerin dostudur". (Al-i İmran, 3/68)
"Ehl-i kitaptan bir kısmı istediler ki, ne yapıp edip sizi saptırabilsinler. Oysa onlar sadece kendilerini saptırırlar da farkına bile varmazlar". (Al-i İmran, 3/69)
"Ey ehl-i kitap! (gerçeği) görüp bildiğiniz halde niçin Allah'ın ayetlerini inkar edersiniz?" (Al-i İmran, 3/70)
"Ey ehl-i kitap! Neden doğruyu eğriye karıştırıyor ve bile bile gerçeği gizliyorsunuz?" (Al-i İmran, 3/71)
Birilerinin ısrarla ehl-i kitapla diyalog içinde olmak, asgari müşterekte bir olmak manası çıkardığı Al-i imran süresi 64. Ayetinden sonra gelen ilk ayette Allah, adına ehl-i kitap'a denen kişilerin bir yanılgı ve hata içinde olduklarını ifade ettikten sonra, kendilerine şöyle hitap ediyor: "Siz hiç düşünmez misiniz."
Bir sonraki ayet ise çok daha derin düşünülmesi gereken bir mana ihtiva etmektedir: "İşte siz böyle kimselersiniz." Ve devamında, "bilgi sahibi olmadığınız konuda niçin tartışıyorsunuz!" ve sonunda da, "Oysa ki Allah bilir, siz bilmesiniz." Allah'ın bu ifadelerle kendilerine hitap ettiği kimselerle 64. ayetten yola çıkarak diyalog içinde olmayı, asgari müştereklerde barış ve uzlaşmaya davet etme hükmünü nasıl çıkarabiliyoruz?
Daha sonra gelen ayetler ehl-i kitaba daha ağır ithamlarda bulunmuyor mu? "Ey ehl-i kitap gerçeği görüp bildiğiniz halde niçin Allah'ın ayetlerini inkar edersiniz." Ve, "Ey ehl-i kitap! Neden doğruyu eğriye karıştırıyor ve bile bile gerçeği gizliyorsunuz?" bu kadar açık ve net olarak, Allah'ın batılda olduklarını, gerçeği gizleyip batılı savunduklarını ifade ettiği kimselerle diyalog kurmayı, asgarı müştereke davetten bahsetmeyi sunmaktan daha büyük bir gaflet olabilir mi?
08/03/2002 tarihli "Başmüftü'yü Dinleyin" başlıklı yazımla ilgiliydi.
"Söz konusu makalenizde, diğer yazılarınızda da olduğu gibi Başkanlığımız mensupları ile hizmet ve faaliyetlerinin eleştirildiği, küçümsendiği görülmektedir..." şeklinde başlayan bu faksa detaylı bir cevap hazırlığı içindeyken bir arkadaşım Başkanlığın hazırlayıp camilerde okuttuğu bir hutbeyi bana uzattı.
"Dinlerarası Diyalog" faaliyetleri başladıktan sonra kullanılan dilek ve temennilerin ve dahi Müslümanlara reva görülen ninnilerin bolca kullanıldığı bu hutbe metninde özellikle kullanılan iki ayetin, hem de Diyanet tarafından nasıl şartlara uygun, Vatikan tarafından startı verilen "Dinlerarası Diyalog" gayesine müsait meallendirildiğine bakacağız.
Hutbenin başlığında Bakara Suresi 208. ayet kullanılıp şu mana verilmiş:
"İSLAM BARIŞ HALİNDE YAŞAMAYI MEREDER" (Bakara Suresi 208. ayet)
Ayetin tamamı ve manası şöyledir:
"Ey iman edenler barış (ve kurtuluş dini olan İslam)'a tam olarak girin. Şeytanın adımlarına uymayın; zira o, sizin apaçık düşmanınızdır". (Bakara, 2/208)
Takip eden ayetle beraber düşünüldüğünde bunda apaçık bir İslam'a davet olduğu daha açık anlaşılır.
"Size bu kadar açık deliller geldikten sonra, yine de hak yolda saparsanız, bilin ki, Allah, Aziz'dir, Hakim'dir". (Bakara, 2/209)
Bütün müfessirler "silm" kelimesini İslam olarak açıklamışlardır.
"Udhulû Fis'Silmi Kaffeten/'Silm/İslam'ın tümüne dahil olun".
Allah'ın herkesi İslam'a davet ettiği bir ayeti dünya barışına katkı şeklinde anlamak bir gayeye matuf olmalı.
Hutbede geçen ikinci ayet ise, bu ülkede "üç semavî" dinin aynı olduğunu savunanların, manasını çarpıtarak bolca kullandıkları ayet.
"Kur'an-ı Kerim'de ilahi din mensupları asgari müştereklerde barış ve uzlaşmaya davet edilmektedir" denilerek Al-i İmran Suresi 64. ayet buna delil olarak gösterilmektedir.
Bu ayette işlenen ana konu İslam'ın özü olan "tevhit" inancına davet iken, yani Allah'a şirk koşmaktan sakınmak olmasına rağmen, nasıl bir mantıkla "asgari müşterek" olarak algılandığını sizlerin takdirine bırakıyorum.
Biz bu yazımızda diyanet tarafından "ilahi din" mensuplarıyla asgari müşterekte beraber hareket etmek anlamı çıkardığı Al-i İmran 64. ayetin geniş bir manasını sizlere sunalım.
Ayetin meali şöyle: (Resulüm!) de ki: Ey Ehl-i Kitap! Sizinle bizim aramızda müşterek olan bir ilkeye geliniz:
Allah'tan başkasına tapmayalım;
O'na hiçbir şeyi eş tutmayalım,
ve Allah'ı bırakıp da kimimiz kimimizi ilahlaştırmasın.
Eğer onlar (Ehl-i kitap) yüz çevirirlerse, işte o zaman: Şahit olun ki biz Müslümanlarız deyiniz. (Al-i İmhan, 3/64)
İsterseniz önce biz bu ayetle ilgili tefsirlere müracaat edelim ve bakalım müfessirlerin yaptığı izahlarda diyalogla ilgili bir bilgi var mı?
Önce kırık mana verelim:
Kul: De ki; (ey Resulüm)
Ya Ehl-i Kitap: Ey Kitap ehli olan(Yahudi ve Hıristiyan)lar. Taberî: Burada umumi bir davet var. Ne Hıristiyanlar Yahudilerden, ne de Yahudiler Hıristiyanlardan az veya çok muhatap kabul edilmişlerdir. Hepsi aynı oranda mesuldür. (Camiü'l Beyan)
Teâlev: Gelin! Taberî: İkbal edin, dönün.
İlâ Kelimetin: Bir söze. (Alûsî: bir kelama.)
Sevain: ölçü, adil, ilke, değişmez kural.
İlâ Kelimetin Sevain: Ölçü olan kelimeye. Adil olan kelimeye. Herkes için aynı ölçüde bağlayıcı olan kelimeye. Yani hem Tevrat'ta, hem İncil'de ve hem de Kuran'da söylenen ve ihtilaf edilmeyen kelimeye. Yada Allah'ın hiçbir ahkamında zıttı söylenmeyen kelimeye.(Alûsî)
Ebu'l Aliye'den gelen rivayete göre; "Kelimetü'n Sevâ': "Lailahe illellah" demektir. (Taberi)
Beynenâ ve beyneküm: Bizimle sizin aranızda.
Bizimle sizin aranızda aynı derecede önem taşıyan, ölçü olan, bizi ve sizi aynı oranda ilgilendiren, şu ana kadar gelmiş Allah'ın bütün şeriatlarında zıttı söylenmemiş olan nedir?:
- Ella Nabude illellah: Biz ve siz ancak Allah'a tapacağız. (Alûsî: O'na ibadet ederek ve ibadeti sadece onun için yaparak birliğine iman ettiğimizi ispat edeceğiz.);
- Vela nüşrike bihi Şey'en: Başka hiç kimseyi ona ortak koşmayacağız.
- Vela yettehıza ba'duna Ba'den erbaben min dünillahi: Ve Allah'ı bırakıp da kimimiz kimimizi Rableştirmesin.
(Hâzin: Çünkü Hıristiyanlar Allah'tan başkasına, Mesih'e ibadet ettiler ve "Baba", "Oğul" ve "Kutsal Ruh" şeklinde Bir olan Allah'ı üçleyerek şirk koştular. Allah'ı bırakıp din adamlarını ve rahiplerini Rabler edindiler. Şöyle ki; Allah'a ortak koşma noktasında ne emrediyor idi iseler onlara itaat ediyorlardı ve onlara secde ediyorlardı. İşte bunun manası; Allah'ı bırakıp birbirlerini Rab edinmekti. (Mecmeü't Tefasir, Hazin, c.1 s.513)
Fein tevellev: (Ey resulüm) Eğer (Ehl-i Kitap bu davetten) yüz çevirirlerse; (Alûsî: Bütün peygamberlerin ve semavi kitapların ittifak ettiği bu hakikatten yüz çevirirlerse) (Hazin: Onlara yaptığın bu davetten yüz çevirirlerse)
Fe Kûlû: Siz (Alûsî: Ey Resulüm ve mü'minler) deyiniz ki;
Eşhedû: Şahid olun! (İbni Abbas: Siz bilin ki)
Bienna Müslimüm: Şahid olun ki, biz Müslümanlarız.
(Eşhedû bienna Müslimûn: Nesefî: İtiraf ve kabul edin ki, siz değil, Müslüman olan bizleriz.)
Başka hiçbir tefsire müracaat etmeden bile gayet net olarak manası anlaşılan bu ayetten yola çıkarak, Ehl-i Kitap diye vasıflanan Hıristiyan ve Yahudilerle diyalog içinde hareket etmek, asgari müşterekte beraber olmak Kuran'ın emri olduğunu söylemek için insanın ciddi manada bir gaflet içinde olması gerekir.
Bu ayette, Müslüman'lara Ehl-i kitapla diyalog içinde olmak emrediliyor diyebilmemiz için müteakip ayetlerin de bu fikri desteklemesi ya da tamamen ayrı bir hükmü taşıması gerekir. Şimdi de isterseniz devamı ayetleri ele alalım.
"Ey Ehl-i kitap! İbrahim hakkında niye çekişirsiniz? Halbuki Tevrat ve İncil, kesinlikle ondan sonra indirildi. Siz hiç düşünmez misiniz?" (Al-i İmran 3/65)
"İşte siz böyle kimselersiniz! Hadi hakkında bilgi sahibi olduğunuz konuda tartıştınız; fakat bilgi sahibi olmadığınız konuda niçin tartışıyorsunuz! Oysa ki, Allah her şeyi bilir, siz ise bilmezsiniz". (Al-i İmran, 3/66)
"İbrahim ne Yahudi ne de Hıristiyan idi; fakat o, Allah'ı bir tanıyan dosdoğru bir Müslüman'dı; müşriklerden de değildi". (Al-i İmhan, 3/67)
"İnananlardan İbrahim'e en yakın olanı, ona uyanlar, şu peygamber (Muhammed) ve (ona) iman edenlerdir. Allah müminlerin dostudur". (Al-i İmran, 3/68)
"Ehl-i kitaptan bir kısmı istediler ki, ne yapıp edip sizi saptırabilsinler. Oysa onlar sadece kendilerini saptırırlar da farkına bile varmazlar". (Al-i İmran, 3/69)
"Ey ehl-i kitap! (gerçeği) görüp bildiğiniz halde niçin Allah'ın ayetlerini inkar edersiniz?" (Al-i İmran, 3/70)
"Ey ehl-i kitap! Neden doğruyu eğriye karıştırıyor ve bile bile gerçeği gizliyorsunuz?" (Al-i İmran, 3/71)
Birilerinin ısrarla ehl-i kitapla diyalog içinde olmak, asgari müşterekte bir olmak manası çıkardığı Al-i imran süresi 64. Ayetinden sonra gelen ilk ayette Allah, adına ehl-i kitap'a denen kişilerin bir yanılgı ve hata içinde olduklarını ifade ettikten sonra, kendilerine şöyle hitap ediyor: "Siz hiç düşünmez misiniz."
Bir sonraki ayet ise çok daha derin düşünülmesi gereken bir mana ihtiva etmektedir: "İşte siz böyle kimselersiniz." Ve devamında, "bilgi sahibi olmadığınız konuda niçin tartışıyorsunuz!" ve sonunda da, "Oysa ki Allah bilir, siz bilmesiniz." Allah'ın bu ifadelerle kendilerine hitap ettiği kimselerle 64. ayetten yola çıkarak diyalog içinde olmayı, asgari müştereklerde barış ve uzlaşmaya davet etme hükmünü nasıl çıkarabiliyoruz?
Daha sonra gelen ayetler ehl-i kitaba daha ağır ithamlarda bulunmuyor mu? "Ey ehl-i kitap gerçeği görüp bildiğiniz halde niçin Allah'ın ayetlerini inkar edersiniz." Ve, "Ey ehl-i kitap! Neden doğruyu eğriye karıştırıyor ve bile bile gerçeği gizliyorsunuz?" bu kadar açık ve net olarak, Allah'ın batılda olduklarını, gerçeği gizleyip batılı savunduklarını ifade ettiği kimselerle diyalog kurmayı, asgarı müştereke davetten bahsetmeyi sunmaktan daha büyük bir gaflet olabilir mi?
Müslim Karabacak / diğer yazıları
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -4 / 27.03.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -3 / 26.03.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -2 / 21.03.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua... - 1 / 20.03.2024
- Hz. Muhammed'den (saa) kim niye rahatsız olur? / 17.03.2024
- Metro Entelijansiyasi / 14.03.2024
- Aşık Neyanî'ce... / 10.03.2024
- Müslümanın Allah'ı "zengin" Ehl-i Kitab'ın tanrısı fakirdir ve Milli Ekonomi Modeli de "zengin Allah" inancının üründür / 09.03.2024
- Hak Teâlâ ayırmadı sana ne oluyor? / 29.02.2024
- Hak Teâlâ ayırmadı sana ne oluyor? / 28.02.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -3 / 26.03.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -2 / 21.03.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua... - 1 / 20.03.2024
- Hz. Muhammed'den (saa) kim niye rahatsız olur? / 17.03.2024
- Metro Entelijansiyasi / 14.03.2024
- Aşık Neyanî'ce... / 10.03.2024
- Müslümanın Allah'ı "zengin" Ehl-i Kitab'ın tanrısı fakirdir ve Milli Ekonomi Modeli de "zengin Allah" inancının üründür / 09.03.2024
- Hak Teâlâ ayırmadı sana ne oluyor? / 29.02.2024
- Hak Teâlâ ayırmadı sana ne oluyor? / 28.02.2024