Turlu/tursuz seçim sistemi tartışmaları yapıladursun. Siz asıl, siyasi partilerdeki ilke ve kimlik erozyonunu gözlemleyin.
Yıllardan beri siyasette at oynatan partiler, marjinalleşmeyle karşı karşıya...
Türkiye'de partiler, o derece milletten ve tabanlarından koptular ki, siyaset bilimcilerin "marjinalleştiler" tespiti bile durumu ifade etmeye yetmiyor.
Anketlere göz atarsanız, "marjinalliğin rakamsal ifadeleri" karşınıza çıkar. Yüzde 2 ila 4 oranlarında debelenenler, sadece bir zamanların iktidarları değil, aynı şekilde halihazırdaki iktidar ortaklardır. Hatta sadece iktidardakiler değil, muhalefettekiler de marjinal konumuna düştüler. ANAP'ın, MHP'nin veya DSP'nin anketlerdeki ahvali çok berbat da, DYP ve diğerlerininki çok mu iyi? Üç aşağı beş yukarı aynı.
Eğer parti başkanları bu çöküşün sebeplerini sağduyu ile teshis edemezlerse; pek yakında göreceksiniz, siyaset sahnesinden topu birden silinecekler. Hepsinin korkusu bu. Sistem ve tur tartışmalırının arkaplanındaki sebep de bu. Ama "korkunun ecele faydası yok" derler.
İşin ilginç yanı, bazı post liberal akl-ı evveller, seçim sistemindeki zaafiyetlerin ve partilerin yerleşik düzenleriyle ilgili gayrı demokratik uygulamaların faturasını, "bugüne kadar işleri kotaran partiler"e kesmekten yana değiller. Faturayı sırtına vuracakları "abalı bir statükocu" arıyorlar. Tüm günahların keçisi o ya...
Fakat IMF'nin talimatıyla 15 Derviş Yasası üstüne kaç 15 yasa daha çıkartanların, isteselerdi neler yapabileceğini millet gördü. Dolayısıyla iş, yasa meselesi değil, yürek ve samimiyet meselesidir.
Bugün iktidar veya muhalefet makamında Meclis'ın kırmızı koltuklarını dolduranların seçim ve tur tartışmaları yapmaya ne hakları var, ne de iradeleri.
Hakları yok... Çünkü, milletin inim inim inlediği, devletin 280 milyar dolar borca batırıldığı, bütçenin yıllık 45 katrilyon faize mahkum edildiği, işletmelerin kapandıkça kapandığı, tarımda ve sanayide üretimin tamamen bitirildiği; bütün bunlar olurken ne iktidardakilerin, ne de muhalefettekilerin herhangi bir çözümlerinin olmadığı bir süreçte partiler, turlu seçime girseler ne yazar, tursuz seçime girseler ne yazar. Hiçbir çözümü olmadıktan sonra partiler, eski plaka ile seçime girseler ne olur, eski modellerin döküntülerine yeni plaka takılarak seçime girseler ne olur.
İradeleri yok... Zira devletin en stratejik meselelerinde bile, para veriyorlar diye IMF'nin akıl ve talimatına göre yasal ve hukuksal düzenlemelere gidenlerin seçimle ilgili iradelerinin varlığını iddia etmek, "yok olana var demek" gibi bir yaklaşımdır.
Dolasıyla bugün partiler, sıfıra doğru kayıyor, gittikçe marjinalleşiyorlarsa bunun illetini millette değil, öncelikle kendilerinde ve ülkeyi düşürdükleri bu badirelerde aramalıdırlar.
Evet, bir yandan bugüne kadar işbaşında bulunmuş, Ankara'da bir şekilde koltuk kapmış olanlar belki sıfırı tüketip marjinalleşiyorlar. Doğru. Ama millet meydanı boş bırakmıyor. Kendi değerlerine bağlı, kendi "duyarlılıklarına karşı hassas", kendi özüne sadık, "politik icazeti kendi milletinden alan" dirayetli proje ve "çözüm sahipleri"ni, siyasetin "tam merkez"ine oturtup tek başına iktidara hazırlıyor. İkinci Kuvay-ı Milliye kadrosu ve Bağımsız Türkiye Partisi, bunun en güzel örneğidir.
Bu seçim, "Batı'nın marjinalleştirdiği partiler"le milletin kendisi arasında geçecektir. Göreceksiniz, millet, kendisini iktidar yapacaktır. Tüm alanlarda yerli projelerin, milli modellerin uygulanmasını istemektedir, isteyecektir.
İki turlu seçim değil, "binbir türlü sistem" de uygulansa millet bu kararlılıktadır.
Artık Türkiye'nin "seçim tiyatrosu" oynama lüksü yoktur. Millet, kepenklerini kapata kapata, bereketli arazilerini ekemeyip metruk bıraka bıraka, imalathanelerindeki makinaları stoplaya stoplaya, "artık deneme lüksümüz yok" bilincine erişti, erişiyor. Millet, Kuvay-ı Milliye ruhuyla yeniden şahlanışa hazırlanıyor. Washington'dakilerin, Brüksel'dekilerin ve onlarla irtibatlı Ankara'dakilerin korkusu bu, panikleri bundan.
Yıllardan beri siyasette at oynatan partiler, marjinalleşmeyle karşı karşıya...
Türkiye'de partiler, o derece milletten ve tabanlarından koptular ki, siyaset bilimcilerin "marjinalleştiler" tespiti bile durumu ifade etmeye yetmiyor.
Anketlere göz atarsanız, "marjinalliğin rakamsal ifadeleri" karşınıza çıkar. Yüzde 2 ila 4 oranlarında debelenenler, sadece bir zamanların iktidarları değil, aynı şekilde halihazırdaki iktidar ortaklardır. Hatta sadece iktidardakiler değil, muhalefettekiler de marjinal konumuna düştüler. ANAP'ın, MHP'nin veya DSP'nin anketlerdeki ahvali çok berbat da, DYP ve diğerlerininki çok mu iyi? Üç aşağı beş yukarı aynı.
Eğer parti başkanları bu çöküşün sebeplerini sağduyu ile teshis edemezlerse; pek yakında göreceksiniz, siyaset sahnesinden topu birden silinecekler. Hepsinin korkusu bu. Sistem ve tur tartışmalırının arkaplanındaki sebep de bu. Ama "korkunun ecele faydası yok" derler.
İşin ilginç yanı, bazı post liberal akl-ı evveller, seçim sistemindeki zaafiyetlerin ve partilerin yerleşik düzenleriyle ilgili gayrı demokratik uygulamaların faturasını, "bugüne kadar işleri kotaran partiler"e kesmekten yana değiller. Faturayı sırtına vuracakları "abalı bir statükocu" arıyorlar. Tüm günahların keçisi o ya...
Fakat IMF'nin talimatıyla 15 Derviş Yasası üstüne kaç 15 yasa daha çıkartanların, isteselerdi neler yapabileceğini millet gördü. Dolayısıyla iş, yasa meselesi değil, yürek ve samimiyet meselesidir.
Bugün iktidar veya muhalefet makamında Meclis'ın kırmızı koltuklarını dolduranların seçim ve tur tartışmaları yapmaya ne hakları var, ne de iradeleri.
Hakları yok... Çünkü, milletin inim inim inlediği, devletin 280 milyar dolar borca batırıldığı, bütçenin yıllık 45 katrilyon faize mahkum edildiği, işletmelerin kapandıkça kapandığı, tarımda ve sanayide üretimin tamamen bitirildiği; bütün bunlar olurken ne iktidardakilerin, ne de muhalefettekilerin herhangi bir çözümlerinin olmadığı bir süreçte partiler, turlu seçime girseler ne yazar, tursuz seçime girseler ne yazar. Hiçbir çözümü olmadıktan sonra partiler, eski plaka ile seçime girseler ne olur, eski modellerin döküntülerine yeni plaka takılarak seçime girseler ne olur.
İradeleri yok... Zira devletin en stratejik meselelerinde bile, para veriyorlar diye IMF'nin akıl ve talimatına göre yasal ve hukuksal düzenlemelere gidenlerin seçimle ilgili iradelerinin varlığını iddia etmek, "yok olana var demek" gibi bir yaklaşımdır.
Dolasıyla bugün partiler, sıfıra doğru kayıyor, gittikçe marjinalleşiyorlarsa bunun illetini millette değil, öncelikle kendilerinde ve ülkeyi düşürdükleri bu badirelerde aramalıdırlar.
Evet, bir yandan bugüne kadar işbaşında bulunmuş, Ankara'da bir şekilde koltuk kapmış olanlar belki sıfırı tüketip marjinalleşiyorlar. Doğru. Ama millet meydanı boş bırakmıyor. Kendi değerlerine bağlı, kendi "duyarlılıklarına karşı hassas", kendi özüne sadık, "politik icazeti kendi milletinden alan" dirayetli proje ve "çözüm sahipleri"ni, siyasetin "tam merkez"ine oturtup tek başına iktidara hazırlıyor. İkinci Kuvay-ı Milliye kadrosu ve Bağımsız Türkiye Partisi, bunun en güzel örneğidir.
Bu seçim, "Batı'nın marjinalleştirdiği partiler"le milletin kendisi arasında geçecektir. Göreceksiniz, millet, kendisini iktidar yapacaktır. Tüm alanlarda yerli projelerin, milli modellerin uygulanmasını istemektedir, isteyecektir.
İki turlu seçim değil, "binbir türlü sistem" de uygulansa millet bu kararlılıktadır.
Artık Türkiye'nin "seçim tiyatrosu" oynama lüksü yoktur. Millet, kepenklerini kapata kapata, bereketli arazilerini ekemeyip metruk bıraka bıraka, imalathanelerindeki makinaları stoplaya stoplaya, "artık deneme lüksümüz yok" bilincine erişti, erişiyor. Millet, Kuvay-ı Milliye ruhuyla yeniden şahlanışa hazırlanıyor. Washington'dakilerin, Brüksel'dekilerin ve onlarla irtibatlı Ankara'dakilerin korkusu bu, panikleri bundan.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019