Efendimiz (sav), bu ölçülerle bir câhiliyet toplumunu asr-ı seâdet toplumu hâline getiriyordu. Bir zamanlar insanlara bile muâmelesi bozuk olan kimseler, hattâ kız çocuklarını diri diri toprağa gömenler, netîcede hayvânâta kadar uzanan bir merhamet ve şefkat kutbu oluyorlardı. Zîrâ kendilerine üsve-i hasene olan Allâh Rasûlü (sav), küçük bir serçenin hakkına dahî riâyet ediyor ve onları tarifsiz bir hassasiyet ile yoğuruyordu.Abdullâh'ın oğlu Abdurrahman anlatıyor:Rasûlullâh (sav)le beraber bir seferde iken bir kaya kuşu gördük. Yanında iki de yavrusu vardı. Yavrularını aldık, kuş gelip başımızın üstünde çırpınarak uçmaya başladı. Bu sırada Peygamberimiz (sav) geldi ve: "Yavrularını alarak bu hayvanın canını kim acıttı? O yavruları hemen yerine bırakın!" buyurdu.Avlanmak şer'an câizdir. Lâkin ekolojik dengenin korunmasını Peygamberimiz (sav) 1400 sene evvel emr ederek yavrulama zamanına dikkat edilmesini işâret buyurmuştur. Gelişigüzel avlanmak; anneyi vurup yavruları mahzûn etmek veya yavruları alıp anneyi mahzûn bırakmak, şefkat ve merhamet hislerini zedelemektedir.Bu hadîs-i şerîflerin ortaya koyduğu bir hakîkat şudur ki, kâmil bir mü'minin merhameti, vahşî hayvanları bile şumûlüne alacak derecede geniş ve derin olmalıdır. Zîrâ islâm'da yılan ve akrep gibi muzır hayvanların bile fazla azâb çekmemeleri için bir vuruşta öldürülmeleri emir buyurulmaktadır. "iki vuruşta öldüren daha az, üç vuruşta öldüren ise, daha da az sevâb alır!" (Kimyâ-yı Seâdet) diye beyân buyurulmaktadır. Zararlı hayvanların öldürülmesinde dahî merhamet tavsıye edilmesi kâ'bına varılmaz bir şefkat nümûnesi değil midir? O hayvanlara müşfik davranmayı emretmenin yanısıra, onlara bedduâ edilmesini de hiç hoş karşılamazlardı.Nitekim Batnubuvât Gazvesi'ne giderken Ensârdan bir adam, deveye binmesi sırası kendisine geldiğinde, yavaş giden deveye lânet etmişti. Rasûlullâh (sav), o Ensârîyi deveden indirerek şöyle dedi:"Artık lânetli deveyle bize yoldağlık yapma! Sakın nefislerinize bedduâ etmeyin; çocuklarınıza ve mallarınıza da bedduâ etmeyin!" (Müslim, Zühd, i4) Bu hadîs-i şerîf, islâm'daki merhamet ufkunun sonsuzluğunu ifâde etmektedir. Rasûlullâh'ın ahlâkıyla ahlâklanarak "sultânu'l-ârifîn" lakabıyla meşhûr olan Bâyezîd-i Bistâmî, ilâhî muhabbetten o kadar hassaslaşır ve incelirdi ki, yaradandan ötürü yaradılanlardan her birinin ızdırabını sînesinde hisseder ve muzdarib olurdu:Bir gün, önünde bir merkebi öyle dövdüler ki, hayvanın arkasından kan boşandı. O anda Bâyezîd-i Bistâmî Hazretleri'nin de baldırlarından kan sızmağa başladı.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.