Türkiye bugün tarihinin en ağır ekonomik buhranlarından birini yaşıyor. "Enflasyonu düşürme" bahanesiyle uygulanan politikalar, aslında vatandaşın sırtına yeni yükler bindirmekten başka bir işe yaramıyor. Alım gücü dibe vurmuş, üretici üretmekten, tüketici tüketmekten vazgeçmiş durumda. Tüketimi kısmaya dayalı bu anlayış, ekonominin kalbini durdurmuştur. Piyasada nefes kalmadı, sanayicinin, tüccarın, esnafın feryadı artık duvarlara çarpıp yankılanıyor. İş dünyasının ağır toplarından Adnan Polat "Sanayici ayakta kalamazsa enflasyon düşse ne olur?" derken, Abdullah Kiğılı "Altı ay sonra üretim duracak" uyarısında bulundu. Bu sözler, yalnız vatandaşın değil, üreticinin de nefessiz kaldığını açıkça ortaya koyuyor.
Bugün yaşadığımız tablo sadece para politikalarının sonucu değil; bağımsız üretim modelinden uzaklaşmanın doğal neticesidir. Üretimin temeli maden, enerji ve topraktır. Bunları yabancı şirketlerin, kartellerin ve fonların eline bırakan bir ülke, istediği kadar faizle oynasın; bağımsız ekonomiye kavuşamaz.
Prof. Dr. Haydar Baş, bundan yıllar önce bu gerçeği görmüş sadece Gümüşhane'deki altın madenleri ile Türkiye'yi 100 yıl bakarım demişti. O sözleri söylediğinde, siyasiler "Türkiye'de maden yok, rezervler yetersiz" diyordu. Bu, Türkiye'nin yeraltı zenginliklerinin gerçek gücünü gösteren tarihî bir uyarıydı. Oysa bugün, yalnız nadir element rezervlerimiz bile Türkiye'yi dünyanın en güçlü ekonomileri arasına taşıyacak potansiyele sahiptir.
İstanbul Teknik Üniversitesi Maden Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mustafa Kumral, geçtiğimiz aylarda yaptığı açıklamada, Türkiye'nin sahip olduğu nadir toprak elementleri için "Bu rezervin para karşılığı sonsuz denebilir" dedi. Bilimsel olarak bu, bir dönüm noktasıdır.
Çünkü artık mesele "madenimiz var mı" değil, "bu madenleri kimin için işleteceğiz" sorusuna dönüşmüştür. İşte BTP'nin yıllardır söylediği gerçek budur:
Madenler bu milletindir. Bu hem tarihî bir gerçek hem de geleceğimizin teminatıdır.
Bugün yürürlükteki maden politikaları, Atatürk'ün kurduğu milli devletçilik modelinden tamamen kopmuştur. AKP iktidarı, "enerji yatırımı" adı altında yabancı konsorsiyumlara ardı ardına imtiyazlar tanımıştır. Altın, bor, kömür, mermer, nadir element… ne varsa küresel tekellerin eli değmiştir. CHP ve diğer muhalefet partileri ise meseleyi sadece çevre veya bürokratik boyutuyla ele alarak egemenlik yönünü tamamen göz ardı etmişlerdir.
Oysa Atatürk'ün dönemi ile Haydar Baş'ın vizyonu arasındaki köprü nettir: O gün devletçilik vardı; bugün BTP'nin tanımladığı biçimiyle devlet–millet ortaklığı vardır. O gün hedef ekonomik istiklaldi; bugün hedef millî egemenliktir. BTP'nin Millî Ekonomi Modeli, madenlerin devlet güvencesi altında ama milletin refahı için işletilmesini öngörür.
Yani devlet denetleyici, planlayıcı ve paydaş; millet üretici, katılımcı ve kazanç ortağıdır.
Bu model hem kaynak israfını önler hem geliri adaletle dağıtır. Ne yabancıya bağımlı bir liberalizm ne de hantal bir devletçilik… Bu, bağımsız üretim ekonomisinin çağdaş şeklidir.
Bu anlayışta maden, sadece yeraltı kaynağı değil; vatandaşın hakkı, emeğin karşılığı, milletin ortak mirasıdır. Millet, kendi madenine sahip çıktığı gün ne enflasyon canavarı kalır ne dış borç zinciri ne de yoksulluk hikâyesi.
Bugün görev bellidir: Madenlerimizi, vatan toprağı gibi koruyacak, devletle milletin el ele vereceği yeni bir kalkınma dönemini başlatmak. Çünkü bu ülkenin gerçek serveti yerin altındadır; ama asıl zenginliği o serveti sahiplenen millet iradesidir.
- Bağımsızlığın madenle başlayan hikâyesi / 19.10.2025
- Gazze’de barış mı, yeni harita mı? / 18.10.2025
- Geçiş Süreci Kanunu: Tıkanan sürecin yeni maskesi / 17.10.2025
- Gazze’de barış değil, sessiz teslimiyet / 12.10.2025
- İstanbul’un kurtuluş diyalektiği / 09.10.2025
- Erdoğan–Trump görüşmesi: The Apprentice diplomasisi sahada / 06.10.2025
- Arzu Mev’ûd’un gölgesinde: İsrail’in kuruluşu ve işgalin sürekliliği / 05.10.2025
- Bahçeli’nin TRÇ çıkışı: Strateji mi, PR hamlesi mi? / 22.09.2025
- Bir iman formülünün siyasete alet edilmesi / 21.09.2025