İmam Musa Kazım’ın, imametine gizli olarak başlaması
İmam Ca’fer, Halife Mansur tarafından şehit edilene kadar gizli olarak, sadece yakın ashabına, İmam Kâzım’ı işaret etmiştir
23.12.2023 16:46:00
Hasan Parlak
Hasan Parlak





İmam Ca'fer, Halife Mansur tarafından şehit edilene kadar gizli olarak, sadece yakın ashabına, İmam Kâzım'ı işaret etmiştir.
Vefatına yakın bir zamanda yârenlerinden Yezid b. Esbat'a şöyle vasiyet eder:
"Ey Yezid! Şu çocuğu görüyor musun? -Oğlu Mûsâ'yı işaret ederek- İnsanların onun imamlığı konusunda ihtilaf ettiklerini gördüğün zaman benim, sana onu haber verdiğime şahitlikte bulun.
Yûsuf'un, kardeşleri tarafından kuyuya atılmasını gerektiren tek suçu, kardeşlerinin onu kıskanmasıydı. Çünkü rüyasında on bir yıldız, güneş ve ayın kendisine secde ettiğini gördüğünü onlara da haber vermişti.
Aynı şekilde bu çocuğu kıskanmaları da kaçınılmazdır."
Sonra Mûsâ'yı, Abdullah'ı, İshak'ı, Muhammed'i ve Abbâs'ı çağırdı ve onlara dedi ki:
"Bu vasîlerin vasîsi, âlimlerin âlimi, ölülerin ve dirilerin şahididir."
Ardından şöyle dedi: "Ey Yezid! 'Onların şahitlikleri yazılacak ve onlar sorguya çekileceklerdir.'
Halife Mansur dönemine rastlayan imamet başlangıcında aynı gizliliğe, İmam Kâzım (a.s.) tarafından da dikkat edilmiştir.
Zira o dönemle ilgili rivâyetlerde, İmam Kâzım'ın imametinin açıklanması hâlinde öldürüleceğini beyan eden hadisleri vardır.
Muhammed b. Kavleviye (kendi senediyle) Hüşam b. Sâlim'den şöyle rivâyet etmektedir:
"Ben Hüşam bin Sâlim ve Muhammed b. Numan Ehvel (Mü'minu't-Tak diye bilinir) İmam Sâdık (a.s.) vefat ettikten sonra Medine'de idik. Halk, Abdullah b. Ca'fer'in etrafında toplanmış ve yeni İmam olarak birtakım sorular soruyorlardı.
Biz de kendisine yaklaştık. Ben Abdullah'a, ne kadar zekât vermemiz gerektiğini sordum. 'İki yüz dirhemden beş dirhemini zekât olarak verin' dedi.
'Yüz dirhemin zekâtı ne kadardır?' diye sordum. 'Yüz dirhemde iki buçuk dirhemdi' dedi.
Ben, 'Böyle olamaz. Murcieler bile böyle söylemez' diye itiraz edince, Abdullah, 'Ben Murcielerin ne söylediğini bilemem' dedi.
Biz oradan ayrıldık, ne yapacağımızı, nereye katılıp, hangi gruba gireceğimizi bilemiyorduk. Epeyce dolaştıktan sonra bir sokağın köşesinde oturup kendi hâlimize ağlıyorduk.
Kime katılalım? Murcie'ye mi, Kaderiye'ye mi, Mutezile'ye mi, Zeydiye'ye mi? diye söyleniyorduk.
Bu sırada bir adamın eliyle bana işaret ederek yanına çağırdığını gördüm.
O günlerde Halife Mensur Devânikî'nin etrafta casuslar görevlendirip, İmam Sâdık'tan (a.s.) sonra halkın İmam olarak kimi kabul edeceğini öğrenip, onu öldürteceğini öğrenmiştik.
Ben arkadaşıma, 'bu adam da casus olabilir' diyerek benden uzaklaşmasını istedim. 'Yakalayacaklarsa sadece beni yakalasınlar' dedim.
Arkadaşım uzaklaşınca ben adamın yanına gittim. Yaşlı adam kendisini takip etmemi istedi. Beni götürüp İmam Mûsâ'nın kapısının önünde bıraktı.
Kapıdaki hizmetliler beni içeri aldılar. İmam Mûsâ Kâzım'ın (a.s.) yanına girdiğimde daha ben konuşmadan İmam, bana 'Ne Murcie, ne Kaderiye, ne Mutezile, ne Zeydiye, bana gel bana!' buyurdu.
'Sana fedâ olayım' dedim. 'Babanız vefat etti.'
'Evet' buyurdular. 'Ondan sonra İmam'ınız kimdir?' diye sordum.
İmam (a.s.), 'Allah isterse sana yol gösterir' buyurdu.
'Sana kurban olayım' dedim. 'Kardeşiniz Abdullah, kendisinin İmam olduğunu sanıyor'
'Abdullah, Allah'a tapmak istemiyor' buyurdu.
Ben tekrar, 'Peki bizim İmam'ımız kimdir' diye sordum.
İmam (a.s.) yine, 'Allah isterse sana yol gösterir' buyurdu.
Ben, 'İmam, siz misiniz?' diye sordum. İmam cevap vermeyince ben, herhâlde yanlış sordum diye düşünerek, değişik bir soru yönelttim.
'Sana kurban olayım, senin izlemen gereken bir İmam'ın var mı?'
İmam (a.s.), 'Hayır' buyurdu. Bu cevabı alınca İmam'ın heybet ve azameti yüreğimi kapladı.
İmam Kâzım'dan (a.s.), 'Babanıza sorduğum bazı soruları size de sorabilir miyim?' diye izin istedim.
'Sor, cevap vereyim ama ifşâ etme, çünkü sonucu ölüm olur' buyurdu.
Ben İmam'dan bazı sorularıma cevaplar alınca bir ilim denizi olduğunu gördüm. 'Sana fedâ olayım' dedim. 'Sevenleriniz başıboş. Siz de sizin İmam olduğunuzu gizli tutmamı istediniz. Buna göre ben sizin İmam olduğunuzu sevenlerinize duyurmayayım mı?'
İmam (a.s.), 'Rüşdünü tamamlamış, aklı başında ve sır tutabilenlere söyleyebilirsin, açıkça ilan etmesinler ki, -eliyle boğazını işaret ederek- sonu ölümdür' buyurdu.
Ben İmam'ın yanından ayrılıp, arkadaşım Muhammed b. Numan Ehvel'i buldum. Duyduklarımı ona da anlattıktan sonra Zürâre ve Ebû Bâsir'i görüp onlara da bildirdik. Onlar da birilerine dediler. İnsanlar gruplar hâlinde İmam'ın huzuruna varıp, buyruklarını dinlediler. Sorular sorup, İmam olduğuna kesin olarak inandılar."
Bu rivâyetten, Mansur döneminde Ehl-i Beyt sevenlerine ve nasb edilen İmam'a karşı ne kadar ağır eziyetlerin yapıldığı anlaşılabilir.
Can korkusu taşıyan İmam ve ona tâbi olduklarında aynı tehlikeyi yaşayacaktı sevenleri...
Ama bu rivâyet, Ehl-i Beyt sevenlerinin yeni İmam'ı, imamet iddia eden şahsın ilmî yönünü değerlendirerek bulduklarını da göstermekte. Namazla, zekâtla, helâl ve haram konuları ile ilgili sorular sordukları ve yeterli cevap alamadıkları Abdullah b. Ca'fer yani Abdullah'a tâbi olmamaları da bunun delilidir.
İmam Mûsâ b. Ca'fer'in imametine, Hişam b. Sâlim, Ömer b. Yezid Beyya es-Sabirî, Muhammed b. Numan, Mü'min-i Tak, Übeyd b. Zürâre, Cemil b. Dürrac, Eban b. Tağlib, Hişam b. Hakem gibi fakihler ve ilim erbabı şahsiyetler inanmışlardır.
Rivâyette, İmam Kâzım'ın imametinin ilk ânından itibaren, sapık akımlara karşı ümmeti ikaz etmeye başladığı, "Ne Murcie, ne Kaderiye, ne Mutezile, ne Zeydiye, bana gel bana" buyurması ile bellidir." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Musa Kazım eserinden)
Vefatına yakın bir zamanda yârenlerinden Yezid b. Esbat'a şöyle vasiyet eder:
"Ey Yezid! Şu çocuğu görüyor musun? -Oğlu Mûsâ'yı işaret ederek- İnsanların onun imamlığı konusunda ihtilaf ettiklerini gördüğün zaman benim, sana onu haber verdiğime şahitlikte bulun.
Yûsuf'un, kardeşleri tarafından kuyuya atılmasını gerektiren tek suçu, kardeşlerinin onu kıskanmasıydı. Çünkü rüyasında on bir yıldız, güneş ve ayın kendisine secde ettiğini gördüğünü onlara da haber vermişti.
Aynı şekilde bu çocuğu kıskanmaları da kaçınılmazdır."
Sonra Mûsâ'yı, Abdullah'ı, İshak'ı, Muhammed'i ve Abbâs'ı çağırdı ve onlara dedi ki:
"Bu vasîlerin vasîsi, âlimlerin âlimi, ölülerin ve dirilerin şahididir."
Ardından şöyle dedi: "Ey Yezid! 'Onların şahitlikleri yazılacak ve onlar sorguya çekileceklerdir.'
Halife Mansur dönemine rastlayan imamet başlangıcında aynı gizliliğe, İmam Kâzım (a.s.) tarafından da dikkat edilmiştir.
Zira o dönemle ilgili rivâyetlerde, İmam Kâzım'ın imametinin açıklanması hâlinde öldürüleceğini beyan eden hadisleri vardır.
Muhammed b. Kavleviye (kendi senediyle) Hüşam b. Sâlim'den şöyle rivâyet etmektedir:
"Ben Hüşam bin Sâlim ve Muhammed b. Numan Ehvel (Mü'minu't-Tak diye bilinir) İmam Sâdık (a.s.) vefat ettikten sonra Medine'de idik. Halk, Abdullah b. Ca'fer'in etrafında toplanmış ve yeni İmam olarak birtakım sorular soruyorlardı.
Biz de kendisine yaklaştık. Ben Abdullah'a, ne kadar zekât vermemiz gerektiğini sordum. 'İki yüz dirhemden beş dirhemini zekât olarak verin' dedi.
'Yüz dirhemin zekâtı ne kadardır?' diye sordum. 'Yüz dirhemde iki buçuk dirhemdi' dedi.
Ben, 'Böyle olamaz. Murcieler bile böyle söylemez' diye itiraz edince, Abdullah, 'Ben Murcielerin ne söylediğini bilemem' dedi.
Biz oradan ayrıldık, ne yapacağımızı, nereye katılıp, hangi gruba gireceğimizi bilemiyorduk. Epeyce dolaştıktan sonra bir sokağın köşesinde oturup kendi hâlimize ağlıyorduk.
Kime katılalım? Murcie'ye mi, Kaderiye'ye mi, Mutezile'ye mi, Zeydiye'ye mi? diye söyleniyorduk.
Bu sırada bir adamın eliyle bana işaret ederek yanına çağırdığını gördüm.
O günlerde Halife Mensur Devânikî'nin etrafta casuslar görevlendirip, İmam Sâdık'tan (a.s.) sonra halkın İmam olarak kimi kabul edeceğini öğrenip, onu öldürteceğini öğrenmiştik.
Ben arkadaşıma, 'bu adam da casus olabilir' diyerek benden uzaklaşmasını istedim. 'Yakalayacaklarsa sadece beni yakalasınlar' dedim.
Arkadaşım uzaklaşınca ben adamın yanına gittim. Yaşlı adam kendisini takip etmemi istedi. Beni götürüp İmam Mûsâ'nın kapısının önünde bıraktı.
Kapıdaki hizmetliler beni içeri aldılar. İmam Mûsâ Kâzım'ın (a.s.) yanına girdiğimde daha ben konuşmadan İmam, bana 'Ne Murcie, ne Kaderiye, ne Mutezile, ne Zeydiye, bana gel bana!' buyurdu.
'Sana fedâ olayım' dedim. 'Babanız vefat etti.'
'Evet' buyurdular. 'Ondan sonra İmam'ınız kimdir?' diye sordum.
İmam (a.s.), 'Allah isterse sana yol gösterir' buyurdu.
'Sana kurban olayım' dedim. 'Kardeşiniz Abdullah, kendisinin İmam olduğunu sanıyor'
'Abdullah, Allah'a tapmak istemiyor' buyurdu.
Ben tekrar, 'Peki bizim İmam'ımız kimdir' diye sordum.
İmam (a.s.) yine, 'Allah isterse sana yol gösterir' buyurdu.
Ben, 'İmam, siz misiniz?' diye sordum. İmam cevap vermeyince ben, herhâlde yanlış sordum diye düşünerek, değişik bir soru yönelttim.
'Sana kurban olayım, senin izlemen gereken bir İmam'ın var mı?'
İmam (a.s.), 'Hayır' buyurdu. Bu cevabı alınca İmam'ın heybet ve azameti yüreğimi kapladı.
İmam Kâzım'dan (a.s.), 'Babanıza sorduğum bazı soruları size de sorabilir miyim?' diye izin istedim.
'Sor, cevap vereyim ama ifşâ etme, çünkü sonucu ölüm olur' buyurdu.
Ben İmam'dan bazı sorularıma cevaplar alınca bir ilim denizi olduğunu gördüm. 'Sana fedâ olayım' dedim. 'Sevenleriniz başıboş. Siz de sizin İmam olduğunuzu gizli tutmamı istediniz. Buna göre ben sizin İmam olduğunuzu sevenlerinize duyurmayayım mı?'
İmam (a.s.), 'Rüşdünü tamamlamış, aklı başında ve sır tutabilenlere söyleyebilirsin, açıkça ilan etmesinler ki, -eliyle boğazını işaret ederek- sonu ölümdür' buyurdu.
Ben İmam'ın yanından ayrılıp, arkadaşım Muhammed b. Numan Ehvel'i buldum. Duyduklarımı ona da anlattıktan sonra Zürâre ve Ebû Bâsir'i görüp onlara da bildirdik. Onlar da birilerine dediler. İnsanlar gruplar hâlinde İmam'ın huzuruna varıp, buyruklarını dinlediler. Sorular sorup, İmam olduğuna kesin olarak inandılar."
Bu rivâyetten, Mansur döneminde Ehl-i Beyt sevenlerine ve nasb edilen İmam'a karşı ne kadar ağır eziyetlerin yapıldığı anlaşılabilir.
Can korkusu taşıyan İmam ve ona tâbi olduklarında aynı tehlikeyi yaşayacaktı sevenleri...
Ama bu rivâyet, Ehl-i Beyt sevenlerinin yeni İmam'ı, imamet iddia eden şahsın ilmî yönünü değerlendirerek bulduklarını da göstermekte. Namazla, zekâtla, helâl ve haram konuları ile ilgili sorular sordukları ve yeterli cevap alamadıkları Abdullah b. Ca'fer yani Abdullah'a tâbi olmamaları da bunun delilidir.
İmam Mûsâ b. Ca'fer'in imametine, Hişam b. Sâlim, Ömer b. Yezid Beyya es-Sabirî, Muhammed b. Numan, Mü'min-i Tak, Übeyd b. Zürâre, Cemil b. Dürrac, Eban b. Tağlib, Hişam b. Hakem gibi fakihler ve ilim erbabı şahsiyetler inanmışlardır.
Rivâyette, İmam Kâzım'ın imametinin ilk ânından itibaren, sapık akımlara karşı ümmeti ikaz etmeye başladığı, "Ne Murcie, ne Kaderiye, ne Mutezile, ne Zeydiye, bana gel bana" buyurması ile bellidir." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Musa Kazım eserinden)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.