Benliğin olduğu yerde adalet tahakkuk etmez
Eğer bir ibadette, Allah’ın rızasını kazanma ve de ibadet etme niyeti, maksadı yoksa, siz ne yaparsanız yapın bu bir hiçten ibarettir
05.09.2025 00:20:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





İbadetlerin temelinde iki ana espri vardır. Bunlardan bir tanesi ve en önemlisi yapılan bütün ibadetlerin Allah rızası için yapılmasıdır. Kul olmamız gerekçesiyle ve de Cenab-ı Hakk'ın rızasını kazanmamız kastıyla ibadet yapılır.
Eğer bir ibadette, Allah'ın rızasını kazanma ve de ibadet etme niyeti, maksadı yoksa, siz ne yaparsanız yapın bu bir hiçten ibarettir.
Yani çok mükemmel şekle bürünseniz dahi, çok fevkalade bir eda tarzı ortaya koysanız dahi eğer niyetiniz Allah'a kul olmak, O'nun rızasını kazanmak, ibadet etmek değilse, bunların tamamı bir hiçtir.
Binaenaleyh, bu kulvardan, bu pencereden ibadetlerimize baktığımız taktirde gördüğümüz şey; Allah rızası için yaptığımız her şey bizim hayrımızadır.
Bütün ibadetlerin hem kulluğa yönelik bir tarafı, hem de insanın nefsini tezkiye eden bir yönü vardır.
Yani insanı insan eden bir penceresi vardır. Dikkat edilirse, ibadetlerdeki bu iki ana espri birbirinin mütemmimidir. Yani, Allah'a kulluğun yanında, o insanın mutlaka kemâle erişmesi de sözkonusudur.
Emredilen namazı eda ettiğinizde bir taraftan Allah'a kul oluyorsunuz, diğer ta-raftan, nefsanî tezkiye ve terbiye yapıyorsunuz.
Ama siz farkında değilsiniz. Oruçta, zekât, hacda da durum aynıdır. Bütün evamir-i İlâhiler yerine getirilirken bir, Allah emrettiği için kul olmak kastıyla ibadet ediyorsunuz; iki, bu taatle, bu ibadet ile birlikte de mükemmel bir insan haline geliyorsunuz. Bugünkü deyimle de aydın bir kişilik kazanıyorsunuz.
Çünkü sizdeki ahlak-ı zemime tarafı artık iflas noktasına gidiyor. Bu ahlak-ı zemime, ahlak-ı hamideye tebdil olunuyor.
Erdemli insan kimliği
Bu konuyu misallendirerek şöyle anlatmamız mümkün: Bizde başlangıçta gurur vardı. Kibir vardı. Ucub vardı. Hased vardı. Riya vardı...
Bunlar, işin zemime tarafı, bir başka ifadeyle kötü tarafıdır. Bu huylar, bu davranışlar bizde mevcut.
Ama kazandığımız ibadet alışkanlığı, kulluk alışkanlığı bütün bu hallerimizin zeval, ahlak-ı ha-midemizin de kemal bulmasına sebep oluyor.
İnsan kendi nefsinde bunu görüyor. Bir bakıyorsunuz cimriliğiniz kalktı, cömertliğiniz yerini aldı. Sizde cimrilik denilen bir şey kalmadı. Gururunuz, kibriniz kalktı, yerine tevazu geldi. İnsanlara ihsanda bulunuyorsunuz. Rahmet, merhamet sahibi oluyorsunuz.
Hülasa, Allah'ın güzel sûrette yarattığı insan, taatle, ibadetle, hem huy, hem tabiat ve hem de şekil olarak mükemmel hale geliyor. İşte bu kulluk seferberliği; bu güzel karakteri, bu güzel kimliği, mü'min-i kâmil olma, erdemli insan olma kimliğini bize kazandırıyor.
Burada şu hususu da ifade edelim: Erdemli insan kimliği sosyal meselelerimizin hallini de beraberinde getirir. Kötü alışkanlıkların terk edilmesiyle suç oranları azalır. Bu alışkanlıklardan dolayı ortaya gelen nahoş hadiseler yok olur. Yani toplum içerisinde bir denge oluşur, sosyal barış gerçekleşir, insanlar arasında nezaket ve nezafet doruk noktaya çıkar." Devam edecek (Prof. Dr. Haydar Baş, İcmal Dergisi Eylül 2014)
Benliğin olduğu yerde adalet tahakkuk etmez
"Hased ve kibir gibi nefsanî hastalıklar, çok ciddi hastalıklardır. İnsanın zemime tarafını oluşturan marazlardır.
Malum; insan varlık icabı, hep "benim" der. Bu benliğini de bazen hakkın önüne geçirir. "Ben bilirim, ben yaparım, ben ederim, benden doğrusu yoktur, benden güçlüsü yoktur" der.
Bunun olduğu yerde hakkın ikamesi mümkün değildir. Yani "ben"in olduğu yerde doğru birinci planda olamaz.
Çünkü sen varsın. Hasbelkader hep sen yanlıştaysan ve sen de öndeysen, yani birinci plandaysan, orada doğrunun konuşulması, adaletin tahakkuk etmesi mümkün değildir.
İşte bu hale kibir diyoruz. Başkasını, kendi varlığı dışındaki insanları teşhir ederek reddine de hased diyoruz. Başkasındaki iyi hallerin reddine, çekilememesine, inkarına hased diyoruz.
İblis, kibrinden dolayı kâfir oldu
Cenab-ı Hak, bu duygularla kullarını deniyor. İnsana bunları veriyor. İnsan bunları adam edebiliyor mu, kötü taraflarını silip atabiliyor mu? Attığı takdirde, insan olma şerefi ile müşerref oluyor.
Atamazsa, o zaman anlatacağım ölçü istikametinde adeta şeytanlaşıyor. Hz. Âdem'in yaratılışında Cenab-ı Hak, İblis'e emrediyor.
İblis, en fazla ilme ve bilgiye sahip cinlerdendi. Cenab-ı Hak emrediyor: "Benim yarattığım şu Âdem'e secde et!" Ayet-i kerimede Allah buyuruyor ki: "Onu hatırla ki, meleklere, 'Âdem'e secde edin' demiştik de bütün melekler secde etmişlerdi. Ancak İblis secde etmekten yüz çevirip kibirlendi de kâfirlerden oldu." (Bakara, 34).
İblis dedi ki: "Ya Rabbi! Onu topraktan, beni ateşten yarattın. Ben ondan üstünüm." Ortaya benliğini koydu.
Hâlbuki diğer melekler, "Değil mi ki Cenab-ı Hak emretti. Bizim varlık nedenimiz de Allah'ın emrine itaattir. Ne olursa olsun" dediler ve Hz. Âdem'e secde ettiler.
İblis ise varlık sebebini düşünmeden benliğini ortaya koydu, isyan etti. Yani bir başka ifade ile gurur, kibir sahibi oldu.
Hz. Âdem'e (a.s.) karşı enaniyet gösterdi; enesini ortaya koydu, kibretti, hased etti. Hased ettiği, kibrettiği için de, "Büyüklendi, kibirlendi, kâfirlerden oldu."
Bu Kur'anî örnek çok önemli dersleri içerisinde barındırır. Bu tür duyguları içerisinde barındıran insana en önemli ikazlardandır.
Bize düşen, Cenab-ı Hakk'ın bu ikazlarına kulak vermek ve hayatımızı bu ölçüler çerçevesinde yaşamaktır.
Ancak o zaman ferdî ve ictimaî huzur oluşabilir. Allah hepimizi bu konularda muvaffak etsin." (Prof. Dr. Haydar Baş, İcmal Dergisi Eylül 2014)
Eğer bir ibadette, Allah'ın rızasını kazanma ve de ibadet etme niyeti, maksadı yoksa, siz ne yaparsanız yapın bu bir hiçten ibarettir.
Yani çok mükemmel şekle bürünseniz dahi, çok fevkalade bir eda tarzı ortaya koysanız dahi eğer niyetiniz Allah'a kul olmak, O'nun rızasını kazanmak, ibadet etmek değilse, bunların tamamı bir hiçtir.
Binaenaleyh, bu kulvardan, bu pencereden ibadetlerimize baktığımız taktirde gördüğümüz şey; Allah rızası için yaptığımız her şey bizim hayrımızadır.
Bütün ibadetlerin hem kulluğa yönelik bir tarafı, hem de insanın nefsini tezkiye eden bir yönü vardır.
Yani insanı insan eden bir penceresi vardır. Dikkat edilirse, ibadetlerdeki bu iki ana espri birbirinin mütemmimidir. Yani, Allah'a kulluğun yanında, o insanın mutlaka kemâle erişmesi de sözkonusudur.
Emredilen namazı eda ettiğinizde bir taraftan Allah'a kul oluyorsunuz, diğer ta-raftan, nefsanî tezkiye ve terbiye yapıyorsunuz.
Ama siz farkında değilsiniz. Oruçta, zekât, hacda da durum aynıdır. Bütün evamir-i İlâhiler yerine getirilirken bir, Allah emrettiği için kul olmak kastıyla ibadet ediyorsunuz; iki, bu taatle, bu ibadet ile birlikte de mükemmel bir insan haline geliyorsunuz. Bugünkü deyimle de aydın bir kişilik kazanıyorsunuz.
Çünkü sizdeki ahlak-ı zemime tarafı artık iflas noktasına gidiyor. Bu ahlak-ı zemime, ahlak-ı hamideye tebdil olunuyor.
Erdemli insan kimliği
Bu konuyu misallendirerek şöyle anlatmamız mümkün: Bizde başlangıçta gurur vardı. Kibir vardı. Ucub vardı. Hased vardı. Riya vardı...
Bunlar, işin zemime tarafı, bir başka ifadeyle kötü tarafıdır. Bu huylar, bu davranışlar bizde mevcut.
Ama kazandığımız ibadet alışkanlığı, kulluk alışkanlığı bütün bu hallerimizin zeval, ahlak-ı ha-midemizin de kemal bulmasına sebep oluyor.
İnsan kendi nefsinde bunu görüyor. Bir bakıyorsunuz cimriliğiniz kalktı, cömertliğiniz yerini aldı. Sizde cimrilik denilen bir şey kalmadı. Gururunuz, kibriniz kalktı, yerine tevazu geldi. İnsanlara ihsanda bulunuyorsunuz. Rahmet, merhamet sahibi oluyorsunuz.
Hülasa, Allah'ın güzel sûrette yarattığı insan, taatle, ibadetle, hem huy, hem tabiat ve hem de şekil olarak mükemmel hale geliyor. İşte bu kulluk seferberliği; bu güzel karakteri, bu güzel kimliği, mü'min-i kâmil olma, erdemli insan olma kimliğini bize kazandırıyor.
Burada şu hususu da ifade edelim: Erdemli insan kimliği sosyal meselelerimizin hallini de beraberinde getirir. Kötü alışkanlıkların terk edilmesiyle suç oranları azalır. Bu alışkanlıklardan dolayı ortaya gelen nahoş hadiseler yok olur. Yani toplum içerisinde bir denge oluşur, sosyal barış gerçekleşir, insanlar arasında nezaket ve nezafet doruk noktaya çıkar." Devam edecek (Prof. Dr. Haydar Baş, İcmal Dergisi Eylül 2014)
Benliğin olduğu yerde adalet tahakkuk etmez
"Hased ve kibir gibi nefsanî hastalıklar, çok ciddi hastalıklardır. İnsanın zemime tarafını oluşturan marazlardır.
Malum; insan varlık icabı, hep "benim" der. Bu benliğini de bazen hakkın önüne geçirir. "Ben bilirim, ben yaparım, ben ederim, benden doğrusu yoktur, benden güçlüsü yoktur" der.
Bunun olduğu yerde hakkın ikamesi mümkün değildir. Yani "ben"in olduğu yerde doğru birinci planda olamaz.
Çünkü sen varsın. Hasbelkader hep sen yanlıştaysan ve sen de öndeysen, yani birinci plandaysan, orada doğrunun konuşulması, adaletin tahakkuk etmesi mümkün değildir.
İşte bu hale kibir diyoruz. Başkasını, kendi varlığı dışındaki insanları teşhir ederek reddine de hased diyoruz. Başkasındaki iyi hallerin reddine, çekilememesine, inkarına hased diyoruz.
İblis, kibrinden dolayı kâfir oldu
Cenab-ı Hak, bu duygularla kullarını deniyor. İnsana bunları veriyor. İnsan bunları adam edebiliyor mu, kötü taraflarını silip atabiliyor mu? Attığı takdirde, insan olma şerefi ile müşerref oluyor.
Atamazsa, o zaman anlatacağım ölçü istikametinde adeta şeytanlaşıyor. Hz. Âdem'in yaratılışında Cenab-ı Hak, İblis'e emrediyor.
İblis, en fazla ilme ve bilgiye sahip cinlerdendi. Cenab-ı Hak emrediyor: "Benim yarattığım şu Âdem'e secde et!" Ayet-i kerimede Allah buyuruyor ki: "Onu hatırla ki, meleklere, 'Âdem'e secde edin' demiştik de bütün melekler secde etmişlerdi. Ancak İblis secde etmekten yüz çevirip kibirlendi de kâfirlerden oldu." (Bakara, 34).
İblis dedi ki: "Ya Rabbi! Onu topraktan, beni ateşten yarattın. Ben ondan üstünüm." Ortaya benliğini koydu.
Hâlbuki diğer melekler, "Değil mi ki Cenab-ı Hak emretti. Bizim varlık nedenimiz de Allah'ın emrine itaattir. Ne olursa olsun" dediler ve Hz. Âdem'e secde ettiler.
İblis ise varlık sebebini düşünmeden benliğini ortaya koydu, isyan etti. Yani bir başka ifade ile gurur, kibir sahibi oldu.
Hz. Âdem'e (a.s.) karşı enaniyet gösterdi; enesini ortaya koydu, kibretti, hased etti. Hased ettiği, kibrettiği için de, "Büyüklendi, kibirlendi, kâfirlerden oldu."
Bu Kur'anî örnek çok önemli dersleri içerisinde barındırır. Bu tür duyguları içerisinde barındıran insana en önemli ikazlardandır.
Bize düşen, Cenab-ı Hakk'ın bu ikazlarına kulak vermek ve hayatımızı bu ölçüler çerçevesinde yaşamaktır.
Ancak o zaman ferdî ve ictimaî huzur oluşabilir. Allah hepimizi bu konularda muvaffak etsin." (Prof. Dr. Haydar Baş, İcmal Dergisi Eylül 2014)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.