Cumhurbaşkanı Sezer'in 11 Eylül'den itibaren Türkiye'nin doğu coğrafyasında daha fazla inisiyatif almaya başladığını görüyoruz.
Sezer bunu zaman zaman hükümetle ters düşen söylemlerle ifade ederek yapıyor.
Önce Pakistan'a, arkadan Tacikistan ve Gürcistan'a gitti.
Tacikistan'da devrik Afgan lideri Rabbani ile de görüştü.
Türkiye'nin aynı coğrafya ile ilgili komşuları; Pakistan, İran ve Rabbani Türkiye'nin bölgeye asker göndermesini istemediklerini son derece açık bir şekilde deklâre ettiler.
İran Dışişleri Bakanı Ankara'da "Türk askerinin Afganistan'a gitmesi meseleyi içinden çıkılmaz hâle getirir" dedi.
Rabbani "Türkiye'den asker istemiyoruz, silâh, teçhizat ve malzeme yardımı yapılsın" dedi.
Müşerref'in de öteden beri "Geniş katılımlı bir hükümete taraftarız, Kuzey İttifakı durumdan çıkar temin etmemelidir" dediği biliniyor.
Taliban da aynı şekilde "Türkiye'nin asker göndereceğini ve Müslümana ateş açacağını tahmin etmiyoruz" demektedir
İran meseleye Şii Hazaralar açısından, Rabbani Tacikler açısından, Müşerref ve Taliban Peştunlar açısından bakmaktadır.
Yâni savaşan tarafların hepsi Müslümandır, ama hepsi de Müslüman Türk askerinin etkin rol almasına karşıdır.
Demek ki problem Müslümanlık değil, Türklüktür. Aksi olsa; Müslüman Taliban'ın düşmanı Müslüman İran, Müslüman Müşerref ve Müslüman Rabbani neden Türk askerinin gelmesine karşı çıksınlar?
Müşerref ve Rabbani, Hıristiyan Amerikan askerinin gelmesine ses çıkarmamışlar fakat Müslüman Türk askerinin "müdahil" olmasına karşı çıkmışlardır.
İşin kötüsü Amerika ille de Türk askerinin gitmesini istemektedir.
Ve bu son derece karmaşık kaos ortamında Türkiye'nin de kafasının ne yazık ki karma karışık olduğunu görüyoruz.
Ecevit'in "Askeri Amerika istedi" dediği ortamda Rumsfeld, "Hayır tamamen Türkiye'nin takdiridir" derken, Cumhurbaşkanı Sezer Rumsfeld'i doğrulayarak "Mecbur değildik, ama biz karar verdik" demiştir.
Sezer'in Pakistan'a gitmeden hemen önce Başbakan ile yaptığı "olağan" haftalık görüşme sadece 14 dakika sürmüş ve Cumhurbaşkanı'na âdet olduğunun aksine bu dış gezide Dışişleri Bakanı refakat etmemiştir.
Dışişleri Bakanı Tacikistan ve Gürcistan gezilerinde de Cumhurbaşkanının yanında değildir.
Dışişleri Bakanı'nın Cumhurbaşkanı'nı yalnız bırakması hükümetin tavrıdır. Yâni hükümet Sezer'in bu dış insiyatifini desteklemediği izlenimi vermektedir.
O halde Sezer, Müşerref, Rabbani ve Şvardnadze ile görüşürken arkasında kimin desteğini görmektedir?
Bakın bu zaman diliminde değişik ve birçok sefer Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kıvrıkoğlu neler demiştir:
1. Afganistan'da kara harekâtı kâbustur.
2. Türkiye Kuzey Irak'a müdahale edilmesini arzu etmez.
Genelkurmay'ın Gürcistan'da askeri havaalanı inşa ettiği bir dönemde Şvardnadze'nin "Türkiye'nin kuzey kanadıyız. Rusya'nın değil, Türkiye ve Nato'nun stratejik çıkarlarının yanındayız. Rusya bizi defalarca bombaladı" demesinin arkasından Gürcistan'da âniden Rus destekli bir Abhazya probleminin patlaması; Sezer'in bu ülkeye gitmesi ve orada "BM karar alırsa Abhazya'ya Türk askeri gider" demesi çok enteresandır.
Şvardnadze'yi yabana atmayın. Bu adam çok uzun yıllar Varşova Paktı'nın patronu Sovyetlerin Dışişleri bakanlığı görevini yürütmüştü, şimdi Rusya'ya karşı Türkiye ve Nato'nun yanında olduğunu ileri sürüyor.
Cumhurbaşkanı'nın Gürcistan'da ifade ettiği tarz bir düşüncenin mevcut olduğunu biz hükümetten hiç işitmedik.
Bazı davranış ve sözleri alt alta koyunca sanki AGSK, Kıbrıs, Kafkasya, Orta Asya, Ortadoğu ve Ege konularında siyasi iktidarın başka; Cumhurbaşkanı ile Genelkurmay'ın ise müştereken başka fikirde oldukları izlenimi doğuyor.
Bu örtülü ittifakın son tahlilde Amerika'nın bölge politikaları ile de tam uyuşmadığı gibi bir his var içimde.
Her şeye rağmen memleket sahipsiz değil diye düşünüyorum.Cumhurbaşkanı Sezer'in 11 Eylül'den itibaren Türkiye'nin doğu coğrafyasında daha fazla inisiyatif almaya başladığını görüyoruz.
Sezer bunu zaman zaman hükümetle ters düşen söylemlerle ifade ederek yapıyor.
Önce Pakistan'a, arkadan Tacikistan ve Gürcistan'a gitti.
Tacikistan'da devrik Afgan lideri Rabbani ile de görüştü.
Türkiye'nin aynı coğrafya ile ilgili komşuları; Pakistan, İran ve Rabbani Türkiye'nin bölgeye asker göndermesini istemediklerini son derece açık bir şekilde deklâre ettiler.
İran Dışişleri Bakanı Ankara'da "Türk askerinin Afganistan'a gitmesi meseleyi içinden çıkılmaz hâle getirir" dedi.
Rabbani "Türkiye'den asker istemiyoruz, silâh, teçhizat ve malzeme yardımı yapılsın" dedi.
Müşerref'in de öteden beri "Geniş katılımlı bir hükümete taraftarız, Kuzey İttifakı durumdan çıkar temin etmemelidir" dediği biliniyor.
Taliban da aynı şekilde "Türkiye'nin asker göndereceğini ve Müslümana ateş açacağını tahmin etmiyoruz" demektedir
İran meseleye Şii Hazaralar açısından, Rabbani Tacikler açısından, Müşerref ve Taliban Peştunlar açısından bakmaktadır.
Yâni savaşan tarafların hepsi Müslümandır, ama hepsi de Müslüman Türk askerinin etkin rol almasına karşıdır.
Demek ki problem Müslümanlık değil, Türklüktür. Aksi olsa; Müslüman Taliban'ın düşmanı Müslüman İran, Müslüman Müşerref ve Müslüman Rabbani neden Türk askerinin gelmesine karşı çıksınlar?
Müşerref ve Rabbani, Hıristiyan Amerikan askerinin gelmesine ses çıkarmamışlar fakat Müslüman Türk askerinin "müdahil" olmasına karşı çıkmışlardır.
İşin kötüsü Amerika ille de Türk askerinin gitmesini istemektedir.
Ve bu son derece karmaşık kaos ortamında Türkiye'nin de kafasının ne yazık ki karma karışık olduğunu görüyoruz.
Ecevit'in "Askeri Amerika istedi" dediği ortamda Rumsfeld, "Hayır tamamen Türkiye'nin takdiridir" derken, Cumhurbaşkanı Sezer Rumsfeld'i doğrulayarak "Mecbur değildik, ama biz karar verdik" demiştir.
Sezer'in Pakistan'a gitmeden hemen önce Başbakan ile yaptığı "olağan" haftalık görüşme sadece 14 dakika sürmüş ve Cumhurbaşkanı'na âdet olduğunun aksine bu dış gezide Dışişleri Bakanı refakat etmemiştir.
Dışişleri Bakanı Tacikistan ve Gürcistan gezilerinde de Cumhurbaşkanının yanında değildir.
Dışişleri Bakanı'nın Cumhurbaşkanı'nı yalnız bırakması hükümetin tavrıdır. Yâni hükümet Sezer'in bu dış insiyatifini desteklemediği izlenimi vermektedir.
O halde Sezer, Müşerref, Rabbani ve Şvardnadze ile görüşürken arkasında kimin desteğini görmektedir?
Bakın bu zaman diliminde değişik ve birçok sefer Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kıvrıkoğlu neler demiştir:
1. Afganistan'da kara harekâtı kâbustur.
2. Türkiye Kuzey Irak'a müdahale edilmesini arzu etmez.
Genelkurmay'ın Gürcistan'da askeri havaalanı inşa ettiği bir dönemde Şvardnadze'nin "Türkiye'nin kuzey kanadıyız. Rusya'nın değil, Türkiye ve Nato'nun stratejik çıkarlarının yanındayız. Rusya bizi defalarca bombaladı" demesinin arkasından Gürcistan'da âniden Rus destekli bir Abhazya probleminin patlaması; Sezer'in bu ülkeye gitmesi ve orada "BM karar alırsa Abhazya'ya Türk askeri gider" demesi çok enteresandır.
Şvardnadze'yi yabana atmayın. Bu adam çok uzun yıllar Varşova Paktı'nın patronu Sovyetlerin Dışişleri bakanlığı görevini yürütmüştü, şimdi Rusya'ya karşı Türkiye ve Nato'nun yanında olduğunu ileri sürüyor.
Cumhurbaşkanı'nın Gürcistan'da ifade ettiği tarz bir düşüncenin mevcut olduğunu biz hükümetten hiç işitmedik.
Bazı davranış ve sözleri alt alta koyunca sanki AGSK, Kıbrıs, Kafkasya, Orta Asya, Ortadoğu ve Ege konularında siyasi iktidarın başka; Cumhurbaşkanı ile Genelkurmay'ın ise müştereken başka fikirde oldukları izlenimi doğuyor.
Bu örtülü ittifakın son tahlilde Amerika'nın bölge politikaları ile de tam uyuşmadığı gibi bir his var içimde.
Her şeye rağmen memleket sahipsiz değil diye düşünüyorum.
Sezer bunu zaman zaman hükümetle ters düşen söylemlerle ifade ederek yapıyor.
Önce Pakistan'a, arkadan Tacikistan ve Gürcistan'a gitti.
Tacikistan'da devrik Afgan lideri Rabbani ile de görüştü.
Türkiye'nin aynı coğrafya ile ilgili komşuları; Pakistan, İran ve Rabbani Türkiye'nin bölgeye asker göndermesini istemediklerini son derece açık bir şekilde deklâre ettiler.
İran Dışişleri Bakanı Ankara'da "Türk askerinin Afganistan'a gitmesi meseleyi içinden çıkılmaz hâle getirir" dedi.
Rabbani "Türkiye'den asker istemiyoruz, silâh, teçhizat ve malzeme yardımı yapılsın" dedi.
Müşerref'in de öteden beri "Geniş katılımlı bir hükümete taraftarız, Kuzey İttifakı durumdan çıkar temin etmemelidir" dediği biliniyor.
Taliban da aynı şekilde "Türkiye'nin asker göndereceğini ve Müslümana ateş açacağını tahmin etmiyoruz" demektedir
İran meseleye Şii Hazaralar açısından, Rabbani Tacikler açısından, Müşerref ve Taliban Peştunlar açısından bakmaktadır.
Yâni savaşan tarafların hepsi Müslümandır, ama hepsi de Müslüman Türk askerinin etkin rol almasına karşıdır.
Demek ki problem Müslümanlık değil, Türklüktür. Aksi olsa; Müslüman Taliban'ın düşmanı Müslüman İran, Müslüman Müşerref ve Müslüman Rabbani neden Türk askerinin gelmesine karşı çıksınlar?
Müşerref ve Rabbani, Hıristiyan Amerikan askerinin gelmesine ses çıkarmamışlar fakat Müslüman Türk askerinin "müdahil" olmasına karşı çıkmışlardır.
İşin kötüsü Amerika ille de Türk askerinin gitmesini istemektedir.
Ve bu son derece karmaşık kaos ortamında Türkiye'nin de kafasının ne yazık ki karma karışık olduğunu görüyoruz.
Ecevit'in "Askeri Amerika istedi" dediği ortamda Rumsfeld, "Hayır tamamen Türkiye'nin takdiridir" derken, Cumhurbaşkanı Sezer Rumsfeld'i doğrulayarak "Mecbur değildik, ama biz karar verdik" demiştir.
Sezer'in Pakistan'a gitmeden hemen önce Başbakan ile yaptığı "olağan" haftalık görüşme sadece 14 dakika sürmüş ve Cumhurbaşkanı'na âdet olduğunun aksine bu dış gezide Dışişleri Bakanı refakat etmemiştir.
Dışişleri Bakanı Tacikistan ve Gürcistan gezilerinde de Cumhurbaşkanının yanında değildir.
Dışişleri Bakanı'nın Cumhurbaşkanı'nı yalnız bırakması hükümetin tavrıdır. Yâni hükümet Sezer'in bu dış insiyatifini desteklemediği izlenimi vermektedir.
O halde Sezer, Müşerref, Rabbani ve Şvardnadze ile görüşürken arkasında kimin desteğini görmektedir?
Bakın bu zaman diliminde değişik ve birçok sefer Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kıvrıkoğlu neler demiştir:
1. Afganistan'da kara harekâtı kâbustur.
2. Türkiye Kuzey Irak'a müdahale edilmesini arzu etmez.
Genelkurmay'ın Gürcistan'da askeri havaalanı inşa ettiği bir dönemde Şvardnadze'nin "Türkiye'nin kuzey kanadıyız. Rusya'nın değil, Türkiye ve Nato'nun stratejik çıkarlarının yanındayız. Rusya bizi defalarca bombaladı" demesinin arkasından Gürcistan'da âniden Rus destekli bir Abhazya probleminin patlaması; Sezer'in bu ülkeye gitmesi ve orada "BM karar alırsa Abhazya'ya Türk askeri gider" demesi çok enteresandır.
Şvardnadze'yi yabana atmayın. Bu adam çok uzun yıllar Varşova Paktı'nın patronu Sovyetlerin Dışişleri bakanlığı görevini yürütmüştü, şimdi Rusya'ya karşı Türkiye ve Nato'nun yanında olduğunu ileri sürüyor.
Cumhurbaşkanı'nın Gürcistan'da ifade ettiği tarz bir düşüncenin mevcut olduğunu biz hükümetten hiç işitmedik.
Bazı davranış ve sözleri alt alta koyunca sanki AGSK, Kıbrıs, Kafkasya, Orta Asya, Ortadoğu ve Ege konularında siyasi iktidarın başka; Cumhurbaşkanı ile Genelkurmay'ın ise müştereken başka fikirde oldukları izlenimi doğuyor.
Bu örtülü ittifakın son tahlilde Amerika'nın bölge politikaları ile de tam uyuşmadığı gibi bir his var içimde.
Her şeye rağmen memleket sahipsiz değil diye düşünüyorum.Cumhurbaşkanı Sezer'in 11 Eylül'den itibaren Türkiye'nin doğu coğrafyasında daha fazla inisiyatif almaya başladığını görüyoruz.
Sezer bunu zaman zaman hükümetle ters düşen söylemlerle ifade ederek yapıyor.
Önce Pakistan'a, arkadan Tacikistan ve Gürcistan'a gitti.
Tacikistan'da devrik Afgan lideri Rabbani ile de görüştü.
Türkiye'nin aynı coğrafya ile ilgili komşuları; Pakistan, İran ve Rabbani Türkiye'nin bölgeye asker göndermesini istemediklerini son derece açık bir şekilde deklâre ettiler.
İran Dışişleri Bakanı Ankara'da "Türk askerinin Afganistan'a gitmesi meseleyi içinden çıkılmaz hâle getirir" dedi.
Rabbani "Türkiye'den asker istemiyoruz, silâh, teçhizat ve malzeme yardımı yapılsın" dedi.
Müşerref'in de öteden beri "Geniş katılımlı bir hükümete taraftarız, Kuzey İttifakı durumdan çıkar temin etmemelidir" dediği biliniyor.
Taliban da aynı şekilde "Türkiye'nin asker göndereceğini ve Müslümana ateş açacağını tahmin etmiyoruz" demektedir
İran meseleye Şii Hazaralar açısından, Rabbani Tacikler açısından, Müşerref ve Taliban Peştunlar açısından bakmaktadır.
Yâni savaşan tarafların hepsi Müslümandır, ama hepsi de Müslüman Türk askerinin etkin rol almasına karşıdır.
Demek ki problem Müslümanlık değil, Türklüktür. Aksi olsa; Müslüman Taliban'ın düşmanı Müslüman İran, Müslüman Müşerref ve Müslüman Rabbani neden Türk askerinin gelmesine karşı çıksınlar?
Müşerref ve Rabbani, Hıristiyan Amerikan askerinin gelmesine ses çıkarmamışlar fakat Müslüman Türk askerinin "müdahil" olmasına karşı çıkmışlardır.
İşin kötüsü Amerika ille de Türk askerinin gitmesini istemektedir.
Ve bu son derece karmaşık kaos ortamında Türkiye'nin de kafasının ne yazık ki karma karışık olduğunu görüyoruz.
Ecevit'in "Askeri Amerika istedi" dediği ortamda Rumsfeld, "Hayır tamamen Türkiye'nin takdiridir" derken, Cumhurbaşkanı Sezer Rumsfeld'i doğrulayarak "Mecbur değildik, ama biz karar verdik" demiştir.
Sezer'in Pakistan'a gitmeden hemen önce Başbakan ile yaptığı "olağan" haftalık görüşme sadece 14 dakika sürmüş ve Cumhurbaşkanı'na âdet olduğunun aksine bu dış gezide Dışişleri Bakanı refakat etmemiştir.
Dışişleri Bakanı Tacikistan ve Gürcistan gezilerinde de Cumhurbaşkanının yanında değildir.
Dışişleri Bakanı'nın Cumhurbaşkanı'nı yalnız bırakması hükümetin tavrıdır. Yâni hükümet Sezer'in bu dış insiyatifini desteklemediği izlenimi vermektedir.
O halde Sezer, Müşerref, Rabbani ve Şvardnadze ile görüşürken arkasında kimin desteğini görmektedir?
Bakın bu zaman diliminde değişik ve birçok sefer Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kıvrıkoğlu neler demiştir:
1. Afganistan'da kara harekâtı kâbustur.
2. Türkiye Kuzey Irak'a müdahale edilmesini arzu etmez.
Genelkurmay'ın Gürcistan'da askeri havaalanı inşa ettiği bir dönemde Şvardnadze'nin "Türkiye'nin kuzey kanadıyız. Rusya'nın değil, Türkiye ve Nato'nun stratejik çıkarlarının yanındayız. Rusya bizi defalarca bombaladı" demesinin arkasından Gürcistan'da âniden Rus destekli bir Abhazya probleminin patlaması; Sezer'in bu ülkeye gitmesi ve orada "BM karar alırsa Abhazya'ya Türk askeri gider" demesi çok enteresandır.
Şvardnadze'yi yabana atmayın. Bu adam çok uzun yıllar Varşova Paktı'nın patronu Sovyetlerin Dışişleri bakanlığı görevini yürütmüştü, şimdi Rusya'ya karşı Türkiye ve Nato'nun yanında olduğunu ileri sürüyor.
Cumhurbaşkanı'nın Gürcistan'da ifade ettiği tarz bir düşüncenin mevcut olduğunu biz hükümetten hiç işitmedik.
Bazı davranış ve sözleri alt alta koyunca sanki AGSK, Kıbrıs, Kafkasya, Orta Asya, Ortadoğu ve Ege konularında siyasi iktidarın başka; Cumhurbaşkanı ile Genelkurmay'ın ise müştereken başka fikirde oldukları izlenimi doğuyor.
Bu örtülü ittifakın son tahlilde Amerika'nın bölge politikaları ile de tam uyuşmadığı gibi bir his var içimde.
Her şeye rağmen memleket sahipsiz değil diye düşünüyorum.
Hüseyin Mümtaz / diğer yazıları
- Ekonomi, İslam ve Rusya / 01.04.2006
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002