Hadis-i Şerif'te "Rahmet ve şefaat peygamberi Hz. Muhammed (as): "İbadetlerin en makbulü az da olsa devamlı olanıdır" buyurur ya, aynen o misal, bir işin kalıcı yanı devamlılığıdır.
Devamlı olursa iz bırakıyor, kalıcı oluyor, tesir ediyor.
İlaç da buna örnek olabilir ama, damlaları örnek verirsek daha kalıcı olur zannımca. Hani o sert mi sert mermeri delen damlalar. Onlar sürekli, ara vermeden ve aynı ahenkle işlerini yaptıkları, damladıkları için başarılı oluyorlar.
Aksi durumda bir damlanın eti ne budu ne?
Bu uzun dibaceyi niye mi yaptım?
Biraz mevsim,
Biraz hevesim,
Biraz da hissim, birkaç gün yazı yazamadım da ondan.
Yazı yazmadığım gün kendimi bir suçlu psikozu içinde hissederim.
Sağolsun dostlar yarı ciddi, yarı şaka -biraz yarı resmi El-Ehram Gazetesi gibi oldu ya- sitem ederler, niye yazılara ara veriyorum diye.
Sırası gelmişken asırlık anneannem 100 yıldan fazla süren ömrünü tamamlayıp ahrete rıhlet etti. Bu vesileyle taziyede bulunan tüm dostlara selam ve teşekkürlerimi sunayım.
Mail (aman İsmail diye okumayın) kutusu doldu.
Bugünlük gelen e-mailleri sizinle paylaşmayı düşündüm.
Öncelikle Rafet Sakoğlu'na, Hamza Yanık'a diğer dostlara selam ve teşekkür. Keşke biraz "hüvviyet" bilgisi de ekleselerdi. O zaman isimlerle simalar daha kolay yanyana gelirdi.
Hamza Yanık bulup göndermiş.
- Paulo Coelho'nun, tüm dünyada birkaç on milyonun üzerinde satan bir kitabının, Mevlana'nın menkıbesinin tıpatıp aynı olduğunu...
- Batı'nın allayıp pullayıp, kehanetleri ile ilgili milyonlarca kitap basarak aynı zamanda para da bastığı, Macaristanlı bir Yahudi aileden gelen Nostradamus'un kehanetlerini, kendisinden 350 yıl önce yaşamış olan Muhitini Arabi'den aktardığını..
- Muhitini Arabi'nin, Nostradamus tarafından beyan edildiği açıklanan tüm kehanetleri daha Nostradamus doğmadan 350 yıl önce çoktan söylemiş olduğunu...
- Amerikalılar'ın, Kızılderiler'e, güya üşümesinler, soğuktan korusunlar diye verdiği battaniyelere çiçek mikrobu bulaştırarak onları hiç kurşun atmadan ve kendilerinden fire vermeden bulaşıcı hastalıkla kırdıklarını...
- Abraham Lincoln, Elvis Presley gibi bir çok ünlü Amerikalı'nın, Çeşme kökenli, deniz savaşında esir düşmüş Osmanlılar'ın birkaç ayrı yerden sonunda Amerika'ya götürüldükten sonra doğmuş torunları olduklarını..
- Bunlara Mel'un can denildiğini.. Yani esir düştükleri ve ayrı bir kıtada, apayrı kültür ortamında izole edilirken lanetli olduklarını düşünüp kendilerine mel'un dediklerini...
- Bunların 1990'ların sonlarında Amerika'da kök salmış nesillerinde Akdeniz anemisi çıkan genç bir çocuğun babasının, normalde bir Amerikalı'da olmayacak bu hastalığın mutlaka Akdenizli geni taşıyor olmaları gerektiği doğrusu ile yola çıkarak yaptığı araştırma sonunda köklerinin İzmir, Çeşme'ye dayandığını, Çeşme'de Çiftlik Köy'de bir Mel'un Can Evi açarak her sene gelip anmalar yaptıklarını ama bunu sadece birkaç yıl ancak sürdürülebildikten sonra Amerikan yetkililerinin girişimi ile mecburen bitirilip, Mel'un Can Evinin de kaptanlık okuluna dönüştürüldüğünü...
Noktalardan da anlaşılabileceği gibi, Hamza'nın malumatları devam edecek.
İnanıp inanmamakta hür, anlatıp anlatmamakta buhur, ama anlamakta mahir olduğunuz konusunda şüphem yok.
ABD'nin Kızılderilileri masrafsız nasıl öldürdüğünü (soykırımı yaptığını) anlatan bölüme bir ilave yapmak istiyorum.
Son zamanlarda toplumda tarifi imkansız bir "hasta hali" var.
Kime sorsam, kiminle konuşsam, kimi görsem, yapay zehir yutmuş gibi bir tuhaflık arzediyor.
Birkaç hafta önce söz konusu edilen, "ABD'nin dünyaya çiçek mikrobu" yayması gündeme gelmişti.
Ama her şeyde olduğu gibi, o da, "acaba AB'ye ne zaman gireceğiz?", "AB bizi alacak mı?", "Bush acaba 24 Nisan'da Soykırımı diyecek mi?" (bir Allah kulu çıkıp da bu Bush ne diye 24 Nisan'da konuşur, 23 veya 25 Nisan'da konuşsa ya demez) gibi hayati konular içinde eriyip kayboldu.
Sizi bilmem ama ben, bu durumun pek hayra alamet olmadığı kanaatindeyim.
O ABD ki, Kızılderililerle yaptığı soykırımı savaşından çok daha fazla insanını Irak'a demokrasi getirmek uğruna(!) kaybetti.
Niye aynı yola başvurmasın ki?
Hem insandan, hem nisandan, hem de Hasan'dan kazanmış olur.
Yalvar yakar "Green Card" esirleri toplaması niyedir sizce?
Yeni savaşlarda kobay olarak kullanmanın dışında tabii.
İ.H. Mumcuoğlu inter-netten devşirmiş.
- 9 kadının 1 bebeği 1 ayda doğurabileceğini söyleyen kişiye "Proje Müdürü" denir.
- 1 bebeğin 18 ayda ancak doğacağını söyleyen kişiye "Proje Geliştirme Müdürü" denir.
- Tek bir kadının 1 ayda 9 bebek doğurabileceğini söyleyen kişiye "Planlama Müdürü" denir.
- Bebeğin üretim şeklinin ille de yanlış olduğunu söyleyen kişiye "Kalite Müdürü" denir.
- Dünyada hiç kadın ve erkek kalmasa o bebeği kendinin doğuracağını söyleyen kişiye "Pazarlama Müdürü" denir.
- Bebek falan istemediğini söyleyen kişiye "Müşteri" denir.
Peki ya işçi kimdir?...
Bunlar da benden olsun;
- İşine zamanında gelmeyip işletmeyi batırmaya kendisi sebep olduğu halde çalışanına fırça atıp işi savuşturan müdüre; "azarlama müdürü" denir.
- Başkaları iş bitirirken uzaktan seyreden müdüre; "nazarlama müdürü" denir.
- İşinin ehli elemanı sudan sebeplerle kovan müdüre, "hızarlama müdürü" denir.
Son bir not; aman ha kafanız karışmasın!
Devamlı olursa iz bırakıyor, kalıcı oluyor, tesir ediyor.
İlaç da buna örnek olabilir ama, damlaları örnek verirsek daha kalıcı olur zannımca. Hani o sert mi sert mermeri delen damlalar. Onlar sürekli, ara vermeden ve aynı ahenkle işlerini yaptıkları, damladıkları için başarılı oluyorlar.
Aksi durumda bir damlanın eti ne budu ne?
Bu uzun dibaceyi niye mi yaptım?
Biraz mevsim,
Biraz hevesim,
Biraz da hissim, birkaç gün yazı yazamadım da ondan.
Yazı yazmadığım gün kendimi bir suçlu psikozu içinde hissederim.
Sağolsun dostlar yarı ciddi, yarı şaka -biraz yarı resmi El-Ehram Gazetesi gibi oldu ya- sitem ederler, niye yazılara ara veriyorum diye.
Sırası gelmişken asırlık anneannem 100 yıldan fazla süren ömrünü tamamlayıp ahrete rıhlet etti. Bu vesileyle taziyede bulunan tüm dostlara selam ve teşekkürlerimi sunayım.
Mail (aman İsmail diye okumayın) kutusu doldu.
Bugünlük gelen e-mailleri sizinle paylaşmayı düşündüm.
Öncelikle Rafet Sakoğlu'na, Hamza Yanık'a diğer dostlara selam ve teşekkür. Keşke biraz "hüvviyet" bilgisi de ekleselerdi. O zaman isimlerle simalar daha kolay yanyana gelirdi.
Hamza Yanık bulup göndermiş.
- Paulo Coelho'nun, tüm dünyada birkaç on milyonun üzerinde satan bir kitabının, Mevlana'nın menkıbesinin tıpatıp aynı olduğunu...
- Batı'nın allayıp pullayıp, kehanetleri ile ilgili milyonlarca kitap basarak aynı zamanda para da bastığı, Macaristanlı bir Yahudi aileden gelen Nostradamus'un kehanetlerini, kendisinden 350 yıl önce yaşamış olan Muhitini Arabi'den aktardığını..
- Muhitini Arabi'nin, Nostradamus tarafından beyan edildiği açıklanan tüm kehanetleri daha Nostradamus doğmadan 350 yıl önce çoktan söylemiş olduğunu...
- Amerikalılar'ın, Kızılderiler'e, güya üşümesinler, soğuktan korusunlar diye verdiği battaniyelere çiçek mikrobu bulaştırarak onları hiç kurşun atmadan ve kendilerinden fire vermeden bulaşıcı hastalıkla kırdıklarını...
- Abraham Lincoln, Elvis Presley gibi bir çok ünlü Amerikalı'nın, Çeşme kökenli, deniz savaşında esir düşmüş Osmanlılar'ın birkaç ayrı yerden sonunda Amerika'ya götürüldükten sonra doğmuş torunları olduklarını..
- Bunlara Mel'un can denildiğini.. Yani esir düştükleri ve ayrı bir kıtada, apayrı kültür ortamında izole edilirken lanetli olduklarını düşünüp kendilerine mel'un dediklerini...
- Bunların 1990'ların sonlarında Amerika'da kök salmış nesillerinde Akdeniz anemisi çıkan genç bir çocuğun babasının, normalde bir Amerikalı'da olmayacak bu hastalığın mutlaka Akdenizli geni taşıyor olmaları gerektiği doğrusu ile yola çıkarak yaptığı araştırma sonunda köklerinin İzmir, Çeşme'ye dayandığını, Çeşme'de Çiftlik Köy'de bir Mel'un Can Evi açarak her sene gelip anmalar yaptıklarını ama bunu sadece birkaç yıl ancak sürdürülebildikten sonra Amerikan yetkililerinin girişimi ile mecburen bitirilip, Mel'un Can Evinin de kaptanlık okuluna dönüştürüldüğünü...
Noktalardan da anlaşılabileceği gibi, Hamza'nın malumatları devam edecek.
İnanıp inanmamakta hür, anlatıp anlatmamakta buhur, ama anlamakta mahir olduğunuz konusunda şüphem yok.
ABD'nin Kızılderilileri masrafsız nasıl öldürdüğünü (soykırımı yaptığını) anlatan bölüme bir ilave yapmak istiyorum.
Son zamanlarda toplumda tarifi imkansız bir "hasta hali" var.
Kime sorsam, kiminle konuşsam, kimi görsem, yapay zehir yutmuş gibi bir tuhaflık arzediyor.
Birkaç hafta önce söz konusu edilen, "ABD'nin dünyaya çiçek mikrobu" yayması gündeme gelmişti.
Ama her şeyde olduğu gibi, o da, "acaba AB'ye ne zaman gireceğiz?", "AB bizi alacak mı?", "Bush acaba 24 Nisan'da Soykırımı diyecek mi?" (bir Allah kulu çıkıp da bu Bush ne diye 24 Nisan'da konuşur, 23 veya 25 Nisan'da konuşsa ya demez) gibi hayati konular içinde eriyip kayboldu.
Sizi bilmem ama ben, bu durumun pek hayra alamet olmadığı kanaatindeyim.
O ABD ki, Kızılderililerle yaptığı soykırımı savaşından çok daha fazla insanını Irak'a demokrasi getirmek uğruna(!) kaybetti.
Niye aynı yola başvurmasın ki?
Hem insandan, hem nisandan, hem de Hasan'dan kazanmış olur.
Yalvar yakar "Green Card" esirleri toplaması niyedir sizce?
Yeni savaşlarda kobay olarak kullanmanın dışında tabii.
İ.H. Mumcuoğlu inter-netten devşirmiş.
- 9 kadının 1 bebeği 1 ayda doğurabileceğini söyleyen kişiye "Proje Müdürü" denir.
- 1 bebeğin 18 ayda ancak doğacağını söyleyen kişiye "Proje Geliştirme Müdürü" denir.
- Tek bir kadının 1 ayda 9 bebek doğurabileceğini söyleyen kişiye "Planlama Müdürü" denir.
- Bebeğin üretim şeklinin ille de yanlış olduğunu söyleyen kişiye "Kalite Müdürü" denir.
- Dünyada hiç kadın ve erkek kalmasa o bebeği kendinin doğuracağını söyleyen kişiye "Pazarlama Müdürü" denir.
- Bebek falan istemediğini söyleyen kişiye "Müşteri" denir.
Peki ya işçi kimdir?...
Bunlar da benden olsun;
- İşine zamanında gelmeyip işletmeyi batırmaya kendisi sebep olduğu halde çalışanına fırça atıp işi savuşturan müdüre; "azarlama müdürü" denir.
- Başkaları iş bitirirken uzaktan seyreden müdüre; "nazarlama müdürü" denir.
- İşinin ehli elemanı sudan sebeplerle kovan müdüre, "hızarlama müdürü" denir.
Son bir not; aman ha kafanız karışmasın!
Müslim Karabacak / diğer yazıları
- Hz. Muhammed'den (saa) kim niye rahatsız olur? / 17.03.2024
- Metro Entelijansiyasi / 14.03.2024
- Aşık Neyanî'ce... / 10.03.2024
- Müslümanın Allah'ı "zengin" Ehl-i Kitab'ın tanrısı fakirdir ve Milli Ekonomi Modeli de "zengin Allah" inancının üründür / 09.03.2024
- Hak Teâlâ ayırmadı sana ne oluyor? / 29.02.2024
- Hak Teâlâ ayırmadı sana ne oluyor? / 28.02.2024
- Bir Kerbela mersiyesi... (Ahmed Edib Harâbî) / 23.02.2024
- Bohem hayat Necip Fazıl / 20.02.2024
- Kelimelerin ahenkle dansı / 17.02.2024
- Çok şeye tercüman, hayatımıza dair... / 16.02.2024
- Metro Entelijansiyasi / 14.03.2024
- Aşık Neyanî'ce... / 10.03.2024
- Müslümanın Allah'ı "zengin" Ehl-i Kitab'ın tanrısı fakirdir ve Milli Ekonomi Modeli de "zengin Allah" inancının üründür / 09.03.2024
- Hak Teâlâ ayırmadı sana ne oluyor? / 29.02.2024
- Hak Teâlâ ayırmadı sana ne oluyor? / 28.02.2024
- Bir Kerbela mersiyesi... (Ahmed Edib Harâbî) / 23.02.2024
- Bohem hayat Necip Fazıl / 20.02.2024
- Kelimelerin ahenkle dansı / 17.02.2024
- Çok şeye tercüman, hayatımıza dair... / 16.02.2024