Milli Eğitim Bakanlığı sözde Ermeni soykırımı iddialarına ilişkin yürütülen lobi çalışmalarına karşı öğrencileri bilinçlendirmek maksadıyla dersler düzenleme kararı aldı.
Yunan-Pontus ve Süryaniler ile ilgili meselelerin de dahil edildiği projede, Lise 1-2-3. sınıf öğrencilerinin bilgilendirilmesi amaçlanıyor.
Kanaatimizce, seneler evvel başlaması gereken böyle bir "bilinçlendirme programının" geç de olsa hayata geçirilmesi çok yararlı olmuştur.
Bugün tüm dünya ülkeleri üstü kapalı da olsa, Türklerin Ermenilere soykırım yaptıklarını kabul etmektedir. Ayrıca, Karadeniz'de bir Pontus soykırımı meselesi gündem edilmeye çalışılmaktadır.
Özellikle AB'ye üyelik sürecinde sık sık önümüze getirilen, bağımsızlığımızın nişanesi Lozan'daki azınlık kavramının değiştirilmesi talebi de bu iddiaların hukukî zemine oturtulması gayretidir.
Lozan'da Müslim-Gayr-i Müslim şeklinde belirlenen "azınlık" tanımı; AB sürecinde Türkiye'nin önüne "etnik ayrımcılık" olarak konulmakta ve kabulü şart koşulmaktadır.
Yine bu bağlamda ulusal programda taahhüt edilen ve AB uyum yasaları arasında yer alarak kanunlaşan ana dilde yayın konusu ve ana dilin öğretilmesi hakları ile yabancı cemaat vakıflarının mülk ve toprak edinebilmesi meseleleri de Batı'nın Türkiye üzerindeki aynı hesaplarına hizmet etmektedir.
Üyesi olmaya uğraştığımız AB de, Türkiye'ye bu sözde iddiaları kabulü istikametinde bilinçli bir politika izlemektedir.
18 Nisan 1987'de ilk Ermeni soykırımı kararını alan Avrupa Parlamentosu, 15 Kasım 2000 ve 28 Şubat 2002 tarihlerinde benzer içerikli kararlar aldı.
Avrupa Parlamentosu 1987'de, "Avrupa Parlamentosu, 1915-1917 yıllarındaki Ermeni olaylarını, BM'nin 9 Aralık 1948 tarihli kararındaki 'soykırım' tanımına uygun bulur ve ilan eder; Türk hükümetinin de bunu kabul etmesini ister. Türkiye'nin bu olguyu reddetmesinin üyeliğinin kesin engeli olduğunu açıklar" derken; 2000'de, "Avrupa Parlamentosu, Türk hükümetine ve TBMM'ye, özellikle modern Türkiye Devleti'nin kurulması öncesinde Ermeni azınlığın maruz kaldığı soykırımı kamuoyu önünde kabul etmesi çağrısında bulunur" kararıyla bu sözde soykırımın kabulünü devletimizin AB üyeliğinde bir tehdit unsuru olarak kullanmaktadır.
Pek çok Avrupa ülkesi de parlamentolarında aldıkları kararlarla bu iddialara sahip çıkmaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne yapılan baskılar neticesinde kabul ettirilecek bu kararların sonucu: Toprak talebi, tazminat ve yitirilmiş hakların iadesidir.
Türkiye'yi parçalama projesinin bir bölümü olan soykırım iddiaları ve etnik azınlıklara haklar meselesi, bu sebeple ders olarak okutulacak kadar hayatî bir meseledir.
Topyekûn Batı'nın desteklediği bu yalan ve uydurma iddialara karşı doğru tezler üretebilmek için disiplinli bir araştırma ve eğitim şarttır.
Siyasi irademizin bu noktada yeterli tepkiyi gösterdiği söylenemez.
Ermeni, Pontus ve diğer etnik gruplarla ilgili kürsüler açılmalı ve gerekli araştırmalar tamamlanmalı idi.
Akademik kariyeri olan pek çok ilim adamımız, dünyanın dört bir yanında bu haklı davamızı delilleriyle ispat etmeli idi.
Mesnetsiz iddialarla hareket eden bu çevrelerin ve onlara destek olanların önü çoktan kapanmalı idi.
Gelinen noktada geç de kalınmış olsa da böyle bir kararın alınması yerindedir.
Bilinçli bir gençliğin yetiştirilmesi; bilinçli ve ülke menfaatleri istikametinde kararlar alacak gelecek siyasi iradelerin temeli olacaktır.
Bu tür eğitim faaliyetlerinin yurt çapında tüm vatandaşlarımıza yayılmasını ve herkesin ecdadımızı ve ülkemizi savunacak bilgilere sahip olmasını temin edecek uygulamaların hayata geçirilmesini diliyoruz.
Milli Eğitim Bakanlığı'mıza yurt çapında geliştirileceğini ümit ettiğimiz bu programda başarılar diliyoruz.
Yunan-Pontus ve Süryaniler ile ilgili meselelerin de dahil edildiği projede, Lise 1-2-3. sınıf öğrencilerinin bilgilendirilmesi amaçlanıyor.
Kanaatimizce, seneler evvel başlaması gereken böyle bir "bilinçlendirme programının" geç de olsa hayata geçirilmesi çok yararlı olmuştur.
Bugün tüm dünya ülkeleri üstü kapalı da olsa, Türklerin Ermenilere soykırım yaptıklarını kabul etmektedir. Ayrıca, Karadeniz'de bir Pontus soykırımı meselesi gündem edilmeye çalışılmaktadır.
Özellikle AB'ye üyelik sürecinde sık sık önümüze getirilen, bağımsızlığımızın nişanesi Lozan'daki azınlık kavramının değiştirilmesi talebi de bu iddiaların hukukî zemine oturtulması gayretidir.
Lozan'da Müslim-Gayr-i Müslim şeklinde belirlenen "azınlık" tanımı; AB sürecinde Türkiye'nin önüne "etnik ayrımcılık" olarak konulmakta ve kabulü şart koşulmaktadır.
Yine bu bağlamda ulusal programda taahhüt edilen ve AB uyum yasaları arasında yer alarak kanunlaşan ana dilde yayın konusu ve ana dilin öğretilmesi hakları ile yabancı cemaat vakıflarının mülk ve toprak edinebilmesi meseleleri de Batı'nın Türkiye üzerindeki aynı hesaplarına hizmet etmektedir.
Üyesi olmaya uğraştığımız AB de, Türkiye'ye bu sözde iddiaları kabulü istikametinde bilinçli bir politika izlemektedir.
18 Nisan 1987'de ilk Ermeni soykırımı kararını alan Avrupa Parlamentosu, 15 Kasım 2000 ve 28 Şubat 2002 tarihlerinde benzer içerikli kararlar aldı.
Avrupa Parlamentosu 1987'de, "Avrupa Parlamentosu, 1915-1917 yıllarındaki Ermeni olaylarını, BM'nin 9 Aralık 1948 tarihli kararındaki 'soykırım' tanımına uygun bulur ve ilan eder; Türk hükümetinin de bunu kabul etmesini ister. Türkiye'nin bu olguyu reddetmesinin üyeliğinin kesin engeli olduğunu açıklar" derken; 2000'de, "Avrupa Parlamentosu, Türk hükümetine ve TBMM'ye, özellikle modern Türkiye Devleti'nin kurulması öncesinde Ermeni azınlığın maruz kaldığı soykırımı kamuoyu önünde kabul etmesi çağrısında bulunur" kararıyla bu sözde soykırımın kabulünü devletimizin AB üyeliğinde bir tehdit unsuru olarak kullanmaktadır.
Pek çok Avrupa ülkesi de parlamentolarında aldıkları kararlarla bu iddialara sahip çıkmaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne yapılan baskılar neticesinde kabul ettirilecek bu kararların sonucu: Toprak talebi, tazminat ve yitirilmiş hakların iadesidir.
Türkiye'yi parçalama projesinin bir bölümü olan soykırım iddiaları ve etnik azınlıklara haklar meselesi, bu sebeple ders olarak okutulacak kadar hayatî bir meseledir.
Topyekûn Batı'nın desteklediği bu yalan ve uydurma iddialara karşı doğru tezler üretebilmek için disiplinli bir araştırma ve eğitim şarttır.
Siyasi irademizin bu noktada yeterli tepkiyi gösterdiği söylenemez.
Ermeni, Pontus ve diğer etnik gruplarla ilgili kürsüler açılmalı ve gerekli araştırmalar tamamlanmalı idi.
Akademik kariyeri olan pek çok ilim adamımız, dünyanın dört bir yanında bu haklı davamızı delilleriyle ispat etmeli idi.
Mesnetsiz iddialarla hareket eden bu çevrelerin ve onlara destek olanların önü çoktan kapanmalı idi.
Gelinen noktada geç de kalınmış olsa da böyle bir kararın alınması yerindedir.
Bilinçli bir gençliğin yetiştirilmesi; bilinçli ve ülke menfaatleri istikametinde kararlar alacak gelecek siyasi iradelerin temeli olacaktır.
Bu tür eğitim faaliyetlerinin yurt çapında tüm vatandaşlarımıza yayılmasını ve herkesin ecdadımızı ve ülkemizi savunacak bilgilere sahip olmasını temin edecek uygulamaların hayata geçirilmesini diliyoruz.
Milli Eğitim Bakanlığı'mıza yurt çapında geliştirileceğini ümit ettiğimiz bu programda başarılar diliyoruz.
Abdulkadir Baş / diğer yazıları
- Gerçekleri görebilmek / 05.11.2002
- Ezilen halklar Türk'ün adaletini bekliyor / 03.11.2002
- Türkiye'nin gerçek dostu var mı? / 02.11.2002
- AB, Türkiye'nin kurtuluşu değil, sonudur / 01.11.2002
- Çeçen eyleminin ardından / 31.10.2002
- Milli kaynakları hayata geçirecek irade, milletin iradesidir / 29.10.2002
- Türk'e Türk'te başka dost yoktur / 28.10.2002
- Basının esas görevi / 27.10.2002
- İnsan hakları meselesi / 26.10.2002
- Milletçe aradığımızı bulduk / 24.10.2002
- Ezilen halklar Türk'ün adaletini bekliyor / 03.11.2002
- Türkiye'nin gerçek dostu var mı? / 02.11.2002
- AB, Türkiye'nin kurtuluşu değil, sonudur / 01.11.2002
- Çeçen eyleminin ardından / 31.10.2002
- Milli kaynakları hayata geçirecek irade, milletin iradesidir / 29.10.2002
- Türk'e Türk'te başka dost yoktur / 28.10.2002
- Basının esas görevi / 27.10.2002
- İnsan hakları meselesi / 26.10.2002
- Milletçe aradığımızı bulduk / 24.10.2002