Çocuk eğitiminde nelere dikkat etmeli?
Oyun çağındaki bir çocuğu okuldan geldikten sonra dersin başına oturtmanın zor olduğuna dikkat çeken uzmanlar, ödevler konusunda anne, baba ve öğretmenleri dikkatli olmaya davet etti
18.09.2012 00:00:00
Uzmanlar, ailenin çocuğa ödev yapmayı
sevdirmesi için öncelikle çocuğunun nasıl bir öğrenme modelinin olduğunu
bilmesi gerektiğini ifade ederek, bir insanın beş çocuğu varsa beşinin de
öğrenme modelinin birbirinden farklı olabileceğini kaydetti. Uzmanlar,
çocuğunun öğrenme modelini bilen anne-babanın okuldaki başarısını
artırabileceğinin altını çizdi.
Çocukların ödeve soğuk bakmaları ve ödev yapmak istememelerinde ailelerin ve
öğretmenlerin bazı yanlış tutumlarının etkisi olabildiğini ifade eden uzmanlar,
bu konuda öğretmen davranışlarıyla ilgili birkaç saptamada bulundu. Dikkatlerin
bu konuya çekilmesiyle çocukların öğretmenleriyle eşgüdüm halinde ödev yapmama
sorununa da çare bulunabileceğini belirten uzmanlar, ödevlerin korku nesnesi
haline getirilmemesi gerektiğini söyledi.
Uzmanlar şunları kaydetti: "Ödev çocuk için bir korku nesnesi haline
geldiyse çocuk ödevden de okuldan da soğur. Okul günleri aklına geldikçe bile
irkilir, o günleri nefretle ve soğuk duygularla hatırlar. Böyle durumlarda
çocuğun öğrenmesi de zaten kalıcı olmaz. Ödevi böylesi bir korku aracı haline
getirmeme konusunda anne babalar kadar öğretmenler de duyarlı olmalıdır.
Verilen ödevler bütünleştirici, konunun anlamına yardımcı, çocuğu sıkmadan
merak uyandıracak mahiyette az ama öz olursa çocuk için daha faydalı
olacaktır".
Öğretmen
öğrenciyi sevecek
Bu çağın öğretmen profilini de çizen uzmanlar şöyle
devam etti: ”Çok başarılı bir öğretmen emekli olurken genç bir meslektaşı
kendisine başarısını neye borçlu olduğunu sormuş, başarılı öğretmen şöyle cevap
vermiş: öğrencinin başarılı olabilmesi için dersi sevmesi, dersi sevebilmesi
için öğretmeni sevmesi, öğretmeni sevebilmesi için de öğretmenin öğrenciyi
sevmesi gerekir. Öğrenciyi seversen ona öğretmek daha kolay olur.” Gerçekten de
sevginin çocukları etkileyici bir gücü vardır. Bu gücü kullanabilmek için
öğrenciye değer vermek gerekir. Öğrenciyi azarlayan, aşağılayan, hata yaptığı
zaman yerin dibine batıran, arkadaşları arasında küçük düşüren öğretmen modeli
bu çağın modeli değildir. Ne yazık ki hâlâ öğrencileri aşağılayan, kaba kuvvet
uygulayan öğretmenlere rastlayabiliyoruz. Hâlbuki çocukta korku duygusu yerine
sevgi duygusunu harekete geçirerek öğretmek çok daha kolaydır. Öğretmen
öğrenciye sevgiyle yaklaştığı zaman çocuğun beyni öğrenmeyle ilgili bir
mutluluk kimyasalı salgılar ve öğrenme kalıcı hale gelir".
Anne-öğretmen
ve çocuk ilişkisi
Anne-öğretmen ve çocuk ilişkisine dikkat çeken
uzmanlar, “Sürekli ders çalışmasını hatırlatan bir anne varsa, çocuk onu
gördüğü zaman sadece ders çalışma zorunluluğunu hatırlar, başka bir şey
hatırlamaz. Anneyle çocuğun ilişkisi bozulursa, düzeltmek zor olur; oysa
dersteki zayıflık bir şekilde telafi edilir. Onun için anneyle olan ilişkiyi
bozmadan ders çalışmayı zevkli hale getirmek gerekir. Aynı şekilde öğretmenle
öğrencinin ilişkisi de bozulmadan gidebilmelidir. Çocuğun hayatının programlı
olması gerekir. Okuldan sonra belli bir süreyi oyun ve dinlenme ile geçirmeli,
ardından ders çalışmalıdır. Aileler de bu saatleri belirleyip çocuğun buna
riayet etmesini sağlamalıdır. Çocuk ders çalışırken ödevin konusunun yanı sıra
hayatı, ders çalışma metodunu, disiplinli olmayı, zorluklara dayanmayı
öğrenmelidir. Çocuğa güven duygusunun eşlik ettiği bir sorumluluk duygusu kazandırmak
gerekir. Aksi halde sadece itaati öğrenir. Aslında çocuk bireysel yaratıcılık,
sorun çözme, insanlarla iletişim kurabilme gibi beceriler kazanmalıdır. Sadece
kurallara uyan, otoriteye itaat eden bir insan olarak yetişmemelidir. Ancak
özgür düşünen, farklı olabilen, sorgulayan, yeteneklerini geliştirebilen
çocukların yetiştiği bir toplum gelişebilir. O nedenle ödev salt bir bilgi
yığını değil hayat becerisi şeklinde öğretilebilmelidir. Yapılan hatalardan
birisi de ailelerin çok yüksek motivasyonlu olmaları ve çocuğa devamlı çok
başarılı olmasını beklediklerini hissettirmeleridir” dedi. HABER MERKEZİ
sevdirmesi için öncelikle çocuğunun nasıl bir öğrenme modelinin olduğunu
bilmesi gerektiğini ifade ederek, bir insanın beş çocuğu varsa beşinin de
öğrenme modelinin birbirinden farklı olabileceğini kaydetti. Uzmanlar,
çocuğunun öğrenme modelini bilen anne-babanın okuldaki başarısını
artırabileceğinin altını çizdi.
Çocukların ödeve soğuk bakmaları ve ödev yapmak istememelerinde ailelerin ve
öğretmenlerin bazı yanlış tutumlarının etkisi olabildiğini ifade eden uzmanlar,
bu konuda öğretmen davranışlarıyla ilgili birkaç saptamada bulundu. Dikkatlerin
bu konuya çekilmesiyle çocukların öğretmenleriyle eşgüdüm halinde ödev yapmama
sorununa da çare bulunabileceğini belirten uzmanlar, ödevlerin korku nesnesi
haline getirilmemesi gerektiğini söyledi.
Uzmanlar şunları kaydetti: "Ödev çocuk için bir korku nesnesi haline
geldiyse çocuk ödevden de okuldan da soğur. Okul günleri aklına geldikçe bile
irkilir, o günleri nefretle ve soğuk duygularla hatırlar. Böyle durumlarda
çocuğun öğrenmesi de zaten kalıcı olmaz. Ödevi böylesi bir korku aracı haline
getirmeme konusunda anne babalar kadar öğretmenler de duyarlı olmalıdır.
Verilen ödevler bütünleştirici, konunun anlamına yardımcı, çocuğu sıkmadan
merak uyandıracak mahiyette az ama öz olursa çocuk için daha faydalı
olacaktır".
Öğretmen
öğrenciyi sevecek
Bu çağın öğretmen profilini de çizen uzmanlar şöyle
devam etti: ”Çok başarılı bir öğretmen emekli olurken genç bir meslektaşı
kendisine başarısını neye borçlu olduğunu sormuş, başarılı öğretmen şöyle cevap
vermiş: öğrencinin başarılı olabilmesi için dersi sevmesi, dersi sevebilmesi
için öğretmeni sevmesi, öğretmeni sevebilmesi için de öğretmenin öğrenciyi
sevmesi gerekir. Öğrenciyi seversen ona öğretmek daha kolay olur.” Gerçekten de
sevginin çocukları etkileyici bir gücü vardır. Bu gücü kullanabilmek için
öğrenciye değer vermek gerekir. Öğrenciyi azarlayan, aşağılayan, hata yaptığı
zaman yerin dibine batıran, arkadaşları arasında küçük düşüren öğretmen modeli
bu çağın modeli değildir. Ne yazık ki hâlâ öğrencileri aşağılayan, kaba kuvvet
uygulayan öğretmenlere rastlayabiliyoruz. Hâlbuki çocukta korku duygusu yerine
sevgi duygusunu harekete geçirerek öğretmek çok daha kolaydır. Öğretmen
öğrenciye sevgiyle yaklaştığı zaman çocuğun beyni öğrenmeyle ilgili bir
mutluluk kimyasalı salgılar ve öğrenme kalıcı hale gelir".
Anne-öğretmen
ve çocuk ilişkisi
Anne-öğretmen ve çocuk ilişkisine dikkat çeken
uzmanlar, “Sürekli ders çalışmasını hatırlatan bir anne varsa, çocuk onu
gördüğü zaman sadece ders çalışma zorunluluğunu hatırlar, başka bir şey
hatırlamaz. Anneyle çocuğun ilişkisi bozulursa, düzeltmek zor olur; oysa
dersteki zayıflık bir şekilde telafi edilir. Onun için anneyle olan ilişkiyi
bozmadan ders çalışmayı zevkli hale getirmek gerekir. Aynı şekilde öğretmenle
öğrencinin ilişkisi de bozulmadan gidebilmelidir. Çocuğun hayatının programlı
olması gerekir. Okuldan sonra belli bir süreyi oyun ve dinlenme ile geçirmeli,
ardından ders çalışmalıdır. Aileler de bu saatleri belirleyip çocuğun buna
riayet etmesini sağlamalıdır. Çocuk ders çalışırken ödevin konusunun yanı sıra
hayatı, ders çalışma metodunu, disiplinli olmayı, zorluklara dayanmayı
öğrenmelidir. Çocuğa güven duygusunun eşlik ettiği bir sorumluluk duygusu kazandırmak
gerekir. Aksi halde sadece itaati öğrenir. Aslında çocuk bireysel yaratıcılık,
sorun çözme, insanlarla iletişim kurabilme gibi beceriler kazanmalıdır. Sadece
kurallara uyan, otoriteye itaat eden bir insan olarak yetişmemelidir. Ancak
özgür düşünen, farklı olabilen, sorgulayan, yeteneklerini geliştirebilen
çocukların yetiştiği bir toplum gelişebilir. O nedenle ödev salt bir bilgi
yığını değil hayat becerisi şeklinde öğretilebilmelidir. Yapılan hatalardan
birisi de ailelerin çok yüksek motivasyonlu olmaları ve çocuğa devamlı çok
başarılı olmasını beklediklerini hissettirmeleridir” dedi. HABER MERKEZİ
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.