Başlığı yeniden yazmak istiyorum; ne garip bir ülke, yakın tarihimizin üzerine kurulduğu 'tez-antitez-sentez' döngülerinde her zaman yer alan Yunanistan ile 'kayalık paylaşma, uçak burnu yarıştırma' gibi konularda inatlaşmamız devam ederken, ekonomik dinamiklerde teslim olmak üzereyiz... Daha açık yazmam gerekirse; 10 milyonluk Yunanistan'ın Telekom şirketi, yüzde 51'i devlette kalmak, yüzde 49'u halka arz edilmek suretiyle özelleştirilip, sonrasında çevresindeki diğer ülkelerin Telekom sektörlerini ele geçirirken, yine aynı Yunanistan, Türkiye başta olmak üzere komşularında finans sektöründe 'ağır' alımlar yaparken; küreselleşmeyi 'Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler' anlayan bizler, 'galibiyeti hâlâ kayalık kapışmasında' arayıp, geri kalanı göremeden, ne olduğunu anlamaya çalışıyoruz... Sevgili dostlar, Denizbank'ın da yabancılara satılmasıyla 'Türk bankacılık sektörü nereye gidiyor?' sorusunu yeniden sormaya başladım. Bunu yaparken internet üzerinden Türkiye ve Yunanistan kaynaklı haber ve yorumlara, hatta AB ve ABD'de genel hakkındaki tespitlere ulaştım. Bu süreçte bir ayrımı da çok net fark ettim; Türkiye'de 'finansal-entelektüel' yapı yaşadıklarımızı küreselleşme adı altında basite indirgeyip 'yeni bir tez' üretemezken, AB ve ABD başta olmak üzere birçok ülkede, 'kritik sektörlerin yabancılaşmasına', özellikle 'blok halinde alımlara' karşı gelişmiş, 'entelektüel sermayeden ve devlet kurumlarından' çok önemli, hatta aşırı tepkiler var... Bu noktada özellikle yukarıdaki satırlar sonrası şunu sorabilirsiniz: Ağdalı cümleleri bırak, sen ne demek istiyorsun açık söyle! Hemen açık ve seçik arz edeyim: 1 - Türk bankalarının yabancılara bu şekilde satılması ve her satışın 'o bunu da aldılar' şeklinde 'öz analizden yoksun bir dinamik içinde' algılanması, algılatılması bana göre doğru değil... 2 - Yunanistan ile 'kaya kapma' oynamak yerine, Yunan sermayesinin Türkiye içine doğru yayılmasını doğru analiz etmememiz ve gerekli önlemleri 'Bu da küreselleşmenin bir ayağı' demeden almamız gerekli... Sonuç: Daha fazla detaylandırarak heyecanımı bulaştırmadan konunun üstadı Mahfi Eğilmez'in yazdıklarından bazı satırları sizlere aktarmak istiyorum. Bunu yaparken amacım; 'ulusalcı tepki verdiğimi düşünenlere, benden daha liberal düşünebilen bir ismin bile, yaşadıklarımız karşısında nereye geldiğini göstermek... İşte Eğilmez'in tespitleri: "...Tekfenbank'ın yüzde 70'inin Yunan bankası Eurobank EFG'ye satışı yüzde 99 gerçekleşti. Bundan sonrası formalite. Böylece Finansbank'tan sonra ikinci Türk bankası da Yunan sermayesinin eline geçmiş oldu. Bundan 10-15 yıl kadar önce Makedonya ve Arnavutluk'taki bankaların Yunan sermayesinin eline geçmemesi ve Türkiye'nin de oralarda olabilmesi için ortaya konulan çaba ile bugünü karşılaştırınca içinden çıkamadığım sorular gelip yerleşiyor kafama. O zaman ekonomik açıdan daha güçsüz bir Türkiye, Yunanistan'la Balkanlar'da bir sermaye üstünlüğü savaşının içine girmişti. En azından böylesine bilinçli bir diplomatik atağın içindeydi. Ne değişti de şimdi bizim bankaların Yunan sermayesine gitmesini neredeyse alkışlarla karşılıyoruz? Tekfenbank 30 şubeli bir banka, 2005 yılı net kârı 1.6 milyon dolar dolayında. Türkiye'nin giderek çok şubeli bankaların egemen olacağı bir piyasaya dönüşmek üzere olduğu dikkate alınırsa 30 şubeli bir bankayı almanın doğru bir yatırım olarak addedilmesi mümkün değil. Bunu görmek için Türkiye'de yaşamak gerekmiyor. Bu durum nereden baksanız görülebiliyor. Öte yandan 30 şubeli bir bankayı alıp hızla büyütmek de çok kolay bir iş değil. Olsa zaten Tekfenbank yapardı bunu. Öyleyse Yunan bankası niçin Tekfenbank'ı alıyor? Bu sorunun tek yanıtı var sanıyorum: Balkanlar'da niçin banka satın alıyorlarsa onun için. Yani stratejik yerleşim yapmak için. Biraz kazısak altından devlet desteği çıkabilir bu yaklaşımın. Türk milleti bankacılığı ve mali sektörü anlayıncaya kadar atı alan Üsküdar'ı geçiyor. Balkanlar'da Yunanistan'a kaptırdığımız sermaye sahipliğini Türkiye'de de kaptırmak üzereyiz. Biz üretimin mal üretimi yanında hizmet üretimini de kapsadığını anladığımızda hizmet üretiminin çoğu yabancılara ve bir bölümü de Yunan sermayesinin eline geçmiş olacak. Sonra biz mal üretimi yaparken onlar hizmet üretimi yapacak ve bizi kredi için kapılarında bekletecekler. Bir ekonomiyi işleyemez hale getirmenin en kestirme yolunun onu borçlandırmak olduğunu bu kadar deneyimden sonra öğrenmiş olmamız gerekirdi..." Son söz: Uykudakiler uyansın belki yanmak vaktidir, gerçekleri bilenler susmasın şimdi vermek vaktidir!Yiğit Bulut/ Radikal
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.