Günümüzde akıllara durgunluk verecek derecede büyük bir Atatürk düşmanlığı mevcut. Oysa hiçbir millet topraklarını kurtaran ve onlara çökmüş bir imparatorluktan laik ve çağdaş düzende kurulmuş bir devlet bırakan kişiye asla bu vefasızlığı yapmazdı.
Biz millet olarak milli değerimiz olan Atatürk'e ve dini değerimiz olan Ehl-i Beyt'e sahip çıkmadığımız için bugün Ortadoğu'nun kan ve gözyaşı dolu savaş ortamına girmiş bulunmaktayız. Milli değerlerimizi muhafaza etmediğimiz için dini değerlerimiz de emperyalistlerin elinde oyuncak haline gelmiştir.
Peki, milletimiz bu hazin sona nasıl geldi?
Atatürk'ü ve Ehl-i Beyt'i zihinlerinden çıkartarak, dini ve milli bütünlüğünü kaybetti.
Peki, cephelerde düşmana kan kusturmuş Gazi Mustafa Kemal'e neden sahip çıkmadı bu millet?!
Kendi emelleri için değil, milletinin refahı için çalıştığından mı?
Milletimiz, Atatürk'ün gerçek kimliğini algılayamamış ve buna mukabil dış güçlerin maşası olan din kisvesine bürünmüş birtakım sarıklıyı dinleyerek Atatürk'e hakaret etme seviyesine kadar inmiştir. Bunlara sarıklılarla da kalmayıp bir de yanlarına gene din kisvesine bürünmüş ama bu sefer siyaset sahnesinde işlev görmeleri istenen birkaç hain daha eklenmiştir.
Bu şahsiyetlerin ortak maksadı, milletin imanını ve imanla beraber kalpte bulunan vatan sevgisini almaya çalışmaktır. Bu yüzdendir ki Atatürk'ü dinsizlikle suçlamışlardır. Hatta o kadar ki, kendi yaptıkları yolsuzluklar ispatlanmasına rağmen yüzsüz bir tavırla siyasi hayatlarına devam etmişlerdir.
Sırf 2 öğrenci Hıristiyan olduğu için Bursa'da okul kapatan Mustafa Kemal'i, 14 senelik iktidarlık döneminde kırk bin kilise açan yöneticiler tabii ki de dinsizlikle suçlar. Çünkü Atatürk'ün yaşadığı İslam; Hacı Bektaş Veli'nin, İmam Ali'nin ve Hz. Muhammed Mustafa'nın yaşadığı İslam'dır. Oysa Allah korkusu olmayan iktidar sahiplerinin yaşadığı İslam; Yezid'in, Ahmet Sirhindi'nin, Said Nursi'nin ve İngiliz Ajanları olan Humper ve Lawrens'ın İslam'ıdır. Ayrıca Atatürk İslam'a o kadar değer vermiştir ki;
Kur'an-ı Kerim'i Türkçeye çevirterek, Türk'ü Müslüman gibi yaşamaya teşvik etmiş,
Kadınlara haklar vererek, İslam'da kadının yerini göstermiş,
Köy okullarında İslami içerikli dersler koydurarak da Müslüman bir nesil yetişmesine zemin hazırlamıştır.
Onlar doğru diyorlar. Böyle Müslüman olunmaz, böyle mü'min olunur.
Ve çok tartışılan bir konu daha var: Lozan.
Lozan nedir? Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin tüm dünya tarafından tanındığı ve bağımsız bir devlet olduğuna ispat bir anlaşmadır. Yani Lozan Türkiye Cumhuriyeti'nin tapusudur. Süresiz senedidir.
O zamanlar Mustafa Kemal Atatürk, İnönü başkanlığında bir heyeti Lozan'a gönderiyor ve İnönü'ye şöyle talimat veriyor: "Kürt meselesi açılırsa onlara onlar Müslümandır, gayrimüslim değillerdir. Bu milletin öz evladıdır, diyeceksin."
Cumhuriyet yeni kurulmuş ve içinde 72 millet var. Batı sanki bu 72 milletin hakkını vermek ister gibi taarruza başlıyor. Müthiş bir tanımla ulu önder Mustafa Kemal Atatürk emperyalistlerin oyununu bozuyor. Lozan'da, "Bu dediklerinizin tamamı Türk'tür ve Müslümandır" deniyor. Ve Batı öyle bir boşluğa düşüyor ki, hangi bahaneyi dile getirirseler getirsinler sonuç aynı yere varıyor.
"Misal; bir Arnavut'un dini nedir? İslam. Onun için bu da Türk'tür" diyor. Ardından ilan ediyor Mustafa Kemal Atatürk: "Ne mutlu Türküm diyene!"
Türk neydi? Müslüman. Şimdi Türk kelimesini kaldıralım, ne oluyor: "Ne mutlu Müslümanım diyene!" Ne kadar ince bir nükte?
Şimdi soruyorum Türk Milletine: "Ne mutlu Türk'üm diyene" sözünde maksadı "Ne mutlu Müslümanım diyene" olan Atatürk mü dinsizdir, yoksa dini ve milli bütünlüğümüzü bozan, andımızı kaldıran, din dersi kitaplarında Kelime-i Tevhid'den "Muhammeden Resûlullah" ibaresini çıkaran, devlet dairelerinde "T.C." ibaresini sildiren ve Türklüğü ayaklar altına alanlar mı?
Bu çirkin oyunlara alet olmayalım, Atatürk'ün ve Ehl-i Beyt'in yolunda bir olalım.
Biz millet olarak milli değerimiz olan Atatürk'e ve dini değerimiz olan Ehl-i Beyt'e sahip çıkmadığımız için bugün Ortadoğu'nun kan ve gözyaşı dolu savaş ortamına girmiş bulunmaktayız. Milli değerlerimizi muhafaza etmediğimiz için dini değerlerimiz de emperyalistlerin elinde oyuncak haline gelmiştir.
Peki, milletimiz bu hazin sona nasıl geldi?
Atatürk'ü ve Ehl-i Beyt'i zihinlerinden çıkartarak, dini ve milli bütünlüğünü kaybetti.
Peki, cephelerde düşmana kan kusturmuş Gazi Mustafa Kemal'e neden sahip çıkmadı bu millet?!
Kendi emelleri için değil, milletinin refahı için çalıştığından mı?
Milletimiz, Atatürk'ün gerçek kimliğini algılayamamış ve buna mukabil dış güçlerin maşası olan din kisvesine bürünmüş birtakım sarıklıyı dinleyerek Atatürk'e hakaret etme seviyesine kadar inmiştir. Bunlara sarıklılarla da kalmayıp bir de yanlarına gene din kisvesine bürünmüş ama bu sefer siyaset sahnesinde işlev görmeleri istenen birkaç hain daha eklenmiştir.
Bu şahsiyetlerin ortak maksadı, milletin imanını ve imanla beraber kalpte bulunan vatan sevgisini almaya çalışmaktır. Bu yüzdendir ki Atatürk'ü dinsizlikle suçlamışlardır. Hatta o kadar ki, kendi yaptıkları yolsuzluklar ispatlanmasına rağmen yüzsüz bir tavırla siyasi hayatlarına devam etmişlerdir.
Sırf 2 öğrenci Hıristiyan olduğu için Bursa'da okul kapatan Mustafa Kemal'i, 14 senelik iktidarlık döneminde kırk bin kilise açan yöneticiler tabii ki de dinsizlikle suçlar. Çünkü Atatürk'ün yaşadığı İslam; Hacı Bektaş Veli'nin, İmam Ali'nin ve Hz. Muhammed Mustafa'nın yaşadığı İslam'dır. Oysa Allah korkusu olmayan iktidar sahiplerinin yaşadığı İslam; Yezid'in, Ahmet Sirhindi'nin, Said Nursi'nin ve İngiliz Ajanları olan Humper ve Lawrens'ın İslam'ıdır. Ayrıca Atatürk İslam'a o kadar değer vermiştir ki;
Kur'an-ı Kerim'i Türkçeye çevirterek, Türk'ü Müslüman gibi yaşamaya teşvik etmiş,
Kadınlara haklar vererek, İslam'da kadının yerini göstermiş,
Köy okullarında İslami içerikli dersler koydurarak da Müslüman bir nesil yetişmesine zemin hazırlamıştır.
Onlar doğru diyorlar. Böyle Müslüman olunmaz, böyle mü'min olunur.
Ve çok tartışılan bir konu daha var: Lozan.
Lozan nedir? Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin tüm dünya tarafından tanındığı ve bağımsız bir devlet olduğuna ispat bir anlaşmadır. Yani Lozan Türkiye Cumhuriyeti'nin tapusudur. Süresiz senedidir.
O zamanlar Mustafa Kemal Atatürk, İnönü başkanlığında bir heyeti Lozan'a gönderiyor ve İnönü'ye şöyle talimat veriyor: "Kürt meselesi açılırsa onlara onlar Müslümandır, gayrimüslim değillerdir. Bu milletin öz evladıdır, diyeceksin."
Cumhuriyet yeni kurulmuş ve içinde 72 millet var. Batı sanki bu 72 milletin hakkını vermek ister gibi taarruza başlıyor. Müthiş bir tanımla ulu önder Mustafa Kemal Atatürk emperyalistlerin oyununu bozuyor. Lozan'da, "Bu dediklerinizin tamamı Türk'tür ve Müslümandır" deniyor. Ve Batı öyle bir boşluğa düşüyor ki, hangi bahaneyi dile getirirseler getirsinler sonuç aynı yere varıyor.
"Misal; bir Arnavut'un dini nedir? İslam. Onun için bu da Türk'tür" diyor. Ardından ilan ediyor Mustafa Kemal Atatürk: "Ne mutlu Türküm diyene!"
Türk neydi? Müslüman. Şimdi Türk kelimesini kaldıralım, ne oluyor: "Ne mutlu Müslümanım diyene!" Ne kadar ince bir nükte?
Şimdi soruyorum Türk Milletine: "Ne mutlu Türk'üm diyene" sözünde maksadı "Ne mutlu Müslümanım diyene" olan Atatürk mü dinsizdir, yoksa dini ve milli bütünlüğümüzü bozan, andımızı kaldıran, din dersi kitaplarında Kelime-i Tevhid'den "Muhammeden Resûlullah" ibaresini çıkaran, devlet dairelerinde "T.C." ibaresini sildiren ve Türklüğü ayaklar altına alanlar mı?
Bu çirkin oyunlara alet olmayalım, Atatürk'ün ve Ehl-i Beyt'in yolunda bir olalım.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Fatıma Hayır / diğer yazıları
- Hakikati anlamak / 01.03.2021
- İnsan ve sistem ilişkisi üzerine / 16.08.2018
- Görülemeyen gerçek / 13.11.2016
- Atatürk mü dinsiz! / 15.02.2016
- İnsan ve sistem ilişkisi üzerine / 16.08.2018
- Görülemeyen gerçek / 13.11.2016
- Atatürk mü dinsiz! / 15.02.2016