AB'ci önceki üçlü koalisyonun ardından AKP'nin tek başına iktidarıyla, sadece iç politik ve ekonomik meselelerdeki kronik olumsuzluklar değil, dış politik konulardaki hezimetler de artık sümenaltına sığdırılamıyor. Mızraklar çuvala sığmıyor. Pembe tablolar, milletimizi ikna etmeye yetmiyor.
Dahası, AB'ci-ABD'ci siyaset ve medyanın ağızbirliği etmiş hali, eskisi gibi tat da vermiyor.
Borç yükü artmaya,
ekonomi yönetimi kem-küm etmeye,
Hazine ve Merkez Bankası yalpalamaya,
dolar ve faizler yükselmeye,
enflasyon canavarı kafasını kaldırmaya,
hiçbir işte bir arpa boyu yol alınmadığı görülmeye,
işsizlik ve yoksulluğun toplumumuzu birinci derecede tehdit eden bir risk olduğu anlaşılmaya başlanınca;
medyada ve üst yönetim kademesinde sesler çatallaşmaya yüz tuttu.
AKP'nin heybesinde de önceki koalisyon gibi "IMF, AB ve ABD talimatlarına bilâ kayd ü şart teslimiyet ve uyum" dışında bir şey bulunmadığı gerçeği, bütün maskelemelere ragmen kendini göstermeye başladı.
Uzun zamandan beri dış politik argümanlarla oyaladılar. Dış politik hezimetler yaşanıp seyrekleşince, içerideki dertler daha çok kendini hissetiriverdi.
AKP hükümeti, dış politik satrançta bütün kaleleri, bütün vezirleri, bütün taşları global oyunculara "kaptırdı" demeyeceğim, adeta sundu, onlara terk etti.
Hükümet, Musul-Kerkük başta olmak üzere bütün bir Irak'ı işgalcilere emanet etti.
Kıbrıs'ta "yüzde 75 hayır diyen Rumların varlığı" ve "kesin AB üyeliği" gözardı edilerek bile bile lades dediler; şimdi aynen AB hayali gibi, yavruvatanla ilgili de arasıra "tanınma", arasıra da "tecritten kurtarılma" hayali ile oyalanıyoruz. Allah'tan, Rumların "hayır" demeleriyle KKTC elimizde kaldı; yoksa tek celsede orasını da kaybediyorduk.
Hala KKTC'de nasıl Başbakanlık koltuğu gördüğüne inanamayan M. Ali Talat ise Amerika bana "başbakan" diye hitap etti diye avunuyor. ABD'nin "sayın başbakan" hitabına karşılık, Karpaz'ı üs olarak vermeyi bile düşünecek kadar politik basiretten uzak yaşıyorlar.
Yukarı tarafımızdaki Gürcistan'a ve Acaristan'a ABD'nin soktuğu çomaklar hakikatte bizi çok ilgilendiriyordu. Ama ABD, oraya üssünü kurdu, askerini yerleştirmeye başladı bile.
Ma'lüm, Kars Antlaşmasıyla Acaristan'ın garantörü biz idik. Oradaki Müslüman halkın kimlik ve değerlerinin korunmasının ve özerkliklerinin garantörü Türkiye'ydi. Dış işleri B akanlığından giden bir heyetin ardından, tek celsede Amerika'nın kadife eldivenli adamının istediği istikamette Acaristan halledildi.
Garantörü olup uğruna canlar verdiği KKTC'yi AB ve ABD'ye emanet eden Türkiye, garantörü de olsa Acaristan ve Gürcistan konusunda kılını niye kıpırdatsın?
Ege meselesi de Başbakan Tayyip Erdoğan'a göre "yepyeni iyi komşumuz" Yunan'ı sevindirecek biçimde halledildi; yakında kokusu çıkar.
Batı Trakya konusu ise globalizme kurban edilerek Türklerin asimile edilip Başbakan Erdoğan'ın "Yunanistan'ın hizmetine girme tavsiye ve talimatı"yla halledildi. Bundan böyle Batı Trakya Türkleri, artık kuzu kuzu Yunanistan'ın hizmetinde olacaklar?
Bütün bu peşkeşler karşısında Türkiye ne kazandı.
Dış politik santrancın tüm taşlarını AB veya ABD'ye sunduk, tamam da; bütün bunlar karşısında ne elde ettik, hangi menfaati temin ettik.
Bir büyük hiç?
Dışarıda elde ettiğimiz bu hiçlerle etrafımızı yitirirken, içerideki dertlerle ağrıyan başımızın ağrısını daha çok hissetmeye başladık.
Görünen o ki, bu hükümet de bu ağrıları dindiremeyecek.
Çünkü bunlar da öncekiler gibi IMF'ci, AB'ci, ABD'ci? Başımızı ağrıtanların taşeronları?
Türkiye'nin B planına acilen ihtiyaç var; hatta öncekinden daha da acil.
BTP'den gayri B planı olan var mı?
Keşke olsa? BTP'den gayrı hepsi, aynı AB'nin, aynı ABD'nin, aynı IMF'nin balıkları. Hepsi aynı tavanın balıkları, anlayacağınız.
Dahası, AB'ci-ABD'ci siyaset ve medyanın ağızbirliği etmiş hali, eskisi gibi tat da vermiyor.
Borç yükü artmaya,
ekonomi yönetimi kem-küm etmeye,
Hazine ve Merkez Bankası yalpalamaya,
dolar ve faizler yükselmeye,
enflasyon canavarı kafasını kaldırmaya,
hiçbir işte bir arpa boyu yol alınmadığı görülmeye,
işsizlik ve yoksulluğun toplumumuzu birinci derecede tehdit eden bir risk olduğu anlaşılmaya başlanınca;
medyada ve üst yönetim kademesinde sesler çatallaşmaya yüz tuttu.
AKP'nin heybesinde de önceki koalisyon gibi "IMF, AB ve ABD talimatlarına bilâ kayd ü şart teslimiyet ve uyum" dışında bir şey bulunmadığı gerçeği, bütün maskelemelere ragmen kendini göstermeye başladı.
Uzun zamandan beri dış politik argümanlarla oyaladılar. Dış politik hezimetler yaşanıp seyrekleşince, içerideki dertler daha çok kendini hissetiriverdi.
AKP hükümeti, dış politik satrançta bütün kaleleri, bütün vezirleri, bütün taşları global oyunculara "kaptırdı" demeyeceğim, adeta sundu, onlara terk etti.
Hükümet, Musul-Kerkük başta olmak üzere bütün bir Irak'ı işgalcilere emanet etti.
Kıbrıs'ta "yüzde 75 hayır diyen Rumların varlığı" ve "kesin AB üyeliği" gözardı edilerek bile bile lades dediler; şimdi aynen AB hayali gibi, yavruvatanla ilgili de arasıra "tanınma", arasıra da "tecritten kurtarılma" hayali ile oyalanıyoruz. Allah'tan, Rumların "hayır" demeleriyle KKTC elimizde kaldı; yoksa tek celsede orasını da kaybediyorduk.
Hala KKTC'de nasıl Başbakanlık koltuğu gördüğüne inanamayan M. Ali Talat ise Amerika bana "başbakan" diye hitap etti diye avunuyor. ABD'nin "sayın başbakan" hitabına karşılık, Karpaz'ı üs olarak vermeyi bile düşünecek kadar politik basiretten uzak yaşıyorlar.
Yukarı tarafımızdaki Gürcistan'a ve Acaristan'a ABD'nin soktuğu çomaklar hakikatte bizi çok ilgilendiriyordu. Ama ABD, oraya üssünü kurdu, askerini yerleştirmeye başladı bile.
Ma'lüm, Kars Antlaşmasıyla Acaristan'ın garantörü biz idik. Oradaki Müslüman halkın kimlik ve değerlerinin korunmasının ve özerkliklerinin garantörü Türkiye'ydi. Dış işleri B akanlığından giden bir heyetin ardından, tek celsede Amerika'nın kadife eldivenli adamının istediği istikamette Acaristan halledildi.
Garantörü olup uğruna canlar verdiği KKTC'yi AB ve ABD'ye emanet eden Türkiye, garantörü de olsa Acaristan ve Gürcistan konusunda kılını niye kıpırdatsın?
Ege meselesi de Başbakan Tayyip Erdoğan'a göre "yepyeni iyi komşumuz" Yunan'ı sevindirecek biçimde halledildi; yakında kokusu çıkar.
Batı Trakya konusu ise globalizme kurban edilerek Türklerin asimile edilip Başbakan Erdoğan'ın "Yunanistan'ın hizmetine girme tavsiye ve talimatı"yla halledildi. Bundan böyle Batı Trakya Türkleri, artık kuzu kuzu Yunanistan'ın hizmetinde olacaklar?
Bütün bu peşkeşler karşısında Türkiye ne kazandı.
Dış politik santrancın tüm taşlarını AB veya ABD'ye sunduk, tamam da; bütün bunlar karşısında ne elde ettik, hangi menfaati temin ettik.
Bir büyük hiç?
Dışarıda elde ettiğimiz bu hiçlerle etrafımızı yitirirken, içerideki dertlerle ağrıyan başımızın ağrısını daha çok hissetmeye başladık.
Görünen o ki, bu hükümet de bu ağrıları dindiremeyecek.
Çünkü bunlar da öncekiler gibi IMF'ci, AB'ci, ABD'ci? Başımızı ağrıtanların taşeronları?
Türkiye'nin B planına acilen ihtiyaç var; hatta öncekinden daha da acil.
BTP'den gayri B planı olan var mı?
Keşke olsa? BTP'den gayrı hepsi, aynı AB'nin, aynı ABD'nin, aynı IMF'nin balıkları. Hepsi aynı tavanın balıkları, anlayacağınız.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019