Toplumları ve insanları açtıkları kanatları ile gönüllerindeki merhamet pınarları ile insanların sağlıklı bir halet-i ruhiyeye sahip olmalarını, iyi insan olmalarını sağlayan güzel insanların varlığı hava kadar, ekmek kadar, tuz kadar önemli ve kıymetlidir.
İnsanlar özellikle gençler ekonomik, sosyal ve psikolojik açıdan sıkıntıya düştüğü zor zamanlarda bir sığınak arar. İnsanlar bilhassa gençler kanayan dizlerinin sızısını yüreğinde hisseden ve merhemi bakışında, sözünde adeta bir hekim gibi şifa dağıtan gönüller, limanlar arar. Bu arayışta olan insanlar, işte bu güzel insanların azlığı yüzünden toplumda çok da hoş olmayan tecrübelerle gördüğümüz gibi kötü vakalarla karşılaşır, çok büyük acılar yaşarlar.
Özü farklı, sözü farklı aslan postuna bürünmüş çakallar toplumda adeta serseri birer mayın gibi dolaşıyorlar. İnsanı tanımayanlar, tatmadıkları lezzetleri tatmış gibi kendini taktim edenler tam bir yalancı âlemi var etmeye çalışıyorlar. Adeta uyuşturulmuş beyinleri var etmek için özel bir plan, özel bir program uyguluyorlar. İnsanların doğal olan güzellikler yerine suni olan yalancı, sahte bir retorikle insanları ikna etmeye çalışıyorlar.
Bu yalanlara kapılanlar da kopan fırtınaların ortasında yapayalnız ve çaresiz kalıyor. Şefkatli, merhametli bir el ararken Hızır olarak gördüğü ellerin sonradan hınzır olduklarını gördüğünde iş işten çoktan geçmiş oluyor.
Yapayalnız uçmayı bilmeyen küçük kuşlar bilgisiz ve çaresizdir.
Karanlıkları aydınlatacak Işıklara her zamankinden daha çok ihtiyaç var. Geleceğin sağlıklı bir şekilde inşası için bu şart.
Şifa arayanlara şifahanelerin adreslerini doğru tarif etmek gerekiyor.
Sevgiyle çarpan masum, saf gönülleri hınzır ellere düşürmemek gerekiyor. Bu konu ulusal güvenlik meselesi kadar önemlidir.
Milli ve manevi konular maalesef hazan vaktini yaşıyor ve kara kış kapıda maalesef.
Milli ve manevi değerlerin maya olduğu bu memlekette bu zemin ayağımızın altından kayıyor ve milli ve manevi inancın geleceğe taşınmasında büyük bir sıkıntı var.
Eser ortaya koymak, bir yapıyı kurallara uygun şekilde inşa etmek demek değildir. Siz bir yapı inşa edebilirsiniz. Düzgün bir yapı olarak ortaya koyarsınız. Bu, matematikte bir teorem olabilir, mantıkta bir teori olabilir. Bir ikametgâh, bir ibadethane, bir şiir olabilir.
Bağlamak birlik vermek değildir.
Esere dönüşenin birliği vardır. Birliğin kaynağı da Resulü Ekrem'in ve Ehl-i Beyt'in ahlakıdır. Bu ahlak olmadan yapıya, yani bağlanmış malzemeye birlik vermek mümkün değildir. Birliğin kaynağı o yapıyı kuran ustanın Resulü Ekrem ile Ehl-i Beyt'in ahlakı ile olan alakasıdır. Burada sübjektifliğe yer yok çünkü mananın ve İslam ahlakının ustası ve öğretmeni Resulü Ekrem'dir. Bu nedenle sübjektif duygulara bağlanmış hiçbir söz hakkı Resulü Ekrem'e rağmen bu alanda hiç kimseye verilmemiştir. Ne zamanki tevhidin merkezi Ehli Beyt olursa o birliği verir ve pek çok çokluk tekliğe indirgenir ve siz o teklik içinde farkları kaldırırsınız, ortada ne iç kalır, ne dış kalır.
Sübjektif duygu ve düşüncelerle insanların fıtratına uygun olmayan bu yanlış kulvarlardan bir çıkış seçeneğimiz var mı?
Var. Bu hem milli hem de manevi konularda ihtiyaç duyulan çıkışın kapısı olanı Ehl-i Beyt'dir.
Bu zemine taşındığımız zaman pek çok sorun günün sonunda çözülür.
Şifa aranan adreslerin en başında tecrübe ile sabit ki Ehl-i Beyt geliyor. Sevgiyle çarpan yüreklerin, sevgi dolu aksinin adresi Ehl-i Beyt'tir. Hep özlenen aslında Ehl-i Beyt ahlakıdır. Hep özleyenler; hep güzellikleri gözleyenler, karanlıkların aydınlıklara ulaşmasını isteyenlerin adresi tevhidin merkezi olan Ehl-i Beyt'tir. Ehl-i Beyt'in selamını alanların gerçek anlamda bir insan-ı kâmil olabileceğini söyleyebiliriz.
Burada merhum Kıvırcık Ali'nin mısralarının anlamıyla yürümeye çalışalım.
"Gün akşama döndü gülüm bir selam sal sabah olsun
Gökte bulut yandı gülüm bir selam sal sabah olsun
Bir selam sal güneş doğsun, bir selam sal yüzüm gülsün
İnce ince eğir beni sev yeniden doğur beni
Ta yürekten çağır beni bir selam sal sabah olsun
Bir selam sal güneş doğsun, bir selam sal yüzüm gülsün
Benim türküm başka türkü söylüyorum aşka türkü
Yitirmişim evi barkı bir selam sal sabah olsun
Bir selam sal güneş doğsun, bir selam sal yüzüm gülsün"
Bizi mayalayan mananın özü, cevheri Hanedanı Ehl-i Beyt'tir. Ehl-i Beyt'in milletimiz tarafından öneminin anlaşıldığı an bu millet yeniden bir doğum yaşayacaktır. Yaşadığı manevi kışı bahara dönecektir. Zifiri karanlığı Ehl-i Beyt güneşi ile aydınlanacaktır.
Milletimiz Ehl-i Beyt'in uzattığı eli tutarsa hem dünyasını hem de ahiretini kurtarır.
Gün akşama döndü gülüm, Ehl-i Beyt'ten gelen selamı lütfen alalım, o uzatılan eli tutalım ki yüzümüz gülsün, güneş doğsun, sabah olsun. Karanlıklar yok olsun.
İnsanımızın, gençlerimizin, kırık kalplilerimizin umutla yaşama tutunacakları ip Ehl-i Beyt'tir.
- Mustafa Kemal Atatürk bir Osmanlı paşasıydı / 01.04.2025
- Bayram, şeker ve ruhsuzluk / 29.03.2025
- Akıl mı aşk mı? İnsanı insan yapan nedir? / 25.03.2025
- Akıl ve inanç: Haritasız yolculuk olur mu? / 22.03.2025
- Ehlibeyt ve Ramazan: Oruç, sadece bir açlık mıdır? / 21.03.2025
- Boğaz kanla dolu, ama geçilmez! / 18.03.2025
- Unutulan hakikat, kaybolan insanlık / 16.03.2025
- İnsanın, insan-ı kâmil olduğu ay: Ramazan / 14.03.2025
- İstiklal’in sesi: Bir milletin ruhuna kazınan marş / 12.03.2025