Uzun bir süre ülke gündemini meşgul etti Alman Vakıfları. Önce Bergama'da siyanürle altın aramanın insan, hayvan, yayvan, yassı ve bilumum hırdavata verdiği zarar ile, daha sonra da; bu önemli konuyu gündeme getiren Doç. Necip Hablemitoğlu'nun geçen hafta öldürülmesi sonucu ile gündeme geldi bu vakıflar.
Dün de bu vakıflarla ilgili dava vardı Ankara 1 no'lu DGM'de.
İddianame müthiş; "Konunun legal bir casusluk faaliyeti olduğuna ilişkin ciddi belirtiler görüleceği...
Vakıfları, Alman dış politikasının en etkili ve en güvenilir maşalarıdır".
Bu vakıflarla ilgili iddianameyi Nuh Mete Yüksel hazırlamış ve davayı açtıktan kısa bir süre sonra bir şantaj sonucu görevinden tenzili rütbeye uğramıştı.
"İrticai faaliyetlere karışmış(!) vakıflarla uğraşmanın terfi sebebi olduğu bir ülkede Alman vakıflarıyla uğraşana aynı taltifi sağlamadığı da anlaşılmış oldu.
Havadan sudan sebeplerle kapatılan bunca İslamî vakfın ahı da tutmuş olabilir.
Biraz gerilere gidelim.
Tek başına ANAP'lı ve ANAP'lı koalisyon hükümetleri döneminde ülkede hizmet eden onlarca vakıf kominizm idaresine rahmet okutacak bir baskı ile karşı karşıya kalmıştı. Başta dönemim bakanı sayın Yüksel Yalova olmak üzere bir kısım sağcı ve muhafazakar(!) bakan bu tip vakıfların sonunu hazırladı.
Kapanmakla kalmadı bu vakıflar, mensupları, ya maddi ya da manevi cezaya çarptırıldı.
Övünerek belirtmek isterim ki, bu süreçte kapatılan ve mensupları hâlâ yargılanan bir vakfın imkanlarıyla okudum.
O vakfın temin ve tefriş ettiği evlerde yattım, kalktım ve yüksek okulumu bitirdim.
Benim gibi onlarca genç aynı durumdadır.
Ve bu gençlerin büyük bir kısmı ülkenin değişik yerlerinde devlete ve millete hizmet ediyor.
Doktor, mühendis, avukat, müzisyen, öğretmen...
İş adamı, serbest meslek mensubu.
Ve bunların içinde şu ülke aleyhinde bir kelime söz sarf ettiği için yargılanan kimse de yoktur.
Sonra ne oldu?
Bu vakıf diğer "hayır" vakıfları gibi sorgulandı.
Vakfa yapılan bağışların nerelerde harcandığı sorgulandı, sorgulanıyor.
Mesela benim minnet borçlu olduğum vakıf mahkemelik.
Görevli müfettişlerin yaptığı inceleme sonucu vakfa hibe edilen bir çuval hıyarın nerede harcandığı belirtilmemiş.
Hıyar kuyudatta yok.
Öyle olunca da, vatan aşkıyla yanıp tutuşan, yanıp tutuştuğu içinde Alman Vakıfları gibi dış bağlantılı onlarca vakfın ülke aleyhinde yaptığı faaliyetleri göremeyen müfettişler vakıf hakkında dava açmış.
Nerede bu hıyarlar!?
Bundan on sene önce bilmem hangi hacı amcanın bağışladığı, yarısı çürümüş, geri kalanı kurumuş hıyarlar nerede?
Vakfa ait yurtta mı harcandı, yoksa ülke aleyhinde faaliyetlerde bulunan bir örgüde mi gitti?
Hıyarlar yurtta meskun öğrenciler arasında eşit olarak mı dağıtıldı, yoksa hıyar taksimatında taraf mı tutuldu?
Hıyarlar tuzla mı yendi, yoksa öğrenciler o güzelim hıyarları tuzsuz yenmeye mi mecbur edildi?
Ayyyy ne lezzetsiz olur tuzsuz yenen hıyar.
Peki bu hıyarların ne kadar cacık yapıldı, ne kadarı salataya doğrandı?
Cacık sarımsaklı mıydı yoksa sarımsaksız mı idi?
Salataya doğrandıysa, salatanın türü neydi?
Piyaz mı?
Çoban salata mı?
Söğüş mü?
Yoksa hiç biri mi?
Yoksa salatayı kabak dolması gibi içini pirinç ve kıymayla doldurup yemek mi yaptılar?
İşte bu kadar önemli bir konu hakkında kapatılan vakıf hâlâ mahkemede.
Ve milyarlarca liralık ceza davası.
Alman Konrad Adenaur Vakfı, Heinrich Böll Vakfı ve diğer vakıfların mensubu oldukları ülke lehinde faaliyet yapmaları gayet normal.
Elin Alman'ı kendi ülkesinin lehinde faaliyet yapan adamı yetiştirirken bize ne oldu?
Ve bunca yabancı ve ülkeyi tehdit eden vakfın kurulmasında bu irtica histerili idarecilerin hiç mi günahı yok?
Ülkeye hizmetin dışında başka gayesi olmayan vakıfları bir çuval hıyara mahkûm edersen, elin adamı gelir kendi ülke insanını senin ülkenin aleyhinde örgütler bile.
Örgütledi bile.
Şimdi merak edilen konu şu; bu Alaman vakıflarının irtica ile bir bağlantısı var mı? Eminim yoktur.
Onların tek derdi çevre.
Doğanın dengesi ve yengesi sıhhat-ü afiyette olsun, başka bir şey istemez.
Altın pahasına da olsa.
Geçen ay Almanya'da işçi olan bir arkadaşım anlattı.
Made in Alaman, Devleti İslamî kapalı spor salonu halifesi Metin Kaplan hapiste.
Sebep şu; kendisini resmen tescil etmeyen bir doktor için "katli vaciptir" fetvasını verdikten sonra doktorun evinde ölü bulunması.
Adam evinde ölü bulunuyor.
Öyle ki, çoluk çocuğun evde yatıyor olduğu bir anda, birileri bu eve giriyor ve alternatif halifeyi silahla öldürüyor.
Kimsenin ruhu duymuyor.
Kim yapmış olabilir?
"Katli vaciptir" fetvasını verenden başka kim akla gelir ki?
Siz yoksa başka birini mi düşünüyorsunuz?
Ayıp ediyorsunuz.
Burası Almanya yok öyle!...
Müslim Karabacak / diğer yazıları
- Hz. Muhammed'den (saa) kim niye rahatsız olur? / 17.03.2024
- Metro Entelijansiyasi / 14.03.2024
- Aşık Neyanî'ce... / 10.03.2024
- Müslümanın Allah'ı "zengin" Ehl-i Kitab'ın tanrısı fakirdir ve Milli Ekonomi Modeli de "zengin Allah" inancının üründür / 09.03.2024
- Hak Teâlâ ayırmadı sana ne oluyor? / 29.02.2024
- Hak Teâlâ ayırmadı sana ne oluyor? / 28.02.2024
- Bir Kerbela mersiyesi... (Ahmed Edib Harâbî) / 23.02.2024
- Bohem hayat Necip Fazıl / 20.02.2024
- Kelimelerin ahenkle dansı / 17.02.2024
- Çok şeye tercüman, hayatımıza dair... / 16.02.2024
- Metro Entelijansiyasi / 14.03.2024
- Aşık Neyanî'ce... / 10.03.2024
- Müslümanın Allah'ı "zengin" Ehl-i Kitab'ın tanrısı fakirdir ve Milli Ekonomi Modeli de "zengin Allah" inancının üründür / 09.03.2024
- Hak Teâlâ ayırmadı sana ne oluyor? / 29.02.2024
- Hak Teâlâ ayırmadı sana ne oluyor? / 28.02.2024
- Bir Kerbela mersiyesi... (Ahmed Edib Harâbî) / 23.02.2024
- Bohem hayat Necip Fazıl / 20.02.2024
- Kelimelerin ahenkle dansı / 17.02.2024
- Çok şeye tercüman, hayatımıza dair... / 16.02.2024