Hz. Ömer'in hicreti
Mü'minler gizli gizli hicret ederlerken Hz. Ömer (ra), kılıcını kuşandı, okunu ve mızrağını alıp Kâbe'ye gitti. Açıkça Kâbe'yi tavaf etti. Sonra da orada bulunan müşriklerin elebaşılarına şöyle hitap etti; "İşte, ben de dinimi korumak için Allah yolunda hicret ediyorum. Karısını dul bırakmak, anasını ağlatmak, çocuklarını öksüz bırakmak isteyen varsa, şu vadide önüme çıksın". Bu açık meydan okuyuştan sonra 20'ye yakın Müslümanla Medine'nin yolunu tuttu. Müşriklerden hiçbir tanesi arkalarından gitme cesaretini gösteremedi.
Bundan sonra Mekke boşalmış, hicrette sıra Allah Resulü'ne, Hz. Ebubekir ve Hz. Ali'ye gelmişti.
Hz. Ömer'in alenî hicret etmesi, Peygamber (sav) tarafından engellenebilirdi. Peygamber (sav) Efendimiz'in müsaade etmesindeki incelik bizce şudur: Sahabe tedbir olsun diye gizlice hicret etmiştir. Şayet Hz. Ömer ve 20 kadar arkadaşı açıktan hicret etmeselerdi, 'korkup kaçtılar' şeklinde yorumlanabilirdi. Hz. Ömer'in açık olarak hicreti, mü'minlerin korkmadığını göstermiştir. Diğerlerinin gizli hicreti ise, tedbirin elden bırakılmamasını göstermek içindir.
Dar'un-Nedve'nin
korkunç kararı
Hapsedilen, işkence altında bulundurulan, ya da hastalık ve zayıflıklarından dolayı yola çıkamayan Müslümanlarla, Hz. Ebubekir, Hz. Ali ve Peygamberimiz'den başka Mekke'de erkek Müslüman kalmamıştı. Kimisi Habeşistan'a gitmiş, kimisi de Medine'ye hicret etmişti.Kureyş müşrikleri, Mekke'den hicret eden Müslümanların Medine'de korunduklarını, tutunduklarını, Medineli Müslümanlarla birleşip kuvvetlendiklerini görünce; Peygamberimizin de, birgün, onların başına geçeceğini ve kendilerine karşı savaşacağını düşünerek telaşa düştüler . Ayrıca Medine, onların ticaret yolunun üzerindeydi. Suriye'ye giden kervanları, oradan geçmekteydi. Müslümanların Medine'de güçlenmesi, maddî imkânlarına mani olması açısından da onları korkutuyordu.
Bu yolda tedbir almak üzere, Peygamberimizin atalarından Kusay b. Ka'b'ın, 'Daru'n-Nedve' adını taşıyan konağında toplanmayı kararlaştırdılar. Kureyş'in ileri gelenleri, öteden beri önemli işleri ancak bu konakta toplanıp konuşur ve karara bağlarlardı.
Başta Kureyş'in ileri gelenleri olmak üzere bu toplantıya katılanların sayısı 100'ü bulmuştu. Haşimoğullarından sadece Ebu Cehil ve Ebu Leheb katıldı. Diğerleri toplantıya alınmadı.
Bazıları, Hz. Peygamberi zincire vurup hapse atmayı teklif ettiler. Bu fikir kabul edilmedi. Bunun üzerine bazıları, sürgün etmeyi teklif ettiler. Bu da kabul görmedi. Zira, sürgün edildiği yerden Medine'ye gelip, Müslümanların başına geçebilirdi. Nihayet Ebu Cehil ileri atılarak, şeytanca bir fikir ileri sürdü. Bu fikir, her kabileden bir genç seçip Allah Resûlünün vücudunu ortadan kaldırmaktı. Aynı anda kılıç vuracakları için kimin öldürdüğü belli olmayacak, bu suretle Abdimenafoğulları, bütün kabilelere karşı kan davasına cesaret edemeyip, diyete razı olacaklardı. Bu fikre çok sevindiler ve kabul ederek toplantıyı bitirdiler. Onlar hesap yaptılar, fakat Allah'ın da bir hesabı vardı ve onlar bu hesabı bilmeksizin seviniyorlardı. "Onlar tuzak kurarlar; Allah Teâlâ da onlara mukabele eder. Allah, tuzak kuranlara mukabele edenlerin en hayırlısıdır" 2. Allah (cc), onların tuzakları için Kur'ân'da böyle buyuruyordu. Bu gayeyle, plan gereği her kabileden eli kılıçlı ikiyüze yakın müşrik seçilerek gece yarısından sonra Allah Resûlünün kapısına dikileceklerdi. Çıkmasını bekleyeceklerdi. Zira, onlara göre bir adamı evinde öldürmek, korkaklığın en adisi sayılıyordu.
Dar'un-Nedve'nin düşündürdükleri
Sahabenin tamamına yakın kısmının Medine'ye hicret ederek Mekke'yi boşaltmasına rağmen, müşriklerin Peygamber'i (sav) öldürmek için aldıkları karar, ciddî bir mevzudur.
Şayet maksat Mekke'nin istiklali olsa idi, Müslümanların hicretinden sonra sakin olmaları gerekirdi. Zira onlar için tehlikeli olan Müslümanlar, artık Mekke'de yoktur. Fakat mesele bu değildi. Hedef, İslâm'ın merkezi olan Peygamber'di. Her devirde daima merkezî otoriteye hücum edilmiş, yok olması veya zarar görmesi planlanmıştır.
Mekke'de de bu olmuştur. Merkez olan Peygamber (sav) yok edilmek istenmiştir. O halde muhite düşen vazife, merkezle kenetlenmek ve de onu korumaktır. İkinci incelik ise, küfür, bir insanın ölümü için yüzlerce insana vazife vermiştir. Her ne kadar bu husus, mesuliyeti Haşimoğullarına karşı pay etme şeklinde düşünülmüş ise de asıl sebep bu değildir. Zira, Daru'n-Nedve kararında, Resulullah'ın amcası Ebu Leheb ve de aynı kabileden Ebu Cehil de vardı. O takdirde Peygamber'in (sav) öldürülmesi, rahatlıkla izah edilebilirdi, mesuliyet paylaşılabilirdi. Fakat gerçek bu değildi. Asıl mesele, Peygamber'in (sav) şahsında mevcut olan manevî kudret ve bu kuvvetten bütün müşriklerin korkmasıdır. Yani küfür, hak karşısında korkak ve de zayıftır. Mü'min, Allah'ın nazarı ve kudreti ile hareket eder. Peygamber (sav) de tecelli eden, bu hakikattir. Bu kudrettir ki; bu sebeple müşrikler, onu, korkularını zail etmek için toplu halde öldürmeyi planlamışlardır.
Prof. Dr. Haydar Baş'ın kaleminden RAHMETEN-LİL ALEMİN
Mü'minler gizli gizli hicret ederlerken Hz. Ömer (ra), kılıcını kuşandı, okunu ve mızrağını alıp Kâbe'ye gitti. Açıkça Kâbe'yi tavaf etti. Sonra da orada bulunan müşriklerin elebaşılarına şöyle hitap etti; "İşte, ben de dinimi korumak için Allah yolunda hicret ediyorum. Karısını dul bırakmak, anasını ağlatmak, çocuklarını öksüz bırakmak isteyen varsa, şu vadide önüme çıksın". Bu açık meydan okuyuştan sonra 20'ye yakın Müslümanla Medine'nin yolunu tuttu. Müşriklerden hiçbir tanesi arkalarından gitme cesaretini gösteremedi.
Bundan sonra Mekke boşalmış, hicrette sıra Allah Resulü'ne, Hz. Ebubekir ve Hz. Ali'ye gelmişti.
Hz. Ömer'in alenî hicret etmesi, Peygamber (sav) tarafından engellenebilirdi. Peygamber (sav) Efendimiz'in müsaade etmesindeki incelik bizce şudur: Sahabe tedbir olsun diye gizlice hicret etmiştir. Şayet Hz. Ömer ve 20 kadar arkadaşı açıktan hicret etmeselerdi, 'korkup kaçtılar' şeklinde yorumlanabilirdi. Hz. Ömer'in açık olarak hicreti, mü'minlerin korkmadığını göstermiştir. Diğerlerinin gizli hicreti ise, tedbirin elden bırakılmamasını göstermek içindir.
Dar'un-Nedve'nin
korkunç kararı
Hapsedilen, işkence altında bulundurulan, ya da hastalık ve zayıflıklarından dolayı yola çıkamayan Müslümanlarla, Hz. Ebubekir, Hz. Ali ve Peygamberimiz'den başka Mekke'de erkek Müslüman kalmamıştı. Kimisi Habeşistan'a gitmiş, kimisi de Medine'ye hicret etmişti.Kureyş müşrikleri, Mekke'den hicret eden Müslümanların Medine'de korunduklarını, tutunduklarını, Medineli Müslümanlarla birleşip kuvvetlendiklerini görünce; Peygamberimizin de, birgün, onların başına geçeceğini ve kendilerine karşı savaşacağını düşünerek telaşa düştüler . Ayrıca Medine, onların ticaret yolunun üzerindeydi. Suriye'ye giden kervanları, oradan geçmekteydi. Müslümanların Medine'de güçlenmesi, maddî imkânlarına mani olması açısından da onları korkutuyordu.
Bu yolda tedbir almak üzere, Peygamberimizin atalarından Kusay b. Ka'b'ın, 'Daru'n-Nedve' adını taşıyan konağında toplanmayı kararlaştırdılar. Kureyş'in ileri gelenleri, öteden beri önemli işleri ancak bu konakta toplanıp konuşur ve karara bağlarlardı.
Başta Kureyş'in ileri gelenleri olmak üzere bu toplantıya katılanların sayısı 100'ü bulmuştu. Haşimoğullarından sadece Ebu Cehil ve Ebu Leheb katıldı. Diğerleri toplantıya alınmadı.
Bazıları, Hz. Peygamberi zincire vurup hapse atmayı teklif ettiler. Bu fikir kabul edilmedi. Bunun üzerine bazıları, sürgün etmeyi teklif ettiler. Bu da kabul görmedi. Zira, sürgün edildiği yerden Medine'ye gelip, Müslümanların başına geçebilirdi. Nihayet Ebu Cehil ileri atılarak, şeytanca bir fikir ileri sürdü. Bu fikir, her kabileden bir genç seçip Allah Resûlünün vücudunu ortadan kaldırmaktı. Aynı anda kılıç vuracakları için kimin öldürdüğü belli olmayacak, bu suretle Abdimenafoğulları, bütün kabilelere karşı kan davasına cesaret edemeyip, diyete razı olacaklardı. Bu fikre çok sevindiler ve kabul ederek toplantıyı bitirdiler. Onlar hesap yaptılar, fakat Allah'ın da bir hesabı vardı ve onlar bu hesabı bilmeksizin seviniyorlardı. "Onlar tuzak kurarlar; Allah Teâlâ da onlara mukabele eder. Allah, tuzak kuranlara mukabele edenlerin en hayırlısıdır" 2. Allah (cc), onların tuzakları için Kur'ân'da böyle buyuruyordu. Bu gayeyle, plan gereği her kabileden eli kılıçlı ikiyüze yakın müşrik seçilerek gece yarısından sonra Allah Resûlünün kapısına dikileceklerdi. Çıkmasını bekleyeceklerdi. Zira, onlara göre bir adamı evinde öldürmek, korkaklığın en adisi sayılıyordu.
Dar'un-Nedve'nin düşündürdükleri
Sahabenin tamamına yakın kısmının Medine'ye hicret ederek Mekke'yi boşaltmasına rağmen, müşriklerin Peygamber'i (sav) öldürmek için aldıkları karar, ciddî bir mevzudur.
Şayet maksat Mekke'nin istiklali olsa idi, Müslümanların hicretinden sonra sakin olmaları gerekirdi. Zira onlar için tehlikeli olan Müslümanlar, artık Mekke'de yoktur. Fakat mesele bu değildi. Hedef, İslâm'ın merkezi olan Peygamber'di. Her devirde daima merkezî otoriteye hücum edilmiş, yok olması veya zarar görmesi planlanmıştır.
Mekke'de de bu olmuştur. Merkez olan Peygamber (sav) yok edilmek istenmiştir. O halde muhite düşen vazife, merkezle kenetlenmek ve de onu korumaktır. İkinci incelik ise, küfür, bir insanın ölümü için yüzlerce insana vazife vermiştir. Her ne kadar bu husus, mesuliyeti Haşimoğullarına karşı pay etme şeklinde düşünülmüş ise de asıl sebep bu değildir. Zira, Daru'n-Nedve kararında, Resulullah'ın amcası Ebu Leheb ve de aynı kabileden Ebu Cehil de vardı. O takdirde Peygamber'in (sav) öldürülmesi, rahatlıkla izah edilebilirdi, mesuliyet paylaşılabilirdi. Fakat gerçek bu değildi. Asıl mesele, Peygamber'in (sav) şahsında mevcut olan manevî kudret ve bu kuvvetten bütün müşriklerin korkmasıdır. Yani küfür, hak karşısında korkak ve de zayıftır. Mü'min, Allah'ın nazarı ve kudreti ile hareket eder. Peygamber (sav) de tecelli eden, bu hakikattir. Bu kudrettir ki; bu sebeple müşrikler, onu, korkularını zail etmek için toplu halde öldürmeyi planlamışlardır.
Prof. Dr. Haydar Baş'ın kaleminden RAHMETEN-LİL ALEMİN
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.