Bir zamanlar şöyle bir cümle duymuştum, "Peygamber Efendimiz (SAV) zamanıdaki en zengin ailenin yaşam tarzı, günümüzdeki en fakir ailenin yaşayışı gibidir" diyor. Bu cümleyi düşünüp ve o zaman dilimini anlatan kitaplardan aklımda kalanları hatırladıkça, ben de bu düşünceye hak verdim. Hatta yıllar öncesinde yaşayan bu güzel insanlarla, günümüzdeki fakirim diyenlerin yaptıkları israf ve şımarıklıkları karşılaştırıp, bu benzetmeyle o insanlara saygısızlık yapmaktan bile korktum. (Günümüzdeki fukaradan sabirinleri istisna tutuyorum).
Bizler rahat olma, lüks yaşama tutkumuz yüzünden bol bol para kazanabilme derdinden başka dertler edinemiyoruz. Gerçekleri aramıyor, üretken ve okumayı seven insanlar olamıyoruz. Girilmiş olan kriz ortamını yok saymıyor, kapanan nice fabrika ve işyerlerini duyuyor ve biliyorum. Bizler bu kriz ortamına gelmeden yıllar önce de halimizden memnun değildik ki!.. Yine gerçeklerle karşılaşmayı, bir şeyler üretip insanlığa faydalı olmayı ve okumayı sevmiyorduk ki!.. Belki de bir türlü sevemediğimiz bu ortamlardan kendimizi hep bu yüzden kurtaramadık. Üretken olmayı, özgür davranmayı, hür ifadeyi şu veya bu şekilde unutmamızda çeşitli etkenler olup bu etkenlerden bir kısmına müdahale etmemiz de imkansız olabilir. Ama bizde de kendi kendimizi yetiştirme, böyle bir açığı kapatma çabamızın da olmadığı açıkça ortadadır. En iyi sonuçlara ulaşmak, kabiliyetlerimizi geliştirmek için elimizden geleni yapmıyoruz. Okumayı ve düşünmeyi sevmiyoruz. Halbuki okumak düşünmeye sevk eder ve düşünmek beynimizi geliştirir, beynimizin bir sorunda odaklanmasını sağlayarak o soruna çözüm yolu buldurur. Oysa, "oku" emriyle başlayan bir dinin mensupları olarak ilk önce Allah'ın (cc) emrini yerine getireceğimizi düşünüyoruz. Kitapların kutsallığına ve değerlerine tam manasıyla inanmıyoruz, belki de okumak için verilen zamanları kayıp zannediyoruz. Kendimiz ve çocuklarımıza bu sevgiyi yerleştirmiyoruz. Beyinlerimizi tembelleştiriyor, içimizde bulunan potansiyel güçlerin farkına varamıyor, tekdüze yaşıyor, hayatımıza bilgilerle renk katmıyoruz. Bu kimliklerimizle bir topluluk oluşturuyor, teknolojide, ilimde ve bilimde geri kalıyoruz.
Mümkün olan en güzel bilgileri televizyon ile aldığımızı sanıp, kitaba vakit ayırmıyoruz. Televizyon karşısında oturduğumuz kadar inanın günün diğer kısmında bir kitapla meşgul olsaydık, belki de bilim adamı olurduk. Kahve köşelerinde, kumar masalarında geçirdiğimiz zamanlarda yine okusaydık belki de bir şeylerin mucidi olurduk. İki eğetimciden aldığım bilgilere göre, "öğrenme ve bilgi edinme" konularında çok geri kalmışısız. Amerikada kişi başına düşen kağıt miktarı 90 kilo iken, Türkiye'de bu oran 16 kilo imiş. Amerika'da kitaplar çeşitleri bakımından 72.500 iken, Türkiye'de bu oran 7000'miş. Ve kitap bir ihtiyaç olrak 221. sırada geliyormuş. Ne yazık ki sigara ve cikletten bile sonra gelmekteymiş.
Amerika ve Avrupa'da bilim, ilim, teknoloji baş döndürücü hızla ilerlerken, yeni buluşlar yapılıp DNA'nın şifresi çözülüp, haritaları çıkarılırken, bizler şahsi olarak bile bir değişimin, gelişimin içine giremiyoruz. Tabii bilgilenme hareketi de doğurduğundan dolayı bizler baştan kaybediyoruz Bu hayatı düzgün ve doğru yaşayabilmek için, tembellikten sakınmıyor, boş zamanlarımızda fikrî çalışmalar yapmıyor, ruhumuzu da aç bırakıyoruz; nerede kaldı ki dünya insanlığına faydalı işler yapabilelim.