11 Eylül sonrası askeri üstünlüğüne dayanarak tek süper güce dönüşen ABD, Irak'taki başarısızlığı ve gerileyen ekonomisiyle yerini Çin'e bırakıyor. Ekonomisi hızla büyüyen Çin, yeni süper güç olacak 11 Eylül saldırıları ve Irak işgali günlerinde ABD rakipsiz bir güç gibi görünüyordu. Aradan neredeyse beş yıl geçti ve hem o zamanki kanının tutarsızlıklarını, hem de yeni muhafazakârların dünyaya bakışındaki sakatlıkları görebiliyoruz. Her zaman görünürde olmasa da, gücün belli sınırları var ve bu son beş yıl, ABD'nin gücünün sınırlarını açığa çıkardı. Bunu açığa çıkaran Irak'tı. ABD'nin rakipsiz olduğu fikri daima ezici askeri gücüne dayandırıldı ve yeni muhafazakârlar bu gücü yeni bir Amerikan hâkimiyeti çağının kilidi gibi gördü. Irak'sa, askeri gücün sınırları olduğunu gösterdi. Bu başarısızlık başka yerlere müdahale etme arzusunu da budadı: İran'a yönelik askeri müdahale seçeneğinden dem vurulsa da, Irak tarzı bir müdahale yaşanmayacak. Irak'ın yeni bir tür Amerikan imparatorluğunun girizgâhı olacağı fikri silinip gitti. Dahası, gücü belirleyen ekonomidir ve bu bakımdan ABD'nin önünde hem bütçe açığının yarattığı kısa dönemli bir kriz hem de küresel toplam gelirdeki payının düşmesiyle uzun dönemli bir zayıflama duruyor. Irak, yeni muhafazakârların algısındaki bir başka eksikliği de gösterdi. Irak'ı, Ortadoğu'yu yeniden şekillendirmenin aracı olarak görmenin öneminden söz ediliyordu. Fakat işgal sonrası başarısızlıkla zedelenen bu yaklaşım, ABD'nin başka yerlerdeki çıkarlarının törpülenmesine ve reddedilmesine yol açtı. Belki de süper güçler her zaman boyundan büyük işlere kalkışıyor. Beş yıl öncesinden farklı olarak, bir sonraki süper gücün muhtemel kimliği de açıkça ortada. Bu gücün Çin olacağı artık sadece bir ihtimal değil, neredeyse kesin. Çin, süper güç olmanın gerektirdiği bazı çıkarları ve motivasyonları elde etmeye çoktan başladı. Kendisini ABD'nin ve Avrupa'nın paralel evreni gibi gören Pekin'in kendine güveni günbegün artıyor. Doğu Asya'yla ortaklık kilit Bunun sebepleri de açık. Çin'in ekonomik büyümesi azalmıyor ve artan kendine güvenin arkasında da bu yatıyor. Çin, gelecekteki umutlarının ekonomik büyümesinin devamına bağlı olduğunun farkında ve büyüme önceliğini sürdürüyor. Fakat artık başkalarını dışlaması da söz konusu değil; Çin, ilgi ve çıkar alanlarını genişletmeye başladı. Bu durum en iyi, petrol ve diğer kaynakları güvenceye alma çabasında görülüyor. Çin, bu amaçla Afrika ve Latin Amerika gibi bölgelerdeki diplomatik varlığını artırıyor; bu da ABD'nin Çin'in niyetlerine dair endişelerini çoğaltıyor. Bu, anlaşılır bir endişe. Çin'in büyüyen ekonomik nüfuzu ve bağlantıları, ekonomik bir ortak olarak gün geçtikçe ABD'nin alternatifine dönüştüğü anlamına geliyor; üstelik Pekin, ABD'nin öne sürdüğü türden siyasi koşullarda ısrar etmeyeceğini de açıkça söylüyor. Zaman içinde, gelişen dünyanın kalbini kazanmak için büyük bir rekabet yaşanacak. Avrupa'nın vizyonundan uzakta olsa da, Doğu Asya, Çin'in girişimleri ve Çin-ABD ilişkileri açısından kilit önemde. Son 10 yılda Çin bölgeye yaklaşımını gözden geçirmekle meşguldü ve ilk kez çok taraflı düzenlemelerde yerini aldı. Bu süreç, özellikle Asya'daki mali krizden bu yana, hızlanıyor. Burada zincirin ana halkası, Çin'in Asya'yla ilişkilerini geliştirmesi. Çin, Japonya'yı sollayarak, daha geniş bir bölgesel çerçeve oluşturmayı başardı. Kuzey Kore'yle müzakerelerde oynadığı rolü, Güney Kore'yle yakın ilişki geliştirmenin aracı olarak kullandı. Çin'in adımları çok mantıklı. Sonuçta da, ABD yavaşça, ama düzenlice uçlara itildi; zira ABD bu sırada, aslında uzun dönemde çok daha önemsiz olan Ortadoğu'yla meşguldü. Tüm bu gelişmeler bir araya geldiğinde, Çin Devlet Başkanı Hu Jintao'nun ABD ziyaretinin neden resmi statüyle düzenlenmediği de açıklık kazanıyor. Bu hor görme, Washington'ın Çin'in yükselişinin muhtemel etkilerine yönelik görüşlerinin açık bir ifadesiydi. Fakat iş işten geçti. Bush yönetiminin Çin'le ilişkisini ciddi ciddi düşünmesinin vakti geldi; bir sonraki yönetimin gündeminin ilk sırasında da bu konu olacak. Martin Jacques / The Guardian/ Radikal
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.