AKP iktidarının altyapısı olmayan hızlı tren projesinin raydan çıkarak devrilmesi ile yaşanan büyük facia bundan sonra yaşanacak felaketlerin habercisi gibi.... Aslında bundan önceki felaketleri unuttuk galiba...
AKP'nin ilk faciası çuval krizi ile yaşadığı bozgundu. Ve ardından AB yolunda yaşanan Kıbrıs faciası. Bundan sonra sıra ekonomik alanda yaşanacak raydan çıkma olayı. Kimse bizi felaket tellalı zannetmesin. Sadece yalaka medyanın gözbağcılığına karşı uyarıyor ve gerçekleri ortaya seriyoruz.
Hükümet beş yıllık İMF programına en az bir üç yıl daha eklemek üzere. Hükümet kurulmadan önce Abdullah Gül ne demişti: Bizim farkımız İMF programını kamçısız uygulamak. Yani millete kolay hazmettirerek. AKP gerçekten bunu iyi beceriyor. Başka partiler yapsa isyan edeceğimiz politikaları iyi yediriyor. Nasıl mı? Bir kere millet AKP kadrolarını öyle samimi buluyor ki, ondan gelen herşeyi sineye çekiyor. İkincisi AKP gayrı milli politikaları öylesine paketliyor ki, anlayana aşkolsun.
Ekonomiyi ele alalım. Yaklaşık altı aydır İMF ile üç yıllık paket üzerinde çalışılıyor. Ve bir haber uçuruluyor yalaka medyaya: AKP önce üç yıllık ekonomi programını açıklayacak ardından İMF ile üç yıllık anlaşma imzalayacak. Gerçi AKP'nin sağ gösterip sol vurma taktiği iyice bayatladı ama anlayana. AKP'nin bu abrakadabra politikaları ile ekonominin gelip dayandığı kriz virajından ise bahseden yok. Öyleyse iş başa düştü.
Merkez Bankası'nın derlediği ödemeler dengesi verilerine göre, 2004 yılı Ocak-Mayıs döneminde cari açık 8.8 milyar dolar düzeyini asarken kısa vadeli dış borçlar tempolu bir şekilde artmaya başlamış. Hem de IMF'yle yürütülen Stand-by ve her şeyin iyi gittiği iddialarına rağmen!
Yetkililere ve bu sonuçta sorumluluğu olanlara sormak gerekiyor: Bu tablonun hızlı tren faciasıyla ortak ve farklı yönleri nelerdir? Kasıt, ihmal, büyük beceriksizlik veya uyarıları dikkate almamak gibi faktörler bu sonuçta etkili olmuş mudur? Failler hâlâ görevlerini sürdürmeye devam etmeli midir?
Dalgalı kur söyleminin arkasına saklanarak döviz kurunu enflasyon ve faizleri daha hızlı düşürebilmek için yönlendirmenin muhtemel sonuçları karşımıza çıkıyor. Kurumlar yıpranıyor, genç nesiller işsizlik ve açlığa mahkûm ediliyor. Gelir dağılımı anormal bir hızda bozuldukça sosyal dengeler çatırdıyor, kurallar çerçevesinde zorunlu ihtiyaçlarını karşılayabilen vatandaş sayısı azalıyor ve kayıtdışılık büyüyor. Reel kesimin rekabet gücü azaldıkça, bir yandan cari açık ve kısa vadeli krediler büyüyor, diğer yandan mali sektörün faaliyet gelirleriyle devletin vergi gelirlerinin azalması kaçınılmaz hale geliyor. En önemlisi yanlıştan dönmek yerine ya olumsuzlukların üzeri örtülüyor ya da başka bahaneler olumsuzluğun sebebi olarak gösteriliyor. Gaflet ve dalalet bulutları yoğunlaşmaya devam ediyor.
Simdi kontrolsüz bir şekilde artan dış açık ve kısa vadeli dış borçlara rağmen, enflasyon ve faizlerin tekrar yükselmemesi için döviz kuru kontrol altında tutulmaya çalışılıyor. Dış açığı daha da büyütmek, kısa vadeli dış borçla da olsa finanse etmeye devam ederek olumsuzlukları büyütmek için büyük çaba harcanıyor. Yanlışları yeni yanlışlarla düzelterek kısa vadede günün kurtarılmasına, tüm toplumun masallarla uyutulmasına yönelik çabalar etkisini sürdürüyor. AB süreci de bu aşamada cankurtaran simidi olarak görülüyor. Doğru davranış sergileyenleri cezalandırıp yanlış yapanları ödüllendiren bugünkü eğilimler, AB standardı söylemiyle aklanmaya çalışılıyor, ortadaki büyük çelişkinin gözden ırak tutulması özel bir önem taşıyor.