Hükümet, KKTC lideri Denktaş'ı TBMM'de neden konuşturmadı?
Ömrünü Kıbrıs Türkü'nün varolma davasına adamış bir devlet adamının son Annan Planı ile ilgili yorumları neden dinlenmedi?
Denktaş'ın ne söylediğini bilen ve medya kanalıyla takip eden siyasilerimiz açıklamalardan ne derece tatmin oldular ve Denktaş'ın bu tutumunun neresinde ne tavır sergilediler? Denktaş'ı canlı canlı dinlemek varken, neden yaptığı basın toplantıları sonrasında yoğun eleştiri bombardımanına tutuldu Denktaş? Denktaş'ın Bursa'da baro üyelerini karşısına alarak yaptığı Annan Planı değerlendirmesi sırasında akıttığı gözyaşlarına dahi tahammülü olmayanlar haksız bir yüklenişe geçerek neyi amaçladılar?
"Torunlarına Türk askerinin adadan gidecek olmasını hangi mantıkla izah edeceğini'' boğazı düğümlenerek anlatan Denktaş'a bu kadar yüklenmenin mantığı var mı? Kıbrıs'ta Türk deregasyonlarının önemine dikkat çeken kesimlere yüklenerek onları statükocu diye yaftalayan sözde aydınların hangi açılımları Türkler'i tatmin edecek?
Türk askerinin adada kalmasından büyük rahatsızlık duyan Rumlar'ın tereddütleri ile adada Türk askerinin daha az bulundurulması gerektiğini savunan bizim aydınların(!) buluştuğu ortak nokta; Avrupa Birliği önceliği mi yoksa KKTC'nin uluslararası arenada tanınacak olması mı? Güney Kıbrıs Rum Yönetimi Lideri Tasos Papadopulos da Annan Planı'nın beşinci revizyonuna hayır diyor; ama Rumlar Papadopulos'a Denktaş kadar yüklenmiyor.
MGK'nın Kıbrıs gibi asli bir davada topu hükümete atarak sorumluluğa teğet geçmesi ne derece anlamlı ise, Denktaş'ın KKTC'de başlattığı Hayır seferberliği de o derece mantıklı. Rum kesiminde muhalif AKEL ile Türk tarafında komünizm tandanslı Talat liderliğindeki CTP'nin buluştuğu ortak noktalardan biri de Bu son Annan Planı. Kıbrıs'ta öncelikler mi değişiyor yaksa ideolojik fikirler mi flört ediyor? Rum tarafında ENOSIS planları ve Helenizm rüzgarı estirilirken Türk tarafında AB adına bazı değerlerin yozlaştırılması tarihi sorumluluğu da aynı anda yıpratıyor.
"KKTC'nin kurtuluşunu Rumlar'a monte edilerek Avrupa Birliği'nde olduğunu'' savunanların Avrupa Birliği ile ne derece alakadar oldukları sorusunu da beraberinde getiriyor. Avrupa Adalet Divanı kararlarınının hangi ülkelere ve ne derece sübjektif süreçten geçtiğini idrak edemeyenler, Türk deregasyonları konusunda nasıl tatmin olabilirler. Denktaş'ın tarihi söylevine kulak tıkayanların Werheugen'e kulaklarını dört açması bu gerçekleri değiştirebilecek mi?
Türk göçmenlerin durumu, Türk köylerinin yakın zamanda Rumlar'a verilecek olması ve tazminat davalarının ileriye dönük problemleri bugünden net olarak görülebir mi? Kıbrıs'ta basiret sahibi olmak da bi dereceye kadar önem arzetmkte. Liderlerin asıl vasfı da bu değil mi?
Türk askerine tahammül edemeyenler yakın planda BM askerlerini karşılamaya gidecekler. BM askerlerinin ABD güdümünde nerelere kadar gittiğini hatırlayacak olursanız onların gittikleri bölgelerde bölge insanına nasıl davrandıklarını göreceksiniz. Somali'den Kosova'ya uzanan coğrafyada yaşananlar belleklerimizde tazeliğini koruyor. Kıbrıs adasında iki devlet olduğu tezine karşı çıkan Rumlar'ın Papadopulos'a yaptıkları ile Denktaş'a Mr. No diyerek EVET'çi kesilenlerin tutumları nasıl da uyuşuyor.
Kıbrıs'ta hamaset yapılıyor diyenlerin hamasete düştüklerini hep birlikte görüyoruz.
Ömrünü Kıbrıs Türkü'nün varolma davasına adamış bir devlet adamının son Annan Planı ile ilgili yorumları neden dinlenmedi?
Denktaş'ın ne söylediğini bilen ve medya kanalıyla takip eden siyasilerimiz açıklamalardan ne derece tatmin oldular ve Denktaş'ın bu tutumunun neresinde ne tavır sergilediler? Denktaş'ı canlı canlı dinlemek varken, neden yaptığı basın toplantıları sonrasında yoğun eleştiri bombardımanına tutuldu Denktaş? Denktaş'ın Bursa'da baro üyelerini karşısına alarak yaptığı Annan Planı değerlendirmesi sırasında akıttığı gözyaşlarına dahi tahammülü olmayanlar haksız bir yüklenişe geçerek neyi amaçladılar?
"Torunlarına Türk askerinin adadan gidecek olmasını hangi mantıkla izah edeceğini'' boğazı düğümlenerek anlatan Denktaş'a bu kadar yüklenmenin mantığı var mı? Kıbrıs'ta Türk deregasyonlarının önemine dikkat çeken kesimlere yüklenerek onları statükocu diye yaftalayan sözde aydınların hangi açılımları Türkler'i tatmin edecek?
Türk askerinin adada kalmasından büyük rahatsızlık duyan Rumlar'ın tereddütleri ile adada Türk askerinin daha az bulundurulması gerektiğini savunan bizim aydınların(!) buluştuğu ortak nokta; Avrupa Birliği önceliği mi yoksa KKTC'nin uluslararası arenada tanınacak olması mı? Güney Kıbrıs Rum Yönetimi Lideri Tasos Papadopulos da Annan Planı'nın beşinci revizyonuna hayır diyor; ama Rumlar Papadopulos'a Denktaş kadar yüklenmiyor.
MGK'nın Kıbrıs gibi asli bir davada topu hükümete atarak sorumluluğa teğet geçmesi ne derece anlamlı ise, Denktaş'ın KKTC'de başlattığı Hayır seferberliği de o derece mantıklı. Rum kesiminde muhalif AKEL ile Türk tarafında komünizm tandanslı Talat liderliğindeki CTP'nin buluştuğu ortak noktalardan biri de Bu son Annan Planı. Kıbrıs'ta öncelikler mi değişiyor yaksa ideolojik fikirler mi flört ediyor? Rum tarafında ENOSIS planları ve Helenizm rüzgarı estirilirken Türk tarafında AB adına bazı değerlerin yozlaştırılması tarihi sorumluluğu da aynı anda yıpratıyor.
"KKTC'nin kurtuluşunu Rumlar'a monte edilerek Avrupa Birliği'nde olduğunu'' savunanların Avrupa Birliği ile ne derece alakadar oldukları sorusunu da beraberinde getiriyor. Avrupa Adalet Divanı kararlarınının hangi ülkelere ve ne derece sübjektif süreçten geçtiğini idrak edemeyenler, Türk deregasyonları konusunda nasıl tatmin olabilirler. Denktaş'ın tarihi söylevine kulak tıkayanların Werheugen'e kulaklarını dört açması bu gerçekleri değiştirebilecek mi?
Türk göçmenlerin durumu, Türk köylerinin yakın zamanda Rumlar'a verilecek olması ve tazminat davalarının ileriye dönük problemleri bugünden net olarak görülebir mi? Kıbrıs'ta basiret sahibi olmak da bi dereceye kadar önem arzetmkte. Liderlerin asıl vasfı da bu değil mi?
Türk askerine tahammül edemeyenler yakın planda BM askerlerini karşılamaya gidecekler. BM askerlerinin ABD güdümünde nerelere kadar gittiğini hatırlayacak olursanız onların gittikleri bölgelerde bölge insanına nasıl davrandıklarını göreceksiniz. Somali'den Kosova'ya uzanan coğrafyada yaşananlar belleklerimizde tazeliğini koruyor. Kıbrıs adasında iki devlet olduğu tezine karşı çıkan Rumlar'ın Papadopulos'a yaptıkları ile Denktaş'a Mr. No diyerek EVET'çi kesilenlerin tutumları nasıl da uyuşuyor.
Kıbrıs'ta hamaset yapılıyor diyenlerin hamasete düştüklerini hep birlikte görüyoruz.
Cevat Kışlalı / diğer yazıları
- Suikastın geri planı / 09.05.2006
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005