logo
29 MART 2024

Türkiye tarımda savaşı kaybediyor

21.12.2009 00:00:00
"AB, IMF ve Dünya Ticaret Örgütü politikalarıyla tarımı kurtarmak imkânsızdır" diyen gazeteci - yazar M. Hilmi Yıldırım, "Tarımı kurtarmak istiyorsak, küresel politikaları bırakıp, 'Milli Ekonomi Modeli'ne dönmek şarttır" dedi

 

Bir ülkede en stratejik sektör hiç kuşkusuz tarımdır. IMF talimatları doğrultusunda yapılan uygulamalarla batma noktasına gelen tarım sektörü ve üretici olan milletin efendisi köylü bugün sefilleri oynamaktadır ve oynamanın yanı sıra azar işitmektedir. Milli gelirimizde önemli yer tutan tarım ürünlerinin yasalarla önünün kesilmesi, tarıma teşviklerin kaldırılarak sınırlamalar getirilmesi, üretime kota uygulanması ve ithalatın arttırılması neticesinde tarımın önü bugün tıkanmıştır. Bundan kısa zaman önce kendi kendine yetebilen birkaç ülkeden biri olan Türkiye, bugün IMF ve AB programlarındaki dayatmaların etkisiyle, tarım ürünlerinin tamamına yakınını değişik ölçeklerde ithal etmek zorunda bırakılmıştır. İklim ve toprak verimliliği ile en avantajlı olduğumuz tarım sektörü küresel güçlerin, uluslararası sermayenin ortaklaşa yaptıkları uygulamalarla ve yerli işbirlikçilerle adeta yok edilmektedir.Sevgili okurlar bu hafta, Türk çiftçisinin sorunlarını, keşfedilmedik nokta bırakmayacak şekilde bilen, araştıran, yazan ve çözümler üreten mahir bir kalem olan Mustafa Hilmi Yıldırım Bey'le bir Karadenizli olması hasebiyle özelde, 'fındık'ı, genelde tarımı konuştuk.

Yeni Mesaj: Avrupa Birliği'ne girmek için tarım nüfusunun azaltılmasının şart olduğu söyleniyor. Bunu nasıl yorumlarsınız?

M. Hilmi Yıldırım: Doğru, AB taraftarları tarımla iştigal eden nüfusu dillerine doladılar. Diyorlar ki; "AB nüfusunun yüzde 6'sı, Türkiye'de ise yüzde 34'ü tarım kesiminde. Duyan da zanneder ki, AB'ye üyeliğimizin önündeki tek engel, tarım nüfusudur. AB'cilerin tarımdaki nüfusu azaltmak için ileri sürdükleri görüşlere gelince, tam bir komedi. Temelsiz ve mesnetsiz görüşler. Daha doğrusu, söylenenler, ekonomik gelişme düzeyi yükseldikçe, aktif nüfus, önce tarım sektöründen sanayi sektörüne, sonra da tarım ve sanayi sektöründen hizmet sektörüne transfer olur. Ekonomik gelişme olmadan, tarımdaki aktif nüfusu azaltmaya çalışmak, sosyal patlamaya davetiye çıkarmıştır. AB'ciler acaba bunun farkında mı? Bilemiyoruz. Tarımda çalışan nüfus azaltılmalı, ama böyle zorlamayla değil. Diğer kalkınan ülkelerde olduğu gibi, transfer kendiliğinden gerçekleşmelidir. Bu şekilde bir azalma olumludur. Tarımdaki verimsizliği, sanayideki gelir ve refahı gören nüfusun tarımı terk etmesi normaldir. Bütün dünyada süreç böyle işlemiştir. AB'ciler ise şaşkın ördek gibi tersten göle dalıyorlar. Bir kısım çiftçimiz tarımı terk ediyor, bir kısmı da artık pazar için üretmiyor, kendi üretiyor, kendi tüketiyor. Yani çiftçilik geçim kaynağı olmaktan çıkmış, zevk için, ata yadigarı bir mantıkla yapılan bir iş haline dönüşmüştür.

Yeni Mesaj: Tarım konusu dünya gündeminin baş konularından birisi. Dünyada tarımda büyük bir rekabet yaşanıyor. Daha doğrusu bir çatışma yaşanıyor. Bu konuda neler söylersiniz? M. Hilmi Yıldırım: Tarımda, uzun zamandan beri küresel bir savaş yaşanmaktadır. Bunun sonuçları, yeni yeni görülmeye başlandı. Bu savaşta amaç,  sömürülecek insanları aç bırakıp, teslim almak ve dize getirmektir. Tarım savaşını yürüten IMF, Dünya Bankası ve Dünya Ticaret Örgütü'dür. İnsanları açlığa mahkûm eden bu kurumların yetkilileri, şimdi kalkmış uyarıda bulunuyorlar. IMF ve Dünya Bankası'nın Washington'da gerçekleştirdiği bahar toplantılarında konuşan IMF Başkanı şöyle diyor: "Yüz binlerce insan açlıktan ölebilir. Çok sayıda ülke insanı açlıkla ilgili korkunç sonuçlarla karşı karşıya kalabilir. Eğer çözüm üretemezsek gıda sorunu geleceğe yönelik patlak verecek, çok sayıda yeni çatışmanın nedeni olacak. Bu konu yalnızca ekonomik veya insanı bir sorun değil, aynı zamanda demokrasiye yönelik tehdit olarak da karşımıza çıkıyor". Dünya Bankası Başkanı da "pirinç fiyatları son 19 yılın, buğday fiyatları ise son 28 yılın zirvesine çıktı" diyerek, tehlikeye işaret ediyor. İyi de, bu sıkıntı ve sorunları çıkaran başında bulunduğunuz kurumlar değil mi? İşte, sömürücüler böyledir. Yangını çıkarırlar, sonra da haber verirler.

Problemler yanlış politikaların doğal sonucuTarımda yaşanan bu acıklı halin yegâne sebebi, yanlış tarım politikalarıdır. İleri sürülen diğer sebeplerin hepsi boş lâftır. Tarım politikaları, bir savaş stratejisi çerçevesinde yürütülmektedir. Prof. Dr. Haydar Baş, yıllardır tarımdaki küresel savaşa dikkat çekmektedir. Sosyal Devlet-Milli Devlet kitabında şöyle diyor: "ABD eski Dışişleri Bakanlarından Henry Kissinger 1970 yılında çok manidar bir tespitte bulunmuştu: 'Birleşik Devletlerin gıda silâhı, Arap petrol kartellerinin elindeki petrol silâhı ile boy ölçüşecek durumdadır.'  Gerçekten de 'gıda silahı' günümüzde kullanılan çok önemli bir silâhtır ve hayatın devamında enerji kaynakları kadar değerli ve stratejiktir. Gıda bir silâhsa, bu silâhın kullanıldığı savaş da tarım savaşıdır. Tarımda yaşananlara bu gözle bakmak zorundayız. Aksi halde, deve kuşu misali kafamızı kuma sokmuş oluruz. Dünyada en liberal ülkeler bile, tarımda serbestliğe izin vermezken, maalesef ülkemiz, alabildiğine dışa ve dış telkinlere açık hale getirildi.

Yeni Mesaj: Sayın Yıldırım fındık bu küresel savaşın neresindedir?

M. Hilmi Yıldırım: Fındık, bu savaş için seçilmiş ürünlerden biridir. Tıpkı şeker pancarı ve tütün gibi? Şeker Yasası'nın gerekçesini hatırlayınız. Ne deniliyordu? "AB Helsinki Zirvesi sonrasında kazanılan aday statüsü yanı sıra, Dünya Ticaret Örgütü çerçevesindeki taahhütler ve gelişmeler Şeker Rejimi'nin yeniden düzenlenmesini gerekli kılmıştır." Demek ki, Şeker Yasası, Türkiye'nin gerçeklerinden doğmamış, AB ve Dünya Ticaret Örgütü'ne verdiğimiz taahhütlerin bir sonucudur. Aynı şekilde, IMF'ye sunulan 3 Mayıs 2001 tarihli niyet mektubunun 21. maddesinde de tütün için şöyle denilmiştir: "Tütün sektörü serbestleştirilecek ve tütün destekleme alımları giderek kaldırılacak, Tekel varlıkları da satışa çıkarılacaktır."  Sonuç ne oldu? AB, IMF, Dünya Bankası ve Dünya Ticaret Örgütü ile yapılan sözleşmeler, Türk milletinin feryatlarına rağmen, teker teker yerine getirildi.

Fındıktaki oynanan oyunlar dikkat çekiciAKP hükümeti de bu anlaşmalara yenilerini ekledi. Meselâ, 21-31 Temmuz 2004 tarihleri arasında Cenevre'de düzenlenen toplantılarda, Dünya Ticaret Örgütü ile bir dizi anlaşma imzalandı. Bu anlaşmalara göre, tarım ürünleri ticareti serbestleştirilecek, sınırlarımız yabancı tarım ürünlerine tamamen açılacak, yerli üreticileri korumak, kollamak ve desteklemek tarihe karışacaktır. İlkönce şeker pancarı, tütün ve fındıktan başlanmasının sebebi, Türkiye'nin bu ürünlerde rakipsiz olmasıdır. "Fındıkta tek sorun talep fazlasıdır" gibi sözler, boştur, kandırmacadır ve gerçeği yansıtmamaktadır. Eğer gerçekten böyle bir şey varsa, onun adı pazarlama sorunu olur. Fındığa yeni pazarlar aranır. Dünya, Avrupa'dan ibaret midir? Hâlâ fındığı tanımayan birçok ülke var. Küresel çapta bir tanıtım yapılır, pazarlama ağı kurulur ve sorun çözülür. Ama sorun o değil. Sorun, milli ekonomi uygulamamakta ve küresel ekonominin bir şubesi haline gelmektedir.

Hükümetin AB sevdası tavizlere kapı açıyorBilindiği gibi AKP hükümeti, neye mal olursa olsun, AB'ye üye olmakta ısrarlı. Bu aşkı gören AB yetkilileri de, hükümetin önüne bitmez tükenmez şartlar koyuyorlar. Hükümet, şartların hepsine kapalı kapılar ardında "evet" diyor, sıra bunları Türk milletine kabul ettirmeye gelince bocalıyor, bahane üretiyor, hem nala, hem mıha vuruyor. Fındıktan bir örnek sunalım: AB, Türkiye'ye "fındık alanların geniş, daralt" diyor. Aynı AB,  1 kök fındık diken Alman çiftçisine, AB kasasından 30 Euro teşvik veriyor. Hükümet, AB'ye, "bu ne perhiz, bu ne lâhana turşusu" diyemiyor. Diyemez, çünkü fındık alanlarını daraltmak için Dünya Bankası'ndan kredi aldı ve "Fındığa Alternatif Ürün Projesi" adı altında kullandı.

Yeni Mesaj: Fındık milli ürün ilan edilmişti. Uygulanan politikalar buna uygun mu?

M. Hilmi Yıldırım: Hayır, milli ürünümüz olan fındık, diğer milli ürün ve kurumlar gibi, küresel güçlere kurban edilmektedir. Bunun dışında ileri sürülen görüşlerin hepsi uydurmadır, hepsi aldatmacadır. Bir başka deyişle, AB, IMF, Dünya Bankası ve Dünya Ticaret Örgütü politikalarına bağlı kalarak fındığı kurtarmak imkânsızdır. Bu politikalara devam edilecekse -ki hükümet devam ettirmekte kararlı- fındık üreticilerinin yapacağı tek iş, fındığa ağıt yakmaktır. Sözün özü, fındıkta sınıra dayanıldı. Artık bu politikalar sürdürülemez, sürdürülürse, fındık sorunu her yıl daha kötüye gidecek ve Türkiye, sonunda fındıktaki liderliğini yitirecektir. Liderlik, teknik tarım yapan ve fındığı mamul hale getirip satan ülkelere geçecektir. Fındık üreticileri,  hükümete rağmen fındığı kurtarabilirler mi? Bir araya gelip fındığı işleyecek fabrikalar kurarlarsa, şimdilik bir nefes alabilirler. Eğer, genelde tarımı, özelde de fındığı kurtarmak istiyorsak bunun yolu, küresel politikaları terk edip,  'Milli Ekonomi Modeli'ne dönmektir.  Bunu yapmazsak, milli ürünümüzü ve onunla birlikte diğer milli değerlerimizi koruyamayız. Onun için, "fındığı korumak, tarımı, tarımı korumak da ülkeye korumakla eşanlamlıdır" diyoruz.

Yeni Mesaj: Bizim tarımımız aile çiftliklerine dayalıydı. Şimdi bunun yıkılıp yerine tarım işletmeleri kurulmaya çalışılıyor. Neler dersiniz?

M. Hilmi Yıldırım: Doğru, bizim tarihimizde, bir çift öküzle işlenebilecek toprağa çiftlik, işleyene de çiftçi deniliyordu. Çiftlikler, genelde bir ailenindi, çalışanları da aile bireyleriydi. Bir başka deyişle, tarımın temelini 'aile çiftlikleri' oluşturuyordu. Aile çiftlikleri ekonomik bakımdan etkindi. Binlerce yıl kendi üretimleriyle hayatlarını idame etmişlerdir. Daha doğrusu, kendi yağlarıyla kavruldular. Ekonomik, sosyal ve siyasal buhranlar için en büyük güvence olan aile çiftlikleri, şimdi küresel tarım şirketlerine kurban ediliyor. Bu şirketlerde, ırgat olabilen aile çiftliklerinin bireyleri kendilerini şanslı kabul ediyorlar. Durum çok vahim, tehlike büyük, açlık ve sosyal patlama kapıda.Osmanlı devleti köylerdeki aile çiftliklerine büyük önem veriyordu. Uyguladığı 'çift-hane sistemi' ile aile çiftliklerini, toplumun ve ekonominin temeli yapmıştı. Gerçekten de aile çiftlikleri, şirketlerden daha sağlamdır. Şirketler, çeşitli sebeplerden dağılır, fakat aile çiftlikleri şartlar ne olursa olsun varlığını sürdürürdü. Çünkü aile çiftlikleri, emeği ve sermayesi kendine özgü bağımsız üretim birimleri idi. Osmanlı'daki 'çift-hane', emek kaynağı olarak hane halkı, bir çift öküz ve bir çift öküzle işlenebilecek toprak parçasından ibaretti. Çift-hane sisteminde amaç, sadece hane halkının geçimini sağlamak değildi. Bu sistemle, piyasanın tahıl ihtiyacı da teminat altına alınıyordu. Osmanlı'da köy ve tarım birlikte anılıyordu. Bir yerin köy sayılması için, orada mutlaka tarımın yapılması gerekiyordu. Tarım yapılmayan yerleşim birimleri köy statüsüne konulmuyordu. Köylü, fiilen köyde oturmalı ve tarım yapmalıydı. Bugün tarımda yaşanan sorunlardan biri de tarım arazilerinin bölünmesidir. Osmanlı, bunun da tedbirini almıştı. Tarım arazilerinin bölünmesini önlüyordu,  aile çiftliklerinin bir aileyi geçindirecek düzeyde tutulmasına özen gösteriyordu.

 Yeni Mesaj: Malumunuz ürünler para etmeyince köylüler bir an evvel kapağı şehrin varoşlarına atıyorlar. Köylülerin köyleri terk etmeleri ne gibi sorunlar doğurur?

M. Hilmi Yıldırım: Şu veya bu sebepten köylülerin, köylerini terk etmeleri her dönemde büyük sorunlar doğurmuştur. Ülkemizde, bu gerçek göz ardı ediliyor. Ama çok geçmeden bunun acı sonuçları ortaya çıkacaktır. Nitekim yavaş yavaş çıkıyor da? Ekonomi, ne kadar gelişirse gelişsin, ekonomik bakımdan yine de en etkin üretim birimleri aile çiftlikleridir. Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri, ilk yıllarda bu çiftlikleri titizlikle korudu. Atatürk'ün, "Topraksız çiftçi kalmayacaktır. Köylü milletin efendisidir" sözleri, aile çiftliklerine ve köylüye verdiği önemi gösteren sözlerden yalnızca ikisidir. Aile çiftlikleri, ekonomik oluşumdan öte, bir sosyal yapıdır. Sosyal yapılar, kanunların, idari sistemin değişmesiyle değişmez. O bakımdan Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucuları, aile çiftliklerini dönüştürmeyi hiç düşünmediler, tam aksine geliştirerek, destekleyerek, sosyal yapıyı sağlamlaştırdılar.

Liberalizm hedefine ulaştıİyi veya kötü, aile çiftlikleri, özelleştirme, serbestleştirme ve küreselleşme rüzgârlarının esmeye başladığı zamana kadar yaşadı. Artık, bu öldürücü rüzgârlar, aile çiftliklerine hayat hakkı tanımıyor. Tabiri caizse, liberalizmin o meşhur "büyük balık küçük balığı yutar" vecizesi tecelli ediyor. Anlaşılan o ki, bazı kişiler, yöresel toprak ağalarının sözcülüğünden, küresel toprak ağalarının sözcülüğüne terfi etmişler. Söz konusu gelişmeyi, serbest piyasanın bir sonucu olarak takdim eden küresel tarım şirketlerinin sözcülerine şunu sormak istiyoruz: Aile çiftlikleri, tarımda tekelleşmeyi önlemiyor mu? Serbest piyasanın oluşması için, üreticilerin ve alıcıların çok olması, birinci ve en önemli şart değil mi?  Demek ki, aile çiftliklerinin yok edilmesi, savunulan ve üzerine toz kondurulmayan serbest piyasaya da aykırıdır. Çare ve çözüm mü arıyorsunuz?  Milletini sevenler için, tek adres, tabii ki 'Milli Ekonomi Modeli'dir.
Oy sayımı iftar saatine denk geliyor
YSK 'iftar' konusunda karar verdi
'İBB adayını çek' teklifine yanıt verdi
AKP'ye 3 şartını açıkladı
AKP'den bir seçim klasiği
Seçime 3 gün kala gaz bulundu!
İSO'dan tarihi uyarı
'Eğitimli gençlerimizi avlamak için...'
'AJet ile anlaşmamız yok'
THY'den çok garip Ajet kararı!
Almanya'nın öteki yüzü
Avrupa'nın ilk siyonist ülkesi Almanya!
CHP adayı istifa edip AKP'ye katıldı
'Erdoğan'ın emrinde olacağız'
Rezalet ötesi
Yahudi askerler aşağılıkta da zirvede!
'Sandık, hepimizin namusuna emanettir'
Erdoğan son mitingini yaptı
'Gençler BTP’ye akın ediyor'
Zeytinburnu'nda BTP coşkusu
'Para sayma' soruşturmasında Muammer Keskin'in ifadesi
'Bağış karşılığı makbuz almadım'
Yargıtay Başkanı seçimi 31 Mart sonrasına kaldı
10. turda da sonuç çıkmadı
1 Nisan'da okullar tatil mi?
Milli Eğitim Bakanlığı açıkladı
Emekli maaşı için seçim sonrasını işaret etti
'Temmuz' ayında masaya yatıracağız'
Oy sayımı iftar saatine denk geliyor
YSK 'iftar' konusunda karar verdi
'İBB adayını çek' teklifine yanıt verdi
AKP'ye 3 şartını açıkladı
AKP'den bir seçim klasiği
Seçime 3 gün kala gaz bulundu!
İSO'dan tarihi uyarı
'Eğitimli gençlerimizi avlamak için...'
'AJet ile anlaşmamız yok'
THY'den çok garip Ajet kararı!
Almanya'nın öteki yüzü
Avrupa'nın ilk siyonist ülkesi Almanya!
CHP adayı istifa edip AKP'ye katıldı
'Erdoğan'ın emrinde olacağız'
Rezalet ötesi
Yahudi askerler aşağılıkta da zirvede!
'Sandık, hepimizin namusuna emanettir'
Erdoğan son mitingini yaptı
'Gençler BTP’ye akın ediyor'
Zeytinburnu'nda BTP coşkusu
'Para sayma' soruşturmasında Muammer Keskin'in ifadesi
'Bağış karşılığı makbuz almadım'
Yargıtay Başkanı seçimi 31 Mart sonrasına kaldı
10. turda da sonuç çıkmadı
1 Nisan'da okullar tatil mi?
Milli Eğitim Bakanlığı açıkladı
Emekli maaşı için seçim sonrasını işaret etti
'Temmuz' ayında masaya yatıracağız'

Şanlıurfa'da zincirleme trafik kazası: 3 kişi öldü, 6 kişi yaralandı

Şanlıurfa'nın Siverek ilçesinde zincirleme trafik kazasında 3 kişi öldü, 6 kişi yaralandı.
28.03.2024 22:45:00
Anadolu Ajansı
Şanlıurfa'da zincirleme trafik kazası: 3 kişi öldü, 6 kişi yaralandı
Şanlıurfa'da zincirleme trafik kazası: 3 kişi öldü, 6 kişi yaralandı

Siverek-Şanlıurfa kara yolunun 3'üncü kilometresi Siverek Devlet Hastanesi yakınlarında, Mehmet Karakayalı idaresindeki 34 SRM 01 plakalı otomobil, Kudbettin Kazancı yönetimindeki 07 GHV 87 plakalı hafif ticari araç ve Hamdullah Kınış'ın kullandığı 63 N 5314 plakalı motosiklet çarpıştı.

Çevredekilerin ihbarı üzerine bölgeye 112 Acil Servis, polis, jandarma ve itfaiye ekipleri sevk edildi.

Kazada yaralanan 9 kişi Siverek Devlet Hastanesi'ne kaldırıldı. Yaralılardan İbrahim Erol, Hamdullah Kınış ile kimliği henüz belirlenemeyen 1 kişi yapılan müdahalelere rağmen kurtarılamadı.

Kaza nedeniyle ulaşıma kapanan kara yolu, araçların kaldırılmasının ardından yeniden trafiğe açıldı.

Şanlıurfa Valisi Hasan Şıldak, sosyal medya platformu X hesabından, Siverek ilçesinde meydana gelen kazada 3 kişinin hayatını kaybettiğini, 6 kişinin de yaralandığını belirterek, şu ifadelere yer verdi:

"Kazaya trafik ve sağlık birimlerimiz tarafından en hızlı şekilde müdahale edilmiş, yaralılar hastaneye kaldırılmıştır. Kazada hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet, yaralılarımıza acil şifalar diliyorum." 

Geçmişte katlettiklerinin katliamlarına destek oluyorlar

 
 
İkinci Dünya Savaşı'nda yüzbinlerce Yahudiyi katleden Almanya, hızlı adımlarla 'siyonist ülke olma' yolunda ilerliyor. Gazze'de soykırım yapan İsrail'i açıkça desteklemekten geri kalmayan Berlin yönetimi, geçmişte soykırıma uğrattıkları Yahudilere bir bakıma "Bizden intikam almayın ancak kimi soykırıma tabi tutarsanız tutun, sizi destekleyeceğiz" mesajı vermiş oluyor. 
28.03.2024 17:58:00 / Güncelleme: 28.03.2024 18:06:02
AHMET TURAN YİĞİT
 Geçmişte katlettiklerinin katliamlarına destek oluyorlar
 Geçmişte katlettiklerinin katliamlarına destek oluyorlar


İkinci Dünya Savaşı'nda yüzbinlerce Yahudiyi katleden Almanya, hızlı adımlarla 'siyonist ülke olma' yolunda ilerliyor. Gazze'de soykırım yapan İsrail'i açıkça desteklemekten geri kalmayan Berlin yönetimi, geçmişte soykırıma uğrattıkları Yahudilere bir bakıma "Bizden intikam almayın ancak kimi soykırıma tabi tutarsanız tutun, sizi destekleyeceğiz" mesajı vermiş oluyor.


Siyonizm karşıtı örgüte baskı

Nitekim Almanya'da, siyonizm karşıtı "Orta Doğu'da Adil Barış İçin Yahudilerin Sesi - Jüdische Stimme für gerechten Frieden in Nahost" adlı Yahudi derneğin banka hesabı, üyelerin tam listesini ve adreslerini talep eden bankalar tarafından bloke edildi. Dernek, daha önce Berlin'de düzenlediği gösteride, İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik saldırılarını protesto etmişti. Öte yandan Almanya'da vatandaşlığa geçişlerde yapılan testin, gelecekte İsrail, Holokost ve Yahudilikle ilgili soruları da içereceği bildirildi.

Bakanın söyledikleri yenilir yutulur gibi değil

Almanya İçişleri Bakanı Nancy Faeser, yenilenmiş soru listesini önemli bir adım olarak gördüğünü belirterek, "Değerlerimizi paylaşmayan hiç kimse Alman pasaportu alamaz. Burada çok net bir kırmızı çizgi çizdik" ifadesini kullandı. Faeser, antisemitizm, ırkçılık ve diğer insanları aşağılama biçimlerinin Alman vatandaşlığına geçişte engel teşkil ettiğini belirtti. Almanya'nın Holokost'tan dolayı İsrail'i ve Yahudileri koruma konusunda özel sorumluluğu bulunduğunu dile getiren Faeser, "Bu sorumluluk bugünkü kimliğimizin bir parçasıdır" değerlendirmesinde bulundu. 

Özgür Özel hakkında 'zibidi' benzetmesi nedeniyle suç duyurusu

Kahramankazan 15 Temmuz Gaziler ve Şehit Aileleri Derneği, CHP Genel Başkanı Özgür Özel hakkında "Kot üstüne perdelik kumaştan kefen çeken zibidiler' sözleri nedeniyle suç duyurusunda bulundu.
28.03.2024 16:32:00
İhlas Haber Ajansı
Özgür Özel hakkında 'zibidi' benzetmesi nedeniyle suç duyurusu
Özgür Özel hakkında 'zibidi' benzetmesi nedeniyle suç duyurusu
Kahramankazan 15 Temmuz Gaziler ve Şehit Aileleri Derneği, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel'in bir mitingde 'Tayyip Bey çağırınca oraya dizilen kot üstüne perdelik kumaştan kefen çeken zibidiler değil, dedesi Çanakkale'de kefensiz yatanlar kurtarır bu memleketi" ifadelerini kullanması üzerine hakkında suç duyurusunda bulundu.

Konuya ilişkin açıklamada bulunan Kahramankazan 15 Temmuz Gaziler ve Şehit Aileleri Derneği Başkanı Cafer Akın, 'CHP Genel Başkanı Özgür Özel haddini aşan açıklamalarda bulunmuştur. Bunun üzerine Kahramankazan 15 Temmuz Şehit Aileleri ve Gaziler Derneği olarak suç duyurusunda bulunacağız. CHP Genel Başkanı hadsiz Özgür Özel, 15 Temmuz darbe girişimine karşı koyan vatandaşlarımıza utanmadan, sıkılmadan 'zibidi' dedi. 'Tayyip Bey'in çağrısına oraya dizilen kot üstüne perdelik kumaştan kefen çeken zibidiler değil, dedesi Çanakkale'de kefensiz yatanlar kurtarır bu memleketi' ifadesini kullandı. CHP, Mustafa Kemal Atatürk'ün kemiklerini sızlatmaya devam ediyor. Özgür Özel'i kınıyoruz. 15 Temmuz şehit ve gazilerine zibidi diyemezsin, haddini bil' diye konuştu.

'Fetullahçı teröristlere inanç grubu güzellemesi yapan CHP Genel Başkanı Özgür Özel'i kınıyoruz'

Özel'den özür beklediklerini söyleyen Akın, 'Aziz Türk milleti evlatları, söz konusu vatan olduğunda canlarından geçerek darbecileri ve darbeciliğe alkış tutanları durdurmuşlardır. 15 Temmuz'da devletinin çağrısıyla milletle kol kola şehadete yürüyerek tanklara siper olan aziz şehitlerimizin aileleriyle birlikte şehitlere 'zibidi' deme hadsizliğini gösteren Fetullahçı teröristlere inanç grubu güzellemesi yapan CHP Genel Başkanı Özgür Özel'i kınıyoruz. Her halükarda ülkeyi sizin kurtarmayacağınız kesin. Tankların arasından sıvışıp giderken, televizyon karşısında kahvenizi yudumlayarak izlediğiniz 15 Temmuz'da meydanlarda can veren, kan veren o 'zibidi' dediğiniz korkusuz kahramanlardan öğrenecek çok şeyiniz var. Asıl zibidi kim biliyor musunuz' O gece darbe oluyor diye alkış tutanlar, o gece kadeh kaldıranlar, o gece tankların arasından sıvışanlar, o geceden sonra darbecileri savunanlar, kahpe teröristlerle iş birliği içerisinde olanlar; millet siz siyasi malzeme yapın diye kurtarmadı bu vatanı. Ne Çanakkale'de kefensiz yatan atalarımız ne de 15 Temmuz'da karşı koyarken şehit olan yiğitlerimiz. Kahraman gazilerimiz, bu ülke için zerre faydası olmayanlar, ülke yönetimine talip olmaktan utanmıyorlar. CHP Genel Başkanı Özgür Özel'den şehit ailelerimiz ve gazilerimizden acilen özür dilemesini bekliyor ve şiddetle kınıyoruz' dedi.

'Atatürk'ün kurduğu bir partide gazilere ve şehitlere bu söylem kabul edilemez niteliktedir'

Özel'in sözlerinin kabul edilemez olduğunu söyleyen Avukat Burakhan Çınar ise, 'Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve aziz milleti için bir an olsun gözünü kırpmadan şehit olan ve yine bu uğurda gazi olanlara CHP Genel Başkanı'nın TV kanallarında da görüleceği üzere açık bir şekilde 'zibidi' şeklindeki hakaretini derin bir üzüntü ile hep beraber izledik, takip ettik. DEM Parti ile kent uzantısı neticesinde PKK'lı kişileri ilçe yönetimlerine sokan bir partinin genel başkanının her mitingde, hatta kendi partisinin genel başkanlık seçimlerinde dahi Selahattin Demirtaş'a, Osman Kavala'ya selam gönderirken, gazi veya şehit gibi kelimelerin nasıl bir maneviyat oluşturduğunu anlaması bizler tarafından beklenemez. Türk Ceza Kanunu'nun belirli maddelerini ihlal etmesi ve gazilerimiz ile şehit ailelerimiz üzerinde nasıl bir etki uyandırdığı kamuoyunun takdirindedir. Bu nedenle Kahramankazan Cumhuriyet Başsavcılığımıza şikayetçi olmak için burada bulunuyoruz. Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün kurduğu bir partide gazilere ve şehitlere bu söylem kabul edilemez niteliktedir. Bu nedenle de Özgür Özel'i kınıyoruz ve kendisinden şikayetçiyiz. Yüce Türk adaleti gereğini yapacaktır' ifadelerini kullandı.

Balıkçı Kenan'dan İmamoğlu'na tepki: Arsamızı elimizden alıp işletmemizi mühürlemek istiyor

Türkiye Deniz Canlıları Müzesi Kurucusu Kenan Balcı, 'Gece geliyorlar, gündüz geliyorlar. Arsamızı elimizden alıp işletmemizi mühürlemek istiyorlar' dedi.
28.03.2024 12:53:00
İhlas Haber Ajansı
Balıkçı Kenan'dan İmamoğlu'na tepki: Arsamızı elimizden alıp işletmemizi mühürlemek istiyor
Balıkçı Kenan'dan İmamoğlu'na tepki: Arsamızı elimizden alıp işletmemizi mühürlemek istiyor
Türkiye Deniz Canlıları Müzesi'nin de bulunduğu Beylikdüzü Balıkçı Kenan Tesisleri sahibi balıkçı Kenan Balcı İmamoğlu aleyhinde yapmış olduğu açıklamalar sonrasında işletmesi zabıtalar tarafından ablukaya alındı ve mühürlenmek istendi. Evraklarının tam ve eksiksiz olduğunu belirten tesis sahibi Balıkçı Kenan Balcı, "İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun talimatıyla işletme adeta abluka altına alındı. 150 bin lira olan arazimize 1500 lira verip almaya çalışıyorlar" dedi.

Zabıta ekiplerine direnen Kenan Balcı, 'Ben 15 yıldır Anadolu Caddesi üzerinde, 50 yıldır da esnaflık yapıyorum. Böyle bir şey ilk defa gördüm. Zabıta ekipleri talimatla işletmemizi mühürlemeye geliyorlar. Bizlere de 'bu mühür sembolik' diye ifadelerde bulunuyorlar. Gündüz ayrı ekip, gece ayrı ekip geliyor. zabıta ekipleri işlerini bırakmışlar, Balıkçı Kenan Tesisleri'ni ablukaya almışlar. Gündüz zabıta ekip araçlarla geliyorlar. Gecede vinçlerle. Bizim arazimizi, işletmemizi elimizden almak için her yolu deniyorlar' ifadelerini kullandı.

"Ben bir esnaf olarak kazanımlarımı korumak amaçlı çıktığım bu yolda her geçen gün yeni bir zulümle karşı karşıya kalıyorum" ifadelerini kullanan Balcı, '50 yıldır balıkçıyım. Esnaflık yapıyorum. İmamoğlu tarafından yaklaşık 5 yıl önce kendi tapulu arazimden bir kısmını hediye etmem istendi. Ben bu isteği reddettim. Ondan sonra isteklerini yerine getirmediğim için kapsamlı olarak yıpratma ve yıldırma kampanyası başlattılar. Kendi tapulu arazime el koydular. Metrekaresi 150 bin lira olan arazimin metrekaresini bin 500 liraya almaya çalıştılar. Biz sesimizi yükselttikçe, itiraz ettikçe onlar daha çok üstümüze gelmeye başladılar' dedi.

"Paradan kuleler yapan İmamoğlu ve ekibi istediklerine ulaşamayınca zulmün dozunu artırmaya başladı" diyen Balcı, '30 yıldır bu bölgede balıkçılık yapıyorum. Ruhsatımı kendisi verdi. Ama şimdi beni ruhsatsız balık satmakla suçluyor. Ruhsatsız olduğu gerekçesiyle işyerimi kapatmak istiyor. Bu dükkanım tam 15 yıldır aynı yerde faaliyet göstermekte. 15 yıldır sorunsuz bir şekilde çalışan işyerimi istediklerini yapmadığım için ruhsatsızdır diye ilan edip kapatmak istiyorlar. Ne yaparlarsa yapsınlar burada balık satmaya devam edeceğiz. Arazimi, işyerimi İmamoğlu'na yem etmeyeceğim. Bu arazimin tapularını pankart yapıp suratlarına çarpıyorum' diye konuştu.

"İmamoğlu'na karşı bizi koruyun"

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'dan yardım isteyen Balıkçı Kenan Balcı, 'Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'a seslenmek istiyorum. Erdoğan sevdalısı esnaf olarak başımıza bu işleri açan, bize çökmeye çalışan, paradan yeni kuleler yapmak isteyen, İmamoğlu ve ekibine karşı bizi koruyun. Adaletin sağlanmasına vesile olun. Hz Ömer adaletinin temsilcisi sayın Cumhurbaşkanımızdan bunu talep ediyorum. Lütfen zulme karşı yanımızda olun' ifadelerini kullandı.
logo

Beşyol Mah. 502. Sok. No: 6/1
Küçükçekmece / İstanbul

Telefon: (212) 624 09 99
E-posta: internet@yenimesaj.com.tr gundogdu@yenimesaj.com.tr


WhatsApp iletişim: (542) 289 52 85


Tüm hakları Yeni Mesaj adına saklıdır: ©1996-2024

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir. Yeni Mesaj Gazetesi'nde yer alan köşe yazıları sebebi ile ortaya çıkabilecek herhangi bir hukuksal, ekonomik, etik sorumluluk ilgili köşe yazarına ait olup Yeni Mesaj Gazetesi herhangi bir yükümlülük kabul etmez. Sözleşmesiz yazar, muhabir ve temsilcilere telif ödemesi yapılmaz.