Muhterem Prof. Dr. Haydar Baş Bey ay ortalarında çeşitli Avrupa ülkelerinde bulunan arkadaşlara bir ziyarette bulunmuştu. Çok faydalı geçtiğini arkadaşlardan dinlediğim bu ziyaret sonrası muhterem hocam yazdığı makalelerden birinde şu hususa dikkat çekmişti:
"Almanya'da Türk kimliğini asimile etmeye yönelik yoğun bir faaliyet var. Bu faaliyetler böyle devam ederse orada bulunan insanımızda Türk kimliği diye bir şey kalmayacak."
Bu tarihi tespitten daha da önemli olan şu ifadeleri idi muhterem hocamın: "Bu asimile faaliyetlerinde başı çekenler, kendilerini İslam'ın tek ve en büyük savunucusu ilan eden kimi kuruluşlardır."
Camilerinin kapısında; "Siz hala Alman vatandaşı olmadınız mı?" ilanlarını asan bu kişilerin, bu ülke insanı üzerinde bazı ince hesapları olan hainlerden daha büyük bir ihanetin içinde (bilerek veya bilmeyerek) bulunduklarının farkında mıdırlar acaba?
Evet bir millete yapılacak en büyük, en sinsi ve korkunç ihanet işte budur.
Vatan cüda olmuş bir milleti başka milletlerin içinde eritmek.
Almanya'nın başını çektiği bazı Avrupa ülkelerinin ve ABD'nin güya İslamî faaliyetlere destek çıkıyor görüntüsü vermesi bu milleti asimile etmeye yönelik sinsi bir oyunudur.
Spor salonlarında elde tahta tüfek, dilde bol kahrolsunlu sloganlarıyla, ilan edilen/ettirilen spor salonu büyüklüğündeki İslam Devletleri, özel aksesuarla Almanya sokaklarında dolaştırılan Şeyhu'l İslam bilmem kim ve en son olarak milyar nüfûslu Hıristiyan dünyası dururken bir anda bu milletten ama Almanya'da ortaya çıkıveren İsa Mesih, sizce bir tesadüf müdür?
Ve oradan gelen bir çok vatandaşın iki de bir; Almanya'da var olduğunu tekrarladığı din hürriyeti, ifade hürriyeti hikayeleri ve sonuna eklediği şu cümle; "yok kardeşim, bu ülkede yaşanmaz!" Bütün bunlar bir tatlı tesadüf olamaz.
ABD'yi kendine "Vatan-ı Asli" seçip geride kalan ahfatına vatan tarifini "dayak yemediğim yer" şeklinde yaptıranlar da bu hatanın içindedirler.
Almanya'da insanımızı daha çabuk Almanlaştırmaya yönelik sinsi faaliyetin bir çalışması da aynı günlere denk geldi. Ülkemizde çok kısa zamanda ün yapan bir medya patronu, işte tam o sıralar Almanya'da Almanca yayın yapacak olan gazetesinin temel atma merasiminde Alman Cumhurbaşkanı tarafından karşılanıyor, ağırlanıyor, sohbetlerinden istifade ediyordu(!), konuşurken hangi dili kullandığını bilmesek de.
Bu ikinci asimile girişiminden birkaç gün bahseden sayın Hüseyin Mümtaz'a bu duyarlılığından dolayı teşekkür ettikten sonra, şu çok önemli hususa değinmek ve sayın Mümtaz Bey'in bu konuda da elinden gelen ne varsa son noktasına kadar yapmasını istirham edeceğim.
Konu şu:
Şu ülkede birileri, ana gayesi zamanla daha iyi anlaşılan bir başörtüsü yasağı uygulaması başlattı.
Daha sonra "bundan böyle bu başörtüsü meselesine değinmek yok" şeklinde karar alan bir diğerleri de vesile oldu bu yasağa.
Hiçbir hukuki ve insani izahı olmayan bu keyfi uygulama yüzünden yüzlerce aile mağdur oldu/edildi.
Başörtüsü takmak isteyenlere bu hakkı tanımak Laikliğin gereği iken, Laikliğin ihlali yasağa gerekçe olarak gösterildi.
Bu da kuyruk sayısı, bir hesap makinesini çatlatacak oranda bol, büyük bir yalandır.
Ve iş hedeflenen noktaya varıyor.
Bu yasak sonrası, maddi durumu iyi olan aileler, sadece başörtüsü yüzünden çocuklarını okutmak için yabancı bir ülkenin yolunu tutuyorlar.
İşte benim sayın Mümtaz Bey'den ve şu ülkeyi seven her kesden dikkatlerini bu yöne çekmelerini özellikle istirham ediyorum.
Başörtüsü yasağının ana gayesi işte budur.
Ve bu olay bu vatanı ve milleti sevenlerce mutlaka ele alınıp düşünülmelidir.
Karşılaştığım maddi durumu iyi olan bir çok insan bu yolu, çocuğunu bir başka ülkede okutmanın yolunu deniyor, içi kan ağlayarak da olsa.
İmkanı olmayanlara da; keşke imkanım olsa da ben de çocuğumu dışarıda okutsam demek kalıyor.
Bu sesli duayı duyan bazı "kuruluşlar" bu biçare insanlara çare(!) oluyorlar ve imkanı olmayan bazı gençler de eğitimlerini yurt dışında sürdürüyor.
Kendi ülkesinde mağdur edilen bir genç, bir başka ülkede rahata kavuşuyorsa, bu ülkeye sevgisi kalır mı? Ya da bırakılır mı o sevgi kendisinde?
Ne ilginçtir, bizde Laikliği tehdit eden başörtüsü, Laikliğin beşiği olan Avrupa'yı tehdit etmiyor.
Yoksa kendileri bu Laikliğin orijinalini alıp bize defolusunu mu verdiler?
Çeşitli suni gerekçelerle kendi ülkelerine transfer ettikleri gençlerden geride kalanları da misyonerler aracılığıyla belli noktalara taşıyorlar.
Şimdi benim istirhamın:
Bu ülkeyi sevenler, bu oyunu bozun.
Ama önce farkına varın sonra bozun bu oyunu.
Yılanın yuttuğu kurbağanın; uzun ince bir yoldayım, gidiyorum gündüz gece şarkısını çaldığı gibi,
Eriyoruz/eritiliyoruz gündüz gece.
Farkına varanlara selam olsun!
"Almanya'da Türk kimliğini asimile etmeye yönelik yoğun bir faaliyet var. Bu faaliyetler böyle devam ederse orada bulunan insanımızda Türk kimliği diye bir şey kalmayacak."
Bu tarihi tespitten daha da önemli olan şu ifadeleri idi muhterem hocamın: "Bu asimile faaliyetlerinde başı çekenler, kendilerini İslam'ın tek ve en büyük savunucusu ilan eden kimi kuruluşlardır."
Camilerinin kapısında; "Siz hala Alman vatandaşı olmadınız mı?" ilanlarını asan bu kişilerin, bu ülke insanı üzerinde bazı ince hesapları olan hainlerden daha büyük bir ihanetin içinde (bilerek veya bilmeyerek) bulunduklarının farkında mıdırlar acaba?
Evet bir millete yapılacak en büyük, en sinsi ve korkunç ihanet işte budur.
Vatan cüda olmuş bir milleti başka milletlerin içinde eritmek.
Almanya'nın başını çektiği bazı Avrupa ülkelerinin ve ABD'nin güya İslamî faaliyetlere destek çıkıyor görüntüsü vermesi bu milleti asimile etmeye yönelik sinsi bir oyunudur.
Spor salonlarında elde tahta tüfek, dilde bol kahrolsunlu sloganlarıyla, ilan edilen/ettirilen spor salonu büyüklüğündeki İslam Devletleri, özel aksesuarla Almanya sokaklarında dolaştırılan Şeyhu'l İslam bilmem kim ve en son olarak milyar nüfûslu Hıristiyan dünyası dururken bir anda bu milletten ama Almanya'da ortaya çıkıveren İsa Mesih, sizce bir tesadüf müdür?
Ve oradan gelen bir çok vatandaşın iki de bir; Almanya'da var olduğunu tekrarladığı din hürriyeti, ifade hürriyeti hikayeleri ve sonuna eklediği şu cümle; "yok kardeşim, bu ülkede yaşanmaz!" Bütün bunlar bir tatlı tesadüf olamaz.
ABD'yi kendine "Vatan-ı Asli" seçip geride kalan ahfatına vatan tarifini "dayak yemediğim yer" şeklinde yaptıranlar da bu hatanın içindedirler.
Almanya'da insanımızı daha çabuk Almanlaştırmaya yönelik sinsi faaliyetin bir çalışması da aynı günlere denk geldi. Ülkemizde çok kısa zamanda ün yapan bir medya patronu, işte tam o sıralar Almanya'da Almanca yayın yapacak olan gazetesinin temel atma merasiminde Alman Cumhurbaşkanı tarafından karşılanıyor, ağırlanıyor, sohbetlerinden istifade ediyordu(!), konuşurken hangi dili kullandığını bilmesek de.
Bu ikinci asimile girişiminden birkaç gün bahseden sayın Hüseyin Mümtaz'a bu duyarlılığından dolayı teşekkür ettikten sonra, şu çok önemli hususa değinmek ve sayın Mümtaz Bey'in bu konuda da elinden gelen ne varsa son noktasına kadar yapmasını istirham edeceğim.
Konu şu:
Şu ülkede birileri, ana gayesi zamanla daha iyi anlaşılan bir başörtüsü yasağı uygulaması başlattı.
Daha sonra "bundan böyle bu başörtüsü meselesine değinmek yok" şeklinde karar alan bir diğerleri de vesile oldu bu yasağa.
Hiçbir hukuki ve insani izahı olmayan bu keyfi uygulama yüzünden yüzlerce aile mağdur oldu/edildi.
Başörtüsü takmak isteyenlere bu hakkı tanımak Laikliğin gereği iken, Laikliğin ihlali yasağa gerekçe olarak gösterildi.
Bu da kuyruk sayısı, bir hesap makinesini çatlatacak oranda bol, büyük bir yalandır.
Ve iş hedeflenen noktaya varıyor.
Bu yasak sonrası, maddi durumu iyi olan aileler, sadece başörtüsü yüzünden çocuklarını okutmak için yabancı bir ülkenin yolunu tutuyorlar.
İşte benim sayın Mümtaz Bey'den ve şu ülkeyi seven her kesden dikkatlerini bu yöne çekmelerini özellikle istirham ediyorum.
Başörtüsü yasağının ana gayesi işte budur.
Ve bu olay bu vatanı ve milleti sevenlerce mutlaka ele alınıp düşünülmelidir.
Karşılaştığım maddi durumu iyi olan bir çok insan bu yolu, çocuğunu bir başka ülkede okutmanın yolunu deniyor, içi kan ağlayarak da olsa.
İmkanı olmayanlara da; keşke imkanım olsa da ben de çocuğumu dışarıda okutsam demek kalıyor.
Bu sesli duayı duyan bazı "kuruluşlar" bu biçare insanlara çare(!) oluyorlar ve imkanı olmayan bazı gençler de eğitimlerini yurt dışında sürdürüyor.
Kendi ülkesinde mağdur edilen bir genç, bir başka ülkede rahata kavuşuyorsa, bu ülkeye sevgisi kalır mı? Ya da bırakılır mı o sevgi kendisinde?
Ne ilginçtir, bizde Laikliği tehdit eden başörtüsü, Laikliğin beşiği olan Avrupa'yı tehdit etmiyor.
Yoksa kendileri bu Laikliğin orijinalini alıp bize defolusunu mu verdiler?
Çeşitli suni gerekçelerle kendi ülkelerine transfer ettikleri gençlerden geride kalanları da misyonerler aracılığıyla belli noktalara taşıyorlar.
Şimdi benim istirhamın:
Bu ülkeyi sevenler, bu oyunu bozun.
Ama önce farkına varın sonra bozun bu oyunu.
Yılanın yuttuğu kurbağanın; uzun ince bir yoldayım, gidiyorum gündüz gece şarkısını çaldığı gibi,
Eriyoruz/eritiliyoruz gündüz gece.
Farkına varanlara selam olsun!
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Müslim Karabacak / diğer yazıları
- Ana-baba hakları-2 / 30.04.2024
- Ana-baba hakları -1 / 25.04.2024
- Müşriklerle hicv / 21.04.2024
- Kıyas önemlidir.... / 14.04.2024
- Kur'anı doğru anlamak / 13.04.2024
- Şimdi sırada "Dinsel Dönüşüm" var / 07.04.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -5 / 03.04.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -4 / 27.03.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -3 / 26.03.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -2 / 21.03.2024
- Ana-baba hakları -1 / 25.04.2024
- Müşriklerle hicv / 21.04.2024
- Kıyas önemlidir.... / 14.04.2024
- Kur'anı doğru anlamak / 13.04.2024
- Şimdi sırada "Dinsel Dönüşüm" var / 07.04.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -5 / 03.04.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -4 / 27.03.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -3 / 26.03.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -2 / 21.03.2024