İsrail, Gazze'ye baskısını artırmasına Hamas'ın seçimleri kazanmasını gerekçe gösterip, tepkisinin haklı bir öfkeden kaynaklandığını savunuyor. Gazze'deki toplu cezalandırmanın sistematikliği göz önüne alındığında, İsrail'in yaptığını 'iyi niyetli' veya 'haklı' görmek zor.
İsrail'in işgal topraklarındaki davranışlarını veya Araplara yönelik tavrını inceleyenler, sık sık bir yanlışa düşmekteler; İsrail'in iyi niyetle hareket ettiğini varsaymak. İsrail'i kötü niyetli atfetmeye dair gönülsüzlük, bu hafta Gazze'deki trafonun haziranda bombalanmasına ilişkin bir rapor yayımlayan insan hakları grubu B'Tselem tarafından da sergilendi. B'Tselem'in doğru biçimde savaş suçu diye nitelediği söz konusu toplu cezalandırmanın dehşet verici sonuçları raporda açıkça anlatılıyor. B'Tselem Gazze'de yaşayan 1,4 milyon kişinin çoğunun günde ancak birkaç saat elektrik ve içme suyu alabildiği uyarısında bulunuyor. Kanalizasyon sistemi çökmek üzere ki, bu bulaşıcı hastalıkların yayılma riskini getiriyor. Gazzeliler artık modern hayatın temel unsurlarından mahrum. Buzdolapları çalışmıyor, apartmanlarda yaşayan güçsüz insanlar evlerinden ayrılamıyor, çünkü asansörler bozuk ya da güvenilmez. Hastaneler temel hizmetleri sağlamak için büyük mücadele veriyor. 'İntikam eylemi' Hamas hükümetini seçen Filistinlileri cezalandırmak amacıyla dayatılan ambargoya maruz kalan Gazze ekonomisinin yok olacağı an B'Tselem'e göre giderek yaklaşıyor. Fakat İsrail'in neden böylesi korkunç cezalandırma eylemleri seçtiğini açıklamaya gelince, B'Tselem de önemli olanı kaçırıyor. Görünüşe göre buna intikam hırsıyla girişiliyor, hatta grubun raporu da 'İntikam Eylemi' başlığı taşıyor. Öyle anlaşılıyor ki, İsrail olaydan birkaç gün önce askeri Gilad Şalit'in kaçırılmasının intikamını almak istiyordu. 'İntikam' teorisinin sorunu, intikam arayan tarafın bir derece iyi niyetli olduğunu öngörmesi. Oyuncağımı çalarsan, ben de sana vururum gibi. Şiddetli ya da orantısız hareket ettim ama bu dürtülerimin dürüstlüğünü kimse yadsıyamaz. Öfkemin kurnazlık ya da aldatmayla alâkası yok. Suçlanıyorum çünkü dürtülerimi kontrol edemedim. Hatta, eylemim haksız olsa da öfkem haklı gibi bir ima var. Fakat neden İsrail'in Gazze'deki trafoyu tahrip ederken iyi niyetli hareket ettiğine inanalım? Neden bunun hesaplanmış bir hareket değil de aceleyle verilmiş aşırı bir tepki olduğunu varsayalım? Savaş suçlarının anlık ve gelişigüzel olmak yerine belli bir amaç gütmesi muhtemel değil mi? Bu bombalamayı neden uzun zamandır ilerleyen bir planın parçasıymış gibi ele almayalım? Gazze işgali Hamas seçildikten sonra başlamadığı gibi geçen yılki çekilmenin ardından da bitmedi. 40 yıllık işgal Batı Şeria ve Gazze'de tüm şiddetiyle sürüyor. Bu süre zarfında İsrail Filistinlileri aşağılayan, giderek küçülen gettolara hapseden, dış dünyayla temasını kesen ve bağımsız ekonomiye sahip olma şansını yok eden bir siyaset izledi. İkinci intifadanın patlak vermesinden beri İsrail denetimlerini sıklaştırdı. Bunun için de birbirini güçlendiren iki paralel yaklaşım uyguluyor. İlk olarak, Filistinlilerin direnme kararlığını kırmak, aralarında iç savaşı kışkırtmak için toplu cezalandırma yöntemlerini uygulamaya koydu. İkincisi, gettolardaki ıstırap 'evcilleştirildi' ki, her Filistinli kendini yalıtılmış, endişelerini sadece kendi hanesini ilgilendiren bir seviyeye inmiş bulsun; tıpkı inşaat izni nasıl alırım, okula gitmek için duvarı nasıl geçerim, yasadışı biçimde İsrail'de hapsedilen akrabayı nasıl ziyaret ederim, aile topraklarının daha fazla çalınmasını nasıl durdururum türünden endişeler gibi. Her iki siyasetin de amacı ortak; Filistin'in birliğini törpülemek ve direnişi engellemek, Filistinlileri savunmasız kırsal alanlardan görece daha güvenli şehirlere sürmek ve en nihayet baskının artmaya devam etmesiyle komşu Arap ülkelerine gitmelerini sağlamak. Bu çerçeveden, trafonun bombalanması İsrail'in Filistinlilere ilişkin uzun dönemli planları içine tam oturuyor. Bunun intikamla alakası yok. Daha güncel bir örnekse, Media Lens sitesi forumunda BBC Ortadoğu editörü Jeremy Bowen'ın yer aldığı e-posta alışverişine ilişkin. İsrailli hahamlardan oluşan bir grupla Hamaslı siyasetçilerin bu yaz başlattığı barış girişiminin neden BBC tarafından haber yapılmadığı konusunda Bowen forumda sorgulanıyor. İki tarafın girişimlerini açıklayacakları toplantı, İsrail'in Şin Bet gizli servisi, muhtemelen hükümetin onayını da alarak Hamaslı vekillerin Kudüs'e girişine izin vermeyince engellendi. Bowen, İsrail'i eleştirse de girişimin marjinal bir anlam taşıdığına inanıyor. Hükümetin bu toplantı nedeniyle endişelendiğinden şüphe ediyor. Ona göre, toplantı 'sinir bozucu bir durum'dan daha öte değil çünkü İsrail'deki barış cephesi 2000'de intifadanın patlak vermesinden bu yana Filistinlilerle temasa zaten gönülsüz. İsrail hükümetinin Hamas'ın 'daha saygın' görünmesini istemeyeceğini kabul eden Bowen, bunu 'hükümetin Hamas'ın İsrail'i yıkmayı amaçlayan bir terör örgütü olduğuna inanmasına' bağlıyor. Kısacası İsrail hükümeti söz konusu girişimi Hamas'ı barış için samimi bulmadığından engelliyor. Burada İsrail yine iyi niyetle hareket ediyor; Hamas'la konuşamaz çünkü bu terörist bir örgüt. Ama bu iyi niyet varsayımını bırakırsak ne olur? Hamas askeri ve siyasi kanatlardan ve yardım kuruluşlarıdan meydana geliyor. İsrail tüm bu faaliyetleri terör nitelikli olarak değerlendiriyor, kanatlar arasında ayrım yapmayı, Hamas'ın çoklu kimliklere sahip olabileceğini reddediyor. Hamas'ın seçime girmesini engellemeye çalışan İsrail, ancak ABD'nin ısrarıyla pes etti. İsrail şimdi de Hamas'ın yönetiminde olması halinde terörü desteklemek için kullanılacağını iddia ederek Filistin hükümet kurumlarını yok etmeye girişti. İsrail hükümetinin, Hamas'ın siyasi kanadının bile teröre kanat gerdiğine inandığı için böyle hareket ettiği öne sürülebilir. Ancak pek çok diğer olay İsrail'in başka amaçları olduğunu telkin ediyor. Ocaktaki seçimlerden beri İsrail'in Hamas'a yönelik politikaları tek bir sonuca yol açtı; özellikle yeni seçilen siyasiler olmak üzere örgütteki ılımlıların zayıflayıp militanların güçlenmesine. İsrail'in Hamas vekilleriyle hahamlar arasındaki barış girişimini engellemesi de militanları değil ılımlıları itibarsızlaştırdı. O halde neden İsrail'in asıl amacının bu olduğunu farz etmeyelim? Neden diyalog, gerçek bir barış süreci ve Filistinlilerle devlet kurmalarına izin verecek bir anlaşma yerine işgali sürdürmek için çeşitli hokkabazlıklarla bahane aradığını düşünmeyelim? Neden İsrail'in hahamlarla Hamaslı vekiller arasındaki görüşmeyi engellediğini, çünkü böyle bir diyaloğun seçmenlere ve dünyaya Hamas içinde anlaşmaya hazır güçlü sesler bulunduğunu göstermesinden ve şans verilirse bu kişilerin güçlenmesinden korktuğunu farz etmeyelim? İsrail hükümetinin Hamas ve hahamlar arasındaki teması koparmak istemesinin, Filistinlilerin tarlalarının ilhak edilmesine yol açan duvara karşı İsrailli ve Filistinli eylemcilerin ortak gösterilerini dağıtmak için defalarca şiddet kullanmasıyla aynı sebepten kaynaklandığını düşünmeyelim? Anketler hükümeti korkutuyor
Bowen'ın tersine, İsraillilerin yüzde 67'sinin Hamas'ın da içinde bulunacağı Filistin birlik hükümetiyle müzakereye destek verdiğini, yüzde 56'sınınsa kim liderlik ederse etsin görüşmeden yana olduğunu gösteren anketleri ciddiye almayalım? Bu istatistikler karşısında İsrail'in korktuğu, Hamas'a barış sürecine girme şansı verilirse İsrailli seçmenlerin hükümetlerine taviz için baskı yapması mı? Neden İsrail hükümetinin tıpkı daha önce laik Filistinli liderleri gözden düşürmesi gibi enerjisini bu kez Hamas'ın inandırıcılığını azaltmaya harcamasının aslında barışı çıkarına görmemesinden kaynaklandığını düşünmeyelim? İsrail'in bir başka siyasetini de şüpheyle ele almalıyız; yabancı ülke pasaportu taşıyan Filistinlilerin turist vizelerini yenilemeyip, onları evlerinden ve ailelerinden ayrılmaya zorlamasına. İsrail'in neden bu politikaya ihtiyaç duyduğuna dair üstünkörü mantığa sahip bir neden bile yok; tabii aşikâr amacı saymazsak, yani İsrail'in birkaç bin Filistinliyi doğuştan gelen haklarından mahrum bırakmak için yeni bir tertip bulduğuna inanmasını. Bu yöntem, İsrail barışla ilgilenseydi üzerinde devletlerini kuracakları topraklardan Filistinlileri arındırmaya yönelik. Burada İsrail hesabına iyi niyet varsaymak imkânsız. Yabancı pasaport sahibi olanlar, Filistinliler arasındaki en eğitimli ve muhtemelen diyaloğa en hevesli kişiler. Çoğunun çatışmadan korumak istedikleri yatırımları var ve çoğu uluslararası toplumun dili İngilizceyi akıcı biçimde konuşuyor. İsrail ilgilenseydi, barış için köprü oluşturabilirlerdi. Ancak İsrail buna yanaşmıyor. Medya ve insan hakları örgütleri bunu kabul etmeli. Yoksa, İsrail'in etnik temizlik girişimlerine destek çıkan kötü niyet, tenkit edilmeden sürebilir. Jonathan Cook / Radikal
İsrail'in işgal topraklarındaki davranışlarını veya Araplara yönelik tavrını inceleyenler, sık sık bir yanlışa düşmekteler; İsrail'in iyi niyetle hareket ettiğini varsaymak. İsrail'i kötü niyetli atfetmeye dair gönülsüzlük, bu hafta Gazze'deki trafonun haziranda bombalanmasına ilişkin bir rapor yayımlayan insan hakları grubu B'Tselem tarafından da sergilendi. B'Tselem'in doğru biçimde savaş suçu diye nitelediği söz konusu toplu cezalandırmanın dehşet verici sonuçları raporda açıkça anlatılıyor. B'Tselem Gazze'de yaşayan 1,4 milyon kişinin çoğunun günde ancak birkaç saat elektrik ve içme suyu alabildiği uyarısında bulunuyor. Kanalizasyon sistemi çökmek üzere ki, bu bulaşıcı hastalıkların yayılma riskini getiriyor. Gazzeliler artık modern hayatın temel unsurlarından mahrum. Buzdolapları çalışmıyor, apartmanlarda yaşayan güçsüz insanlar evlerinden ayrılamıyor, çünkü asansörler bozuk ya da güvenilmez. Hastaneler temel hizmetleri sağlamak için büyük mücadele veriyor. 'İntikam eylemi' Hamas hükümetini seçen Filistinlileri cezalandırmak amacıyla dayatılan ambargoya maruz kalan Gazze ekonomisinin yok olacağı an B'Tselem'e göre giderek yaklaşıyor. Fakat İsrail'in neden böylesi korkunç cezalandırma eylemleri seçtiğini açıklamaya gelince, B'Tselem de önemli olanı kaçırıyor. Görünüşe göre buna intikam hırsıyla girişiliyor, hatta grubun raporu da 'İntikam Eylemi' başlığı taşıyor. Öyle anlaşılıyor ki, İsrail olaydan birkaç gün önce askeri Gilad Şalit'in kaçırılmasının intikamını almak istiyordu. 'İntikam' teorisinin sorunu, intikam arayan tarafın bir derece iyi niyetli olduğunu öngörmesi. Oyuncağımı çalarsan, ben de sana vururum gibi. Şiddetli ya da orantısız hareket ettim ama bu dürtülerimin dürüstlüğünü kimse yadsıyamaz. Öfkemin kurnazlık ya da aldatmayla alâkası yok. Suçlanıyorum çünkü dürtülerimi kontrol edemedim. Hatta, eylemim haksız olsa da öfkem haklı gibi bir ima var. Fakat neden İsrail'in Gazze'deki trafoyu tahrip ederken iyi niyetli hareket ettiğine inanalım? Neden bunun hesaplanmış bir hareket değil de aceleyle verilmiş aşırı bir tepki olduğunu varsayalım? Savaş suçlarının anlık ve gelişigüzel olmak yerine belli bir amaç gütmesi muhtemel değil mi? Bu bombalamayı neden uzun zamandır ilerleyen bir planın parçasıymış gibi ele almayalım? Gazze işgali Hamas seçildikten sonra başlamadığı gibi geçen yılki çekilmenin ardından da bitmedi. 40 yıllık işgal Batı Şeria ve Gazze'de tüm şiddetiyle sürüyor. Bu süre zarfında İsrail Filistinlileri aşağılayan, giderek küçülen gettolara hapseden, dış dünyayla temasını kesen ve bağımsız ekonomiye sahip olma şansını yok eden bir siyaset izledi. İkinci intifadanın patlak vermesinden beri İsrail denetimlerini sıklaştırdı. Bunun için de birbirini güçlendiren iki paralel yaklaşım uyguluyor. İlk olarak, Filistinlilerin direnme kararlığını kırmak, aralarında iç savaşı kışkırtmak için toplu cezalandırma yöntemlerini uygulamaya koydu. İkincisi, gettolardaki ıstırap 'evcilleştirildi' ki, her Filistinli kendini yalıtılmış, endişelerini sadece kendi hanesini ilgilendiren bir seviyeye inmiş bulsun; tıpkı inşaat izni nasıl alırım, okula gitmek için duvarı nasıl geçerim, yasadışı biçimde İsrail'de hapsedilen akrabayı nasıl ziyaret ederim, aile topraklarının daha fazla çalınmasını nasıl durdururum türünden endişeler gibi. Her iki siyasetin de amacı ortak; Filistin'in birliğini törpülemek ve direnişi engellemek, Filistinlileri savunmasız kırsal alanlardan görece daha güvenli şehirlere sürmek ve en nihayet baskının artmaya devam etmesiyle komşu Arap ülkelerine gitmelerini sağlamak. Bu çerçeveden, trafonun bombalanması İsrail'in Filistinlilere ilişkin uzun dönemli planları içine tam oturuyor. Bunun intikamla alakası yok. Daha güncel bir örnekse, Media Lens sitesi forumunda BBC Ortadoğu editörü Jeremy Bowen'ın yer aldığı e-posta alışverişine ilişkin. İsrailli hahamlardan oluşan bir grupla Hamaslı siyasetçilerin bu yaz başlattığı barış girişiminin neden BBC tarafından haber yapılmadığı konusunda Bowen forumda sorgulanıyor. İki tarafın girişimlerini açıklayacakları toplantı, İsrail'in Şin Bet gizli servisi, muhtemelen hükümetin onayını da alarak Hamaslı vekillerin Kudüs'e girişine izin vermeyince engellendi. Bowen, İsrail'i eleştirse de girişimin marjinal bir anlam taşıdığına inanıyor. Hükümetin bu toplantı nedeniyle endişelendiğinden şüphe ediyor. Ona göre, toplantı 'sinir bozucu bir durum'dan daha öte değil çünkü İsrail'deki barış cephesi 2000'de intifadanın patlak vermesinden bu yana Filistinlilerle temasa zaten gönülsüz. İsrail hükümetinin Hamas'ın 'daha saygın' görünmesini istemeyeceğini kabul eden Bowen, bunu 'hükümetin Hamas'ın İsrail'i yıkmayı amaçlayan bir terör örgütü olduğuna inanmasına' bağlıyor. Kısacası İsrail hükümeti söz konusu girişimi Hamas'ı barış için samimi bulmadığından engelliyor. Burada İsrail yine iyi niyetle hareket ediyor; Hamas'la konuşamaz çünkü bu terörist bir örgüt. Ama bu iyi niyet varsayımını bırakırsak ne olur? Hamas askeri ve siyasi kanatlardan ve yardım kuruluşlarıdan meydana geliyor. İsrail tüm bu faaliyetleri terör nitelikli olarak değerlendiriyor, kanatlar arasında ayrım yapmayı, Hamas'ın çoklu kimliklere sahip olabileceğini reddediyor. Hamas'ın seçime girmesini engellemeye çalışan İsrail, ancak ABD'nin ısrarıyla pes etti. İsrail şimdi de Hamas'ın yönetiminde olması halinde terörü desteklemek için kullanılacağını iddia ederek Filistin hükümet kurumlarını yok etmeye girişti. İsrail hükümetinin, Hamas'ın siyasi kanadının bile teröre kanat gerdiğine inandığı için böyle hareket ettiği öne sürülebilir. Ancak pek çok diğer olay İsrail'in başka amaçları olduğunu telkin ediyor. Ocaktaki seçimlerden beri İsrail'in Hamas'a yönelik politikaları tek bir sonuca yol açtı; özellikle yeni seçilen siyasiler olmak üzere örgütteki ılımlıların zayıflayıp militanların güçlenmesine. İsrail'in Hamas vekilleriyle hahamlar arasındaki barış girişimini engellemesi de militanları değil ılımlıları itibarsızlaştırdı. O halde neden İsrail'in asıl amacının bu olduğunu farz etmeyelim? Neden diyalog, gerçek bir barış süreci ve Filistinlilerle devlet kurmalarına izin verecek bir anlaşma yerine işgali sürdürmek için çeşitli hokkabazlıklarla bahane aradığını düşünmeyelim? Neden İsrail'in hahamlarla Hamaslı vekiller arasındaki görüşmeyi engellediğini, çünkü böyle bir diyaloğun seçmenlere ve dünyaya Hamas içinde anlaşmaya hazır güçlü sesler bulunduğunu göstermesinden ve şans verilirse bu kişilerin güçlenmesinden korktuğunu farz etmeyelim? İsrail hükümetinin Hamas ve hahamlar arasındaki teması koparmak istemesinin, Filistinlilerin tarlalarının ilhak edilmesine yol açan duvara karşı İsrailli ve Filistinli eylemcilerin ortak gösterilerini dağıtmak için defalarca şiddet kullanmasıyla aynı sebepten kaynaklandığını düşünmeyelim? Anketler hükümeti korkutuyor
Bowen'ın tersine, İsraillilerin yüzde 67'sinin Hamas'ın da içinde bulunacağı Filistin birlik hükümetiyle müzakereye destek verdiğini, yüzde 56'sınınsa kim liderlik ederse etsin görüşmeden yana olduğunu gösteren anketleri ciddiye almayalım? Bu istatistikler karşısında İsrail'in korktuğu, Hamas'a barış sürecine girme şansı verilirse İsrailli seçmenlerin hükümetlerine taviz için baskı yapması mı? Neden İsrail hükümetinin tıpkı daha önce laik Filistinli liderleri gözden düşürmesi gibi enerjisini bu kez Hamas'ın inandırıcılığını azaltmaya harcamasının aslında barışı çıkarına görmemesinden kaynaklandığını düşünmeyelim? İsrail'in bir başka siyasetini de şüpheyle ele almalıyız; yabancı ülke pasaportu taşıyan Filistinlilerin turist vizelerini yenilemeyip, onları evlerinden ve ailelerinden ayrılmaya zorlamasına. İsrail'in neden bu politikaya ihtiyaç duyduğuna dair üstünkörü mantığa sahip bir neden bile yok; tabii aşikâr amacı saymazsak, yani İsrail'in birkaç bin Filistinliyi doğuştan gelen haklarından mahrum bırakmak için yeni bir tertip bulduğuna inanmasını. Bu yöntem, İsrail barışla ilgilenseydi üzerinde devletlerini kuracakları topraklardan Filistinlileri arındırmaya yönelik. Burada İsrail hesabına iyi niyet varsaymak imkânsız. Yabancı pasaport sahibi olanlar, Filistinliler arasındaki en eğitimli ve muhtemelen diyaloğa en hevesli kişiler. Çoğunun çatışmadan korumak istedikleri yatırımları var ve çoğu uluslararası toplumun dili İngilizceyi akıcı biçimde konuşuyor. İsrail ilgilenseydi, barış için köprü oluşturabilirlerdi. Ancak İsrail buna yanaşmıyor. Medya ve insan hakları örgütleri bunu kabul etmeli. Yoksa, İsrail'in etnik temizlik girişimlerine destek çıkan kötü niyet, tenkit edilmeden sürebilir. Jonathan Cook / Radikal