Hıristiyan batının İslam’ı reddeden tavrı, Sovyetler Birliği’nin inkırazına kadar kendini gizlemişti.
O tarihe kadar İslam, komünizmin ilerlemesine karşı bir set olarak kullanılmıştır.
Ancak Sovyetlerin inkırazından sonra İslam’a karşı olan düşünce açıktan dile getirilmeye başlandı.
Bunun bir yansıması ılımlı İslam şeklinde, adı İslam ama inancı ve yaşayışı Hıristiyan olan bir inancın Müslüman âleminde yayılması şeklinde görülmüştür.
Bu gizli taarruzun yanında bir de açıktan ifade edilen tutum söz konusu.
11 Eylül saldırıları ile Müslüman terörist ve İslam dini de terörizmi destekleyen bir inanç olarak gösterilmiş ve Hıristiyan batının onunla mücadelesi kendilerince meşru bir zemine de kaydırılmıştır.
Bugün ise, Ortadoğu coğrafyasında yaşanan gelişmeler Müslüman dünya ile yapılan mücadelenin isim değiştirmiş şeklinden başka bir şey değildir.
Tunus’ta Libya’da, Mısır’da veya Suriye’de yapılanlar “demokrasi” adı altında İslam’ı ve Müslüman’ı devreden çıkarmaktır.
Üstelik Müslüman’ı devreden çıkarma hareketi, İslam alemindeki birliği bozmak üzerine tezgahlanmıştır.
El Kuds El Arabi gazetesinin haberinde, “bölgesel kutuplaşma sonucunda,Türkiye ve Suudi Arabistan’ın liderliğinde bir Sünni bloğunun, İran’ın başında olduğu bir Şii blok ile karşı karşıya gelebileceği” yazmaktadır.
The Economist’in son sayısında da,”Şii-Sünni savaşı eşikte” şeklinde bir uyarı yer aldı.
Dünyanın sinyallerini verdiği bu Şii-Sünni savaşında maalesef, Türkiye kilit noktada yer alıyor.
Hadiste “bir yanlışı gören eliyle düzeltsin, eliyle düzeltemeyen dili ile müdahale etsin, bunu da yapamayan kalben buğz etsin” buyrulmuştur. Hadisin devamında kalben tasdik etmemenin ise imanın en zayıf hali olduğu da vurgulanmıştır.
Hz. Peygamber’in (sav) hadisleri ışığında yaşananları değerlendirirsek, günümüzde İslam’a karşı yapılan bu “adı değiştirilmiş taarruzlara” onay vermenin veya yardım etmenin ne anlama geldiği açık.
Şii-Sünni ihtilafı üzerine kurulu “İslam birliğini yıkma” projesine dur demek için mücadele eden BTP Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş’ın duruşu takdire şayan…
13 Mayıs’ta on binlerin doldurduğu Haliç Kongre Merkezi’nde gerçekleşen sempozyumun başlığı bile bunun ispatıdır.
“Birlik ve Beraberlik için Ehl-i Beyt.”
O tarihe kadar İslam, komünizmin ilerlemesine karşı bir set olarak kullanılmıştır.
Ancak Sovyetlerin inkırazından sonra İslam’a karşı olan düşünce açıktan dile getirilmeye başlandı.
Bunun bir yansıması ılımlı İslam şeklinde, adı İslam ama inancı ve yaşayışı Hıristiyan olan bir inancın Müslüman âleminde yayılması şeklinde görülmüştür.
Bu gizli taarruzun yanında bir de açıktan ifade edilen tutum söz konusu.
11 Eylül saldırıları ile Müslüman terörist ve İslam dini de terörizmi destekleyen bir inanç olarak gösterilmiş ve Hıristiyan batının onunla mücadelesi kendilerince meşru bir zemine de kaydırılmıştır.
Bugün ise, Ortadoğu coğrafyasında yaşanan gelişmeler Müslüman dünya ile yapılan mücadelenin isim değiştirmiş şeklinden başka bir şey değildir.
Tunus’ta Libya’da, Mısır’da veya Suriye’de yapılanlar “demokrasi” adı altında İslam’ı ve Müslüman’ı devreden çıkarmaktır.
Üstelik Müslüman’ı devreden çıkarma hareketi, İslam alemindeki birliği bozmak üzerine tezgahlanmıştır.
El Kuds El Arabi gazetesinin haberinde, “bölgesel kutuplaşma sonucunda,Türkiye ve Suudi Arabistan’ın liderliğinde bir Sünni bloğunun, İran’ın başında olduğu bir Şii blok ile karşı karşıya gelebileceği” yazmaktadır.
The Economist’in son sayısında da,”Şii-Sünni savaşı eşikte” şeklinde bir uyarı yer aldı.
Dünyanın sinyallerini verdiği bu Şii-Sünni savaşında maalesef, Türkiye kilit noktada yer alıyor.
Hadiste “bir yanlışı gören eliyle düzeltsin, eliyle düzeltemeyen dili ile müdahale etsin, bunu da yapamayan kalben buğz etsin” buyrulmuştur. Hadisin devamında kalben tasdik etmemenin ise imanın en zayıf hali olduğu da vurgulanmıştır.
Hz. Peygamber’in (sav) hadisleri ışığında yaşananları değerlendirirsek, günümüzde İslam’a karşı yapılan bu “adı değiştirilmiş taarruzlara” onay vermenin veya yardım etmenin ne anlama geldiği açık.
Şii-Sünni ihtilafı üzerine kurulu “İslam birliğini yıkma” projesine dur demek için mücadele eden BTP Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş’ın duruşu takdire şayan…
13 Mayıs’ta on binlerin doldurduğu Haliç Kongre Merkezi’nde gerçekleşen sempozyumun başlığı bile bunun ispatıdır.
“Birlik ve Beraberlik için Ehl-i Beyt.”
Sinem Baş / diğer yazıları
- Geçmiş olsun Sayın Baş / 23.03.2020
- Gün BTP iktidarına çalışma günüdür / 19.11.2019
- Tebrikler Türk milleti! / 02.04.2019
- Ne mutlu ‘BTP’liyim’ diyebilene / 06.03.2019
- 2. buluşma iktidarın ayak sesleri / 26.02.2019
- Artık ‘Bağımsız Türkiye Partisi’ demeliyiz / 05.02.2019
- Prof. Dr. Haydar Baş’a çirkin saldırı / 11.01.2019
- Cumhuriyet ve iftiralar / 29.10.2018
- 10. Milli Ekonomi Modeli Kongresi / 29.05.2018
- Yarın 23 Nisan / 22.04.2018
- Gün BTP iktidarına çalışma günüdür / 19.11.2019
- Tebrikler Türk milleti! / 02.04.2019
- Ne mutlu ‘BTP’liyim’ diyebilene / 06.03.2019
- 2. buluşma iktidarın ayak sesleri / 26.02.2019
- Artık ‘Bağımsız Türkiye Partisi’ demeliyiz / 05.02.2019
- Prof. Dr. Haydar Baş’a çirkin saldırı / 11.01.2019
- Cumhuriyet ve iftiralar / 29.10.2018
- 10. Milli Ekonomi Modeli Kongresi / 29.05.2018
- Yarın 23 Nisan / 22.04.2018