"Gazze Şeridi'nden çekileceğiz" diyerek göz boyayan İsrail, çekilme planını gelecek yaza ertelediğini duyurdu.
Bu duyurunun yapıldığı saatlerde Han Yunus mülteci kampına girildi, Gazze ve Batı Şeria'da ihtiyarlar ve küçük çocuklar İsrail askerleri tarafından makinalı tüfeklerle tarandı.
İşgal ettiği Filistin topraklarından üç aylık bir periyotla çekilmesi beklenen İsrail askerinin bu tarz uygulamaları yeni değil.
Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği gibi kurumlar ya da ABD, Rusya, Fransa ve Almanya gibi güçlü ülkelerin nabzına göre şerbet veren Şaron Yönetimi, ileri- geri attığı adımlarla uluslararası camiayı avucunda oynatıyor.
İsrail'in gönüllü savunuculuğunu yapan hükümet dışı kurumlar ve sivil toplum örgütleri de bunun sosyolojik boyutunu hazırlıyor.
Hamas ve İslami Cihad'a karşı savaş açan İsrail meclisi Knesset, soykırım politikasını uygulamayı sürdürüyor.
Türk Başbakan Ecevit'in kullandığı Soykırım ifadesini içine sindiremeyen İsrail, bölgedeki katliamına devam ediyor.
Bir taraftan Araplar arasında siyasal çatlaklar oluşturarak mevcut siyasal yapılanmayı içten çökertmek isteyen İsrail Yönetimi, Irak, İran ve Suriye üzerinden stratejik bir atılım yaparak Türkiye'ye kadar kollarını genişletmek istiyor.
1980'lerin ortasında Özal ile başlatılan bu süreç, Ecevit döneminde sekteye uğramış görünse de; Erdoğan Başbakanlığındaki son hükümetle ağır aksak da olsa ilerliyor.
Evet aksak da olsa, ileriye giden bir süreç sözkonusu.
Sizler Erdoğan'ın İsrail'e sözde meydan okumasına bakmayın.
Erdoğan AB'ye de "İçişlerimize karışamazsınız"diyerek anlamlı(!) bir tepki verdi.
Şimdi Brüksel'de Verheugen ile Birlik'e müdahil olmak için tokalaşılıyor.
İsrail için bu tarz eylemler ve söylemler daha önce de yapıldı.
Türk siyasiler Filistin'i gücendirmemek ile İsrail'i kızdırmamak arasında siyasal bir gelgit yaşıyorlar.
Aynı sendromu Erdoğan da yaşıyor.
İsrail'le estirilen soğuk hava Washington ziyaretleri ile yerini sıcak havaya bırakıyor.
1988'de binlerce sivili Lübnan'da kıtır kıtır doğrayan ve adı Lübnan Kasabı'na çıkan Başbakan Şaron, Ortadoğu'da bir taraftan terör estiriyor, bir taraftan da dünya liderlerinin gözünde demokrasi havarisi kesiliyor.
Kasabın kasaplığı biliniyor; lakin kimse bir laf edemiyor. Laf edenler ise siyasal baskıya maruz kalıyor.
Olanlar ise Filistinli ihtiyarlara, hamile kadınlara ve çocuklara oluyor.
Tüm basın, hafta başında Şaron'un Gazze'den çekilmesi temasını işlerken dün ve önceki gün katledilen Filistinli sivillerdn görüntüleri biranda silinip gidiyor.
Şiddetin kareleri bazılarının yüreklerini sızlatıyor, bazılarınınsa şehvetini kabartıyor.
Bu duyurunun yapıldığı saatlerde Han Yunus mülteci kampına girildi, Gazze ve Batı Şeria'da ihtiyarlar ve küçük çocuklar İsrail askerleri tarafından makinalı tüfeklerle tarandı.
İşgal ettiği Filistin topraklarından üç aylık bir periyotla çekilmesi beklenen İsrail askerinin bu tarz uygulamaları yeni değil.
Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği gibi kurumlar ya da ABD, Rusya, Fransa ve Almanya gibi güçlü ülkelerin nabzına göre şerbet veren Şaron Yönetimi, ileri- geri attığı adımlarla uluslararası camiayı avucunda oynatıyor.
İsrail'in gönüllü savunuculuğunu yapan hükümet dışı kurumlar ve sivil toplum örgütleri de bunun sosyolojik boyutunu hazırlıyor.
Hamas ve İslami Cihad'a karşı savaş açan İsrail meclisi Knesset, soykırım politikasını uygulamayı sürdürüyor.
Türk Başbakan Ecevit'in kullandığı Soykırım ifadesini içine sindiremeyen İsrail, bölgedeki katliamına devam ediyor.
Bir taraftan Araplar arasında siyasal çatlaklar oluşturarak mevcut siyasal yapılanmayı içten çökertmek isteyen İsrail Yönetimi, Irak, İran ve Suriye üzerinden stratejik bir atılım yaparak Türkiye'ye kadar kollarını genişletmek istiyor.
1980'lerin ortasında Özal ile başlatılan bu süreç, Ecevit döneminde sekteye uğramış görünse de; Erdoğan Başbakanlığındaki son hükümetle ağır aksak da olsa ilerliyor.
Evet aksak da olsa, ileriye giden bir süreç sözkonusu.
Sizler Erdoğan'ın İsrail'e sözde meydan okumasına bakmayın.
Erdoğan AB'ye de "İçişlerimize karışamazsınız"diyerek anlamlı(!) bir tepki verdi.
Şimdi Brüksel'de Verheugen ile Birlik'e müdahil olmak için tokalaşılıyor.
İsrail için bu tarz eylemler ve söylemler daha önce de yapıldı.
Türk siyasiler Filistin'i gücendirmemek ile İsrail'i kızdırmamak arasında siyasal bir gelgit yaşıyorlar.
Aynı sendromu Erdoğan da yaşıyor.
İsrail'le estirilen soğuk hava Washington ziyaretleri ile yerini sıcak havaya bırakıyor.
1988'de binlerce sivili Lübnan'da kıtır kıtır doğrayan ve adı Lübnan Kasabı'na çıkan Başbakan Şaron, Ortadoğu'da bir taraftan terör estiriyor, bir taraftan da dünya liderlerinin gözünde demokrasi havarisi kesiliyor.
Kasabın kasaplığı biliniyor; lakin kimse bir laf edemiyor. Laf edenler ise siyasal baskıya maruz kalıyor.
Olanlar ise Filistinli ihtiyarlara, hamile kadınlara ve çocuklara oluyor.
Tüm basın, hafta başında Şaron'un Gazze'den çekilmesi temasını işlerken dün ve önceki gün katledilen Filistinli sivillerdn görüntüleri biranda silinip gidiyor.
Şiddetin kareleri bazılarının yüreklerini sızlatıyor, bazılarınınsa şehvetini kabartıyor.
Cevat Kışlalı / diğer yazıları
- Suikastın geri planı / 09.05.2006
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005