Toplum olarak aynı yolculuğu yapıyoruz ama birbirimize yabancılaşıyoruz. Oysa bir selam, bir gülümseme, bir sakız bile gönül köprüleri kurmaya yeter…
Geçtiğimiz günlerde otobüsle şehirlerarası bir yolculuk yaptım. Yan koltuğumda bir beyefendi oturuyordu. Uzun süre birbirimizle ilgilenmeden, herkes kendi telefonu ile meşgul oldu. Arada bir fark ettirmeden birbirimize göz süzüyorduk. Telefon görüşmelerinden arkadaşın Kürt olduğunu anladım.
Yanımda oturan beyefendinin niyetini bilmiyordum ama benim niyetim uygun bir ortam oluştuğunda onunla sohbet etmekti. Sabırla bekledim; ancak o, herhangi bir ilgi göstermedi. O zaman bir yol bulmalıydım. Çünkü aynı yolculuğu paylaşıyoruz ama hiç konuşmuyoruz. Bu durum, insani ilişkiler açısından hiç de iç açıcı değildi. Aslında bu tablo, toplumda insanların aynı dünyayı, aynı ortamı paylaşmasına rağmen birbirine yabancılaşmasının bir resmiydi.
Yolculukta kulağım tıkanmasın diye çantamda bir kutu sakız bulunduruyordum. Bunu, bir sohbet başlatma vesilesi olarak kullanabilirdim. Ona sakız uzattım:
- "Sakız alır mısınız kardeşim?"
O da gülümseyerek,
- "He Vallah, alırım, iyi olur," dedi.
O anda anladım ki, bu suskun beyefendi aslında konuşmak, tanışmak için bir fırsat kolluyormuş.
- "Yolculuk nereye? Adın nedir? Ne işle meşgulsün? Sohbet edelim, sen de anlat ben de anlatayım" dedim.
Önce kendimi tanıttım. Yeni Mesaj Gazetesi yazarı ve Bağımsız Türkiye Partisi MYK üyesi olduğumu söyledim. Yolculuğa çıkmadan önce yazdığım bir şiiri okudum. İktidara muhalif olduğumu dile getirince yol arkadaşım tebessümle söze başladı:
- "Benim adım Recep. Cizre'de esnafım, konfeksiyon ürünleri satıyorum. Gaziantep'ten, Adana'dan, Diyarbakır'dan mal alıp memlekete getiriyorum. Dört çocuğum var. Gece gündüz çalışıyorum ama aldığım malı satınca yerine koyamıyorum. Gittikçe eriyorum. Gelecekten hiç umudum yok. Evlatlarımı okutabileceğime dahi inanmıyorum. Sonumuz ne olacak, bilmiyorum."
Recep Efendi gerçekten umudunu kaybetmişti. Sohbet ilerledikçe, yaşanan hendek olaylarında günlerce evlerinden çıkamadıklarını, ölümle burun buruna geldiklerini, kahraman güvenlik güçlerinin yardımıyla hayatta kaldıklarını sanki yeniden yaşıyormuş gibi heyecanla anlattı.
Ben de Recep kardeşimize BTP'nin "Geleceği Savunmak" serisini anlattım. Ona, gelecek adına umutlu olması gerektiğini söyledim. En azından bir vatandaşın daha umutlarını yeşertmenin mutluluğunu yaşadım.
Bir ara dikkatimi çeken bir soru sordu:
- "Hocam, bu barış süreci ne olacak? Bize bir faydası olacak mı, yoksa kabak yine bizim başımıza mı patlayacak?"
Ben de ona barış sürecinin bir tiyatrodan ibaret olduğunu, bunun havanda su dövmek gibi bir iş olduğunu izah ettim. Bunun üzerine Recep Efendiye ben sordum:
- "Peki, siz inanıyor musunuz?"
Ardından cevabını verdi:
- "Vallahi hocam, ben asla inanmıyorum. Çünkü iki taraf da birbirini kandırıyor, samimi değiller. Benim korkum, biz ne olacağız? Acaba bizim başımıza yine bir çorap mı örerler?"
Bunun üzerine dedim ki:
- "Bak Recep kardeşim, sonuç ne olursa olsun devletimizin güvenlik güçlerine güveneceksiniz. Allah göstermesin, bu milleti her fırsatta birbirine düşürmeye çalışanlar olursa sakın alet olmayın. Devletimizin gücü, her türlü tehlikeyi aşacak kudrete sahiptir."
Bu sohbetten sonra Recep Efendi de ben de sonra oldukça mutlu olduk. Onun Kürt kökenli olması, benim Türk kökenli olmam dostluğumuza ve muhabbetimize engel olmadı. Recep'in de benim de ne bayrakla ne dille ne dinle ne devletle hiçbir sorunumuzun olmadığını bir defa daha anladık. Anladık ki hükümetin gündemi vatandaşın gündeminde çok uzak. Her ne kadar bizi ayırmaya çalışsalar da biz kardeşiz.
İşte bu güzel yolculuk hikâyesini, ibret ve umut olması dileğiyle paylaşmak istedim.
Bir yolculukta başlayan sade bir sohbet, aslında bu ülkenin insanının derdini de umudunu da özetliyordu.
Geçtiğimiz günlerde otobüsle şehirlerarası bir yolculuk yaptım. Yan koltuğumda bir beyefendi oturuyordu. Uzun süre birbirimizle ilgilenmeden, herkes kendi telefonu ile meşgul oldu. Arada bir fark ettirmeden birbirimize göz süzüyorduk. Telefon görüşmelerinden arkadaşın Kürt olduğunu anladım.
Yanımda oturan beyefendinin niyetini bilmiyordum ama benim niyetim uygun bir ortam oluştuğunda onunla sohbet etmekti. Sabırla bekledim; ancak o, herhangi bir ilgi göstermedi. O zaman bir yol bulmalıydım. Çünkü aynı yolculuğu paylaşıyoruz ama hiç konuşmuyoruz. Bu durum, insani ilişkiler açısından hiç de iç açıcı değildi. Aslında bu tablo, toplumda insanların aynı dünyayı, aynı ortamı paylaşmasına rağmen birbirine yabancılaşmasının bir resmiydi.
Yolculukta kulağım tıkanmasın diye çantamda bir kutu sakız bulunduruyordum. Bunu, bir sohbet başlatma vesilesi olarak kullanabilirdim. Ona sakız uzattım:
- "Sakız alır mısınız kardeşim?"
O da gülümseyerek,
- "He Vallah, alırım, iyi olur," dedi.
O anda anladım ki, bu suskun beyefendi aslında konuşmak, tanışmak için bir fırsat kolluyormuş.
- "Yolculuk nereye? Adın nedir? Ne işle meşgulsün? Sohbet edelim, sen de anlat ben de anlatayım" dedim.
Önce kendimi tanıttım. Yeni Mesaj Gazetesi yazarı ve Bağımsız Türkiye Partisi MYK üyesi olduğumu söyledim. Yolculuğa çıkmadan önce yazdığım bir şiiri okudum. İktidara muhalif olduğumu dile getirince yol arkadaşım tebessümle söze başladı:
- "Benim adım Recep. Cizre'de esnafım, konfeksiyon ürünleri satıyorum. Gaziantep'ten, Adana'dan, Diyarbakır'dan mal alıp memlekete getiriyorum. Dört çocuğum var. Gece gündüz çalışıyorum ama aldığım malı satınca yerine koyamıyorum. Gittikçe eriyorum. Gelecekten hiç umudum yok. Evlatlarımı okutabileceğime dahi inanmıyorum. Sonumuz ne olacak, bilmiyorum."
Recep Efendi gerçekten umudunu kaybetmişti. Sohbet ilerledikçe, yaşanan hendek olaylarında günlerce evlerinden çıkamadıklarını, ölümle burun buruna geldiklerini, kahraman güvenlik güçlerinin yardımıyla hayatta kaldıklarını sanki yeniden yaşıyormuş gibi heyecanla anlattı.
Ben de Recep kardeşimize BTP'nin "Geleceği Savunmak" serisini anlattım. Ona, gelecek adına umutlu olması gerektiğini söyledim. En azından bir vatandaşın daha umutlarını yeşertmenin mutluluğunu yaşadım.
Bir ara dikkatimi çeken bir soru sordu:
- "Hocam, bu barış süreci ne olacak? Bize bir faydası olacak mı, yoksa kabak yine bizim başımıza mı patlayacak?"
Ben de ona barış sürecinin bir tiyatrodan ibaret olduğunu, bunun havanda su dövmek gibi bir iş olduğunu izah ettim. Bunun üzerine Recep Efendiye ben sordum:
- "Peki, siz inanıyor musunuz?"
Ardından cevabını verdi:
- "Vallahi hocam, ben asla inanmıyorum. Çünkü iki taraf da birbirini kandırıyor, samimi değiller. Benim korkum, biz ne olacağız? Acaba bizim başımıza yine bir çorap mı örerler?"
Bunun üzerine dedim ki:
- "Bak Recep kardeşim, sonuç ne olursa olsun devletimizin güvenlik güçlerine güveneceksiniz. Allah göstermesin, bu milleti her fırsatta birbirine düşürmeye çalışanlar olursa sakın alet olmayın. Devletimizin gücü, her türlü tehlikeyi aşacak kudrete sahiptir."
Bu sohbetten sonra Recep Efendi de ben de sonra oldukça mutlu olduk. Onun Kürt kökenli olması, benim Türk kökenli olmam dostluğumuza ve muhabbetimize engel olmadı. Recep'in de benim de ne bayrakla ne dille ne dinle ne devletle hiçbir sorunumuzun olmadığını bir defa daha anladık. Anladık ki hükümetin gündemi vatandaşın gündeminde çok uzak. Her ne kadar bizi ayırmaya çalışsalar da biz kardeşiz.
İşte bu güzel yolculuk hikâyesini, ibret ve umut olması dileğiyle paylaşmak istedim.
Bir yolculukta başlayan sade bir sohbet, aslında bu ülkenin insanının derdini de umudunu da özetliyordu.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Uğur Kepekçi / diğer yazıları
- Bir yolculuk hikayesi / 05.11.2025
- Sorumlu muhalefetin adresi BTP’dir / 03.11.2025
- Pardon süreci / 02.11.2025
- Atatürk, istismarcıların oyununu bozmuştur / 01.11.2025
- BTP Cumhuriyet Şöleni düzenledi / 31.10.2025
- Atatürk, Cumhuriyeti anlatıyor / 30.10.2025
- 102. yaşın kutlu olsun Cumhuriyet / 29.10.2025
- Gençler geleceğimizdir / 28.10.2025
- Geleceği savunmak kutsal bir görevdir / 27.10.2025
- ‘Geleceği Savunmak’ için Sivas’tayız -6- / 26.10.2025
- Sorumlu muhalefetin adresi BTP’dir / 03.11.2025
- Pardon süreci / 02.11.2025
- Atatürk, istismarcıların oyununu bozmuştur / 01.11.2025
- BTP Cumhuriyet Şöleni düzenledi / 31.10.2025
- Atatürk, Cumhuriyeti anlatıyor / 30.10.2025
- 102. yaşın kutlu olsun Cumhuriyet / 29.10.2025
- Gençler geleceğimizdir / 28.10.2025
- Geleceği savunmak kutsal bir görevdir / 27.10.2025
- ‘Geleceği Savunmak’ için Sivas’tayız -6- / 26.10.2025


















































































