Burada evvela bilim nedir, nasıl doğmuştur, bilimin amacı nelerdir gibi temel sorulara cevap bularak başlamak ve bunları kavramak gerekir.
Bilim, merak ve ihtiyaçtan doğan, gözlem ve gözleme dayalı evrene ilişkin olguları akıl yürütme yoluyla açıklayıcı hipotezleri kuran, sonra bu hipotezleri deneyler ile kanunlaştıran bu yasalara ulaşma çabası olarak tarif edilir.
A. Einstein ise bilimi şöyle tarif eder, "Bilim, her türlü düzenden yoksun duyu veriler ile mantıksal olarak düzenli düşünme arasında uygunluk sağlama çabasıdır" der.
Russel, "Bilim, gözleme dayalı akıl yürütme yolu ile var olan olguları ve bu olguları bir birine bağlayan yasaları bulma çabasıdır" diyerek tarif eder.
Bilimin esası doğadaki olayları hipotezler kurarak açıklamaya çalışmasıdır. Bu anlamda bilimin görevleri; anlama, açıklama, tahmin ve kontrol etmedir. Bilimin amacı ise; elde edilen veriler arasındaki ilişkileri doğrulamak ve genellemelere ulaşmaktır. Bu genellemelerden yasalara varmaktır. Kısaca bilgiyi üretmek, ispatlayarak ortaya koymaktır.
Bilim daima geliştiği için, incelediği konu ve yöntemlerin sınırları olmayan, çok yönlü ve yeni veriler ile değişen, karmaşık bir sentez olmasından dolayı doğrusu ortak bir tanıma da ulaşılamamıştır.
Bilimi doğuran sebepler arasında en önce merak duygusu gelir. Zira "BİLGİ"nin ilk kaynağı "İLGİ"dir. Merak etme duyusu, ekonomik ihtiyaçlar ve bu ihtiyaçları gidermek için gösterilen çaba ve bu belirsizliği ortadan kaldırmak ve çözüm üretmek bilime ulaşma arzusunu doğurur.
Bilimsel bilgi gözlemlenebilir olgulara dayanır. Bu yüzden bilim olgusaldır. Bilim mantıksal, objektif, eleştirel ve nesneldir çünkü geneli arar. Ayrıca bilim seçicidir, birikerek, biriktirerek ilerler ve en önemlisi evrenseldir.
Din ise; Oxford Languages sözlüğünde en genel anlamda "Tanrı düşüncesine dayalı toplumsal bir kurum. İnsanların doğaüstü güçlere, kutsal saydıkları türlü varlıklara, tanrılara ya da Tanrı'ya inanma, tapınma biçiminde katıldıkları gizemsel olgu. bu nitelikteki inançları kurallar, töreler, törenler, simgeler, biçiminde düzenleyen örgütlenme olarak tarif edilmiştir.
Din, insanların Allah'a, Allah'ın uyarıcı ve müjdeleyici olarak yeryüzüne peygamberler gönderdiğine ve ölümden sonra sonsuz yaşama iman ettikleri inanç sistemine verilen addır. Dilimize Arapçadan geçmiş olan din kelimesinin sözlük anlamı inançtır. Bu sözcüğün çoğul hali "edyan" şeklinde kullanılır.
Bütün dinlerin yapılanmasına baktığımızda da en genel anlamda ahlak, ibadet ve inanç (metafizik) ilkeleri vardır.
"Din ile bilim tarih boyunca birbiriyle çatışma halinde olduğu düşünülen iki düşünme biçimidir. Genel anlamda her ikisi de evreni açıklama amacı güder; fakat kullandıkları yöntemler ve bağlı oldukları dünya görüşleri çok farklıdır. Daha önceden de belirttiğimiz gibi bilim olguları saptama ve açıklamada gözlem ve gözleme dayalı mantıksal düşünmeyi kullanır. Oysa din metafizikten pek farklı olmayarak, sevgi inanç ve duygu ile karışık, olgulardan kopuk bir akıl yürütmeye dayanır. Dünya görüşü bakımından bilim gerçekçi-rasyonalist, din ise mistik-rasyonalisttir." (Mustafa Ergün'ün "Bilim Felsefesi" üzerine notlarından derlenmiştir. http://www.egitim.aku.edu.tr/bilimfelsefesi.pdf)
18. yüzyılda aydınlanma çağında, Pozitivizmin geliştiği bu dönemde kilisenin baskıcı tutumundan kaynaklanan orta çağ düşüncesini reddetmek adına toptan bir din dışı eğilim gelişti. Ortaçağın skolastik düşüncesinden ve karanlık çağdan çıkmak için buna mecbur kaldılar. Bu yeni düşünce sistemi akıl, gözlem ve deneye tabi tutulamayan her şeyi inkâr etme üzerine bina edildi. Ateizm'in temellerini attıkları bu görüşlerle yaklaşık iki asır "aydınlanıldı". Ancak bunun olumlu yanları da oldu. Orta çağın zalim tutumuna bir başkaldırı olarak bir çok alanda gelişimler sağlandı. Pozitvizmin akıl ve deney tartısıyla sanat, tiyatro ve bilim gelişti. Zira karşı çıktıkları din değil kiliseydi ve bu yüzden de eleştirel düşünce gelişti. Akıl gözlem ve deneye tabi tutulan bilim ilerledi. Böylece sanayi toplumu oluştu. Sanayi ile beraber teknoloji ve nihayetinde bilim de gelişti. Zira teknoloji bilimin ürünüdür. Teknoloji de hayatı kolaylaştıran, bu amaçla kurulan tekniklerdir.
Bilim bir düşünme tarzıdır, soyuttur. Teknoloji somuttur bilime sahip olan toplumlar bilimsel üretkenlikleri ile teknoloji üretirler ve ekonomilerini de büyüterek sosyal ihtiyaçlarını da karşılarlar.
Bilim doğrusal ilerlemez. Süreç ile gelişir değişir bazen geriye gider. Ancak geriye gitmesi dahi ilerleme olarak kabul edilir çünkü geriye giderek de ilerler. Hatta kendi gerçeğini çürütür ve onun üzerine yeni gerçek inşa eder ve bu değişinceye kadar kabul görür .
Dinler ise mutlak değişmez değerlerdir. Dogmatiktirler. Değişmez ve bunu kabul etmezler. Bilim ile ters düştüğünde bilimsel veriyi ölçüt kabul görmezler. Hatta kendi açılarından değer bir veri olarak kabul etmezler.
Bunun tek istisnası İslam dinidir. Diğer tüm dinler iman ister yani koşulsuz kabul. Bu diğer tüm dinlerde hatta kabile dinlerinde dahi böyledir. Ancak İslam dini iman üzerine inşa edilen aklı ve düşünceyi kabul eder, hatta bilimden istifade ederek gelişmeye de açıktır. Bunu kendi içinde İslam'ın nasıl gerçekleştirdiğini haftaya inceleyelim.