Yola çıkacak kimsenin yanına, iğne, iplik, makas, çakı vb. gibi şeyleri alması müstehabdır. Çünkü bunlar, farzları eda etmeye yardımcı olurlar. Yolculuğa çıkmak isteyen bir kimsenin, dostlarını ve tanıdıklarını ziyareti, onlara veda etmesi ve onlarla helallaşması lazımdır. Yola çıkan kimsenin özellikle namazlarını terk etmemesi lazımdır.
Ebu Türâb-ı Nahşebi hazretleri çok ibadet ettiği gibi, nefsinin isteklerine de şiddetle karşı çıkardı. Günlerce ağzına yiyecek bir lokma almadığı, bir yudum su içmediği olurdu. Onun bu husustaki gayretini İbn-i Cellâ şöyle anlattı:
"Ebu Türâb, Mekke'ye geldi. Bitkin, yorgun ve zayıf görünmüyordu. "Nerede yemek yedin?" dedim. "Basra'da, Bağdat'ta, bir de burada" dedi. Yine İbn-i Cellâ der ki: "Üç yüze yakın veli gördüm. Bunlardan dördü çok büyük olup, ilki Ebu Türâb idi."
Sohbetinde bulunanlardan birisi üç gün bir şey yememişti. En sonunda karpuzun kabuğuna elini uzattı. Ebu Türâb-ı Nahşebi hazretleri ona; "Sen tasavvufa yaraşmazsın. Hadi git, senin çarşıda bulunman ve geçimini oradan temin etmen lâzımdır" buyurdu.
Kulzüm Mescidinin kayyımı şöyle anlatıyor: "Ebu Türâb-ı Nahşebi bu mescide girdi. Kendisini tanımıyorduk. Burada günlerce oturup ibadet etti. Hiç mescidden dışarı çıkmadı. Yanına gittim. "Bugün bir şey yedin mi?" diye sordum. "Hayır yemedim" dedi. "Ya dün?" dedim. "Hayır" dedi. "Ondan önceki gün yedin mi?" deyince de; "Hayır" dedi. Ben; "Peki kaç günden beri böylesin" diye sorunca; "Yedi günden beri" buyurdu. Çarşıya gittim. "Mescidde yedi günden beri hiçbir şey yemeyen adama bir şeyler götürün" dedim. Kendisine çok miktarda yiyecek ve içecek getirdiler. İhtiyacı kadar yedikten sonra doyan Ebu Türâb-ı Nahşebi bir bardak su içti. Sonra ibriğini alıp mescidden çıktı. Kimseye bir şey söylemedi. Biz, temizlenmeye gidiyor, döner zannettik. Fakat o, şehirden ayrılmak üzere yola çıktı. Bir müddet gittikten sonr ardından gittik. Baktık Mekke yolunda gidiyordu. Ben ardından yürüdüm; "Allah aşkına sen kimsin" dedim. "Ben Ebu Türâb'ım" diye cevap verdi.
Ebu Türâb-ı Nahşebi hazretleri çok ibadet ettiği gibi, nefsinin isteklerine de şiddetle karşı çıkardı. Günlerce ağzına yiyecek bir lokma almadığı, bir yudum su içmediği olurdu. Onun bu husustaki gayretini İbn-i Cellâ şöyle anlattı:
"Ebu Türâb, Mekke'ye geldi. Bitkin, yorgun ve zayıf görünmüyordu. "Nerede yemek yedin?" dedim. "Basra'da, Bağdat'ta, bir de burada" dedi. Yine İbn-i Cellâ der ki: "Üç yüze yakın veli gördüm. Bunlardan dördü çok büyük olup, ilki Ebu Türâb idi."
Sohbetinde bulunanlardan birisi üç gün bir şey yememişti. En sonunda karpuzun kabuğuna elini uzattı. Ebu Türâb-ı Nahşebi hazretleri ona; "Sen tasavvufa yaraşmazsın. Hadi git, senin çarşıda bulunman ve geçimini oradan temin etmen lâzımdır" buyurdu.
Kulzüm Mescidinin kayyımı şöyle anlatıyor: "Ebu Türâb-ı Nahşebi bu mescide girdi. Kendisini tanımıyorduk. Burada günlerce oturup ibadet etti. Hiç mescidden dışarı çıkmadı. Yanına gittim. "Bugün bir şey yedin mi?" diye sordum. "Hayır yemedim" dedi. "Ya dün?" dedim. "Hayır" dedi. "Ondan önceki gün yedin mi?" deyince de; "Hayır" dedi. Ben; "Peki kaç günden beri böylesin" diye sorunca; "Yedi günden beri" buyurdu. Çarşıya gittim. "Mescidde yedi günden beri hiçbir şey yemeyen adama bir şeyler götürün" dedim. Kendisine çok miktarda yiyecek ve içecek getirdiler. İhtiyacı kadar yedikten sonra doyan Ebu Türâb-ı Nahşebi bir bardak su içti. Sonra ibriğini alıp mescidden çıktı. Kimseye bir şey söylemedi. Biz, temizlenmeye gidiyor, döner zannettik. Fakat o, şehirden ayrılmak üzere yola çıktı. Bir müddet gittikten sonr ardından gittik. Baktık Mekke yolunda gidiyordu. Ben ardından yürüdüm; "Allah aşkına sen kimsin" dedim. "Ben Ebu Türâb'ım" diye cevap verdi.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.