Amerika 11 Eylül 2001 günü görülmemiş bir terör olayıyla sarsıldı. Onaylamak tabii ki mümkün değil. Elbette kınıyoruz ama bu olayın kaçınılmaz olarak yeni bir takım değerlendirmeler yapmak, mevcut stratejileri gözden geçirmek için fırsat yarattığını da görmezden gelemiyoruz..
Amerika üç saat içinde 30 bine yakın kişi kaybetti, Bush "teröristleri ve destekleyenleri affetmemiz mümkün değil, dünya nasıl cezalandıracağımızı görecek" dedi. Bütün dünya onayladı, destek vâad etti, şimdi merakla Amerika'nın ne yapacağını bekliyor.
Türkiye 15 sene içinde terör yüzünden 30 bin kişi kaybetti. Dünyanın kılı kıpırdamadı, hâttâ teröristi destekledi, yakalandıktan sonra yargı sürecine etki bile etti.
Şimdi "Türkiye'nin teröristi" özel rezidansında ortopedik yatak, koltuk ve diş kliniği ile ikamet buyuruyor, her gün ölçülen tansiyon ve kolesterolu AB'ye ânında rapor ediliyor. AİHM üyeleri zaman zaman ziyaret edip iskân şartlarını denetliyor.
Fakat "Amerika'nın teröristi" için bütün dünya Bush'un keseceği cezayı peşinen kabullenmiş bir şekilde elpençe divan, nefesini tutmuş bekliyor, onaylıyor.
Çünkü devlet olmanın ilk vasfı önce kendi hukukunu yaratmak, sonra da o hukuka uygun bir şekilde "yargılayabilmek" ve kestiğin cezayı uygulayabilmektir. Yoksa içerde dışarıda itibarın kalmaz. Orman hukuku uygulayan bir kabile devleti muamelesi görürsün.
Ateş, düştüğü yeri yakarmış. Şehit Aileleri'nin hâlâ bağrı yanıyor. Onları duyan yok ama Amerika'nın kayıpları için bütün dünya göz yaşı döküyor.
Ne olursa olsun 12 Eylül günü dünya, bir önceki günden farklıdır. Değerler değişmiştir, bundan hemen faydalanmak gerekir.
Öcalan'ın asılacağı gün işte bugündür. Fırsatsa fırsat... "Konjonktür" hiç bu zamanki kadar uygun olmamıştı. "Zamanlama" bir ilimdir. Peki bizim dünyaya akıl satan ünlü taktisyenlerimiz şu anda acaba ne ile iştigal ediyorlar?
Çıkarılacak ikinci ders nükleer silâha rağmen inancın halâ en güçlü silâh olduğu teorisinin perçinlenmesidir. Dünyada "inanmış insan"dan daha güçlü silâh yoktur. Bu silâhın kullanıldığı yeni savaş şekli de "terör"dür.
11 Eylül 2001 gününden itibaren ordular nükleer ve klâsik harbe hazırlandığı kadar artık teröre karşı da hazırlanmak durumunda kalacaktır. Klâsik kuvvetlerin dışındaki "Özel Kuvvetler" en önemli unsur olacaktır.
Türk Ordusu 70'lli yıllardan itibaren bu harbe hazırdı. Fakat siyasilerimizin bunu hazmı kolay olmamış ve hayli zaman almıştır. Ecevit'in 76'da "terör"ü bilerek ve isteyerek "gerilla" olarak algılayıp takdim ettiğini; aslında Türk Devleti'nin bu yeni savaş usûlüne uygun olarak geliştirdiği kendini savunma stratejisi olan "kontrterör"ü nasıl kelime oyunlarıyla "kontrgerilla" haline dönüştürdüğünü ve büyük bir sorumsuzlukla afişe ettiğini hatırlamıyor musunuz?
Amerikan toplumu en rahat zamanlarında bile kıyamet senaryoları yazmaya meraklı paranoyak bir ruh haline sahiptir. En fanatik senaryoları ya nükleer savaşa yahut uzaylıların istilâsına uyacak şekilde yazarlardı.
Fakat anlaşılmıştır ki kıyamet, 11 Eylül 2001 gününden itibaren artık "terör"dür.
Çünkü terörün dünyanın en ücra veya en kalabalık bir köşesinde, en korunaklı bölümünde sizi bulabileceği kafalara dank etmiştir.
Bırakın Dünya Ticaret Merkezi'ni, fakat Pentagon bile vurulmuştur. Yapanlar elbette nerede olursa olsun bulunup cezalandırılmalıdır. Fakat Öcalan da cezalandırılmalıdır.
Kim yapmış olabilir? Şu anda elimizde ham bilgiler, karşımızda ise son derece iyi eğitimli, teknolojiyi ve uçağı kullanabilen, organize ve plânlama yeteneği müthiş, maddi yetenekleri sınırsız, fertleri inandırarak ölüme bile yönlendirebilecek, gözünü kırpmadan uçaklar dolusu insanları canlı bomba haline getirebilen bir kuruluş var.
Ve bu kuruluş dillere destan CIA'yi, FBI'yı atlatabilmiştir.
Kaynağı nerede olursa olsun bu kuruluş Amerika'nın ve hâttâ belki Pentagon'un, CIA'in, FBI'ın içinden de eleman temin edip kullanmadan bu işleri gerçekleştiremez.
Şimdi ne olur? Genelde Amerika teröre ve destekleyen devletlere karşı acımasız tavır alacaktır. Bunu hem kamuoyunu tatmin etmek için hem dünya devletleri nezdinde yaralanan gururunu tamir etmek için yapacaktır.
Bu arada tabiî kurunun yanında yaş da yanacaktır. Belki fırsattan istifade Orta ve Yakın doğuda taş üzerine taş bırakılmayacaktır. Terörün, insanları ölüme bile yönlendirebilen inanç boyutundan hareketle "radikal İslâmî" cenahı hedef tahtasına oturtulabilecektir.
Özelde ise, Saddamı cezalandırmanın yan ürünü olarak Kuzey Irak'ta bir Kürt Devleti'nin kurulması konusunda Türkiye sıkıştırılabilir. Fakat öte yandan bölgede Türkiye'nin "vazgeçilmez ve değişmez" müttefikliğinin altı kalın bir kırmızı çizgiyle çizilecek, Kıbrıs ve Ege konusunda üzerindeki baskı hafifleyebilecektir. Dünya Bankası ve IMF eskisi gibi kıskanç davranmayacaktır.
Öcalan şimdi asılmayacak da ne zaman asılacaktır?
11 Eylül saldırısı Türkiye'ye bir ders daha vermiştir. Akşam saatlerinde Başbakanlık'tan çıkan Ecevit'in gazetecilere hitaben yaptığı iki paragraflık konuşmadaki "Amerika Büyük Devletleri", "Grup Başkan Vekilleri ile toplantı", "gurur yapmak" aksamaları, artık kendisinin emekli olup Tagore tercümeleri ile uğraşmasının vaktinin geldiğinin açık bir ifadesidir.
Onu ısrarla Başbakanlıkta tutan diğer koalisyon ortakları, bütün Türkiye'nin (ve dahi dünyanın) seyrettiği aynı görüntüyü hâlâ izlemediler mi acaba?
Amerika üç saat içinde 30 bine yakın kişi kaybetti, Bush "teröristleri ve destekleyenleri affetmemiz mümkün değil, dünya nasıl cezalandıracağımızı görecek" dedi. Bütün dünya onayladı, destek vâad etti, şimdi merakla Amerika'nın ne yapacağını bekliyor.
Türkiye 15 sene içinde terör yüzünden 30 bin kişi kaybetti. Dünyanın kılı kıpırdamadı, hâttâ teröristi destekledi, yakalandıktan sonra yargı sürecine etki bile etti.
Şimdi "Türkiye'nin teröristi" özel rezidansında ortopedik yatak, koltuk ve diş kliniği ile ikamet buyuruyor, her gün ölçülen tansiyon ve kolesterolu AB'ye ânında rapor ediliyor. AİHM üyeleri zaman zaman ziyaret edip iskân şartlarını denetliyor.
Fakat "Amerika'nın teröristi" için bütün dünya Bush'un keseceği cezayı peşinen kabullenmiş bir şekilde elpençe divan, nefesini tutmuş bekliyor, onaylıyor.
Çünkü devlet olmanın ilk vasfı önce kendi hukukunu yaratmak, sonra da o hukuka uygun bir şekilde "yargılayabilmek" ve kestiğin cezayı uygulayabilmektir. Yoksa içerde dışarıda itibarın kalmaz. Orman hukuku uygulayan bir kabile devleti muamelesi görürsün.
Ateş, düştüğü yeri yakarmış. Şehit Aileleri'nin hâlâ bağrı yanıyor. Onları duyan yok ama Amerika'nın kayıpları için bütün dünya göz yaşı döküyor.
Ne olursa olsun 12 Eylül günü dünya, bir önceki günden farklıdır. Değerler değişmiştir, bundan hemen faydalanmak gerekir.
Öcalan'ın asılacağı gün işte bugündür. Fırsatsa fırsat... "Konjonktür" hiç bu zamanki kadar uygun olmamıştı. "Zamanlama" bir ilimdir. Peki bizim dünyaya akıl satan ünlü taktisyenlerimiz şu anda acaba ne ile iştigal ediyorlar?
Çıkarılacak ikinci ders nükleer silâha rağmen inancın halâ en güçlü silâh olduğu teorisinin perçinlenmesidir. Dünyada "inanmış insan"dan daha güçlü silâh yoktur. Bu silâhın kullanıldığı yeni savaş şekli de "terör"dür.
11 Eylül 2001 gününden itibaren ordular nükleer ve klâsik harbe hazırlandığı kadar artık teröre karşı da hazırlanmak durumunda kalacaktır. Klâsik kuvvetlerin dışındaki "Özel Kuvvetler" en önemli unsur olacaktır.
Türk Ordusu 70'lli yıllardan itibaren bu harbe hazırdı. Fakat siyasilerimizin bunu hazmı kolay olmamış ve hayli zaman almıştır. Ecevit'in 76'da "terör"ü bilerek ve isteyerek "gerilla" olarak algılayıp takdim ettiğini; aslında Türk Devleti'nin bu yeni savaş usûlüne uygun olarak geliştirdiği kendini savunma stratejisi olan "kontrterör"ü nasıl kelime oyunlarıyla "kontrgerilla" haline dönüştürdüğünü ve büyük bir sorumsuzlukla afişe ettiğini hatırlamıyor musunuz?
Amerikan toplumu en rahat zamanlarında bile kıyamet senaryoları yazmaya meraklı paranoyak bir ruh haline sahiptir. En fanatik senaryoları ya nükleer savaşa yahut uzaylıların istilâsına uyacak şekilde yazarlardı.
Fakat anlaşılmıştır ki kıyamet, 11 Eylül 2001 gününden itibaren artık "terör"dür.
Çünkü terörün dünyanın en ücra veya en kalabalık bir köşesinde, en korunaklı bölümünde sizi bulabileceği kafalara dank etmiştir.
Bırakın Dünya Ticaret Merkezi'ni, fakat Pentagon bile vurulmuştur. Yapanlar elbette nerede olursa olsun bulunup cezalandırılmalıdır. Fakat Öcalan da cezalandırılmalıdır.
Kim yapmış olabilir? Şu anda elimizde ham bilgiler, karşımızda ise son derece iyi eğitimli, teknolojiyi ve uçağı kullanabilen, organize ve plânlama yeteneği müthiş, maddi yetenekleri sınırsız, fertleri inandırarak ölüme bile yönlendirebilecek, gözünü kırpmadan uçaklar dolusu insanları canlı bomba haline getirebilen bir kuruluş var.
Ve bu kuruluş dillere destan CIA'yi, FBI'yı atlatabilmiştir.
Kaynağı nerede olursa olsun bu kuruluş Amerika'nın ve hâttâ belki Pentagon'un, CIA'in, FBI'ın içinden de eleman temin edip kullanmadan bu işleri gerçekleştiremez.
Şimdi ne olur? Genelde Amerika teröre ve destekleyen devletlere karşı acımasız tavır alacaktır. Bunu hem kamuoyunu tatmin etmek için hem dünya devletleri nezdinde yaralanan gururunu tamir etmek için yapacaktır.
Bu arada tabiî kurunun yanında yaş da yanacaktır. Belki fırsattan istifade Orta ve Yakın doğuda taş üzerine taş bırakılmayacaktır. Terörün, insanları ölüme bile yönlendirebilen inanç boyutundan hareketle "radikal İslâmî" cenahı hedef tahtasına oturtulabilecektir.
Özelde ise, Saddamı cezalandırmanın yan ürünü olarak Kuzey Irak'ta bir Kürt Devleti'nin kurulması konusunda Türkiye sıkıştırılabilir. Fakat öte yandan bölgede Türkiye'nin "vazgeçilmez ve değişmez" müttefikliğinin altı kalın bir kırmızı çizgiyle çizilecek, Kıbrıs ve Ege konusunda üzerindeki baskı hafifleyebilecektir. Dünya Bankası ve IMF eskisi gibi kıskanç davranmayacaktır.
Öcalan şimdi asılmayacak da ne zaman asılacaktır?
11 Eylül saldırısı Türkiye'ye bir ders daha vermiştir. Akşam saatlerinde Başbakanlık'tan çıkan Ecevit'in gazetecilere hitaben yaptığı iki paragraflık konuşmadaki "Amerika Büyük Devletleri", "Grup Başkan Vekilleri ile toplantı", "gurur yapmak" aksamaları, artık kendisinin emekli olup Tagore tercümeleri ile uğraşmasının vaktinin geldiğinin açık bir ifadesidir.
Onu ısrarla Başbakanlıkta tutan diğer koalisyon ortakları, bütün Türkiye'nin (ve dahi dünyanın) seyrettiği aynı görüntüyü hâlâ izlemediler mi acaba?
Hüseyin Mümtaz / diğer yazıları
- Ekonomi, İslam ve Rusya / 01.04.2006
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002