Uluslararası ekonomik ve siyasi sorunlarla ilgili yazı ve yorumlara geniş yer veren İngiliz Financial Times gazetesi, "Bölünmüş Adayı Bekleyen sorunlar" başlıklı makalesinde Kıbrıs sorununun çözümüne ışık tutmaya çalıştı. Gazete, London School of Economics öğretim görevlilerinden Prof. William Wallace'ın konuyla ilgili makalesinde başyazıların yayımlandığı sayfada geniş yer ayırdı. Batılı hükümetleri Kıbrıs'ta ortaya çıkacak yeni bir krizin beklediği uyarısında bulunan gazete, Kıbrıs Rum kesimiyle sürdürülen AB'ye tam üyelik görüşmelerinin iyi gittiğini, ama buna karşılık olarak BM şemsiyesinde sürdürülen çözüm görüşmelerinin ise geçen yılın Kasım ayından bu yana kesintiye uğradığını hatırlattı.
Kıbrıs Rum kesiminin AB nezdindeki temsilcisinin geçen günlerde yaptığı çarpıcı açıklamalara da dikkat çeken Financial Times, bu açıklamaların Rum kesiminin AB'ye tam üyelik görüşmelerinin 2002 yılının sonlarına doğru tamamlanmasının ardından, 2003 yılında AB-Türkiye ilişkilerinde yeni kriz çıkabileceğini gösterdiğini bildirdi.
Kıbrıs'ta yeni bir krizden kaçınmanın anahtarının Ankara'nın elinde olduğunu da öne süren yazar, Kıbrıslı Rumların ise AB'ye giden yollarının açık olduğundan kuşku duymadıklarını ve bu üyeliğin kendilerine sorunu kendi şartlarıyla çözmek konusunda büyük bir kolaylık sağlayacağını düşündüklerini kaydetti. Rum kesiminin Türkiye'nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi nezdinde karşılaştığı bazı güçlüklerin de kendilerine avantaj sağlayacağına inandığını hatırlatan yazar, bütün bunların Kıbrıslı Türklerin ise kendilerini "güvensiz" hissetmesine yol açtığını savundu. AB'nin gözünün şu anda Doğu Akdeniz'den ziyade Doğu Avrupa'ya doğru genişlemenin üzerinde olduğunu da belirten yazar, bazı AB ülkelerinin Kıbrıs Rum kesiminin üyeliğini geciktirme girişiminde de bulunabileceklerini kaydetti.
"Ancak bu sadece krizin Atina'ya da sıçramasını sağlar" diyen yazar, Atina'nın Kıbrıs listede olmadıkça Polonya ve Macaristan'ın üyelik anlaşmasını onaylamayacağını savundu. Yazar, çözümün 1992 yılında BM Genel Sekreteri tarafından ortaya konulan planda yattığını da savunurken, bu arada Kıbrıslı Türklerin kendilerini güvende hissedebilmeleri için halen adada bulunan 36 bin Türk askerinin bir kısmının adadaki varlıklarının, belki de çok uluslu bir güç çerçevesinde bir süre daha devamına izin verilmesi gerektiğine dikkat çekti. Yazar, yazısının son bölümünde de sorunla yakından ilgili İngiltere, ABD ve Almanya gibi Batılı hükümetlerin çözüm konusunda daha çok çaba harcamaları gereğine işaret etti ve "Bu ülkelerin bakanları, hatta hükümet başkanları gelecek yıl gündemlerine daha çok Ankara ve Lefkoşa seyahati almalılar" ifadesini kullandı.
Kıbrıs Rum kesiminin AB nezdindeki temsilcisinin geçen günlerde yaptığı çarpıcı açıklamalara da dikkat çeken Financial Times, bu açıklamaların Rum kesiminin AB'ye tam üyelik görüşmelerinin 2002 yılının sonlarına doğru tamamlanmasının ardından, 2003 yılında AB-Türkiye ilişkilerinde yeni kriz çıkabileceğini gösterdiğini bildirdi.
Kıbrıs'ta yeni bir krizden kaçınmanın anahtarının Ankara'nın elinde olduğunu da öne süren yazar, Kıbrıslı Rumların ise AB'ye giden yollarının açık olduğundan kuşku duymadıklarını ve bu üyeliğin kendilerine sorunu kendi şartlarıyla çözmek konusunda büyük bir kolaylık sağlayacağını düşündüklerini kaydetti. Rum kesiminin Türkiye'nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi nezdinde karşılaştığı bazı güçlüklerin de kendilerine avantaj sağlayacağına inandığını hatırlatan yazar, bütün bunların Kıbrıslı Türklerin ise kendilerini "güvensiz" hissetmesine yol açtığını savundu. AB'nin gözünün şu anda Doğu Akdeniz'den ziyade Doğu Avrupa'ya doğru genişlemenin üzerinde olduğunu da belirten yazar, bazı AB ülkelerinin Kıbrıs Rum kesiminin üyeliğini geciktirme girişiminde de bulunabileceklerini kaydetti.
"Ancak bu sadece krizin Atina'ya da sıçramasını sağlar" diyen yazar, Atina'nın Kıbrıs listede olmadıkça Polonya ve Macaristan'ın üyelik anlaşmasını onaylamayacağını savundu. Yazar, çözümün 1992 yılında BM Genel Sekreteri tarafından ortaya konulan planda yattığını da savunurken, bu arada Kıbrıslı Türklerin kendilerini güvende hissedebilmeleri için halen adada bulunan 36 bin Türk askerinin bir kısmının adadaki varlıklarının, belki de çok uluslu bir güç çerçevesinde bir süre daha devamına izin verilmesi gerektiğine dikkat çekti. Yazar, yazısının son bölümünde de sorunla yakından ilgili İngiltere, ABD ve Almanya gibi Batılı hükümetlerin çözüm konusunda daha çok çaba harcamaları gereğine işaret etti ve "Bu ülkelerin bakanları, hatta hükümet başkanları gelecek yıl gündemlerine daha çok Ankara ve Lefkoşa seyahati almalılar" ifadesini kullandı.