Hz. Ali hilafet halkında ne dedi?
Bazı tarihçiler, Hz. Ali’nin, bütün bu olaylara ve anlattığımız şekilde gerçekleşen hilafet seçimine razı olduğunu ve hiçbir itirazının olmadığını yazmışlardır
23.11.2025 00:10:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





Bazı tarihçiler, Hz. Ali'nin, bütün bu olaylara ve anlattığımız şekilde gerçekleşen hilafet seçimine razı olduğunu ve hiçbir itirazının olmadığını yazmışlardır.
Bu iddia doğru mudur?
Hz. Ali bu konuda şunları söylüyor:
"... Allah'a and olsun ki, hiçbir zaman Arab'ın, Peygamberden sonra imamet ve liderliği O'nun Ehl-i Beyt'inden alacağı, hilafeti, Benden uzaklaştıracağı aklımın ucundan geçmezdi.
Beni üzen halkın biat etmek için falancanın etrafında toplanmasıydı. Elimi çektim ta ki; gözlerimle gördüm, bir grup İslam'dan çıkmış, Hz. Muhammed'in dinini yok etmek istiyorlardı.
Eğer İslam ve ehline yardım etmezsem İslam'ın parçalanıp yok olmasına tanık olmaktan korktum. Bunun acısı benim için halifelik ve hükümetten mahrum olmaktan daha büyüktü.
Çünkü birkaç günlük dünya kârıdır ki zelil olup son bulacaktır. Serabın sona erdiği veya bulutların birbirinden koptuğu gibi. Ama Ben bu gelişmelere karşı ayaklandım ve (savaşta) bâtıl ortadan kalkıp, yok oldu. Din ayakta kalıp sağlamlaştı."
İmam Ali (a.s.) buyurdu ki:
"Resulüllah (s.a.v.) Bana hitaben buyurdu ki: Sen, Kâbe'nin menzilindesin, Sana gelirler, Sen gitmezsin. Şayet bu toplum Sana gelip hilafeti teslim ederse kabul et, vermezler ise bırak yanlarına gitme ta ki onlar, Sana gelsin."
Hz. Ali'nin Şıkşıkiye hutbesi olarak bilinen meşhur konuşması edebî bir şaheser olmasının yanı sıra, hilafetle ilgili düşüncelerini ortaya koyması bakımından dikkat çekicidir.
"Allah'a yemin ederim ki, filanca halifeliği bir gömlek olarak giydi. O Benim hilafete karşı konumumun, milin değirmen için olan konumu gibi olduğunu bilir.
Sel Benden iner, kuş Bana yükselemez. (Burada Hz. Ali konumunun yüceliğine işaret ediyor). Hilafetle arama bir perde sarkıttım. Ve onun hakkındaki düşüncemi içimde sakladım.
Kesik bir elle üzerine atlamayı ya da, büyüğü iyice ihtiyarlatan, küçüğü yaşlandıran, mü'minin Rabb'ine kavuşuncaya kadar içinde, çabaladığı kör bir karanlığa sabretmek zorunda kalmayı düşündüm.
Buna karşı sabretmenin daha uygun oluğunu gördüğüm için üzülmeme, boğazımda düğüm olmasına ve mirasımın yağmalandığını görmeme rağmen, birincisi (Hz. Ebu Bekir) yoluna gidip hilafeti kendinden sonra falancaya (Hz. Ömer) arz edinceye kadar sabrettim."
(Sonra El-Aşa'nın -Cahiliye devrinin şairlerinden biri- şu beyitini okudu: Devenin yükü üzerinde olduğum bugün ile Câbir'in kardeşi Hayyan'la beraber olduğum gün ne kadar farklıdır.)
"Hayret! O, hayattayken hilafetten muaf tutulmayı istediği halde (Hz. Ebu Bekir'i kastediyor), vefatından sonra bir başkasının başa geçmesini sağladı. (Hz. Ebu Bekir'in, Hz. Ömer'i halife tayin etmesine işaret ediyor). Devenin memesini nasıl da ikiye böldü!
Hilafeti, arazisi sert, kaba bir mülkiyet haline soktu. Ona dokunmak zorlaştı. Hilafet işlerinde tökezlemek ve özür beyan etmek çoğaldı.
Hilafetin sahibi, huysuz devenin binicisi gibidir. Onu sıkarsa burnunu yarar, gevşetirse kendini tehlikeye atar.
Allah'a yemin ederim ki, insanlar huysuz devenin yere yıkılmasıyla, renkten renge girmekle ve yolunu kaybetmekle imtihan edildi.
Zamanın uzunluğuna ve imtihanın şiddetine sabrettim. Kendi yoluna gideceği sırada, hilafeti Beni de onlardan birisi zannettiği bir gruba bıraktı. (Hz. Ömer'in belirlediği altı kişilik gruba değiniliyor.)
Aman Allah'ım, o ne şûra! Birincisinden daha faziletli olduğum, konusunda bir kuşku mu vardı ki, birbirlerine benzer kişilerle bir tutulur oldum?
Fakat yere konduklarında Ben de kondum, uçtuklarında Ben de uçtum. (Her şeye rağmen onlara muhalefet etmediğini kast ediyor).
Derken, onlardan bir adam kendi kinine (Sa'd b. Ebi Vakkas) diğeri ise hısımına (Abdurrahman İbn-i Avf) meyletti.
Bu gruptan olup hayatı yemeğini yediği yerle, çıkardığı yer arasında, göğsünü kabartarak geçen üçüncüsü iktidara gelinceye kadar anlatmak istemediğim daha pek çok gelişme oldu.
Sonra da babasının çocukları o öldürülünceye ve oburluğu onu yüzüstü düşürünceye kadar onunla birlikte olup, Allah'ın malını devenin ot yiyişi gibi hapur hapur yediler.
Onun peşinden sırtlan yelesindeki kıllar kadar çok sayıda insanın, bana ilgi göstermesi beni şaşırttı. Her taraftan bana akın ettiler.
Öyle ki Hasan ile Hüseyin'in üzerine basıldı. Ve iki tarafım yarıldı. Çökmüş koyun sürüsü gibi etrafımda toplandılar.
Böyle yapmalarına karşılık işi üstlendiğimde bir bölük ahdini bozdu. (Cemel Savaşı'ndaki rakiplerini kastediyor) Bir grubu fırlayıp gitti. (Hariciler'i kastediyor). Bir grubu ise bölücülük yaptı. (Muaviye ve adamlarını kastediyor).
Sanki Allah'ın, 'İşte ahiret yurdu! Biz onu yeryüzünde böbürlenmeyi ve bozgunculuğu arzulamayan kimselere veririz. (En güzel) Akıbet, takva sahiplerinindir' dediğini duymamışlardı.
Evet! Allah'a yemin ederim ki, onu duydular ve ezberlediler. Ancak dünya onların gözüne süslü göründü; süsü hoşlarına gitti.
Taneyi yaran ve ruhu yaratana yemin olsun ki; biat için hazır olan bir topluluğun hazır olması ve yardım edenin de varlığıyla, hüccetin kıyamı olmasaydı, ayrıca Allah âlimlere bir zâlimin karnını tıka basa doldurmasına ve mazlumun aç kalmasına (Zâlime karşı çıkıp, mazlumu desteklemekten söz ediliyor) karşı hareketsiz kalmamalarını şart koşmasaydı, hilafet devesinin ipini sırtına atar, sonuncusunu ilkinin kâsesiyle sulardım. Bulduğunuz bu dünyanız, Benim yanımda bir keçinin aksırmasından daha değersizdir."
Hutbesinin burasına gelince, Iraklılar'dan biri ayağa kalkarak O'na bir mektup verdi. O da okumaya başladı. İbn-i Abbas dedi ki, "Ey Mü'minlerin Emiri! Konuşmana kaldığın yerden devam etsen!"
Hz. Ali şöyle dedi: "Heyhat ey İbn-i Abbas! Bu bir salyadır (köpüktür). Önce ortaya çıktı, sonra yok oldu."
İbn-i Abbas dedi ki, "Allah'a yemin ederim ki, Mü'minlerin Emiri'nin istediği gibi bitiremediği bu konuşması için hayıflandığım kadar hiçbir konuşma için hayıflanmadım."
Hz. Ali, kendi halifeliğinin ilk günlerinde bir camide yaptığı konuşma şöyledir:
"Ey Cemaat! Biliniz ki Sevgili Peygamber aramızdan ayrılırken O'nun bıraktığı hükümet hakkında kimsenin, bizimle kavga ve rekabet etmeyeceğini, hakkımıza göz dikmeyeceğini düşünüyorduk.
Zira biz O'nun vârisi, velisi ve Ehl-i Beyt'i idik. Ama beklentimin aksine içimizden birileri hakkımıza tecavüz edip, hilafeti bizden aldılar ve hükümet başkasının eline geçti.
Allah'a and olsun ki, eğer Müslümanların parçalanıp ihtilafa düşeceklerinden korkumuz olmasaydı, küfür ve putperestliğin yeniden İslam topraklarına dönmesinden ve İslam'ın yok olmasından çekinmeseydik onlara başka türlü davranırdık."
Bu ifadelerden anlıyoruz ki, Hz. Ali, Müslümanların ihtilafa düşmesinden, kan dökülmesinden ve putperestliğe dönülme ihtimalinden korktuğu için susmayı tercih etmiştir.
Sakife toplantısının haberi kendisine ulaştığında Hz. Ali, "Ensar ne dedi?" diye sordu. "Bizden bir emir, sizden bir emir olsun dediler" cevabını alınca, "Onlara karşı Resulüllah'ın (s.a.v.), Ensar'ın iyilerine iyilik yapılmasını, kötülerinin ise bağışlanmasını vasiyet etmesini delil olarak getirmediniz mi?" diye sordu.
"Bunda onların aleyhine nasıl bir delil var ki?" diye sordular. Hz. Ali, "Eğer emirlik onlarda olsaydı haklarında vasiyette bulunulmazdı" dedi.
Ardından "Kureyş ne dedi?" diye sordu. "Kendilerinin, Resulüllah'ın ağacı olmalarıyla delil getirdiler" dediklerinde Hz. Ali, şöyle cevap verdi: "Ağacı delil getirdiler ama meyveyi ihmal ettiler."
Burada Hz. Ali inkarı mümkün olmayan şu delilleri ortaya koymaktadır:
1- "Eğer hilafet Ensar'ın hakkı olsaydı, Hz. Peygamber onlar hakkında vasiyette bulunmazdı" diyor. Halbuki Allah Resulü Ensar'ın iyilerine iyilik yapılmasını, kötülerini ise affedilmesini vasiyet etmiştir. Demek ki liderlik, Ensar'a ait olamaz.
2- Hz. Ebu Bekir, Sakife'de Ensar'a karşı Muhacirler'i ve Kureyş'i savunurken Hz. Peygamber'e yakınlıklarını bir delil olarak kullanmış ve Kureyş'in Hz. Peygamberin ağacı olduğunu ima etmişti. Hz. Ali, "Ağacı delil getirirken meyveyi ihmal ettiler" diyerek, Ehl-i Beyt'in uğradığı haksızlığı veciz bir tarzda ifade etmektedir.
Demek ki Hz. Ali hilafetten gönül rızası ile vazgeçmiş değildir. İfadelerinden bunu açıkça görmek mümkündür.
Hz. Ali hayatının muhtelif dönemlerinde, insanlara Gadr-i Hum günü Resulüllah'ın (s.a.v.) buyurduğu ifadeleri hatırlatmıştır. Pek çok kaynakta geçen şu hadiseye dikkat edelim:
Hz. Ali Kûfe'de Müslümanlara Gadr-i Hum hadisini delil göstererek şöyle demiştir: "Allah aşkına kim Gadr-i Hum'da Benim hakkımda bir şey duymuşsa kalksın ve tanıklıkta bulunsun."
Orada bulunan on ikisi Bedir ashabından olan tam otuz sahabe ayağa kalkarak şöyle tanıklıkta bulundular, "Peygamber gözümüzün önünde Ali'nin elinden tutarak halka şöyle buyurdu: 'Benim mü'minlere nefislerinden daha evlâ olduğumu biliyor musunuz?"
Oradakiler 'evet' deyince de Hz. Peygamber şöyle buyurdular: 'Ben kimin mevlâsı isem Ali de onun mevlâsıdır.'
O cemiyetten üç kişi tanıklık etmekten kaçındı. Bunlardan biri de yaşlandığım için unuttum diyen Enes b. Mâlik'ti.
Hz. Ali bunun üzerine onlara ve özellikle de Enes'e şöyle buyurdu, "Eğer yalan söylüyorsan Allah, seni abraş hastalığına dûçar kılsın ki sarığınla da örtemeyesin."
Enes daha yerinden kalkmadan abraş hastalığına yakalandı. Bazı rivayetlerde de kör ve abraş olduğu kaydedilmiştir. Bu olay kaynaklarda sahih senetlerle rivayet edilmiştir.
Bu iddia doğru mudur?
Hz. Ali bu konuda şunları söylüyor:
"... Allah'a and olsun ki, hiçbir zaman Arab'ın, Peygamberden sonra imamet ve liderliği O'nun Ehl-i Beyt'inden alacağı, hilafeti, Benden uzaklaştıracağı aklımın ucundan geçmezdi.
Beni üzen halkın biat etmek için falancanın etrafında toplanmasıydı. Elimi çektim ta ki; gözlerimle gördüm, bir grup İslam'dan çıkmış, Hz. Muhammed'in dinini yok etmek istiyorlardı.
Eğer İslam ve ehline yardım etmezsem İslam'ın parçalanıp yok olmasına tanık olmaktan korktum. Bunun acısı benim için halifelik ve hükümetten mahrum olmaktan daha büyüktü.
Çünkü birkaç günlük dünya kârıdır ki zelil olup son bulacaktır. Serabın sona erdiği veya bulutların birbirinden koptuğu gibi. Ama Ben bu gelişmelere karşı ayaklandım ve (savaşta) bâtıl ortadan kalkıp, yok oldu. Din ayakta kalıp sağlamlaştı."
İmam Ali (a.s.) buyurdu ki:
"Resulüllah (s.a.v.) Bana hitaben buyurdu ki: Sen, Kâbe'nin menzilindesin, Sana gelirler, Sen gitmezsin. Şayet bu toplum Sana gelip hilafeti teslim ederse kabul et, vermezler ise bırak yanlarına gitme ta ki onlar, Sana gelsin."
Hz. Ali'nin Şıkşıkiye hutbesi olarak bilinen meşhur konuşması edebî bir şaheser olmasının yanı sıra, hilafetle ilgili düşüncelerini ortaya koyması bakımından dikkat çekicidir.
"Allah'a yemin ederim ki, filanca halifeliği bir gömlek olarak giydi. O Benim hilafete karşı konumumun, milin değirmen için olan konumu gibi olduğunu bilir.
Sel Benden iner, kuş Bana yükselemez. (Burada Hz. Ali konumunun yüceliğine işaret ediyor). Hilafetle arama bir perde sarkıttım. Ve onun hakkındaki düşüncemi içimde sakladım.
Kesik bir elle üzerine atlamayı ya da, büyüğü iyice ihtiyarlatan, küçüğü yaşlandıran, mü'minin Rabb'ine kavuşuncaya kadar içinde, çabaladığı kör bir karanlığa sabretmek zorunda kalmayı düşündüm.
Buna karşı sabretmenin daha uygun oluğunu gördüğüm için üzülmeme, boğazımda düğüm olmasına ve mirasımın yağmalandığını görmeme rağmen, birincisi (Hz. Ebu Bekir) yoluna gidip hilafeti kendinden sonra falancaya (Hz. Ömer) arz edinceye kadar sabrettim."
(Sonra El-Aşa'nın -Cahiliye devrinin şairlerinden biri- şu beyitini okudu: Devenin yükü üzerinde olduğum bugün ile Câbir'in kardeşi Hayyan'la beraber olduğum gün ne kadar farklıdır.)
"Hayret! O, hayattayken hilafetten muaf tutulmayı istediği halde (Hz. Ebu Bekir'i kastediyor), vefatından sonra bir başkasının başa geçmesini sağladı. (Hz. Ebu Bekir'in, Hz. Ömer'i halife tayin etmesine işaret ediyor). Devenin memesini nasıl da ikiye böldü!
Hilafeti, arazisi sert, kaba bir mülkiyet haline soktu. Ona dokunmak zorlaştı. Hilafet işlerinde tökezlemek ve özür beyan etmek çoğaldı.
Hilafetin sahibi, huysuz devenin binicisi gibidir. Onu sıkarsa burnunu yarar, gevşetirse kendini tehlikeye atar.
Allah'a yemin ederim ki, insanlar huysuz devenin yere yıkılmasıyla, renkten renge girmekle ve yolunu kaybetmekle imtihan edildi.
Zamanın uzunluğuna ve imtihanın şiddetine sabrettim. Kendi yoluna gideceği sırada, hilafeti Beni de onlardan birisi zannettiği bir gruba bıraktı. (Hz. Ömer'in belirlediği altı kişilik gruba değiniliyor.)
Aman Allah'ım, o ne şûra! Birincisinden daha faziletli olduğum, konusunda bir kuşku mu vardı ki, birbirlerine benzer kişilerle bir tutulur oldum?
Fakat yere konduklarında Ben de kondum, uçtuklarında Ben de uçtum. (Her şeye rağmen onlara muhalefet etmediğini kast ediyor).
Derken, onlardan bir adam kendi kinine (Sa'd b. Ebi Vakkas) diğeri ise hısımına (Abdurrahman İbn-i Avf) meyletti.
Bu gruptan olup hayatı yemeğini yediği yerle, çıkardığı yer arasında, göğsünü kabartarak geçen üçüncüsü iktidara gelinceye kadar anlatmak istemediğim daha pek çok gelişme oldu.
Sonra da babasının çocukları o öldürülünceye ve oburluğu onu yüzüstü düşürünceye kadar onunla birlikte olup, Allah'ın malını devenin ot yiyişi gibi hapur hapur yediler.
Onun peşinden sırtlan yelesindeki kıllar kadar çok sayıda insanın, bana ilgi göstermesi beni şaşırttı. Her taraftan bana akın ettiler.
Öyle ki Hasan ile Hüseyin'in üzerine basıldı. Ve iki tarafım yarıldı. Çökmüş koyun sürüsü gibi etrafımda toplandılar.
Böyle yapmalarına karşılık işi üstlendiğimde bir bölük ahdini bozdu. (Cemel Savaşı'ndaki rakiplerini kastediyor) Bir grubu fırlayıp gitti. (Hariciler'i kastediyor). Bir grubu ise bölücülük yaptı. (Muaviye ve adamlarını kastediyor).
Sanki Allah'ın, 'İşte ahiret yurdu! Biz onu yeryüzünde böbürlenmeyi ve bozgunculuğu arzulamayan kimselere veririz. (En güzel) Akıbet, takva sahiplerinindir' dediğini duymamışlardı.
Evet! Allah'a yemin ederim ki, onu duydular ve ezberlediler. Ancak dünya onların gözüne süslü göründü; süsü hoşlarına gitti.
Taneyi yaran ve ruhu yaratana yemin olsun ki; biat için hazır olan bir topluluğun hazır olması ve yardım edenin de varlığıyla, hüccetin kıyamı olmasaydı, ayrıca Allah âlimlere bir zâlimin karnını tıka basa doldurmasına ve mazlumun aç kalmasına (Zâlime karşı çıkıp, mazlumu desteklemekten söz ediliyor) karşı hareketsiz kalmamalarını şart koşmasaydı, hilafet devesinin ipini sırtına atar, sonuncusunu ilkinin kâsesiyle sulardım. Bulduğunuz bu dünyanız, Benim yanımda bir keçinin aksırmasından daha değersizdir."
Hutbesinin burasına gelince, Iraklılar'dan biri ayağa kalkarak O'na bir mektup verdi. O da okumaya başladı. İbn-i Abbas dedi ki, "Ey Mü'minlerin Emiri! Konuşmana kaldığın yerden devam etsen!"
Hz. Ali şöyle dedi: "Heyhat ey İbn-i Abbas! Bu bir salyadır (köpüktür). Önce ortaya çıktı, sonra yok oldu."
İbn-i Abbas dedi ki, "Allah'a yemin ederim ki, Mü'minlerin Emiri'nin istediği gibi bitiremediği bu konuşması için hayıflandığım kadar hiçbir konuşma için hayıflanmadım."
Hz. Ali, kendi halifeliğinin ilk günlerinde bir camide yaptığı konuşma şöyledir:
"Ey Cemaat! Biliniz ki Sevgili Peygamber aramızdan ayrılırken O'nun bıraktığı hükümet hakkında kimsenin, bizimle kavga ve rekabet etmeyeceğini, hakkımıza göz dikmeyeceğini düşünüyorduk.
Zira biz O'nun vârisi, velisi ve Ehl-i Beyt'i idik. Ama beklentimin aksine içimizden birileri hakkımıza tecavüz edip, hilafeti bizden aldılar ve hükümet başkasının eline geçti.
Allah'a and olsun ki, eğer Müslümanların parçalanıp ihtilafa düşeceklerinden korkumuz olmasaydı, küfür ve putperestliğin yeniden İslam topraklarına dönmesinden ve İslam'ın yok olmasından çekinmeseydik onlara başka türlü davranırdık."
Bu ifadelerden anlıyoruz ki, Hz. Ali, Müslümanların ihtilafa düşmesinden, kan dökülmesinden ve putperestliğe dönülme ihtimalinden korktuğu için susmayı tercih etmiştir.
Sakife toplantısının haberi kendisine ulaştığında Hz. Ali, "Ensar ne dedi?" diye sordu. "Bizden bir emir, sizden bir emir olsun dediler" cevabını alınca, "Onlara karşı Resulüllah'ın (s.a.v.), Ensar'ın iyilerine iyilik yapılmasını, kötülerinin ise bağışlanmasını vasiyet etmesini delil olarak getirmediniz mi?" diye sordu.
"Bunda onların aleyhine nasıl bir delil var ki?" diye sordular. Hz. Ali, "Eğer emirlik onlarda olsaydı haklarında vasiyette bulunulmazdı" dedi.
Ardından "Kureyş ne dedi?" diye sordu. "Kendilerinin, Resulüllah'ın ağacı olmalarıyla delil getirdiler" dediklerinde Hz. Ali, şöyle cevap verdi: "Ağacı delil getirdiler ama meyveyi ihmal ettiler."
Burada Hz. Ali inkarı mümkün olmayan şu delilleri ortaya koymaktadır:
1- "Eğer hilafet Ensar'ın hakkı olsaydı, Hz. Peygamber onlar hakkında vasiyette bulunmazdı" diyor. Halbuki Allah Resulü Ensar'ın iyilerine iyilik yapılmasını, kötülerini ise affedilmesini vasiyet etmiştir. Demek ki liderlik, Ensar'a ait olamaz.
2- Hz. Ebu Bekir, Sakife'de Ensar'a karşı Muhacirler'i ve Kureyş'i savunurken Hz. Peygamber'e yakınlıklarını bir delil olarak kullanmış ve Kureyş'in Hz. Peygamberin ağacı olduğunu ima etmişti. Hz. Ali, "Ağacı delil getirirken meyveyi ihmal ettiler" diyerek, Ehl-i Beyt'in uğradığı haksızlığı veciz bir tarzda ifade etmektedir.
Demek ki Hz. Ali hilafetten gönül rızası ile vazgeçmiş değildir. İfadelerinden bunu açıkça görmek mümkündür.
Hz. Ali hayatının muhtelif dönemlerinde, insanlara Gadr-i Hum günü Resulüllah'ın (s.a.v.) buyurduğu ifadeleri hatırlatmıştır. Pek çok kaynakta geçen şu hadiseye dikkat edelim:
Hz. Ali Kûfe'de Müslümanlara Gadr-i Hum hadisini delil göstererek şöyle demiştir: "Allah aşkına kim Gadr-i Hum'da Benim hakkımda bir şey duymuşsa kalksın ve tanıklıkta bulunsun."
Orada bulunan on ikisi Bedir ashabından olan tam otuz sahabe ayağa kalkarak şöyle tanıklıkta bulundular, "Peygamber gözümüzün önünde Ali'nin elinden tutarak halka şöyle buyurdu: 'Benim mü'minlere nefislerinden daha evlâ olduğumu biliyor musunuz?"
Oradakiler 'evet' deyince de Hz. Peygamber şöyle buyurdular: 'Ben kimin mevlâsı isem Ali de onun mevlâsıdır.'
O cemiyetten üç kişi tanıklık etmekten kaçındı. Bunlardan biri de yaşlandığım için unuttum diyen Enes b. Mâlik'ti.
Hz. Ali bunun üzerine onlara ve özellikle de Enes'e şöyle buyurdu, "Eğer yalan söylüyorsan Allah, seni abraş hastalığına dûçar kılsın ki sarığınla da örtemeyesin."
Enes daha yerinden kalkmadan abraş hastalığına yakalandı. Bazı rivayetlerde de kör ve abraş olduğu kaydedilmiştir. Bu olay kaynaklarda sahih senetlerle rivayet edilmiştir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.














































































