O günkü öğle namazı idi.
Kıbleye yöneldik, “Allahu ekber!” dedik, Sübhaneke’yi okuduk. “E’ûzubillahimineşşeytanirracim, Bismillâhirrahmânirrahîm” dedik…
Ve...
“Elhamdülillâhi Rabbil âlemin” diyerek Fatiha’yı okumaya başladığımızda utanç içinde kaldığımızı, sarsıldığımızı hissettik.
Sarsıldık çünkü Allah(c.c.) ve meleklerinin selâm ettiği, bizlere de selâmı emrettiği Peygamberimize karikatürlerle, filmlerle hakaret ediliyordu; biz de tutuyor, böyle bir dünyada Allah’a hamd ediyorduk.
O Peygamber ki…
Biz O’na Kur’an’dan önce inanıyorduk.
O’na inanmasaydık, Ebu Cehil gibi olur, getirdiği Kur’an’a da inanmazdık. O’na inandık, “Sen yalan söylemezsin” dedik, Kur’an’a ve Kur’an’ın her dediğine O’na inandığımız için inandık, (inşallah) kurtulduk…
…
İşte böyle bir dünyada…
Bir ashaba baktık…
Bir kendimize baktık, terlediğimizi hissettik.
O ashap ki, Allah ve Resulünü anne babalarından, kendi nefislerinden çok sevdiler. Bu sevgilerini canları ile malları ile defalarca ispat ettiler. Hal böyle iken utançlarından O’nun yüzüne bakamazlardı…
Biz ise pazardan domates alır lakayidliği içerisinde O’na selatü selam getiriyoruz. Kâfirler, O’nun emaneti Kur’an’a, bu yazıda söylemek istemediğim alçaklığı yapıyor; Kâfirler O’na en ağır hakaretlerle saldırıyor; kâfirler Müslüman’ın malına, canına, namusuna, bütün mukaddesatına tasallut ediyor; birileri “Hz. Muhammed(s.a.v)’i Kelime-i Şahadetten kopardı, aldı başını gidiyor; biz “Elhamdulillâhi Rabbil âlemin” demeyi ve Hz. Muhammed (s.a.v.)’e selâm söylemeyi sürdürüyoruz.
Ne kadar satıhta, ne kadar kabuktayız!
…
Tamam, elbette Allah’a hamd edecek, elbette O’na selâtü selâma devam edeceğiz. Lâkin herkesin “Nefsim, nefsim” diye feryat ettiği ve şefaat için Rasulullah’ın kokusuna hasret çektiği o müthiş günde, münadiler bize, bu günleri hatırlatarak, “O gün Allah ve Resulüne hakaret edenler için ne yaptın?” dediğinde, ne cevap vereceğiz?
Tamam, birileri sokaklara döküldü…
Dökülmek lâzım…
Hiçbir şey yapamıyorsak ellerimizi açıp gözyaşlarımızı akıta akıta ve bağrımızı döğe döğe beddualar etmeli, bu iğrençlikleri engelleyemediğimiz için de secdelere kapanıp af dilemeliyiz…
Çünkü Allah bizi bunun için yarattı…
Yiyin için, başka şey yapın, ölüp gidin diye yarattıkları biz değiliz, başkaları…
…
Fakat asıl yapmamız gereken bu değil…
Biz sokaklara dökülsek de, birileri öfke ile birilerini öldürse de, zalimin zulmü devam ediyor, devam edecek… Topraklarımız elimizden alınacak, servetlerimiz sömürülecek, camilerimiz onların kışlası olacak, namusumuz kirletilecek ve Tunus’tan Mısır ve Libya’ya, Suriye’den Türkiye ve Afganistan’a kadar hep öldürülenler Müslümanlar olacak…
Öfke hürriyet getirmeye yetmiyor.
Gösteriler sömürüyü engellemiyor…
Peki, ne yapmalı…
Kardeşim, ne yapılması gerektiğini Haydar Baş Hocamız “Milli Ekonomi Modeli” ile yıllardır söylüyor…
Sömürüyü, Peygamber’e, Kur’an’a hakareti bu model bitirir. Çünkü bu model uygulandığında sana ve senin değerlerine diklenecek olanlar kırk kere düşünmeden bir adım atamaz hale gelir… Çünkü o gün cebinde paran olur, ordun 1945’ten kalma el bombaları ile değil, 6’ıncı filoları altüst edecek imkânlar ile teçhiz edilir…
Çözüm bu…
Lâkin Haydar Baş Hocamız da “Dünya dönüyor” diyen Galile’nin uğradığı haksızlığa uğrayıp duruyor. Amma kilise ve kiliseciler yani liberaller, yani Hz. Muhammed(s.a.v)’siz cennet vaat edenler ne derse desin, dünya dönmeyi sürdürüyor…
Ey Peygamberlerin yüzünü görmemek için başlarını örten, sesini duymamak için kulaklarını tıkayan Ebu Cehil’lerin inadını huy edinenler, bakınız Ekim ayında Haydar Baş Milli Ekonomi Modeli’ni anlatmak için Rusya Parlamentosunda konuşacak. Onu Ruslar dinliyor, onun pek çok çözümünü ABD ve daha onlarca ülke uygulamaya başladı bile...
Sizin bu inadınız niye?
…
Yarın öbür gün Haydar Baş, münadiler, “O gün Allah için ne yaptın?” dediğinde, “Allah(c.c.)’ın izni ve inayetiyle Milli Ekonomi Modeli’ni yazdım, milletime ve insanlığı yemin billâh ederek ve canımı ortaya koyarak hayata geçirmek için çırpındım” deyip, boynunu bükecek…
Peki, biz ne yapacağız!
Siz ne yapacaksınız!
Bu gerçeği, kâfirler Hz. Muhammed(s.a.v)’e daha kaç kere hakaret edince kavrayacaksınız...
Kıbleye yöneldik, “Allahu ekber!” dedik, Sübhaneke’yi okuduk. “E’ûzubillahimineşşeytanirracim, Bismillâhirrahmânirrahîm” dedik…
Ve...
“Elhamdülillâhi Rabbil âlemin” diyerek Fatiha’yı okumaya başladığımızda utanç içinde kaldığımızı, sarsıldığımızı hissettik.
Sarsıldık çünkü Allah(c.c.) ve meleklerinin selâm ettiği, bizlere de selâmı emrettiği Peygamberimize karikatürlerle, filmlerle hakaret ediliyordu; biz de tutuyor, böyle bir dünyada Allah’a hamd ediyorduk.
O Peygamber ki…
Biz O’na Kur’an’dan önce inanıyorduk.
O’na inanmasaydık, Ebu Cehil gibi olur, getirdiği Kur’an’a da inanmazdık. O’na inandık, “Sen yalan söylemezsin” dedik, Kur’an’a ve Kur’an’ın her dediğine O’na inandığımız için inandık, (inşallah) kurtulduk…
…
İşte böyle bir dünyada…
Bir ashaba baktık…
Bir kendimize baktık, terlediğimizi hissettik.
O ashap ki, Allah ve Resulünü anne babalarından, kendi nefislerinden çok sevdiler. Bu sevgilerini canları ile malları ile defalarca ispat ettiler. Hal böyle iken utançlarından O’nun yüzüne bakamazlardı…
Biz ise pazardan domates alır lakayidliği içerisinde O’na selatü selam getiriyoruz. Kâfirler, O’nun emaneti Kur’an’a, bu yazıda söylemek istemediğim alçaklığı yapıyor; Kâfirler O’na en ağır hakaretlerle saldırıyor; kâfirler Müslüman’ın malına, canına, namusuna, bütün mukaddesatına tasallut ediyor; birileri “Hz. Muhammed(s.a.v)’i Kelime-i Şahadetten kopardı, aldı başını gidiyor; biz “Elhamdulillâhi Rabbil âlemin” demeyi ve Hz. Muhammed (s.a.v.)’e selâm söylemeyi sürdürüyoruz.
Ne kadar satıhta, ne kadar kabuktayız!
…
Tamam, elbette Allah’a hamd edecek, elbette O’na selâtü selâma devam edeceğiz. Lâkin herkesin “Nefsim, nefsim” diye feryat ettiği ve şefaat için Rasulullah’ın kokusuna hasret çektiği o müthiş günde, münadiler bize, bu günleri hatırlatarak, “O gün Allah ve Resulüne hakaret edenler için ne yaptın?” dediğinde, ne cevap vereceğiz?
Tamam, birileri sokaklara döküldü…
Dökülmek lâzım…
Hiçbir şey yapamıyorsak ellerimizi açıp gözyaşlarımızı akıta akıta ve bağrımızı döğe döğe beddualar etmeli, bu iğrençlikleri engelleyemediğimiz için de secdelere kapanıp af dilemeliyiz…
Çünkü Allah bizi bunun için yarattı…
Yiyin için, başka şey yapın, ölüp gidin diye yarattıkları biz değiliz, başkaları…
…
Fakat asıl yapmamız gereken bu değil…
Biz sokaklara dökülsek de, birileri öfke ile birilerini öldürse de, zalimin zulmü devam ediyor, devam edecek… Topraklarımız elimizden alınacak, servetlerimiz sömürülecek, camilerimiz onların kışlası olacak, namusumuz kirletilecek ve Tunus’tan Mısır ve Libya’ya, Suriye’den Türkiye ve Afganistan’a kadar hep öldürülenler Müslümanlar olacak…
Öfke hürriyet getirmeye yetmiyor.
Gösteriler sömürüyü engellemiyor…
Peki, ne yapmalı…
Kardeşim, ne yapılması gerektiğini Haydar Baş Hocamız “Milli Ekonomi Modeli” ile yıllardır söylüyor…
Sömürüyü, Peygamber’e, Kur’an’a hakareti bu model bitirir. Çünkü bu model uygulandığında sana ve senin değerlerine diklenecek olanlar kırk kere düşünmeden bir adım atamaz hale gelir… Çünkü o gün cebinde paran olur, ordun 1945’ten kalma el bombaları ile değil, 6’ıncı filoları altüst edecek imkânlar ile teçhiz edilir…
Çözüm bu…
Lâkin Haydar Baş Hocamız da “Dünya dönüyor” diyen Galile’nin uğradığı haksızlığa uğrayıp duruyor. Amma kilise ve kiliseciler yani liberaller, yani Hz. Muhammed(s.a.v)’siz cennet vaat edenler ne derse desin, dünya dönmeyi sürdürüyor…
Ey Peygamberlerin yüzünü görmemek için başlarını örten, sesini duymamak için kulaklarını tıkayan Ebu Cehil’lerin inadını huy edinenler, bakınız Ekim ayında Haydar Baş Milli Ekonomi Modeli’ni anlatmak için Rusya Parlamentosunda konuşacak. Onu Ruslar dinliyor, onun pek çok çözümünü ABD ve daha onlarca ülke uygulamaya başladı bile...
Sizin bu inadınız niye?
…
Yarın öbür gün Haydar Baş, münadiler, “O gün Allah için ne yaptın?” dediğinde, “Allah(c.c.)’ın izni ve inayetiyle Milli Ekonomi Modeli’ni yazdım, milletime ve insanlığı yemin billâh ederek ve canımı ortaya koyarak hayata geçirmek için çırpındım” deyip, boynunu bükecek…
Peki, biz ne yapacağız!
Siz ne yapacaksınız!
Bu gerçeği, kâfirler Hz. Muhammed(s.a.v)’e daha kaç kere hakaret edince kavrayacaksınız...
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Hasan Demir / diğer yazıları
- Artık yeter! / 02.11.2015
- Artık yeter! / 28.09.2015
- Sandıktan ne çıkacak! / 21.09.2015
- Böyle milliyetçilik olur mu? / 12.09.2015
- AKP başımıza neler getirecek! / 11.09.2015
- Şehit ve gaziden korkanlar! / 07.09.2015
- Kripto Ermeniler! / 29.08.2015
- Atatürk sandıktan çıkmadı! / 24.08.2015
- Bu ne biçim üslup böyle! / 22.08.2015
- Asalet nerede? / 16.08.2015
- Artık yeter! / 28.09.2015
- Sandıktan ne çıkacak! / 21.09.2015
- Böyle milliyetçilik olur mu? / 12.09.2015
- AKP başımıza neler getirecek! / 11.09.2015
- Şehit ve gaziden korkanlar! / 07.09.2015
- Kripto Ermeniler! / 29.08.2015
- Atatürk sandıktan çıkmadı! / 24.08.2015
- Bu ne biçim üslup böyle! / 22.08.2015
- Asalet nerede? / 16.08.2015