Muhammed Bâki-Billah
Bir zât şöyle anlatmıştır: "Birgün, gelip namaza yetiştim ve Muhammed Bâki-billah'ın da bulunduğu cemâate dâhil oldum. Her taraf doluydu. Yalnız Muhammed Bâki-billah'ın yanı boştu. Ben, Muhammed Bâki-billah'ı yakînen tanımıyordum. O boşluğa oturdum. Biraz sonra Muhammed Bâki-billah'ın heybet ve azâmetleri kalbime hücûm etti. Hattâ ondan bir hayli uzaklaştığım halde sükûnet bulamadım. Elimde olmayarak, biraz daha arkaya çekildim. Böylece, öyle bir yere geldim ki, ayağımı biraz daha arkaya götürsem sofadan düşecektim. Bu hâl bana çok tesir etti o günden sonra, o âriflerin büyüğünün muhlislerinden, sevenlerinden oldum."
Bütün bu heybetiyle beraber, ızdırabının coşması ve şöhretten kaçarak kendini halkın gözünden düşürmek arzusu ile, yalnız başına sokaklarda ve pazarda dolaşır ve bir duvarın gölgesinde toprağın üstünde otururdu. Bu kendinden geçme zamanlarında, dinden kıl ucu kadar ayrılmaz, azîmetle olan amellerinde bir gevşeklik olmazdı.
Eğer talebelerinden birinin bir edebi terk ettiğini bilse, zâhirde kızmaz, dile almaz ama yakın oldukları hâlde, bâtınlarını ondan çekerler, ayırırlardı. Bâzan rüyâda ikâz eden emirler verirdi. Hatâ ve eksikliklerini talebelerine bu yollarla bildirirdi.
Mertebesinin yüksekliğine en büyük delîl şudur: İki üç sene irşâd makâmında kaldı. Bu kısa zamanda, nice insanlar onun şerefli sofrasından nasîb aldılar. Hindistan memleketi, onların bereket ve ihsânları ile doldu ve bu diyarda garib olan, bilinmeyen Ahrâriyye yolu büyük revâç görüp, bu yoldan çok büyüklerin yetişmeleri, onların sâyesinde mümkün oldu.
Muhammed Bâki-billah Hazretleri, insanların olgunluk yaşı olup, mânevî kemâlerin de yaşı olan kırk yaşına gelince, bu sıkıntılarla dolu cihanın darlığından kurtulmak istedi. Bu günlerde birinin vefât haberini işitip baştan başa dertli olan kalbinden içli bir âh sesi duyuldu. Ve; "Çok iyi oldu, kurtuldu" buyurdu. Bundan maksadı, varlık libâsından kurtulmaktır. Zira dünyada olanlar, yalnız matlûbu duymakla kalırlar. Şöyle ki, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî vefatı zamanında, bu esrârı terennüm eyledi.
Beyt:
Ben tenden kurtulurum, o hayâlden kurtulur,
Gideyim, kavuşmanın sonu böyle bulunur.
Vefâtı yaklaştığı son günlerde hanımına; "Ben kırk yaşına gelince, büyük bir hâdise önüme gelir" buyurdu. Mübârek ellerini açtı ve; "Elimde olan çizgi, sana söylediğim sözün nişânıdır" dedi. Yine bu günlerden bir gün, eline bir ayna alıp, hanımını çağırdı ve; "Gel berâber bu aynaya bakalım" dedi. O hâtun şöyle demiştir; "Aynada, onu tamâmen beyaz sakallı gördüm ve korktum. Bana böyle görünmeyiniz, bakmaya gücüm yetmiyor" dedim. Tebessüm etti ve kendini asıl şeklinde gösterdi.
Kendi keşiflerini, bir rüyâ görmüş gibi anlatmaları âdeti olduğundan, "Evliyâullahtan birine, bu yakınlarda Nakşibendî silsilesinin büyüklerinden biri âhirete intikâl edecektir. Delhî şehrinin kenârında bir yere gömülsün ve insanlara karışmaktan kurtulsun diye bildirildi" dedi. Bu zâtın kim olduğu husûsunda bâzı talebeleri istihâre eylediler, izin verilmediğini anlayınca, istihâreden vazgeçtiler.
Bir zât şöyle anlatmıştır: "Birgün, gelip namaza yetiştim ve Muhammed Bâki-billah'ın da bulunduğu cemâate dâhil oldum. Her taraf doluydu. Yalnız Muhammed Bâki-billah'ın yanı boştu. Ben, Muhammed Bâki-billah'ı yakînen tanımıyordum. O boşluğa oturdum. Biraz sonra Muhammed Bâki-billah'ın heybet ve azâmetleri kalbime hücûm etti. Hattâ ondan bir hayli uzaklaştığım halde sükûnet bulamadım. Elimde olmayarak, biraz daha arkaya çekildim. Böylece, öyle bir yere geldim ki, ayağımı biraz daha arkaya götürsem sofadan düşecektim. Bu hâl bana çok tesir etti o günden sonra, o âriflerin büyüğünün muhlislerinden, sevenlerinden oldum."
Bütün bu heybetiyle beraber, ızdırabının coşması ve şöhretten kaçarak kendini halkın gözünden düşürmek arzusu ile, yalnız başına sokaklarda ve pazarda dolaşır ve bir duvarın gölgesinde toprağın üstünde otururdu. Bu kendinden geçme zamanlarında, dinden kıl ucu kadar ayrılmaz, azîmetle olan amellerinde bir gevşeklik olmazdı.
Eğer talebelerinden birinin bir edebi terk ettiğini bilse, zâhirde kızmaz, dile almaz ama yakın oldukları hâlde, bâtınlarını ondan çekerler, ayırırlardı. Bâzan rüyâda ikâz eden emirler verirdi. Hatâ ve eksikliklerini talebelerine bu yollarla bildirirdi.
Mertebesinin yüksekliğine en büyük delîl şudur: İki üç sene irşâd makâmında kaldı. Bu kısa zamanda, nice insanlar onun şerefli sofrasından nasîb aldılar. Hindistan memleketi, onların bereket ve ihsânları ile doldu ve bu diyarda garib olan, bilinmeyen Ahrâriyye yolu büyük revâç görüp, bu yoldan çok büyüklerin yetişmeleri, onların sâyesinde mümkün oldu.
Muhammed Bâki-billah Hazretleri, insanların olgunluk yaşı olup, mânevî kemâlerin de yaşı olan kırk yaşına gelince, bu sıkıntılarla dolu cihanın darlığından kurtulmak istedi. Bu günlerde birinin vefât haberini işitip baştan başa dertli olan kalbinden içli bir âh sesi duyuldu. Ve; "Çok iyi oldu, kurtuldu" buyurdu. Bundan maksadı, varlık libâsından kurtulmaktır. Zira dünyada olanlar, yalnız matlûbu duymakla kalırlar. Şöyle ki, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî vefatı zamanında, bu esrârı terennüm eyledi.
Beyt:
Ben tenden kurtulurum, o hayâlden kurtulur,
Gideyim, kavuşmanın sonu böyle bulunur.
Vefâtı yaklaştığı son günlerde hanımına; "Ben kırk yaşına gelince, büyük bir hâdise önüme gelir" buyurdu. Mübârek ellerini açtı ve; "Elimde olan çizgi, sana söylediğim sözün nişânıdır" dedi. Yine bu günlerden bir gün, eline bir ayna alıp, hanımını çağırdı ve; "Gel berâber bu aynaya bakalım" dedi. O hâtun şöyle demiştir; "Aynada, onu tamâmen beyaz sakallı gördüm ve korktum. Bana böyle görünmeyiniz, bakmaya gücüm yetmiyor" dedim. Tebessüm etti ve kendini asıl şeklinde gösterdi.
Kendi keşiflerini, bir rüyâ görmüş gibi anlatmaları âdeti olduğundan, "Evliyâullahtan birine, bu yakınlarda Nakşibendî silsilesinin büyüklerinden biri âhirete intikâl edecektir. Delhî şehrinin kenârında bir yere gömülsün ve insanlara karışmaktan kurtulsun diye bildirildi" dedi. Bu zâtın kim olduğu husûsunda bâzı talebeleri istihâre eylediler, izin verilmediğini anlayınca, istihâreden vazgeçtiler.