Boğazımda kılıç da olsa hakkı söylerim
"Halife, senin fetva vermeni yasaklamamış mı?" diyen birisine Hz. Ebuzer buyurdu ki: "Allah'a and olsun ki, eğer kılıcı benim boğazıma dayasalar, ben Resûlullah'tan (s.a.a) duyduğum hadisi, boynum kesilmeden önce söyleyebilirsem, söylerim"
07.03.2016 00:00:00
Hz. Ebuzer, hakkı ve haklı olanı çok açık bir şekilde söylemekten çekinmezdi. Osman'ın hilafeti döneminde birisi ona şöyle sordu: "Halifenin görevlileri vergiyi arttırmışlar; onların malından o miktarı çalmamız doğru mudur?"
Hz. Ebuzer, böyle bir yolu mertlik bilmediği için ona, "Bu yol doğru değildir. Çaresi malını korumak için kıyam edip, haddinden fazla vermemektir."
Halife yanlısı olan Kureyş gençlerinden birisi, bu durumu görünce kızarak dedi ki: "Halife, senin fetva vermeni yasaklamamış mı?"
Hz. Ebuzer'in kızdığı yüzünden belli oluyordu. Korkusuzca ona şu cevabı verdi: "Allah'a and olsun ki, eğer kılıcı benim boğazıma dayasalar, ben Resûlullah'tan (s.a.a) duyduğum hadisi, boynum kesilmeden önce söyleyebilirsem, söylerim." (Hilyetü'l-Evliyâ, c.1, s.160).
Şüphesiz böyle açık konuşmak bazılarını gocunduruyor, bazılarını da meşakkate düşürüyordu. Ama Ebuzer, onun bunun rızasını kazanmak için hakkı söylemekten çekinmezdi.
O, Rebeze'de sürgün olduğu günlerde, üzülerek açık ve doğru sözlerinin getirdiği kötü sonuçlara bakıp, şöyle diyordu: "Ben o kadar emr-i bil maruf ve nehy-i anil münker yaptım ki hakkı savunmam arkadaşlarımı benim başımdan dağıttı; şimdi ise yalnız kalmışım." (Tabakât-ı İbn-i Sa'd, c.4, s.236).
Ebu Bekir ve Ömer'in hilafeti döneminde az da olsa Resûlullah'ın (s.a.a) sünneti uygulanıyor ve mal dağılımında kısmi adalet sağlanıyordu. Osman halifeliğe geldiğinde, toplumsal adaleti çiğneyerek halkın malını kendi keyfine göre istediğine bağışlıyordu.
İslam mücahitleri cephelerde şehitler vererek düşmanları yenip, ganimetler alıyorlar ve Osman'ın başında bulunduğu İslam devletinin merkezine gönderiyorlardı. Halife de bunları kayıtsız şartsız kendi akrabalarına ve yakınlarına dağıtıyordu. Takvalı, ilimli, faziletli şahıslar ise çeşitli bahanelerle bu ganimetlerden mahrum bırakılıyordu. Halifenin İslam dışı yaptığı bu haksızlıklar o kadar arttı ki büyük sahabiler dahi onu kınadılar. Bu durum tarihin siyah sayfaları arasında kayda geçti. Şimdiye kadar tarihçilerin hiçbirisi onu savunmamış ve bugünkü tarihçilerin de hepsi, onun yaptıklarının Resûlullah'ın (s.a.a) sünnetine uygun olmadığını açıkça belirtmişlerdir.
Osman'ın yaptığı hilaflardan birisi de Beytu'l-malın büyük bir kısmını, amcası Hakem bin Ebil As'a ve onun oğlu, kendisinin damadı olan Mervan'a bağışlamasıdır.
Eğer bu şahıslar salih kimseler olsalardı halifenin işi normal sayılabilirdi belki. Ancak bu baba ve oğulun İslam tarihinde çok kötü geçmişleri vardır. Onların Resulullah'a (s.a.a) açıkça düşmanlık ettikleri herkesçe malumdur.
Hz. Ebuzer, böyle bir yolu mertlik bilmediği için ona, "Bu yol doğru değildir. Çaresi malını korumak için kıyam edip, haddinden fazla vermemektir."
Halife yanlısı olan Kureyş gençlerinden birisi, bu durumu görünce kızarak dedi ki: "Halife, senin fetva vermeni yasaklamamış mı?"
Hz. Ebuzer'in kızdığı yüzünden belli oluyordu. Korkusuzca ona şu cevabı verdi: "Allah'a and olsun ki, eğer kılıcı benim boğazıma dayasalar, ben Resûlullah'tan (s.a.a) duyduğum hadisi, boynum kesilmeden önce söyleyebilirsem, söylerim." (Hilyetü'l-Evliyâ, c.1, s.160).
Şüphesiz böyle açık konuşmak bazılarını gocunduruyor, bazılarını da meşakkate düşürüyordu. Ama Ebuzer, onun bunun rızasını kazanmak için hakkı söylemekten çekinmezdi.
O, Rebeze'de sürgün olduğu günlerde, üzülerek açık ve doğru sözlerinin getirdiği kötü sonuçlara bakıp, şöyle diyordu: "Ben o kadar emr-i bil maruf ve nehy-i anil münker yaptım ki hakkı savunmam arkadaşlarımı benim başımdan dağıttı; şimdi ise yalnız kalmışım." (Tabakât-ı İbn-i Sa'd, c.4, s.236).
Ebu Bekir ve Ömer'in hilafeti döneminde az da olsa Resûlullah'ın (s.a.a) sünneti uygulanıyor ve mal dağılımında kısmi adalet sağlanıyordu. Osman halifeliğe geldiğinde, toplumsal adaleti çiğneyerek halkın malını kendi keyfine göre istediğine bağışlıyordu.
İslam mücahitleri cephelerde şehitler vererek düşmanları yenip, ganimetler alıyorlar ve Osman'ın başında bulunduğu İslam devletinin merkezine gönderiyorlardı. Halife de bunları kayıtsız şartsız kendi akrabalarına ve yakınlarına dağıtıyordu. Takvalı, ilimli, faziletli şahıslar ise çeşitli bahanelerle bu ganimetlerden mahrum bırakılıyordu. Halifenin İslam dışı yaptığı bu haksızlıklar o kadar arttı ki büyük sahabiler dahi onu kınadılar. Bu durum tarihin siyah sayfaları arasında kayda geçti. Şimdiye kadar tarihçilerin hiçbirisi onu savunmamış ve bugünkü tarihçilerin de hepsi, onun yaptıklarının Resûlullah'ın (s.a.a) sünnetine uygun olmadığını açıkça belirtmişlerdir.
Osman'ın yaptığı hilaflardan birisi de Beytu'l-malın büyük bir kısmını, amcası Hakem bin Ebil As'a ve onun oğlu, kendisinin damadı olan Mervan'a bağışlamasıdır.
Eğer bu şahıslar salih kimseler olsalardı halifenin işi normal sayılabilirdi belki. Ancak bu baba ve oğulun İslam tarihinde çok kötü geçmişleri vardır. Onların Resulullah'a (s.a.a) açıkça düşmanlık ettikleri herkesçe malumdur.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.