Suriye’nin “sözde” dostları İstanbul’da toplandı. İstanbul Kongre Merkezi’nde düzenlenen konferansın sonunda İstanbul bildirisi kabul edildi.
Önce bu bildiride neler var bir bakalım:
• Suriye Ulusal Konseyi (SUK) bütün Suriyelilerin “meşru temsilcisi” olarak tanındı.
• Yaptırımlar Çalışma Grubu oluşturuldu.
• Suriye’nin geleceğinin bizzat Suriye halkı tarafından kararlaştırılması gerektiği ve Suriye halkının meşru ve haklı talepleri karşılanıncaya kadar onlarla birlikte olunacağını vurgulandı.
• Suriye’nin bağımsızlığı, egemenliği, siyasi birliği ve toprak bütünlüğünün korunmasının öneminin altı çizildi.
• Suriye Ulusal Konseyi’nin konferansa sunduğu raporda Suriye rejiminin geniş çaplı bir biçimde insan hakları ihlalleri ve şiddete devam ettiği ve durumun çok kötü olduğu kaydedildi.
• Suriye rejiminin bir an önce uluslararası toplumu aldatmaya ve çabalarını manipüle etme-ye son vermesi, Suriye halkına karşı uyguladığı şiddeti durdurması ve uluslararası hukuka tam olarak uyması gerektiği vurgulandı.
Görüldüğü üzere adı Suriye’nin dostları olan toplantıda objektif bir şekilde değil, gerçek dostların asla yapmayacağı bir şekilde sadece isyancıların gözüyle Suriye değerlendirildi. Suriye konusunda yapılan konuşmaların dayanak noktası yalanları defalarca ortaya çıkmış olan isyancıların açıklamaları oldu. Bu tek yanlı bakış açısının toplantıya hakim olacağını bilen Rusya ve Çin bundan dolayı toplantıya gelmedi.
Suriye’nin geleceğinin Suriye halkı tarafından kararlaştırılmasına vurgu yapılıyor. Libya’da da böyle olacağı ifade edilmişti ama şimdi Libya’da iç savaş ve parçalanma gündemde.
Başbakan Erdoğan, toplantıda yaptığı konuşmada Beşar Esad gerekli adımları atmazda BM’nin Suriye’deki olaylara dur demesi gerektiğini söyledi. Bu açıklamalardan sonra konuşmasını sürdüren Sayın Başbakan dikkat edilmesi gereken çok daha önemli şeyler söyledi. Erdoğan, “Güvenlik Konseyi, eğer bu tarihi sorumluluğu üstlenmekten bir kez daha kaçınırsa, uluslararası toplumun elinde, Suriye halkının meşru müdafaa hakkının desteklenmesinden başka hiçbir seçenek kalmayacaktır” dedi.
Sayın Başbakan’ın açıklamasından benim anladığım BM Güvenlik Konseyi Suriye’ye müdahale kararı almadığı takdirde Türkiye yanında birkaç tane ülkeyi bulabilirse “uluslararası güç” kılıfı adı altında Suriye’ye girebilir. Suriye bataklığına girmeye bu kadar hevesli Türkiye gibi bir ülkeyi bulmuş olan ABD, bu fırsatı asla heba etmeyecek ve Türkiye’nin yanına birkaç küçük ülkenin desteği mutlaka sağlayarak Suriye bataklığına girmemizi teşvik edecek.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ise Suriye’de uluslararası camia Bosna’da olduğu gibi gecikmemelidir. Kararlı olarak ve çok net bir biçimde hiç gecikmeden harekete geçmeliyiz” dedi.
Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun “hiç gecikmeden harekete geçmeliyiz” ifadelerinden de anlaşıldığı gibi Türkiye’nin acelesi var.
Bu acelenin tek sebebi Esad’ın kat kat abartılan şiddetli değil sanırım. Dışişleri Bakanı’nın açıklamalarında kendini gösteren Türkiye’nin aceleci, sabırsız tavrının sebebi gün geçtikçe Beşar Esad’ın daha da güçleniyor olması, dolayısıyla muhaliflerin de güç kaybetmesi olabilir.
Bundan sonraki dönemde Beşar Esad’lı bir Suriye için hiçbir planı olmayan, bütün hesaplarını Esad’sız bir Suriye üzerine yapan AKP hükümeti Esad’ı alaşağı etmek için Türkiye’yi bataklığa sokmaya hevesli görünüyor.
Önce bu bildiride neler var bir bakalım:
• Suriye Ulusal Konseyi (SUK) bütün Suriyelilerin “meşru temsilcisi” olarak tanındı.
• Yaptırımlar Çalışma Grubu oluşturuldu.
• Suriye’nin geleceğinin bizzat Suriye halkı tarafından kararlaştırılması gerektiği ve Suriye halkının meşru ve haklı talepleri karşılanıncaya kadar onlarla birlikte olunacağını vurgulandı.
• Suriye’nin bağımsızlığı, egemenliği, siyasi birliği ve toprak bütünlüğünün korunmasının öneminin altı çizildi.
• Suriye Ulusal Konseyi’nin konferansa sunduğu raporda Suriye rejiminin geniş çaplı bir biçimde insan hakları ihlalleri ve şiddete devam ettiği ve durumun çok kötü olduğu kaydedildi.
• Suriye rejiminin bir an önce uluslararası toplumu aldatmaya ve çabalarını manipüle etme-ye son vermesi, Suriye halkına karşı uyguladığı şiddeti durdurması ve uluslararası hukuka tam olarak uyması gerektiği vurgulandı.
Görüldüğü üzere adı Suriye’nin dostları olan toplantıda objektif bir şekilde değil, gerçek dostların asla yapmayacağı bir şekilde sadece isyancıların gözüyle Suriye değerlendirildi. Suriye konusunda yapılan konuşmaların dayanak noktası yalanları defalarca ortaya çıkmış olan isyancıların açıklamaları oldu. Bu tek yanlı bakış açısının toplantıya hakim olacağını bilen Rusya ve Çin bundan dolayı toplantıya gelmedi.
Suriye’nin geleceğinin Suriye halkı tarafından kararlaştırılmasına vurgu yapılıyor. Libya’da da böyle olacağı ifade edilmişti ama şimdi Libya’da iç savaş ve parçalanma gündemde.
Başbakan Erdoğan, toplantıda yaptığı konuşmada Beşar Esad gerekli adımları atmazda BM’nin Suriye’deki olaylara dur demesi gerektiğini söyledi. Bu açıklamalardan sonra konuşmasını sürdüren Sayın Başbakan dikkat edilmesi gereken çok daha önemli şeyler söyledi. Erdoğan, “Güvenlik Konseyi, eğer bu tarihi sorumluluğu üstlenmekten bir kez daha kaçınırsa, uluslararası toplumun elinde, Suriye halkının meşru müdafaa hakkının desteklenmesinden başka hiçbir seçenek kalmayacaktır” dedi.
Sayın Başbakan’ın açıklamasından benim anladığım BM Güvenlik Konseyi Suriye’ye müdahale kararı almadığı takdirde Türkiye yanında birkaç tane ülkeyi bulabilirse “uluslararası güç” kılıfı adı altında Suriye’ye girebilir. Suriye bataklığına girmeye bu kadar hevesli Türkiye gibi bir ülkeyi bulmuş olan ABD, bu fırsatı asla heba etmeyecek ve Türkiye’nin yanına birkaç küçük ülkenin desteği mutlaka sağlayarak Suriye bataklığına girmemizi teşvik edecek.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ise Suriye’de uluslararası camia Bosna’da olduğu gibi gecikmemelidir. Kararlı olarak ve çok net bir biçimde hiç gecikmeden harekete geçmeliyiz” dedi.
Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun “hiç gecikmeden harekete geçmeliyiz” ifadelerinden de anlaşıldığı gibi Türkiye’nin acelesi var.
Bu acelenin tek sebebi Esad’ın kat kat abartılan şiddetli değil sanırım. Dışişleri Bakanı’nın açıklamalarında kendini gösteren Türkiye’nin aceleci, sabırsız tavrının sebebi gün geçtikçe Beşar Esad’ın daha da güçleniyor olması, dolayısıyla muhaliflerin de güç kaybetmesi olabilir.
Bundan sonraki dönemde Beşar Esad’lı bir Suriye için hiçbir planı olmayan, bütün hesaplarını Esad’sız bir Suriye üzerine yapan AKP hükümeti Esad’ı alaşağı etmek için Türkiye’yi bataklığa sokmaya hevesli görünüyor.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Orhan Dede / diğer yazıları
- Çağdaş Nemrutların ateşinden hiç korkmadı! / 13.04.2025
- Ya Öcalan cumhurbaşkanı olursa... / 10.04.2025
- DEM Parti’ye mağdur rolü mü biçildi? / 05.11.2024
- Bin tane Öcalan’ın çağrısı terörü bitirir mi? / 29.10.2024
- Türkiye’nin refleksleri yok edildi / 24.10.2024
- Vatikan çok üzüldü… / 22.10.2024
- Bir savcı çok şeyi değiştirir / 20.10.2024
- Kaç Erdoğan var? / 19.10.2024
- Kürecik’teki üs İsrail’in hizmetinde / 18.10.2024
- Neçirvan Barzani neden geldi? / 17.10.2024
- Ya Öcalan cumhurbaşkanı olursa... / 10.04.2025
- DEM Parti’ye mağdur rolü mü biçildi? / 05.11.2024
- Bin tane Öcalan’ın çağrısı terörü bitirir mi? / 29.10.2024
- Türkiye’nin refleksleri yok edildi / 24.10.2024
- Vatikan çok üzüldü… / 22.10.2024
- Bir savcı çok şeyi değiştirir / 20.10.2024
- Kaç Erdoğan var? / 19.10.2024
- Kürecik’teki üs İsrail’in hizmetinde / 18.10.2024
- Neçirvan Barzani neden geldi? / 17.10.2024