ABD Müslümanlığı

"Ey iman edenler! Allah'a, Peygamberine, Peygamberine indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaba iman edin." (Nisâ-136).
Azîz Türk Milleti!
Bazı olaylar, Türk Gönlümün kabadayı tarafını tarifsiz incitiyor!
"Yutkuna yutkuna şiştim!" dersem inanın az kalır!
Birinci 12 Eylül Demokratik(!) Kıyameti'nin, çok şiddetli günleriydi. Kaçaktım! Yaşayanlar bilir; "Nerede akşam, orada sabah" bile değildir kaçaklık! Her an uyanık olmak,  her yerde tanıyan gözlerden uzak olmak mecburiyeti vardır. Bu işkenceye can dayanmaz! Hele madden müsait değilseniz; Çin işkencesi, halt etmiştir kaçaklığın yanında!
Niyetim, kendimi anlatmak, duygu sömürüsü yaptığımın zannedilmesi değil, Allah biliyor!
Zor günlerimde, İstanbul'da Oğuz Derinkök adlı Malatyalı bir Ağabeyim vardı. Sağ ise selâm olsun, ölmüşse Allah rahmet eylesin. Özü ile sözü örtüşen bir Anadolu Delikanlısıydı. Oğuz Ağabey, yıllar önce vurulmuş ve tekerlekli sandalyeye mahkûmdu. Aynı zamanda, büro olarak kullandığı -Soğancı Yokuşu'nda- giriş kat bir evi vardı.
Sofrası her zaman açık ve günün her saatinde misafirleri olurdu. Beni de sık çağırırdı ve giderdim. Bir gün biri, kardeşi ile yaşadığı bir sıkıntıdan bahsedince Oğuz Ağabey, bir şeyler söylemişti, aklımda iz yaparak kalmış!
"Allah, her verdiği illetin yani hastalığın devasını da vermiştir" demiş ve "Meselâ uzuvlarımızda oluşacak illetlerin tamamına ameliyatla müdahale edilir. Kalp, böbrek, karaciğer, göz nakli yapılabilir. Allah korusun kolunuz, bacağınız kopsa protez takılabilir ama eğer bir kişide kambur illeti varsa kişi, o kamburu bütün ömrünce taşımakla mükelleftir. Kambura ameliyatla müdahale edilemez" diye devam etmişti!
Asıl can alıcı sözü ve cümlesi; "Kardeş, kardeşim kamburudur!" olmuştu!
Ben kardeşten aileye, aileden, sülaleye, sülaleden aşirete, aşiretten halka ve halktan millete silsilesini takip ederek ve demokrat olmadığımı bir daha vurgulayıp, vatandaşlık gereği bir seçmen olarak, -oy vermemiş olmama rağmen- seçilmiş ve meşrû olan ama gayr-ı meşru davranmayı İleri Demokratlık diye dayatan Cumhurbaşkanı'nın, Muhammed Ali'nin cenazesinde ötelenmesinden, örselenmesinden tarifsiz rahatsız oldum, incindim!
Ve artık eminim ki; "Demokrasi gereken durakta inilecek bir vasıtadır. Geç kalana yer kalmaz" tarifini O'ndan duyduğum Sayın Cumhurbaşkanı'nın yanında, diplomasi ve milli siyasetten anlayan kimse yok! 
Bazen, Kasımpaşalıca milletin hoşuna giden davranışlar sergiliyorlar ama devamını getirecek plan ve program yapacak kadroları yok!
Normalinde, muhalif biri olarak; "Beter olsunlar!" demem gerekir ama "Devlet-i Ebed-Müddet" inancım, buna mâni!
Çok söyledim ki; biz, Deli İbrahim gibi bir meczûba, sekiz yıl Cihân İmparatorluğu yaptırmış, köklü devlet teâmülleri olan bir milletin mensuplarıyız! 
Biz, seçilmiş Cumhurbaşkanı'nı, tekrar seçmeyerek cezalandırırız ama yabancı bir ülkede rencide edilmesinden asla memnun olamayız!
Emînim ki, B.T.P. Genel Başkanı, Milli Ekonomi Modeli mûcidi Prof. Dr. Haydar BAŞ Hoca da, bu düşünce ile hiçbir şey talep etmeden fahri danışmanlık yapmaya hazır olduklarını, söylemişlerdi!
"Ben Türkoğlu Türk'üm ve Milli Ekonomi Modeli'ni Devletim için yazdım. Rusyave BRİCS Ülkeleri başta olmak üzere 120'den fazla ülkenin tamamen ve kısmen kullandıkları projelerimi milletim için yazdım" demişlerdi!
İntihallerle, hırsızlama kopyalarla başarılı olunamayacağını da söylemiş, örnek olarak da "TOPLU KONUT İDARESİ" imalatlarını vermişlerdi!
Bunlar ayrı ve detaylıca işlenmesi gereken konular ama Dış Politika'da artık dibe vurduğumuz ortadayken, devlet imkânlarıyla aile boyu gidilen bir cenazede görülen muamele, sadece kendilerine değil O'nun şahsında Türk Milleti'ne layık görülen bir muâmeledir.
Ramazan'ın, barış ve sulh ayı olduğundan hareketle Cumhurbaşkanı'na bir daha seslenmek hakkımı kullanacağım:
Sayın Cumhurbaşkanı!
Bizi, işittiğinizi biliyorum ama Allah aşkına artık bizi duyun!
Bu lânet badireleri hep berâber atlatalım, sonra yine sandıklarda hesaplaşırız!
Şahsen; size hiç oy vermedim ve asla vermeyeceğim ama "kifâyetsiz muhterîs" kadrolarınız yüzünden, hak etmediğimiz şekilde tahkîr edilmeye de asla rızam yok! 
Biz; Putin'e; "Bizi de Şanghay Beşlisi'ne alın ve AB kapılarından kurtarın" dediğinizi unutmadık! Putin'in size karşı takındığı tavırlarını da unutmayız ama biz aynı zamanda, tarihlerinde sadece Çin Devlet Başkanı'nın kabul edildiği DUMA'da yaklaşık beş saat Haydar Hoca'nın MEM Konferansı'nın dinlendiğini de unutmayıp hatırlatıyoruz!
Yine biz; Türk düşmanı olarak bilinen Jirinovski'nin hem de DUMA'daki resmi ofisinde; "Ne mutlu Türk'üm diyene" diye Türkçe haykırdığını da unutturmamaya çabalıyoruz!
Yine biz, vakit girdiğinde DUMA'da 150 Müslüman Türk'ün seccade yayıp namaz kıldıklarını da ve tek kare fotoğraf çektirmenin kimsenin aklına gelmediğini de biliyoruz!
Ve bizim -inkârı mümkün olmayan- bu bildiklerimizi, sizin de bildiğinizi biliyoruz!
Sayın Cumhurbaşkanı! 
Enaniyet makbul bir davranış değildir!
Oy vermemiş olsam da, Devletimin Cumhurbaşkanı'sınız ve biz Devletimize, milletimize, Cumhuriyetimize ve bütün değerlerimize tek kelime ile sâdık; "Bir kolumu kesseler Türk kanı, öbürünü kesseler Kürt kanı akar" diyen birleştirici, bütünleyici Milletçileriz!
Artık bizi duyun ve duyduğunuzu belli edin ki, gittikçe koparak kutuplaşan millet arasında, "Sevgi Katalizörü" işimizi, yapabilelim!
"İtibardan tasarruf olmaz" savınızla bu seslenişimi de lütfen Millî İtibara katkı arzusu olarak yorumlayın! Çünkü Vallahi kastım bu!
Makamınıza en derin saygılarımla...
"OLAMAZ TÜRK'E BAŞ, TÜRK'ÜM DEMEYEN" Vesselâm..
Selâm, sevgi, duâ...