İmam Seccad’ın Hasan-i Basri’ye nasihatleri
Bir gün İmam Zeynelâbidin (a.s.), Mina'da Hasan-i Basrî'nin halka öğüt verdiğini görünce ona şöyle buyurdular
19.09.2023 08:18:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





Bir gün İmam Zeynelâbidin (a.s.), Mina'da Hasan-i Basrî'nin halka öğüt verdiğini görünce ona şöyle buyurdular:
"Ey Hasan! Sus da, senden bir soru sorayım! Acaba işin sonunda kendin ile Allah arasındaki olan bu halinden râzı olacak mısın?"
Hasan-i Basrî, "Hayır! Râzı olmayacağım" dedi.
İmam Seccad (a.s.), "Acaba istediğin hal ve duruma ulaşmak için bu durumunu değiştirmeyi düşünüyor musun?" dedi.
Hasan-i Basrî bu sözü duyunca başını önüne eğdi, sonra şöyle dedi:
"Bu durumu değiştirmek için her defasında kendimle ahd ediyorum ama maalesef böyle olmuyor, sadece sözde bâki kalıyor" dedi.
İmam Seccad (a.s.), "Acaba Hz. Muhammed (s.a.v.)'den sonra, seninle tanışlığı (akrabalığı) olan bir peygamberin geleceğini ümit ediyor musun?" diye sordu.
Hasan-i Basrî, "hayır" dedi.
İmam Zeynelâbidin (a.s.), "Acaba bu dünyadan başka diğer bir dünyanın da olup, orada iyi işler yapacağına ümitli misin?" diye sordu.
Hasan-i Basrî, "hayır" dedi.
İmam Seccad (a.s.), "Acaba, eğer bir kimsenin az bir aklı da olmuş olursa, senin kendinden râzı olduğun miktarda kendisinden râzı olur mu?
Oysa ki, diğer bir peygamberin geleceğine ve başka bir dünyanın olup orada iyi ameller yapmakla meşgul olacağına ümidin de yoktur. Bu halinle halka öğüt mü veriyorsun" dedi.
İmam Seccad (a.s.) onun yanından uzaklaşınca, Hasan-i Basrî, "Bu şahıs kimdir?" diye sordu.
"Ali bin Hüseyin (a.s.)'dır" dediler.
Hasan-i Basrî, "Bunlar (Ehl-i Beyt) ilim ve hikmet kaynağıdırlar" dedi.
Artık ondan sonra Hasan-i Basrî'nin halka öğüt verdiğini kimse görmedi."
İmam Seccad (a.s.) hayatının her anını ibadetle geçirmiştir
Bir gün ve gecede bin rekât namaz kılan İmam ibadetini yeterli görmemektedir.
İmam Bâkır (a.s.)'ın değerli babası İmam Zeynelâbidin (a.s.), ibadette hiç kimsenin erişemediği bir makama erişmişti.
İmam (a.s.)'ın, geceleri çok ibadet ettiğinden dolayı renginin sarardığını, gözlerinin kızarmış olduğunu, alnının nasır bağladığını, ayaklarının şiştiğini gören oğlu İmam Bâkır (a.s.) kendisini tutamayıp ağlamaya başladı.
İmam Bâkır (a.s.) buyuruyor ki: "Ben babamın o haline üzüldüğümden dolayı ağladım, babam ise düşünceye dalmıştı, az sonra beni fark ederek şöyle buyurdular:
"Ey yavrum! Emirü'l-mü'minin Hz. Ali (a.s.)'ın ibadetinin yazılı olduğu o kitaplardan birisini bana getir."
Ben o kitabı babama verdim, o kitaptan biraz okudular, daha sonra dayanamayıp onu yere bırakarak şöyle buyurdular: Kim, Ali bin Ebu Tâlib (a.s.)'ın ibadetine güç yetirebilir ki!"
İmam Zeynelâbidin (a.s.) için ibadetin önemi
Hz. Ali (a.s.)'ın kızı Fatıma (a.s.), bir gün İmam Zeynelâbidin (a.s.)'ın çok ibadet etmesinden dolayı güçsüz ve zayıf bir duruma düşmüş mübarek bedenini görünce, hemen Câbir'in yanına gelerek şöyle dedi:
"Câbir! Ey Resulûllah (s.a.v.)'in sahabesi! Bizim sizin üzerinizde bir takım haklarımız vardır; onlardan biri şudur ki; eğer bizlerden birisinin çok ibadet etmekle kendisini tehlikeye düşürdüğünü gördüğünüzde, canını koruması için onu uyarmanızdır.
Şimdi kardeşimin yadigârı olan Ali bin Hüseyin (a.s.), çok ibadet etmekle kendisini zayıf bir duruma düşürmüş, onun alın ve dizleri nasır bağlamıştır."
Câbir, bu söz üzerine, dördüncü İmam'ın (a.s.) evine doğru hareket etti. Kapının önünde, Ben-i Hâşim'den olan diğer çocuklarla oynayan bir çocuk gördü. Câbir, bu çocuğun yürümesine dikkatlice baktı.
Kendi kendine, "Bu yürüyüş, Hz. Peygamberin (s.a.v.) yürüyüşünün aynısıdır" dedi.
Daha sonra çocuğa, "Evladım ismin nedir?" diye sordu.
O çocuk, "Ben, Ali bin Hüseyin (a.s.)'ın oğlu Muhammed'im" dedi.
Câbir, bu sözü ondan duyunca şiddetle ağlayarak şöyle dedi:
"Babam sana feda olsun, yakına gel."
İmam Muhammed Bâkır (a.s.), Câbir'in yanına geldi. Câbir, İmam Muhammed Bâkır (a.s.)'ın gömleğinin düğmelerini açarak elini hazretin göğsüne bıraktı ve öperek şöyle dedi:
"Ben Hazreti Peygamberin (s.a.v.) selamını sana iletiyorum. Resulûllah (s.a.v.) bana seni görünce böyle davranmamı emretmişti."
Daha sonra, "Değerli babandan benim için izin al" dedi.
İmam Bâkır da babasının yanına giderek yaşlı adamın hareketleri ile söylediği sözü babasına nakletti. İmam Zeynelâbidin şöyle buyurdular:
"Oğlum! O Câbir'dir, söyle içeri girsin."
Câbir içeri girdiğinde İmam (a.s.)'ı mihrapta, çok ibadet etmesi neticesi bedeninin ezik ve güçsüz bir duruma düştüğünü gördü. İmam (a.s.), Câbir'e saygı için ayağa kalktı, onun hal ve hatırını sorarak kendi yanına oturttu.
Câbir şöyle arzetti: "Ey Peygamberin oğlu! Allah-u Teala'nın, cenneti siz ve dostlarınız, cehennemi ise düşmanlarınız için yaratmış olduğunu bildiğiniz halde, ibadet etmede bunca çaba ve zahmetin sebebi nedir?"
İmam şöyle buyurdular: "Allah-u Teala, Kur'an'da, Hz. Peygambere (s.a.v.) hitaben, "Senin günahlarının hepsini affetmişiz" buyurmasına rağmen yine de ceddim Resulûllah (s.a.v.)'in -anam babam sana feda olsun- ayakları şişecek bir şekilde ibadet ettiğini görmedin mi?
Hz. Peygambere (s.a.v.), "Siz bu makama sahip olmanıza rağmen yine böylesine ibadet mi ediyorsunuz?" dediklerinde Hazret şöyle buyurdular: Allah'a şükreden bir kul olmayayım mı?"
Câbir, sözlerinin İmam (a.s.)'a tesir etmeyeceğini ve o hazreti bu meşakkatli tavırdan alıkoyamayacağını anlayınca şöyle arzetti:
"Ey Peygamberin oğlu! O halde, en azından canını koru. Çünkü siz öyle bir ailedensiniz ki, bela ve sıkıntılar o aile vasıtasıyla def olur, rahmet yağmuru onların vücudu bereketi ile nâzil olur."
İmam (a.s.) Câbir'in sözlerini dinledikten sonra şöyle buyurdular: "Ey Câbir! Ben babalarıma kavuşana dek, onların tuttukları yol ve amellerden vazgeçmeyeceğim."
Câbir, İmam (a.s.)'ın bu sözlerini duyunca şöyle dedi: "Allah'a and olsun ki, Hz. Peygamberin (s.a.v.) evlatları arasında, Yusuf Peygamberden (a.s.) başka Ali bin Hüseyin (a.s.) gibi bir kimseyi göremiyorum.
Allah'a and olsun ki, yüce şahsiyetin evlatları, Hz.Yusuf'un evlatlarından daha iyiler, bunun evlatları arasında, yeryüzünün zulümle dolduğu bir sırada adaletle dolduracak olan bir kimse (Hz. Mehdi) vardır."
Ebu Hamza-i Sumalî şöyle diyor: İmam Zeynelâbidin (a.s.) yemek yediğinde şöyle diyordu:
"Hamd o Allah'a ki, bize yemek verdi, bizi suya kandırdı, bize yetti, bizi teyid etti, bize sığınak verdi, bize rızık verdi, bize üstünlük bağışladı. Hamd o Allah'a ki, yemek verendir, yemek verilen değil; rızık verendir, rızıklanan değil..." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam zeynelabidin eserinden)
"Ey Hasan! Sus da, senden bir soru sorayım! Acaba işin sonunda kendin ile Allah arasındaki olan bu halinden râzı olacak mısın?"
Hasan-i Basrî, "Hayır! Râzı olmayacağım" dedi.
İmam Seccad (a.s.), "Acaba istediğin hal ve duruma ulaşmak için bu durumunu değiştirmeyi düşünüyor musun?" dedi.
Hasan-i Basrî bu sözü duyunca başını önüne eğdi, sonra şöyle dedi:
"Bu durumu değiştirmek için her defasında kendimle ahd ediyorum ama maalesef böyle olmuyor, sadece sözde bâki kalıyor" dedi.
İmam Seccad (a.s.), "Acaba Hz. Muhammed (s.a.v.)'den sonra, seninle tanışlığı (akrabalığı) olan bir peygamberin geleceğini ümit ediyor musun?" diye sordu.
Hasan-i Basrî, "hayır" dedi.
İmam Zeynelâbidin (a.s.), "Acaba bu dünyadan başka diğer bir dünyanın da olup, orada iyi işler yapacağına ümitli misin?" diye sordu.
Hasan-i Basrî, "hayır" dedi.
İmam Seccad (a.s.), "Acaba, eğer bir kimsenin az bir aklı da olmuş olursa, senin kendinden râzı olduğun miktarda kendisinden râzı olur mu?
Oysa ki, diğer bir peygamberin geleceğine ve başka bir dünyanın olup orada iyi ameller yapmakla meşgul olacağına ümidin de yoktur. Bu halinle halka öğüt mü veriyorsun" dedi.
İmam Seccad (a.s.) onun yanından uzaklaşınca, Hasan-i Basrî, "Bu şahıs kimdir?" diye sordu.
"Ali bin Hüseyin (a.s.)'dır" dediler.
Hasan-i Basrî, "Bunlar (Ehl-i Beyt) ilim ve hikmet kaynağıdırlar" dedi.
Artık ondan sonra Hasan-i Basrî'nin halka öğüt verdiğini kimse görmedi."
İmam Seccad (a.s.) hayatının her anını ibadetle geçirmiştir
Bir gün ve gecede bin rekât namaz kılan İmam ibadetini yeterli görmemektedir.
İmam Bâkır (a.s.)'ın değerli babası İmam Zeynelâbidin (a.s.), ibadette hiç kimsenin erişemediği bir makama erişmişti.
İmam (a.s.)'ın, geceleri çok ibadet ettiğinden dolayı renginin sarardığını, gözlerinin kızarmış olduğunu, alnının nasır bağladığını, ayaklarının şiştiğini gören oğlu İmam Bâkır (a.s.) kendisini tutamayıp ağlamaya başladı.
İmam Bâkır (a.s.) buyuruyor ki: "Ben babamın o haline üzüldüğümden dolayı ağladım, babam ise düşünceye dalmıştı, az sonra beni fark ederek şöyle buyurdular:
"Ey yavrum! Emirü'l-mü'minin Hz. Ali (a.s.)'ın ibadetinin yazılı olduğu o kitaplardan birisini bana getir."
Ben o kitabı babama verdim, o kitaptan biraz okudular, daha sonra dayanamayıp onu yere bırakarak şöyle buyurdular: Kim, Ali bin Ebu Tâlib (a.s.)'ın ibadetine güç yetirebilir ki!"
İmam Zeynelâbidin (a.s.) için ibadetin önemi
Hz. Ali (a.s.)'ın kızı Fatıma (a.s.), bir gün İmam Zeynelâbidin (a.s.)'ın çok ibadet etmesinden dolayı güçsüz ve zayıf bir duruma düşmüş mübarek bedenini görünce, hemen Câbir'in yanına gelerek şöyle dedi:
"Câbir! Ey Resulûllah (s.a.v.)'in sahabesi! Bizim sizin üzerinizde bir takım haklarımız vardır; onlardan biri şudur ki; eğer bizlerden birisinin çok ibadet etmekle kendisini tehlikeye düşürdüğünü gördüğünüzde, canını koruması için onu uyarmanızdır.
Şimdi kardeşimin yadigârı olan Ali bin Hüseyin (a.s.), çok ibadet etmekle kendisini zayıf bir duruma düşürmüş, onun alın ve dizleri nasır bağlamıştır."
Câbir, bu söz üzerine, dördüncü İmam'ın (a.s.) evine doğru hareket etti. Kapının önünde, Ben-i Hâşim'den olan diğer çocuklarla oynayan bir çocuk gördü. Câbir, bu çocuğun yürümesine dikkatlice baktı.
Kendi kendine, "Bu yürüyüş, Hz. Peygamberin (s.a.v.) yürüyüşünün aynısıdır" dedi.
Daha sonra çocuğa, "Evladım ismin nedir?" diye sordu.
O çocuk, "Ben, Ali bin Hüseyin (a.s.)'ın oğlu Muhammed'im" dedi.
Câbir, bu sözü ondan duyunca şiddetle ağlayarak şöyle dedi:
"Babam sana feda olsun, yakına gel."
İmam Muhammed Bâkır (a.s.), Câbir'in yanına geldi. Câbir, İmam Muhammed Bâkır (a.s.)'ın gömleğinin düğmelerini açarak elini hazretin göğsüne bıraktı ve öperek şöyle dedi:
"Ben Hazreti Peygamberin (s.a.v.) selamını sana iletiyorum. Resulûllah (s.a.v.) bana seni görünce böyle davranmamı emretmişti."
Daha sonra, "Değerli babandan benim için izin al" dedi.
İmam Bâkır da babasının yanına giderek yaşlı adamın hareketleri ile söylediği sözü babasına nakletti. İmam Zeynelâbidin şöyle buyurdular:
"Oğlum! O Câbir'dir, söyle içeri girsin."
Câbir içeri girdiğinde İmam (a.s.)'ı mihrapta, çok ibadet etmesi neticesi bedeninin ezik ve güçsüz bir duruma düştüğünü gördü. İmam (a.s.), Câbir'e saygı için ayağa kalktı, onun hal ve hatırını sorarak kendi yanına oturttu.
Câbir şöyle arzetti: "Ey Peygamberin oğlu! Allah-u Teala'nın, cenneti siz ve dostlarınız, cehennemi ise düşmanlarınız için yaratmış olduğunu bildiğiniz halde, ibadet etmede bunca çaba ve zahmetin sebebi nedir?"
İmam şöyle buyurdular: "Allah-u Teala, Kur'an'da, Hz. Peygambere (s.a.v.) hitaben, "Senin günahlarının hepsini affetmişiz" buyurmasına rağmen yine de ceddim Resulûllah (s.a.v.)'in -anam babam sana feda olsun- ayakları şişecek bir şekilde ibadet ettiğini görmedin mi?
Hz. Peygambere (s.a.v.), "Siz bu makama sahip olmanıza rağmen yine böylesine ibadet mi ediyorsunuz?" dediklerinde Hazret şöyle buyurdular: Allah'a şükreden bir kul olmayayım mı?"
Câbir, sözlerinin İmam (a.s.)'a tesir etmeyeceğini ve o hazreti bu meşakkatli tavırdan alıkoyamayacağını anlayınca şöyle arzetti:
"Ey Peygamberin oğlu! O halde, en azından canını koru. Çünkü siz öyle bir ailedensiniz ki, bela ve sıkıntılar o aile vasıtasıyla def olur, rahmet yağmuru onların vücudu bereketi ile nâzil olur."
İmam (a.s.) Câbir'in sözlerini dinledikten sonra şöyle buyurdular: "Ey Câbir! Ben babalarıma kavuşana dek, onların tuttukları yol ve amellerden vazgeçmeyeceğim."
Câbir, İmam (a.s.)'ın bu sözlerini duyunca şöyle dedi: "Allah'a and olsun ki, Hz. Peygamberin (s.a.v.) evlatları arasında, Yusuf Peygamberden (a.s.) başka Ali bin Hüseyin (a.s.) gibi bir kimseyi göremiyorum.
Allah'a and olsun ki, yüce şahsiyetin evlatları, Hz.Yusuf'un evlatlarından daha iyiler, bunun evlatları arasında, yeryüzünün zulümle dolduğu bir sırada adaletle dolduracak olan bir kimse (Hz. Mehdi) vardır."
Ebu Hamza-i Sumalî şöyle diyor: İmam Zeynelâbidin (a.s.) yemek yediğinde şöyle diyordu:
"Hamd o Allah'a ki, bize yemek verdi, bizi suya kandırdı, bize yetti, bizi teyid etti, bize sığınak verdi, bize rızık verdi, bize üstünlük bağışladı. Hamd o Allah'a ki, yemek verendir, yemek verilen değil; rızık verendir, rızıklanan değil..." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam zeynelabidin eserinden)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.