Türklerde yağlı güreş geleneği
Pehlivanlık, Türk kültüründe sadece kas gücüyle değil, erdemle ölçülür. Güreşçi, rakibine saygı duyar; yenilse de başı dik, kazansa da alçak gönüllüdür. Mangalda pişen et kokuları, davul-zurna sesleri ve “Haydi pehlivan!” nidalarıyla dolu Kırkpınar meydanı, adeta geçmişle bugünü buluşturan bir kültür şölenine dönüşür.
26.10.2025 21:41:00
Bayram ÇOŞGUN
Bayram ÇOŞGUN





Türk kültürünün en köklü sporlarından biri olan yağlı güreş, hem bir güç gösterisi hem de bir onur mücadelesidir. Asırlardır süregelen bu gelenek, yalnızca spor değil, aynı zamanda Türk milletinin mertlik, centilmenlik ve dayanıklılık anlayışının da bir yansımasıdır.
Yağlı güreşin kökeni Orta Asya'daki eski Türk topluluklarına kadar uzanır. O dönemlerde savaşçıların çevikliklerini ve fiziksel güçlerini artırmak için güreş yapmaları yaygındı. Anadolu'ya göç ettikten sonra da bu gelenek devam etmiş, zamanla "yağlı güreş" adını almıştır. Pehlivanlar, güreş öncesi vücutlarını zeytinyağıyla kaplar; bu hem rakibin tutuşunu zorlaştırır hem de vücuda esneklik kazandırır.
Yağlı güreşin en meşhur sahnesi kuşkusuz Kırkpınar Yağlı Güreşleridir. Edirne'de her yıl düzenlenen bu etkinlik, dünyanın en eski spor organizasyonlarından biri olarak UNESCO tarafından Somut Olmayan Kültürel Miras listesine alınmıştır. Burada güreşçiler "pehlivan" unvanını hak etmek için kıyasıya mücadele eder. Ancak bu mücadele sadece fiziksel güçle değil, ahlaki değerlere ve saygıya da dayanır.
Pehlivanlık, Türk kültüründe sadece kas gücüyle değil, erdemle ölçülür. Güreşçi, rakibine saygı duyar; yenilse de başı dik, kazansa da alçak gönüllüdür. Mangalda pişen et kokuları, davul-zurna sesleri ve "Haydi pehlivan!" nidalarıyla dolu Kırkpınar meydanı, adeta geçmişle bugünü buluşturan bir kültür şölenine dönüşür.
Bugün modern spor dalları ne kadar gelişmiş olursa olsun, yağlı güreş Türk toplumunun kimliğinde yaşamaya devam etmektedir. Çünkü bu gelenek, sadece bir spor değil; Türk'ün onurunu, sabrını ve mücadele ruhunu temsil eden bir yaşam felsefesidir.
Yağlı güreşin kökeni Orta Asya'daki eski Türk topluluklarına kadar uzanır. O dönemlerde savaşçıların çevikliklerini ve fiziksel güçlerini artırmak için güreş yapmaları yaygındı. Anadolu'ya göç ettikten sonra da bu gelenek devam etmiş, zamanla "yağlı güreş" adını almıştır. Pehlivanlar, güreş öncesi vücutlarını zeytinyağıyla kaplar; bu hem rakibin tutuşunu zorlaştırır hem de vücuda esneklik kazandırır.
Yağlı güreşin en meşhur sahnesi kuşkusuz Kırkpınar Yağlı Güreşleridir. Edirne'de her yıl düzenlenen bu etkinlik, dünyanın en eski spor organizasyonlarından biri olarak UNESCO tarafından Somut Olmayan Kültürel Miras listesine alınmıştır. Burada güreşçiler "pehlivan" unvanını hak etmek için kıyasıya mücadele eder. Ancak bu mücadele sadece fiziksel güçle değil, ahlaki değerlere ve saygıya da dayanır.
Pehlivanlık, Türk kültüründe sadece kas gücüyle değil, erdemle ölçülür. Güreşçi, rakibine saygı duyar; yenilse de başı dik, kazansa da alçak gönüllüdür. Mangalda pişen et kokuları, davul-zurna sesleri ve "Haydi pehlivan!" nidalarıyla dolu Kırkpınar meydanı, adeta geçmişle bugünü buluşturan bir kültür şölenine dönüşür.
Bugün modern spor dalları ne kadar gelişmiş olursa olsun, yağlı güreş Türk toplumunun kimliğinde yaşamaya devam etmektedir. Çünkü bu gelenek, sadece bir spor değil; Türk'ün onurunu, sabrını ve mücadele ruhunu temsil eden bir yaşam felsefesidir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.














































































