Bu kez cevap gecikmediKara Kuvvetleri Komutanı Org. Aytaç Yalman, hatırlanacağı gibi, 2002 yılındaki Yüksek Askeri Şura'da, emekliye ayrılan Org. Hüseyin Kıvrıkoğlu tarafından Org. Edip Başer'in yerine Kara Kuvvetleri Komutanlığı'na getirilmişti. Kendisi Kuzey Irak'ı ve o bölgede yaşananları en iyi bilen komutanlardan biridir. Org. Kıvrıkoğlu'nun Yalman'ı tercih etmesine gerekçe olarak onun Irak konusundaki bilgisine ve tecrübesine itimadı gösterilmişti. Keza Edip Başer de öyleydi...
1.5 yıllık Kara Kuvvetleri Komutanlığı görevi sırasında, Org. Aytaç Yalman'ın uzmanlık alanı Irak ve daha doğrusu kuzey Irak konusunda bir açıklamasına tanık olamadık. Bilindiği gibi sözkonusu süre içinde Irak sadece Türkiye'nin değil, dünyanın bir numaralı gündem maddesini teşkil ediyordu.
Oysa kendisi kimi "iç politik gelişmelerde" öne çıktı, manşetlere konu oldu. Bunlardan biri 14 Eylül 2003'te eski YÖK Başkanı Prof. Dr. Kemal Gürüz ile görüşmesiydi. Malum o görüşme günlerce tartışmalara konu oldu. Genelkurmay Başkanlığı Genel Sekreterliği tartışmalara dair açıklama yaptı. Açıklamada, Orgeneral Yalman'ın Genelkurmay Başkanlığı'nın bilgisi dahilinde görüşmede bulunduğu bildirilmişti.
TSK bünyesindeki okulların doğrudan Genelkurmay'a bağlı olmamasına rağmen, açıklamada askerin YÖK ile ilgilenmesinin doğal olduğu dile getirilmişti.
Neden Yalman da,
Özkök değil?
Org. Yalman, TBMM Dokunulmazlıkları Araştırma Komisyonu Başkanı AKP milletvekili Hüsrev Kutlu'nun Meclis'te CHP grubunda bulunan mareşal üniformalı Atatürk resminin değişmesini istemesi üzerine, yine açıklama yaptı. Kutlu, önceki gün Milliyet'e yaptığı açıklamada, gürültü çıkacağını bile bile Meclis'te görevli askerlerin yemek duası ve marş okumalarından misafirlerinin rahatsızlık duyduğunu ve kendisini kışlada hissettiğini belirtmişti. Aynı Kutlu, dokunulmazlıklar konusunda da "yargıya güvenmiyorum" sözleriyle tartışma doğurmuştu. Anlaşılan Hüsrev bey kamuoyu önünde konuşmayı çok seviyor. Manşet olmak hoşuna gidiyor. Ancak "çenesi düşük" olmanın bir de faturası var. AKP yönetimi Kutlu hakkında soruşturma başlattı. Bakalım sonuç ne olacak?
Milliyet'ten Fikret Bila ile Hürriyet'ten Sedat Ergin'e konuşan Org. Yalman, Kutlu'nun açıklamalarıyla, Vatan gazetesince Fatih Camii'nde bir cenazede Mahmut Hoca olarak bilinen Mahmut Ustaosmanoğlu'nun sakalını öptüğü iddia edilen BBP Lideri Muhsin Yazıcıoğlu'nu eleştirdi. Yazıcıoğlu, önceki gün ve dün bu satırların kaleme alındığı ana kadar herhangi bir açıklama yapmadı.
Beni öncelikle merak ettiğim konu şu: TSK bünyesi içinde bu tarz açıklamaları neden Genelkurmay Başkanı Org. Özkök ya da Genelkurmay 2. Başkanı Yaşar Büyükanıt yapmıyor da, Org. Yalman yapıyor? Şu söylenebilir: Org. Yalman'ın açıklamaları Genelkurmay'ı bağlamıyor. Çünkü geçtiğimiz mayıs ayında peydah olan "genç subaylar rahatsız" haberlerinin ardından Org. Hilmi Özkök, Genelkurmay adına sadece kendisinin ve Org. Büyükanıt'ın açıklama yapma yetkisi olduğunu dile getirmişti. Bununla birlikte, Org. Yalman'ın YÖk Başkanı Gürüz'le yaptığı görüşme, bizzat Genelkurmay tarafından sahiplenilmişti.
Lisan-i münasiple cevap
Yalman, AKP'li Kutlu'nun açıklamalarına ilişkin aynen şunları söylüyordu: "Bugünkü varlığını Ulu Önder Atatürk'e borçlu olan TBMM çatısı altında, Büyük Atatürk'ün mareşal üniformalı resminin bulunmasına dahi tahammülü olmayan, bir taraftan 'asker ocağı peygamber ocağıdır' derken, diğer taraftan TBMM'de görevli askerlerin varlığından ve onların yemek duasında bu aziz milletin kendilerine verdiği nimetlere şükran ifadesi olarak hep bir ağızdan söylediği 'sağ ol' nidasıyla, zaman zaman söylenen marşlardan dahi rahatsızlığını ifade eden AKP milletvekili Hüsrev Kutlu'nun talihsiz açıklamalarını teessürle karşıladığımı özellikle belirtmek isterim. Unutulmamalıdır ki, Atatürk'e mareşallik rütbesini veren TBMM'dir."
Bu sözlere diyeceğim bir şey yok... Askere yönelik yapılan bir eleştiriye asker cevap vermiştir. Hem de "diplomatik bir dil" kullanılarak...
Oysa aşağıdaki meseleye dair açıklama yapmak Org. Yalman'ın işi olmamalıydı. Org. Yalman, BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu'nun Mahmut Hoca'nın sakalını öpmesine şu sözlerle tepki gösteriyor: "Yaşadığımız bilim ve teknoloji çağında AB'ye girme iddiasında olan çağdaş bir Türkiye'yi savunurken diğer yandan bir cemaat liderinin sakalını ve arabasının camlarını öpmenin muazzez dinimizle alakası olmayan hurafeler olduğunu aziz milletimizin takdirlerine sunuyorum. Bütün bunlara rağmen hâlâ Atatürk ilke ve inkılaplarını devam ettirerek modern bir ulus iddiasında bulunan bu zihniyeti esefle karşılıyorum ve kınıyorum."
Öte yandan Türk halkı, Kıbrıs ve Kuzey Irak konusunda da TSK'dan 'kendisini rahatlatacak' açıklama bekliyor.
Daha neler göreceğiz neler?"Dini anlama konusunda" Türk halkına meşhur olmak isteyen ilahiyatçılardan fazla kimse eziyet etmedi. Bu ilahiyatçılar tavuktan da kurban kesileceğine dair fetva bile verdiler (Prof. Dr. Zekeriya Beyaz). Alkol katılarak yapılan yemeğin haram olmadığını, Ezan'ın cızırtı olduğunu iddia etti. (Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk). Bu tür açıklamalar bireyseldi. Son sarsıcı açıklama ise çok önemli bir kurumdan geldi. Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu diyor ki, "Yılbaşı kutlamaları Anneler Günü gibi evrensel kültürün bir parçası."
İki doğru, bir vahim yanlış
Bardakoğlu'nun açıklamasındaki doğru şu: 25 Aralık'taki Noel kutlamaları 'Hıristiyanlar'a mahsus dinsel bir bayram'dır. Bardakoğlu'nun yanlışı da şu: Yılbaşı 'Anneler Günü gibi evrensel kültürün bir parçasıdır.
Bu da doğru: Müslümanların Noel'i kutlaması 'kültürel yozlaşma'dır. Bu tür davranışlar Hıristiyan misyonerliğe elverişli ortam hazırlar.
Daha önce Diyanet, defaatle "İslam'da yılbaşı kutlaması yok" fetvası vermişti. Önceki Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Nuri Yılmaz da, İstanbul'daki azınlık cemaatlerinin ruhani liderlerinin katıldığı bir iftarda, "Aynı badenin çocukları" olduğunu söylemişti. Demek ki, Diyanet İşleri Başkanları geçmişte de pot kırmış.
Son olarak, yılbaşı ile ilgili bir iki anektodu aktarayım. Sabah'tan bir yazar, Beşiktaş'ta başörtülü bayanların süslemek için çam ağacı aldıklarını görmüş. Verilen bilgi doğruysa, bu bir kültürel yozlaşma örneği... Bir taraftan 'İslam'ın emri olan başörtüsünü takacaksın, diğer taraftan Hıristiyanlar gibi çam ağacı süsleyeceksin."
Asgari ücretteki bit yeniğiHükümeti "katıksız" destekleyen gazeteler ve TV kanalları, önceki akşam ve dün asgari ücretin 303 milyon lira olmasını "ballı ballı" aktardılar sayfalarına ve ekranlarına... Yeni Şafak, "asgari ücrette ilk büyük adım" başlığını attı. Kanal 7'nin haberinde öne çıkan nokta ise artış oranının "son 5 yılın en büyük zammı" olmasıydı.
Hükümetin yaptığı artış oranı yüzde 34.1... Ecevit başbakanlığındaki 57. Hükümet, krize ve Kemal Derviş'e rağmen, 1 Ocak 2002'de asgari ücrete yüzde 33.86 oranında zam yapmıştı. Arada milim fark var... Evet verilen zam son 5 yılın matematiksel olarak en yüksek zammı ama pratik olarak değil... Demek ki, "son 5 yılın en yüksek zammı" tezi biraz netameli...
Burada unutulmaması gereken bir başka nokta da şu: AKP Hükümeti geçtiğimiz yıl asgari ücrete sadece yüzde 22.65 oranında zam yaptı. Yine AKP Hükümeti geçtiğimiz yıl geleneksel olarak 1 Temmuz'da yapılması gereken zammı yapmadı. Netice olarak, yüzde 34.10'un içinde 2003 Temmuz ayında yapılması gereken zam da bulunuyor! Çünkü asgari ücretler yılda iki kez ayarlanır: Ocak ve Temmuz. Ocakta yapılan artırımlar yüksek, Temmuzdakiler ise nispeten düşük olur.. Asgari ücret 2001'deki kriz yılında üç kez ayarlanmış: Ocak, Temmuz ve Ağustos...
Sonuç olarak, 3003 milyon liralık rakam, Başbakan'ın gönlünden geçen 350 milyon liranın bir hayli altında. Demek ki, gönülden geçen rakamlar propagandaya yönelik...
1.5 yıllık Kara Kuvvetleri Komutanlığı görevi sırasında, Org. Aytaç Yalman'ın uzmanlık alanı Irak ve daha doğrusu kuzey Irak konusunda bir açıklamasına tanık olamadık. Bilindiği gibi sözkonusu süre içinde Irak sadece Türkiye'nin değil, dünyanın bir numaralı gündem maddesini teşkil ediyordu.
Oysa kendisi kimi "iç politik gelişmelerde" öne çıktı, manşetlere konu oldu. Bunlardan biri 14 Eylül 2003'te eski YÖK Başkanı Prof. Dr. Kemal Gürüz ile görüşmesiydi. Malum o görüşme günlerce tartışmalara konu oldu. Genelkurmay Başkanlığı Genel Sekreterliği tartışmalara dair açıklama yaptı. Açıklamada, Orgeneral Yalman'ın Genelkurmay Başkanlığı'nın bilgisi dahilinde görüşmede bulunduğu bildirilmişti.
TSK bünyesindeki okulların doğrudan Genelkurmay'a bağlı olmamasına rağmen, açıklamada askerin YÖK ile ilgilenmesinin doğal olduğu dile getirilmişti.
Neden Yalman da,
Özkök değil?
Org. Yalman, TBMM Dokunulmazlıkları Araştırma Komisyonu Başkanı AKP milletvekili Hüsrev Kutlu'nun Meclis'te CHP grubunda bulunan mareşal üniformalı Atatürk resminin değişmesini istemesi üzerine, yine açıklama yaptı. Kutlu, önceki gün Milliyet'e yaptığı açıklamada, gürültü çıkacağını bile bile Meclis'te görevli askerlerin yemek duası ve marş okumalarından misafirlerinin rahatsızlık duyduğunu ve kendisini kışlada hissettiğini belirtmişti. Aynı Kutlu, dokunulmazlıklar konusunda da "yargıya güvenmiyorum" sözleriyle tartışma doğurmuştu. Anlaşılan Hüsrev bey kamuoyu önünde konuşmayı çok seviyor. Manşet olmak hoşuna gidiyor. Ancak "çenesi düşük" olmanın bir de faturası var. AKP yönetimi Kutlu hakkında soruşturma başlattı. Bakalım sonuç ne olacak?
Milliyet'ten Fikret Bila ile Hürriyet'ten Sedat Ergin'e konuşan Org. Yalman, Kutlu'nun açıklamalarıyla, Vatan gazetesince Fatih Camii'nde bir cenazede Mahmut Hoca olarak bilinen Mahmut Ustaosmanoğlu'nun sakalını öptüğü iddia edilen BBP Lideri Muhsin Yazıcıoğlu'nu eleştirdi. Yazıcıoğlu, önceki gün ve dün bu satırların kaleme alındığı ana kadar herhangi bir açıklama yapmadı.
Beni öncelikle merak ettiğim konu şu: TSK bünyesi içinde bu tarz açıklamaları neden Genelkurmay Başkanı Org. Özkök ya da Genelkurmay 2. Başkanı Yaşar Büyükanıt yapmıyor da, Org. Yalman yapıyor? Şu söylenebilir: Org. Yalman'ın açıklamaları Genelkurmay'ı bağlamıyor. Çünkü geçtiğimiz mayıs ayında peydah olan "genç subaylar rahatsız" haberlerinin ardından Org. Hilmi Özkök, Genelkurmay adına sadece kendisinin ve Org. Büyükanıt'ın açıklama yapma yetkisi olduğunu dile getirmişti. Bununla birlikte, Org. Yalman'ın YÖk Başkanı Gürüz'le yaptığı görüşme, bizzat Genelkurmay tarafından sahiplenilmişti.
Lisan-i münasiple cevap
Yalman, AKP'li Kutlu'nun açıklamalarına ilişkin aynen şunları söylüyordu: "Bugünkü varlığını Ulu Önder Atatürk'e borçlu olan TBMM çatısı altında, Büyük Atatürk'ün mareşal üniformalı resminin bulunmasına dahi tahammülü olmayan, bir taraftan 'asker ocağı peygamber ocağıdır' derken, diğer taraftan TBMM'de görevli askerlerin varlığından ve onların yemek duasında bu aziz milletin kendilerine verdiği nimetlere şükran ifadesi olarak hep bir ağızdan söylediği 'sağ ol' nidasıyla, zaman zaman söylenen marşlardan dahi rahatsızlığını ifade eden AKP milletvekili Hüsrev Kutlu'nun talihsiz açıklamalarını teessürle karşıladığımı özellikle belirtmek isterim. Unutulmamalıdır ki, Atatürk'e mareşallik rütbesini veren TBMM'dir."
Bu sözlere diyeceğim bir şey yok... Askere yönelik yapılan bir eleştiriye asker cevap vermiştir. Hem de "diplomatik bir dil" kullanılarak...
Oysa aşağıdaki meseleye dair açıklama yapmak Org. Yalman'ın işi olmamalıydı. Org. Yalman, BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu'nun Mahmut Hoca'nın sakalını öpmesine şu sözlerle tepki gösteriyor: "Yaşadığımız bilim ve teknoloji çağında AB'ye girme iddiasında olan çağdaş bir Türkiye'yi savunurken diğer yandan bir cemaat liderinin sakalını ve arabasının camlarını öpmenin muazzez dinimizle alakası olmayan hurafeler olduğunu aziz milletimizin takdirlerine sunuyorum. Bütün bunlara rağmen hâlâ Atatürk ilke ve inkılaplarını devam ettirerek modern bir ulus iddiasında bulunan bu zihniyeti esefle karşılıyorum ve kınıyorum."
Öte yandan Türk halkı, Kıbrıs ve Kuzey Irak konusunda da TSK'dan 'kendisini rahatlatacak' açıklama bekliyor.
Daha neler göreceğiz neler?"Dini anlama konusunda" Türk halkına meşhur olmak isteyen ilahiyatçılardan fazla kimse eziyet etmedi. Bu ilahiyatçılar tavuktan da kurban kesileceğine dair fetva bile verdiler (Prof. Dr. Zekeriya Beyaz). Alkol katılarak yapılan yemeğin haram olmadığını, Ezan'ın cızırtı olduğunu iddia etti. (Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk). Bu tür açıklamalar bireyseldi. Son sarsıcı açıklama ise çok önemli bir kurumdan geldi. Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu diyor ki, "Yılbaşı kutlamaları Anneler Günü gibi evrensel kültürün bir parçası."
İki doğru, bir vahim yanlış
Bardakoğlu'nun açıklamasındaki doğru şu: 25 Aralık'taki Noel kutlamaları 'Hıristiyanlar'a mahsus dinsel bir bayram'dır. Bardakoğlu'nun yanlışı da şu: Yılbaşı 'Anneler Günü gibi evrensel kültürün bir parçasıdır.
Bu da doğru: Müslümanların Noel'i kutlaması 'kültürel yozlaşma'dır. Bu tür davranışlar Hıristiyan misyonerliğe elverişli ortam hazırlar.
Daha önce Diyanet, defaatle "İslam'da yılbaşı kutlaması yok" fetvası vermişti. Önceki Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Nuri Yılmaz da, İstanbul'daki azınlık cemaatlerinin ruhani liderlerinin katıldığı bir iftarda, "Aynı badenin çocukları" olduğunu söylemişti. Demek ki, Diyanet İşleri Başkanları geçmişte de pot kırmış.
Son olarak, yılbaşı ile ilgili bir iki anektodu aktarayım. Sabah'tan bir yazar, Beşiktaş'ta başörtülü bayanların süslemek için çam ağacı aldıklarını görmüş. Verilen bilgi doğruysa, bu bir kültürel yozlaşma örneği... Bir taraftan 'İslam'ın emri olan başörtüsünü takacaksın, diğer taraftan Hıristiyanlar gibi çam ağacı süsleyeceksin."
Asgari ücretteki bit yeniğiHükümeti "katıksız" destekleyen gazeteler ve TV kanalları, önceki akşam ve dün asgari ücretin 303 milyon lira olmasını "ballı ballı" aktardılar sayfalarına ve ekranlarına... Yeni Şafak, "asgari ücrette ilk büyük adım" başlığını attı. Kanal 7'nin haberinde öne çıkan nokta ise artış oranının "son 5 yılın en büyük zammı" olmasıydı.
Hükümetin yaptığı artış oranı yüzde 34.1... Ecevit başbakanlığındaki 57. Hükümet, krize ve Kemal Derviş'e rağmen, 1 Ocak 2002'de asgari ücrete yüzde 33.86 oranında zam yapmıştı. Arada milim fark var... Evet verilen zam son 5 yılın matematiksel olarak en yüksek zammı ama pratik olarak değil... Demek ki, "son 5 yılın en yüksek zammı" tezi biraz netameli...
Burada unutulmaması gereken bir başka nokta da şu: AKP Hükümeti geçtiğimiz yıl asgari ücrete sadece yüzde 22.65 oranında zam yaptı. Yine AKP Hükümeti geçtiğimiz yıl geleneksel olarak 1 Temmuz'da yapılması gereken zammı yapmadı. Netice olarak, yüzde 34.10'un içinde 2003 Temmuz ayında yapılması gereken zam da bulunuyor! Çünkü asgari ücretler yılda iki kez ayarlanır: Ocak ve Temmuz. Ocakta yapılan artırımlar yüksek, Temmuzdakiler ise nispeten düşük olur.. Asgari ücret 2001'deki kriz yılında üç kez ayarlanmış: Ocak, Temmuz ve Ağustos...
Sonuç olarak, 3003 milyon liralık rakam, Başbakan'ın gönlünden geçen 350 milyon liranın bir hayli altında. Demek ki, gönülden geçen rakamlar propagandaya yönelik...
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.