Esenyurt’ta meydana gelen yangında hayatını kaybeden inşaat işçileri Türkiye’nin ciddi problemlerinden birini tekrar gözler önüne sermiştir.
Konteynırlarda kalmaları gerekirken, çadırlarda yatırılan işçiler adeta bile bile ölüme mahkum edilmiştir.
Anayasasında sosyal bir devlet olduğu vurgulanan Türkiye’de, sosyal devlet olmanın gerekleri ne kadar hayata geçirilmektedir? Veya Anayasada sosyal devlet ifadesinin yer alması yeterli midir?
Her konuda örnek gösterilen ve ileri medeniyetin simgesi kabul ettiğimiz Batı sistemlerinde sosyal devlet anlayışı mevcut değildir.
Kapitalizm de belli bir grubun çıkarlarını, sosyalizmde de bir sınıfın ihtiyaçlarını karşılamayı gaye edinen tezlerin zaten sosyal devlet olma gibi bir gayesi de yoktur.
Günümüzde kapitalizmin hayata geçirildiği ülkelerden yükselen sesler ve birbiri arkasına iflas eden ekonomiler, sosyal devlet vasıfları taşımayan bu tezlerin reddedilmesini de hızlandırmaktadır.
İşçi haklarının tarihi seyrine bakacak olursak;
18. ve 19. yüzyılda işçi sınıfı ekonomik eşitlikten ve örgütsüz bir yapılanmadan yoksundur.
18. yüzyıl Fransa’sında çalışma saatleri 18 saate kadar çıkabilmekte idi. Aynı tarihlerde ABD’de de durum farklı değildi.
1900’lü yıllarda Birleşik Devletler’de çalıştırılan 29 milyon işçinin 4–9 milyonu 10–15 yaşları arasındaki çocuklardan oluşmakta idi.
Birinci Dünya Savaşından sonra hakları biraz iyileştirilen işçi sınıfı ancak 1919 yılında 8 saatlik bir çalışma süresine kavuşmuştur.
Malum komünist düzen, üretim araçlarını elinde bulunduran sınıfın, emekçileri sömürmesine tepki olarak doğmuştur. Yani komünizm, kapitalizme tepki olarak doğmuştur.
Özel mülkiyetin kaldırılması ile eşitliğin sağlanacağına duyulan inançla yola çıkılmasına rağmen, gelinen noktada komünizmde yönetimi elinde bulunduran sınıfın hegemonyası ile sonuçlanmıştır.
Günümüz kapitalist düzeni, gelir paylaşımında “belli bir grubu” dikkate aldığından işçilere reva görülen “düşük maaş” sistemin bir gereğidir.
Zaten, geliri artan bir işçi sınıfının çok çocuk yapacağı endişesi de kapitalizmde yer alan “sınırlı kaynakların paylaşımı” için tehdit unsurudur.
Kaldı ki, kapitalizm işçinin her zaman işçi kalmasını sağlamak için de ücretleri düşük tutmaktadır.
Yakın tarihte ise BM çerçevesinde imzalanan uluslararası Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi, bu konuda önemli belgelerden biridir.
Ancak başta İngiltere olmak üzere pek çok ülke çalışma şartlarına ve ücretlere çekince koymuştur.
Netice olarak mevcut düzenlemeler, işsizliğe, işçilerin ücretlendirilmelerine ve çalışma saatlerine beklenen iyileştirmeleri getirememiştir.
Milli Devlet – Sosyal Devlet tezinde işçinin ele alınması yukarıda çarpıklıklarını ifade ettiğimiz tezlerden çok farklıdır.
Çünkü Milli Devlet – Sosyal Devlet insan merkezlidir. “Kaynaklar sınırsız, ihtiyaçlar sınırlıdır” der ve adil paylaşım temeline göre bina edilmiştir.
Buna göre işçi olmak bir kader değildir.
İsteyen ve projesi olan herkese teminatsız, sıfır faizli kredi imkanı ve bireylerin eğitim hayatı boyunca masraflarının milli devlet ile karşılanması işçilerin işveren olmasının önünü açmaktadır.
Sosyal devlet olmanın ve milli ekonomi modelinin bir kuralı olarak işçiler tüketim kabiliyetlerinin artması için destekleneceklerdir.
İşsizliğin artması da işçilerin kabuslarından biridir.
Tam istihdamın sağlandığı, sürekli büyümenin temin edildiği bir ekonomi ile yani Milli Ekonomi Modeli’nin uygulanması ile işsizlik konusu halledilecektir.
Bu projeler ile işçi kesiminin şartları iyileştirilecek ve belki de sağlanan imkanlar ile işçiler işveren olabilecektir.
Böyle bir ortamda grev, lokavt vs. hak arama eylemleri de tarih olacaktır.
Milli Devlet – Sosyal Devlet’in işçiler ile ilgili projeleri, işçilerin bireysel olarak hayat standartlarını yükseltmekte veya değiştirmekte iken, bu hal toplumsal barışın da anahtarıdır.
Bu projeler, devleti ile barışık ve milleti yararına daha iyi hizmetlerde bulunan bir kesim oluşturmak demektir.
Ancak böyle komplike bir sistem ile işçilerin yanarak öldüğü şeklindeki haberlerden kurtulabiliriz.
Konteynırlarda kalmaları gerekirken, çadırlarda yatırılan işçiler adeta bile bile ölüme mahkum edilmiştir.
Anayasasında sosyal bir devlet olduğu vurgulanan Türkiye’de, sosyal devlet olmanın gerekleri ne kadar hayata geçirilmektedir? Veya Anayasada sosyal devlet ifadesinin yer alması yeterli midir?
Her konuda örnek gösterilen ve ileri medeniyetin simgesi kabul ettiğimiz Batı sistemlerinde sosyal devlet anlayışı mevcut değildir.
Kapitalizm de belli bir grubun çıkarlarını, sosyalizmde de bir sınıfın ihtiyaçlarını karşılamayı gaye edinen tezlerin zaten sosyal devlet olma gibi bir gayesi de yoktur.
Günümüzde kapitalizmin hayata geçirildiği ülkelerden yükselen sesler ve birbiri arkasına iflas eden ekonomiler, sosyal devlet vasıfları taşımayan bu tezlerin reddedilmesini de hızlandırmaktadır.
İşçi haklarının tarihi seyrine bakacak olursak;
18. ve 19. yüzyılda işçi sınıfı ekonomik eşitlikten ve örgütsüz bir yapılanmadan yoksundur.
18. yüzyıl Fransa’sında çalışma saatleri 18 saate kadar çıkabilmekte idi. Aynı tarihlerde ABD’de de durum farklı değildi.
1900’lü yıllarda Birleşik Devletler’de çalıştırılan 29 milyon işçinin 4–9 milyonu 10–15 yaşları arasındaki çocuklardan oluşmakta idi.
Birinci Dünya Savaşından sonra hakları biraz iyileştirilen işçi sınıfı ancak 1919 yılında 8 saatlik bir çalışma süresine kavuşmuştur.
Malum komünist düzen, üretim araçlarını elinde bulunduran sınıfın, emekçileri sömürmesine tepki olarak doğmuştur. Yani komünizm, kapitalizme tepki olarak doğmuştur.
Özel mülkiyetin kaldırılması ile eşitliğin sağlanacağına duyulan inançla yola çıkılmasına rağmen, gelinen noktada komünizmde yönetimi elinde bulunduran sınıfın hegemonyası ile sonuçlanmıştır.
Günümüz kapitalist düzeni, gelir paylaşımında “belli bir grubu” dikkate aldığından işçilere reva görülen “düşük maaş” sistemin bir gereğidir.
Zaten, geliri artan bir işçi sınıfının çok çocuk yapacağı endişesi de kapitalizmde yer alan “sınırlı kaynakların paylaşımı” için tehdit unsurudur.
Kaldı ki, kapitalizm işçinin her zaman işçi kalmasını sağlamak için de ücretleri düşük tutmaktadır.
Yakın tarihte ise BM çerçevesinde imzalanan uluslararası Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi, bu konuda önemli belgelerden biridir.
Ancak başta İngiltere olmak üzere pek çok ülke çalışma şartlarına ve ücretlere çekince koymuştur.
Netice olarak mevcut düzenlemeler, işsizliğe, işçilerin ücretlendirilmelerine ve çalışma saatlerine beklenen iyileştirmeleri getirememiştir.
Milli Devlet – Sosyal Devlet tezinde işçinin ele alınması yukarıda çarpıklıklarını ifade ettiğimiz tezlerden çok farklıdır.
Çünkü Milli Devlet – Sosyal Devlet insan merkezlidir. “Kaynaklar sınırsız, ihtiyaçlar sınırlıdır” der ve adil paylaşım temeline göre bina edilmiştir.
Buna göre işçi olmak bir kader değildir.
İsteyen ve projesi olan herkese teminatsız, sıfır faizli kredi imkanı ve bireylerin eğitim hayatı boyunca masraflarının milli devlet ile karşılanması işçilerin işveren olmasının önünü açmaktadır.
Sosyal devlet olmanın ve milli ekonomi modelinin bir kuralı olarak işçiler tüketim kabiliyetlerinin artması için destekleneceklerdir.
İşsizliğin artması da işçilerin kabuslarından biridir.
Tam istihdamın sağlandığı, sürekli büyümenin temin edildiği bir ekonomi ile yani Milli Ekonomi Modeli’nin uygulanması ile işsizlik konusu halledilecektir.
Bu projeler ile işçi kesiminin şartları iyileştirilecek ve belki de sağlanan imkanlar ile işçiler işveren olabilecektir.
Böyle bir ortamda grev, lokavt vs. hak arama eylemleri de tarih olacaktır.
Milli Devlet – Sosyal Devlet’in işçiler ile ilgili projeleri, işçilerin bireysel olarak hayat standartlarını yükseltmekte veya değiştirmekte iken, bu hal toplumsal barışın da anahtarıdır.
Bu projeler, devleti ile barışık ve milleti yararına daha iyi hizmetlerde bulunan bir kesim oluşturmak demektir.
Ancak böyle komplike bir sistem ile işçilerin yanarak öldüğü şeklindeki haberlerden kurtulabiliriz.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Sinem Baş / diğer yazıları
- Geçmiş olsun Sayın Baş / 23.03.2020
- Gün BTP iktidarına çalışma günüdür / 19.11.2019
- Tebrikler Türk milleti! / 02.04.2019
- Ne mutlu ‘BTP’liyim’ diyebilene / 06.03.2019
- 2. buluşma iktidarın ayak sesleri / 26.02.2019
- Artık ‘Bağımsız Türkiye Partisi’ demeliyiz / 05.02.2019
- Prof. Dr. Haydar Baş’a çirkin saldırı / 11.01.2019
- Cumhuriyet ve iftiralar / 29.10.2018
- 10. Milli Ekonomi Modeli Kongresi / 29.05.2018
- Yarın 23 Nisan / 22.04.2018
- Gün BTP iktidarına çalışma günüdür / 19.11.2019
- Tebrikler Türk milleti! / 02.04.2019
- Ne mutlu ‘BTP’liyim’ diyebilene / 06.03.2019
- 2. buluşma iktidarın ayak sesleri / 26.02.2019
- Artık ‘Bağımsız Türkiye Partisi’ demeliyiz / 05.02.2019
- Prof. Dr. Haydar Baş’a çirkin saldırı / 11.01.2019
- Cumhuriyet ve iftiralar / 29.10.2018
- 10. Milli Ekonomi Modeli Kongresi / 29.05.2018
- Yarın 23 Nisan / 22.04.2018