Necef ziyareti bizi gerek madde gerek mana olarak derinden etkiledi. Bizimle olamayan ve gelemeyen dostlarımızın da bu ziyaretten istifade etmesini sağlamak adına; Necef hatıralarımızı en ince ayrıntılarına varıncaya kadar aktarmak istiyorum. Tabi ki biz nasibimizce yazacak, okuyanlarda kendi nasibince istifade edebilecektir? Necef şehrinin görüntüsü ve uçaktan inince karşılaştığımız manzara ile hatırlarımızı paylaşmaya başlayalım: Necef Havaalanına inince, fakir ve bakımsız bir kente geldiğinizi hemen anlıyorsunuz. Vize işlemleri esnasında gördüğüm manzara; yapılan işlemlerin bilgisayar sistemiyle falan değil, büyük defterlere kâtipler tarafından kayıt şeklinde yapıldığına şahit oldum. Havaalanına iner inmez hemen uçak merdivenlerinin önüne kadar gelen El Hekim ailesinin fertlerinin özellikle de Prof. Dr. Haydar Baş'a olağanüstü hürmette ve hizmette bulunduklarını gördük. Sadece Sayın Baş'la değil bütün misafirlerin işlemleriyle tek tek ilgilendiler. Bizleri önceden hazırlanmış araçlarla İmam Ali (as) 'ın camisi ve türbesinin bulunduğu yere intikal ettirdiler. Irak'ın Necef kenti şehircilik olarak bu zamana kadar gördüğüm kentler arasında belki de en bakımsız olanıydı. Necef Şehrinde en ilkel yapıların bulunduğunu; yolların, işyerlerinin, barınakların, sokakların, bakımsız bir harabeyi andırdığını gördük. İstisnasız hemen her sokak başında silahlı askerlerin bulunduğu, kendilerince en yüksek seviyede güvenlik önlemlerinin alındığı, ancak sokaklarda gezen halkın tedirginliklerinin her hallerinden belli olduğunu da gördük. Misafirler kendileri için hazırlanmış otellere yerleştirildi. İlk yemek ziyafeti yapıldı ve 200 metre ilerde bulunan İmam Ali (as)'ın camisi ve türbesinin bulunduğu yere doğru hareket edildi. Dış duvarları oldukça yüksek olan, duvarlarının tamamı çini işlemelerle ve hat yazılarla, kubbe ve minarenin altın kaplamayla süslendiği olağanüstü güzellikte bir yapıyla; İlahiyatçı Hattat Recep Şahinin ifadesiyle dünya harikası, eşsiz bir eserle karşılaştık. Caminin bahçesine girince açık alanın süslemeli halılarla kaplandığı alanda, öbek öbek grupların Kur'an tilavetine, salavatlarına, natlarına, ağıtlarına şahit olmaya başladık. Bunlar bir yandan da heyecanımızı doruk noktaya taşıyordu. Dış duvarını çevreleyen kısmın tamamı medrese odaları şeklinde imar edilmiş. Bu medreselerde dünyanın farklı yerlerinden gelen genç-yaşlı talebelerin, Ehl-i Beyt öğretisinin eğitimini orada aldıkları rehberler tarafından anlatıldı. Caminin bu şeklinin 400 sene önce Osmanlılar tarafından imar edildiğini de söylediler. Zaten hemen girişte Osmanlının turası buna şahitlik etmekteydi. Rehberler caminin ve türbenin tarihçesini güzel bir şekilde anlattılar. Caminin bahçesinde ikindi namazları cemaatle kılındı ve İmam Ali (as)'ın Türbe-i Şerifine doğru tazimle yürüyüş başladı. (devam edecek
Uğur Kepekçi / diğer yazıları
- 23 Nisan’a ulusal egemenlik açısından bakış / 24.04.2024
- 23 Nisan Bayramı Türk milletine hayırlı olsun / 23.04.2024
- Sorunlardan korkmayın! / 22.04.2024
- ‘Biz bitti demeden bitmez’ miş / 20.04.2024
- Timsah gözyaşları kanıma dokunuyor / 19.04.2024
- Emanetine biz sahip çıkacağız / 18.04.2024
- ‘Haydar Hoca ezber bozandı’ / 17.04.2024
- Ölüm sende dirildi / 16.04.2024
- Sensiz zifiri karanlıklardayız / 15.04.2024
- Şevval orucu ve kurtuluş namazı hakkında / 13.04.2024
- 23 Nisan Bayramı Türk milletine hayırlı olsun / 23.04.2024
- Sorunlardan korkmayın! / 22.04.2024
- ‘Biz bitti demeden bitmez’ miş / 20.04.2024
- Timsah gözyaşları kanıma dokunuyor / 19.04.2024
- Emanetine biz sahip çıkacağız / 18.04.2024
- ‘Haydar Hoca ezber bozandı’ / 17.04.2024
- Ölüm sende dirildi / 16.04.2024
- Sensiz zifiri karanlıklardayız / 15.04.2024
- Şevval orucu ve kurtuluş namazı hakkında / 13.04.2024