Gazeteci İsmail Saymaz'ın geçtiğimiz günlerde kamuoyuna duyurduğu bir kulis bilgisi, kısa sürede siyaset gündeminin merkezine oturdu. Habere göre, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Kasım 2024'te yaptığı bir konuşmada "Kürt ya da Alevi bir Cumhurbaşkanı yardımcısı olabilir" ifadesini kullanmıştı. Bu açıklama, önce Başdanışman'ın köşe yazısında ihtimal dâhilinde yorumlandı; ardından parti çevrelerinden gelen sinyallerle doğrudan teyit edilmese de zımnen kabul edilmiş bir izlenim oluştu.
Peki neden şimdi? Bu sorunun cevabı, siyasetin rastlantısal değil, planlı ve senkronize adımlarla yürüdüğünü gösteriyor. Tıpkı MHP'nin geçtiğimiz yıl yayımladığı "Vakit Tamam" videosu gibi; tüm bu gelişmelerin bir senaryonun parçaları olduğu artık daha net görülüyor. Bahçeli'nin yıllardır "zaman" vurgusu yapması, Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan'ın konuşmalarında sık sık "Türk, Kürt, Arap" üçlemesini öne çıkarması da bu bağlamda bir eşgüdüm izlenimi veriyor.
2013–2015 çözüm sürecinde, Prof. Dr. Haydar Baş'ın yaptığı şu tespit bugün çok daha anlamlı hale geliyor:
"Akil adamlar bu süreci organize edeceklerse Kandil'e gitsinler. Ama gitmiyorlar. Türkiye'yi dolaşıp milleti ikna ediyorlar. Demek ki halkı yeni sürece alıştırmakla görevli oldukları ortada."
Bu öngörü, 2025 Mayıs'ında dönemin akil adamlarından Abdurrahim Semavi'nin KRT televizyonundaki açıklamalarıyla bir kez daha doğrulandı. Semavi, Suriye'de hazırlanan anayasa taslağının, Türkiye'de uygulanması planlanan sistemin ön denemesi olduğunu açıkladı. Taslakta, Kürtlerin anayasal düzeyde temsiliyeti, cumhurbaşkanlığı yardımcılığı ve bazı bakanlıkların verilmesi; ayrıca yerel yönetimlerin yetkilerinin artırılması gibi maddeler yer alıyor.
Semavi'ye göre, Türkiye'de valilerin yetkileri artırılacak, hatta seçimle gelmeleri dahi gündeme gelebilir. Tüm bu yapı, klasik anlamda özerklik olmasa da üniter devleti aşındıran bir yerelleşme modeline kapı aralayabilir.
Bu noktada dikkat çeken bir başka isim de ABD'nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack. Barrack, yaptığı açıklamalarda ulus-devletleri bir tehdit olarak niteleyerek, İsrail'in bölünmüş ve parçalanmış yapıları tercih ettiğini açıkça belirtti. Osmanlı'daki "millet sistemi"ni övmesi ve Türkiye'nin Suriye'deki gelişmelerde merkezi bir rol oynadığını vurgulaması, dış kaynaklı mühendisliklere dair şüpheleri artırmaktadır.
ÇÖZÜM: MİLLETİN DERDİ AÇ, OYUNLARA KAPANMAZ!
Bugün geldiğimiz noktada, 2013–2015 sürecini milletin iradesiyle durduran bilinç, yeniden devreye girmelidir. Zira milletin önceliği kimlik pazarlıkları değil, aş ve iştir! Türk milleti; Kürt, Türk, Arap ayrımı değil, mutfaktaki yangın, geçim derdi, adalet ve onurlu bir yaşam derdindedir.
Toplumu yapay kimlik tartışmalarıyla oyalamak, gerçek gündemi – yoksulluk, işsizlik, eğitim ve sağlık krizi – örtmeye yönelik bir yönlendirme olabilir. Milletin gündemi ile siyasetin senaryosu arasındaki bu kopukluk derinleşmeden, her birey kendi aklını ve vicdanını devreye sokmalıdır.
Bu çerçevede, çözüm basittir:
Milletin gündemi milletin masasında olmalıdır.
Kimlik dayatmaları değil, vatandaşın refahı, hukukun üstünlüğü ve üniter devlet yapısının korunması esas alınmalıdır.
AHKÂM-I HATİME
Türkiye'nin yönü bellidir:
Üniter yapı kırmızı çizgidir.
Millet iradesi üstünde bir senaryo tanınmaz.
Cumhuriyetin kazanımları, pazarlık konusu yapılamaz.
Bizim çizgimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk'tür.
Bizim mücadelemiz, açlığa ve adaletsizliğe karşıdır.
Bizim kardeşliğimiz doğaldır, dayatmalara değil, geçmişimize ve geleceğimize dayanır.
Bu milletin derdi kimlik değil, geçimdir.
Bu milletin kimliği bellidir: Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığıdır.
Peki neden şimdi? Bu sorunun cevabı, siyasetin rastlantısal değil, planlı ve senkronize adımlarla yürüdüğünü gösteriyor. Tıpkı MHP'nin geçtiğimiz yıl yayımladığı "Vakit Tamam" videosu gibi; tüm bu gelişmelerin bir senaryonun parçaları olduğu artık daha net görülüyor. Bahçeli'nin yıllardır "zaman" vurgusu yapması, Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan'ın konuşmalarında sık sık "Türk, Kürt, Arap" üçlemesini öne çıkarması da bu bağlamda bir eşgüdüm izlenimi veriyor.
2013–2015 çözüm sürecinde, Prof. Dr. Haydar Baş'ın yaptığı şu tespit bugün çok daha anlamlı hale geliyor:
"Akil adamlar bu süreci organize edeceklerse Kandil'e gitsinler. Ama gitmiyorlar. Türkiye'yi dolaşıp milleti ikna ediyorlar. Demek ki halkı yeni sürece alıştırmakla görevli oldukları ortada."
Bu öngörü, 2025 Mayıs'ında dönemin akil adamlarından Abdurrahim Semavi'nin KRT televizyonundaki açıklamalarıyla bir kez daha doğrulandı. Semavi, Suriye'de hazırlanan anayasa taslağının, Türkiye'de uygulanması planlanan sistemin ön denemesi olduğunu açıkladı. Taslakta, Kürtlerin anayasal düzeyde temsiliyeti, cumhurbaşkanlığı yardımcılığı ve bazı bakanlıkların verilmesi; ayrıca yerel yönetimlerin yetkilerinin artırılması gibi maddeler yer alıyor.
Semavi'ye göre, Türkiye'de valilerin yetkileri artırılacak, hatta seçimle gelmeleri dahi gündeme gelebilir. Tüm bu yapı, klasik anlamda özerklik olmasa da üniter devleti aşındıran bir yerelleşme modeline kapı aralayabilir.
Bu noktada dikkat çeken bir başka isim de ABD'nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack. Barrack, yaptığı açıklamalarda ulus-devletleri bir tehdit olarak niteleyerek, İsrail'in bölünmüş ve parçalanmış yapıları tercih ettiğini açıkça belirtti. Osmanlı'daki "millet sistemi"ni övmesi ve Türkiye'nin Suriye'deki gelişmelerde merkezi bir rol oynadığını vurgulaması, dış kaynaklı mühendisliklere dair şüpheleri artırmaktadır.
ÇÖZÜM: MİLLETİN DERDİ AÇ, OYUNLARA KAPANMAZ!
Bugün geldiğimiz noktada, 2013–2015 sürecini milletin iradesiyle durduran bilinç, yeniden devreye girmelidir. Zira milletin önceliği kimlik pazarlıkları değil, aş ve iştir! Türk milleti; Kürt, Türk, Arap ayrımı değil, mutfaktaki yangın, geçim derdi, adalet ve onurlu bir yaşam derdindedir.
Toplumu yapay kimlik tartışmalarıyla oyalamak, gerçek gündemi – yoksulluk, işsizlik, eğitim ve sağlık krizi – örtmeye yönelik bir yönlendirme olabilir. Milletin gündemi ile siyasetin senaryosu arasındaki bu kopukluk derinleşmeden, her birey kendi aklını ve vicdanını devreye sokmalıdır.
Bu çerçevede, çözüm basittir:
Milletin gündemi milletin masasında olmalıdır.
Kimlik dayatmaları değil, vatandaşın refahı, hukukun üstünlüğü ve üniter devlet yapısının korunması esas alınmalıdır.
AHKÂM-I HATİME
Türkiye'nin yönü bellidir:
Üniter yapı kırmızı çizgidir.
Millet iradesi üstünde bir senaryo tanınmaz.
Cumhuriyetin kazanımları, pazarlık konusu yapılamaz.
Bizim çizgimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk'tür.
Bizim mücadelemiz, açlığa ve adaletsizliğe karşıdır.
Bizim kardeşliğimiz doğaldır, dayatmalara değil, geçmişimize ve geleceğimize dayanır.
Bu milletin derdi kimlik değil, geçimdir.
Bu milletin kimliği bellidir: Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığıdır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Doç. Dr. Ali Bestami Kepekçi / diğer yazıları
- PKK bitti mi, yeni anayasa gerçek gündem mi? / 29.07.2025
- Zaman makinesiyle geri gitsek, neleri değiştirirdik? / 28.07.2025
- Yeni anayasa: 400 vekil mi, referandum mu? / 27.07.2025
- Zamanı gelince konuşanlar: Vakit geldi mi? / 26.07.2025
- Kimlik değil millet, proje değil gerçeklik / 25.07.2025
- Kürt kalemiyle çizilen harita: Irak’ta oldu, Türkiye’de neden olmasın? / 24.07.2025
- Mezheple değil, vicdanla yürüyelim / 23.07.2025
- Bahçeli’nin “Alevi-Kürt temsili” önerisi / 22.07.2025
- Asıl mesele: Sistem mi, insan mı? / 21.07.2025
- İsrail’in Kürt ve Dürzi hamlesi / 20.07.2025
- Zaman makinesiyle geri gitsek, neleri değiştirirdik? / 28.07.2025
- Yeni anayasa: 400 vekil mi, referandum mu? / 27.07.2025
- Zamanı gelince konuşanlar: Vakit geldi mi? / 26.07.2025
- Kimlik değil millet, proje değil gerçeklik / 25.07.2025
- Kürt kalemiyle çizilen harita: Irak’ta oldu, Türkiye’de neden olmasın? / 24.07.2025
- Mezheple değil, vicdanla yürüyelim / 23.07.2025
- Bahçeli’nin “Alevi-Kürt temsili” önerisi / 22.07.2025
- Asıl mesele: Sistem mi, insan mı? / 21.07.2025
- İsrail’in Kürt ve Dürzi hamlesi / 20.07.2025