En güzel sağduyu çağrısı Atatürk'ten

Günlerdir beklenen "sağduyuya davet" nihayet gerçekleşti. Dünkü yazımızda dile getirdiğimiz gibi yapılan çağrı, toplumun beklentisine cevap verecek şekilde pek de istenen sinerjiyi sağlamadı. Hatırlarsanız değerli okurlar, dünkü yazımızda sağduyu çağrısıyla toplumsa uzlaşı sağlamanın öyle çok da kolay olmadığını, bu konuda çok öz veri ve çaba sarf edilmesi gerektiğini dile getirmiştik. Çünkü; yıllardır toplumsal uzlaşının ortadan kalkması için yapılan hataların bir anda ortadan kalkacağını düşünmek hayalperestlikten öte bir davranış değildir..                                                           ***Sivil toplum örgütlerinin başını çektiği, "sağduyuya davet" çağrısında yapılan açıklamada; "herkesin bir adım geri atması" dile getirildi. Muhalefetten gelen cevaplar, pek de olumlu değil. Yapılan çağrı çok kısır bir çağrıdır. Çünkü herkes kendi doğrusunu "sağduyu" kabul etmektedir. Ortak noktalar çok azalmıştır. Uygulanan gerilim, öfke ve teslimiyetçi tavırlar milletimizin "milli ve dini bütünlüğünü" maalesef bozmuştur. Ne demek; "Herkes bir adım geri atsın"?! Yani herkes kendi yolunda ve fikrinde, yanlış da olsa doğru da olsa, biraz tavizkâr davransın? Böyle sağduyu çağrısı mı olur? Ulusal bütünlüğün yok olmaya, milletimizin açlığa ve yoksulluğa mahkum edilmesine, siyasi gerilimin artmasına, taraf olanların hatalarından vaz geçmesi için bir uyarı niteliği taşısaydı, o zaman bir mana ifade ederdi. Kısa süreli kriz yönetmek asla çözüm değildir. Ve ülkenin mutlak çözüme ihtiyacı vardır. Aklıma bir fıkra geldi, onu anlatayım müsaadenizle?Adamın birinin adı eşek imiş. Hanımı; "Bey, arkadaşlarınla bir konuşsan da şu adını bir değiştirseler". Adamcağız akşam eve döner; "Hanım, arkadaşlar adımı değiştirdiler. Adımın sıpa olmasını önerdiler". Hanım gülerek; "Bey bey, iyi de, öyle bir ad bulmuşlar ki sıpa da büyüyünce eşek olmayacak mı?"?Krizi dondurmak ya da herkese bir adım geri atma çağrısı yapmak aynen buna benzer. Köklü çözüm olmazsa yarın yine aynı veya daha tehlikeli durumlar yaşanacaktır. Ulusal bütünlüğün yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalındığı bir ortamda yapılacak çağrı bu mu olmalıydı? "Sağduyuya davet" ulusal bütünlük ve milli çıkarlarımız etrafında bir temele oturtulmalıydı. Bence şu anki durum ve ahvalimizi en güzel anlatan ve en güzel sağduyu çağrısı Atatürk'ün geçliğe hitabesidir. Türk milletine "sağduyu" çağrısıdır.Arz ederim;                                                          ***"Ey Türk gençliği ! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyeti'ni, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dahilî ve harici bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklâl ve Cumhuriyet'i müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri, şahsî menfaatlerini, müstevlîlerin siyasi emelleriyle tevhid edebilirler. Millet, fakr-ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi vazifen, Türk istiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!" (Mustafa Kemâl ATATÜRK)