Bu hafta sonu da Türkiye'nin dört bir yanında Bağımsız Türkiye Partisi'nin organize ettiği "Geleceği Savunmak" programları devam etti.
Ben de İstanbul Avcılar'daki oturumda bir sunum yaptım. Katılımcılardan biri olan Yeşilay Büyükçekmece Şube Başkanı Recep Çalışkan, Yeşilay'ın tarihçesini anlatırken çok önemli bir hatırlatmada bulundu:
Yeşilay, 1920'de "Hilal-i Ahdar" adıyla, işgal altındaki İstanbul'da, Türk milletinin iradesini alkol ve uyuşturucu ile teslim almaya çalışan güçlere karşı bir direniş hareketi olarak doğdu.
Dr. Mazhar Osman ve dönemin 30 aydını, işgal ordularının genç nesli sarhoşluk, uyuşturucu ve sefahatle etkisiz hale getirme çabasına karşı bir fikir cephesi kurdu.
Aradan 104 yıl geçti. Ancak mücadele aynı, sadece yöntem değişti.
Bugün artık işgal orduları yok, ama dijital kumar siteleri, sentetik uyuşturucular ve sanal bağımlılık ağları var.
Bağımlılık, sadece bireysel bir sağlık sorunu değil; toplumun direnç damarlarını tıkayan, iradeyi felç eden bir silah haline getirildi.
Yeşilay'ın 2025 Kumar Raporu bu durumu rakamlarla gözler önüne seriyor:
Türkiye'de 15 yaş altı gençlerde kumara başlama yaşı 12'e kadar düştü.
Nüfusun yaklaşık %10,1'i hayatında en az bir kez kumar oynamış.
Bağımlılıkla mücadele merkezlerine başvuranların %28'i kumar bağımlısı.
Erkeklerin %12'si, kadınların %5'i kumar nedeniyle zarar riski altında.
Yani mesele "birkaç bireysel tercih" değil; toplumsal bir kuşatma hali.
Aynı tablo uyuşturucu kullanımı açısından da geçerli.
Yeşilay Uyuşturucu Raporu'na göre Türkiye'de maddeye başlama yaşı 9'a kadar indi.
Ekonomik kriz dönemlerinde ucuz ve kolay temin edilebilen sentetik uyuşturucuların kullanım oranı %40'tan fazla arttı.
Amfetamin türü yapay uyuşturucuların yaygınlaşması, sadece ölüm oranlarını değil, ruh sağlığı sorunlarını da dramatik biçimde yükseltiyor.
Dünya Sağlık Örgütü verileri, düşük gelirli ülkelerde madde bağımlılığına bağlı ölüm oranlarının son 10 yılda %45 artış gösterdiğini ortaya koyuyor.
Tüm bu tabloyu birlikte okuduğumuzda görüyoruz ki; bağımlılık artık yeni dünya düzeninin en etkili silahı haline getirildi.
Dünya gölge elitlerin tanzim ettiği, "milletler ötesi birliktelik" fikri üzerinden, "dünya vatandaşlığı" adı altında bir tür "ruhsuz küresel devlet" inşa edilmeye çalışılıyor.
Bu düzenin temelinde, gayesiz, yönsüz ve iradesiz bir nesil yaratma hedefi yatıyor.
Uyuşturulmuş, ekrana hapsedilmiş, üretimden koparılmış bir gençlik; artık bir milletin değil, küresel şirketlerin ve algoritmaların tebaası haline getiriliyor.
Bu tabloyu yalnızca bir "ahlak sorunu" olarak değil, ulusal güvenlik ve varlık meselesi olarak görmek gerekiyor.
Bir ülke gençliğini kaybederse, geleceğini de kaybeder.
Bugün gençliğimiz için verilen mücadele, Mazhar Osman'ın işgal yıllarında verdiği mücadeleyle aynı çizgidedir.
O gün düşman ordularına karşı direnen bir millet vardı, bugün ekranlara, sanal bahislere, sentetik uyuşturuculara karşı direnen bir millet olmalıyız.
Bağımsız Türkiye Partisi'nin öncülük ettiği "Geleceği Savunmak" program serisi, bu açıdan büyük bir toplumsal bilinç hareketidir.
Bu, sadece bir farkındalık projesi değil; milletin iradesini yeniden inşa etme girişimidir.
Çünkü bu mücadelenin özü, bir "yaşam tarzı" değil, bir varoluş mücadelesidir.
Siyaset kurumu ve bürokrasi bugün küresel düzenin direktiflerini uygulamakla meşgulken,
BTP kadrolarının bu inisiyatifi, milletimizin geleceği adına en gerçek, en samimi çıkıştır.
Çünkü bağımlılıkla savaşmak, sadece sağlığı değil, istiklali savunmaktır.
Ben de İstanbul Avcılar'daki oturumda bir sunum yaptım. Katılımcılardan biri olan Yeşilay Büyükçekmece Şube Başkanı Recep Çalışkan, Yeşilay'ın tarihçesini anlatırken çok önemli bir hatırlatmada bulundu:
Yeşilay, 1920'de "Hilal-i Ahdar" adıyla, işgal altındaki İstanbul'da, Türk milletinin iradesini alkol ve uyuşturucu ile teslim almaya çalışan güçlere karşı bir direniş hareketi olarak doğdu.
Dr. Mazhar Osman ve dönemin 30 aydını, işgal ordularının genç nesli sarhoşluk, uyuşturucu ve sefahatle etkisiz hale getirme çabasına karşı bir fikir cephesi kurdu.
Aradan 104 yıl geçti. Ancak mücadele aynı, sadece yöntem değişti.
Bugün artık işgal orduları yok, ama dijital kumar siteleri, sentetik uyuşturucular ve sanal bağımlılık ağları var.
Bağımlılık, sadece bireysel bir sağlık sorunu değil; toplumun direnç damarlarını tıkayan, iradeyi felç eden bir silah haline getirildi.
Yeşilay'ın 2025 Kumar Raporu bu durumu rakamlarla gözler önüne seriyor:
Türkiye'de 15 yaş altı gençlerde kumara başlama yaşı 12'e kadar düştü.
Nüfusun yaklaşık %10,1'i hayatında en az bir kez kumar oynamış.
Bağımlılıkla mücadele merkezlerine başvuranların %28'i kumar bağımlısı.
Erkeklerin %12'si, kadınların %5'i kumar nedeniyle zarar riski altında.
Yani mesele "birkaç bireysel tercih" değil; toplumsal bir kuşatma hali.
Aynı tablo uyuşturucu kullanımı açısından da geçerli.
Yeşilay Uyuşturucu Raporu'na göre Türkiye'de maddeye başlama yaşı 9'a kadar indi.
Ekonomik kriz dönemlerinde ucuz ve kolay temin edilebilen sentetik uyuşturucuların kullanım oranı %40'tan fazla arttı.
Amfetamin türü yapay uyuşturucuların yaygınlaşması, sadece ölüm oranlarını değil, ruh sağlığı sorunlarını da dramatik biçimde yükseltiyor.
Dünya Sağlık Örgütü verileri, düşük gelirli ülkelerde madde bağımlılığına bağlı ölüm oranlarının son 10 yılda %45 artış gösterdiğini ortaya koyuyor.
Tüm bu tabloyu birlikte okuduğumuzda görüyoruz ki; bağımlılık artık yeni dünya düzeninin en etkili silahı haline getirildi.
Dünya gölge elitlerin tanzim ettiği, "milletler ötesi birliktelik" fikri üzerinden, "dünya vatandaşlığı" adı altında bir tür "ruhsuz küresel devlet" inşa edilmeye çalışılıyor.
Bu düzenin temelinde, gayesiz, yönsüz ve iradesiz bir nesil yaratma hedefi yatıyor.
Uyuşturulmuş, ekrana hapsedilmiş, üretimden koparılmış bir gençlik; artık bir milletin değil, küresel şirketlerin ve algoritmaların tebaası haline getiriliyor.
Bu tabloyu yalnızca bir "ahlak sorunu" olarak değil, ulusal güvenlik ve varlık meselesi olarak görmek gerekiyor.
Bir ülke gençliğini kaybederse, geleceğini de kaybeder.
Bugün gençliğimiz için verilen mücadele, Mazhar Osman'ın işgal yıllarında verdiği mücadeleyle aynı çizgidedir.
O gün düşman ordularına karşı direnen bir millet vardı, bugün ekranlara, sanal bahislere, sentetik uyuşturuculara karşı direnen bir millet olmalıyız.
Bağımsız Türkiye Partisi'nin öncülük ettiği "Geleceği Savunmak" program serisi, bu açıdan büyük bir toplumsal bilinç hareketidir.
Bu, sadece bir farkındalık projesi değil; milletin iradesini yeniden inşa etme girişimidir.
Çünkü bu mücadelenin özü, bir "yaşam tarzı" değil, bir varoluş mücadelesidir.
Siyaset kurumu ve bürokrasi bugün küresel düzenin direktiflerini uygulamakla meşgulken,
BTP kadrolarının bu inisiyatifi, milletimizin geleceği adına en gerçek, en samimi çıkıştır.
Çünkü bağımlılıkla savaşmak, sadece sağlığı değil, istiklali savunmaktır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Doç. Dr. Ali Bestami Kepekçi / diğer yazıları
- Bağımlılık yeni silah: Gayesiz bir nesil üzerinden kurgulanan dünya düzeni / 29.10.2025
- Eğitimin üç ayağı: Aile, okul ve medya / 20.10.2025
- Her şeyin öznesini unutunca / 19.10.2025
- İnsanı unutan çağ / 18.10.2025
- Öfke çağı: Direksiyonda, evde, sokakta aynı sorun / 17.10.2025
- Uyuşturucuda aile ve ekonomi etkisi / 14.10.2025
- Çeteleşme: Yönsüz ve gayesiz bırakılan gençlik / 13.10.2025
- Çeteler: Gençliğin suçla değil, umutsuzlukla kurduğu ittifak / 12.10.2025
- Uyuşturucu ve alkolün görünmeyen dinamiği / 07.10.2025
- Fakirlik ölüm getiriyor: Uyuşturucunun sessiz ekonomisi / 05.10.2025
- Eğitimin üç ayağı: Aile, okul ve medya / 20.10.2025
- Her şeyin öznesini unutunca / 19.10.2025
- İnsanı unutan çağ / 18.10.2025
- Öfke çağı: Direksiyonda, evde, sokakta aynı sorun / 17.10.2025
- Uyuşturucuda aile ve ekonomi etkisi / 14.10.2025
- Çeteleşme: Yönsüz ve gayesiz bırakılan gençlik / 13.10.2025
- Çeteler: Gençliğin suçla değil, umutsuzlukla kurduğu ittifak / 12.10.2025
- Uyuşturucu ve alkolün görünmeyen dinamiği / 07.10.2025
- Fakirlik ölüm getiriyor: Uyuşturucunun sessiz ekonomisi / 05.10.2025




















































































