Divan-ı Kebir'den
“Ey
gönül, işlediğin suçlara, kusurlara karşılık, Hak'tan özür dilemek için neler
düşünüyorsun? O'ndan sayılamayacak kadar lutuflar, iyilikler, ihsanlar, vefalar
gelmede, senden de bunca hatalar, kusurlar, cefalar görünmede...
O'nun tarafından, bunca keremler, senden ise, manasız aykın işler; O'ndan pek
çok nimetler, senden ise sayılamayacak kadar çok hatalar suçlar,
günahlar...
Senden bunca hased, bunca kötü düşünce, bunca dedikodu. O'ndan ise bunca ihsan,
bunca lutuf, bunca iyilikler.
Yaptığın kötülüklerden, işlediğin günahlardan pişman olup da, candan Allah
dediğin zaman, seni belalardan kurtarmak için senin imdadına yetişen, sana o
duyguyu veren, kendini hissettiren O'dur.
İşlediğin günah yüzünden korkuyorsun, kurtulmaya çareler arıyorsun. Bir daha
işlememeye karar veriyorsun, işte o anda bu duygularla için karıştığı,
kendinden utandığın, kendini ayıpladığın, vicdanın sızladığı zaman düşünmüyor
musun? Bu duyguları sana veren, bu pişmanlığa seni düşüren, senin içindedir.
Sana çok yakındır. O'nu sen ne diye kendinde, kendi içinde göremiyor,
hissedemiyorsun?”
***
“O, seni bazen yaratılışına, kötü tabiatına bırakır, seni gümüş, altın, kadın
sevdasına düşürür. Bazen de canına Hz. Mustafa'yı hayal etmenin nurunu verir de
içini aydınlatır.
Seni bazen bu tarafa çeker, iyi adamlara katar, bazen de o tarafa çeker, seni
kötülere ulaştırır. Kurtuluş gemisini korkunç dalgalarla hırpalar, onu kırar,
parçalar.
Ey zavallı insan, bu düşüşlerden, bu hallerden sakın yeise kapılma; gizli gizli
o kadar çok dua et, geceleri, o kadar çok ağla, inle ki; sonunda yedi kat
gökten kulağına kurtuluş sesleri gelsin.”