Uzun bir süre ülkemizin ekonomisini yönlendiren Sn. Derviş, solu birleştiremeyeceğini anlayınca, CHP'li oldu. Görkemli bir törenle Deniz Baykal tarafından rozeti bizzat takılarak partiye katıldı.
Cumhuriyet Halk Partisi kuruluş misyonu olarak halkın partisidir. Çiftçiyi, işçiyi, memuru topyekün halkı kucaklayan, onlara sahip çıkan partidir.
Son seçimlerde barajın altında kalarak meclise milletvekili sokamayan CHP, bundan sonraki süreçte, tarihî misyonuna uygun yeni hareket tarzları benimsemiş, pek çok sahada halkın geneline hitap edecek projelere yöneldi.
Öyle ki, odasına Şeyh Edebali'nin bir sözünü astıracak kadar ufku değişen sn. Baykal, gelen tepkilere dayanamayarak bir süre sonra tabloyu indirse de, farklı kesimlerden oy alabilmenin gayretine girdi.
Seçimlerdeki mağlubiyetten bu yana, Hacı Bektaş-ı Veli törenlerinde de boy gösteren Deniz Bey, halk ile bütünleşmeye çalışan ve her kesime hitap edebilen bir parti olma yolundaydı.
Yalnız, Kemal Derviş'i, barajı geçmenin hatta iktidarın garantisi olarak görmek ve partiye bir düğün bayram havasıyla dahil etmek, bu zamana kadarki çabaları halkın nazarında sıfırlamıştır.
Zira, Sn. Derviş Dünya Bankası'ndan ekonomimizin başına transfer edildiği günden beri, ekonomi zihniyetini hiç saklamamış, tam aksine sonuna kadar, hatta Cumhurbaşkanı ve Başbakan ile ters düşme pahasına kararlılıkla fikirlerinin arkasında durmuştur.
Sn. Derviş, global sömürü güçlerinin emrindeki IMF'nin ve Dünya Bankası'nın politikalarını benimsemektedir. Ve halkçılıkla uzaktan yakından bir ilgisi yoktur.
Ekonomi yönetiminin başında kaldığı 17 aylık süre zarfında üst düzey bürokratlar ve kalburüstü işadamları dışında hiçbir kesimi muhatap kabul etmemiştir.
IMF'den büyük tavizlerle alınan kredileri yalnızca hortumculara ve batık bankalara aktarmış, işçiye, çiftçiye, açız feryatlarıyla sokaklara dökülen memura kulaklarını tıkamıştır.
Onun yanlış teşhisleriyle ülke enflasyon ortamından stagflasyon ortamına sürüklenmiş, işsizlik had safhaya ulaşmıştır.
Yine, Cumhuriyet tarihinin en hızlı küçülmesinin yaşandığı bu dönemde, millet yararına tek bir tedbir alınmaya gerek görülmemiştir.
Tam aksine, kendisi, ülkenin bu krize sürüklenmesinde rol sahibi IMF direktörleriyle adeta işbirliğine girmiş, programın aksamaması için azami gayret sarfetmiştir.
Bir Türk Bakanı gibi değil de, IMF'nin memuru gibi hareket ettiğini söyleyebileceğimiz sn. Derviş'in aklına milletimiz, sadece alınan kredilerin faiz borçlarının ödenmesinde gelmiş, devamlı arttırılan vergilerle halkımız bu borcun altında ezildikçe ezilmiştir.
Onun zamanında üretim durma noktasına gelmiş; sanayi neredeyse "sıfırlanmıştır".
Tek bir fabrika işletmeye açılmadığı gibi, mevcut pek çok işyeri kapatılmıştır.
Yabancılara ülkemizi peşkeş çekmenin yolunu açan Tahkim Yasası, devleti ve milleti hortumlayanları ödüllendiren Bankalar Yasası, bağımsızlığımızın önemli göstergelerinden paramızı pul eden dalgalı kura geçiş kararı, Telekom ve benzeri pek çok kâr getiren kuruluşun özelleştirilerek yabancılara sunulması hep onun desteklediği IMF dayatmalarının yaptırımlarıdır.
Harfiyyen yerine getirilen bu isteklerle ülke içten içe bir parçalanmanın eşiğine sürüklenmekte, her gün biraz daha fakirleşen halkı ise kimse düşünmemektedir.
15 günde 15 yasaya yine o önayak olmuş, her türlü üretim imkanları kısıtlanmış, şeker pancarına, tütüne, mercimeğe, mısıra, buğdaya üretim tahditleri getirilerek dünyanın tarım sahasında kendi kendine yetebilen ender ülkelerinden biri olan Türkiye zorla açlığa mahkûm edilmiştir.
Bağımsızlığın önemli sembollerinden Merkez Bankası da bu dönemde piyasaya para sürme yetkisini yitirmiştir.
Cumhuriyet tarihinin en hızlı ekonomik küçülmesini gerçekleştirmeyi başaran sn. Derviş, Türkiye'yi çok büyük bir iç ve dış borç batağına sürüklemiş, iç ve dış borç faizleri toplanan vergilerin % 103.3 katına ulaşmıştır.
Türkiye iflasın eşiğindedir.
Bu hızlı çöküşün mimarı Kemal Bey ise artık CHP'dedir.
Derviş'in 17 aylık icraat döneminde yaptıklarını kısaca aktardık.
Şimdi sn. Baykal'a ve tüm halkçılara sesleniyoruz:
Bu nasıl halkçılıktır ki; global sömürünün güç odaklarıyla işbirliği yapıp, adeta tüm Türk halkını karşısına alan bu kişi bugün partinizde, hem de başınıza tac edilerek barınabilmektedir?
Bu nasıl halkçılıktır ki; halkını bakanlığı döneminde inim inim inleten bir kişi halkçı zihniyetle bağdaştırılabilmektedir?
Eğer CHP hâlâ halkçı bir parti ise Derviş'in orada işi yoktur.
Ama CHP misyonunu tamamen değiştirmiş, adındaki halkçı ifadesi dışında, bu değerle hiçbir alakası kalmamışsa, -ki gelinen nokta onu gösteriyor- gerçek halkçılar doğru adreste birleşmelidir.
Gerçek halkçıların yeri Bağımsız Türkiye Partisi'dir.
Yeni doğan çocuktan mezardaki mevtaya kadar her kesime kucak açan, derdine projeleriyle çözüm sunan Bağımsız Türkiye Partisi gerçek halkçılığın ne olduğunu hâlâ hatırlayanların yegâne adresidir.
Ve onlar halk için, artık doğru adreste buluşmalıdır.
Cumhuriyet Halk Partisi kuruluş misyonu olarak halkın partisidir. Çiftçiyi, işçiyi, memuru topyekün halkı kucaklayan, onlara sahip çıkan partidir.
Son seçimlerde barajın altında kalarak meclise milletvekili sokamayan CHP, bundan sonraki süreçte, tarihî misyonuna uygun yeni hareket tarzları benimsemiş, pek çok sahada halkın geneline hitap edecek projelere yöneldi.
Öyle ki, odasına Şeyh Edebali'nin bir sözünü astıracak kadar ufku değişen sn. Baykal, gelen tepkilere dayanamayarak bir süre sonra tabloyu indirse de, farklı kesimlerden oy alabilmenin gayretine girdi.
Seçimlerdeki mağlubiyetten bu yana, Hacı Bektaş-ı Veli törenlerinde de boy gösteren Deniz Bey, halk ile bütünleşmeye çalışan ve her kesime hitap edebilen bir parti olma yolundaydı.
Yalnız, Kemal Derviş'i, barajı geçmenin hatta iktidarın garantisi olarak görmek ve partiye bir düğün bayram havasıyla dahil etmek, bu zamana kadarki çabaları halkın nazarında sıfırlamıştır.
Zira, Sn. Derviş Dünya Bankası'ndan ekonomimizin başına transfer edildiği günden beri, ekonomi zihniyetini hiç saklamamış, tam aksine sonuna kadar, hatta Cumhurbaşkanı ve Başbakan ile ters düşme pahasına kararlılıkla fikirlerinin arkasında durmuştur.
Sn. Derviş, global sömürü güçlerinin emrindeki IMF'nin ve Dünya Bankası'nın politikalarını benimsemektedir. Ve halkçılıkla uzaktan yakından bir ilgisi yoktur.
Ekonomi yönetiminin başında kaldığı 17 aylık süre zarfında üst düzey bürokratlar ve kalburüstü işadamları dışında hiçbir kesimi muhatap kabul etmemiştir.
IMF'den büyük tavizlerle alınan kredileri yalnızca hortumculara ve batık bankalara aktarmış, işçiye, çiftçiye, açız feryatlarıyla sokaklara dökülen memura kulaklarını tıkamıştır.
Onun yanlış teşhisleriyle ülke enflasyon ortamından stagflasyon ortamına sürüklenmiş, işsizlik had safhaya ulaşmıştır.
Yine, Cumhuriyet tarihinin en hızlı küçülmesinin yaşandığı bu dönemde, millet yararına tek bir tedbir alınmaya gerek görülmemiştir.
Tam aksine, kendisi, ülkenin bu krize sürüklenmesinde rol sahibi IMF direktörleriyle adeta işbirliğine girmiş, programın aksamaması için azami gayret sarfetmiştir.
Bir Türk Bakanı gibi değil de, IMF'nin memuru gibi hareket ettiğini söyleyebileceğimiz sn. Derviş'in aklına milletimiz, sadece alınan kredilerin faiz borçlarının ödenmesinde gelmiş, devamlı arttırılan vergilerle halkımız bu borcun altında ezildikçe ezilmiştir.
Onun zamanında üretim durma noktasına gelmiş; sanayi neredeyse "sıfırlanmıştır".
Tek bir fabrika işletmeye açılmadığı gibi, mevcut pek çok işyeri kapatılmıştır.
Yabancılara ülkemizi peşkeş çekmenin yolunu açan Tahkim Yasası, devleti ve milleti hortumlayanları ödüllendiren Bankalar Yasası, bağımsızlığımızın önemli göstergelerinden paramızı pul eden dalgalı kura geçiş kararı, Telekom ve benzeri pek çok kâr getiren kuruluşun özelleştirilerek yabancılara sunulması hep onun desteklediği IMF dayatmalarının yaptırımlarıdır.
Harfiyyen yerine getirilen bu isteklerle ülke içten içe bir parçalanmanın eşiğine sürüklenmekte, her gün biraz daha fakirleşen halkı ise kimse düşünmemektedir.
15 günde 15 yasaya yine o önayak olmuş, her türlü üretim imkanları kısıtlanmış, şeker pancarına, tütüne, mercimeğe, mısıra, buğdaya üretim tahditleri getirilerek dünyanın tarım sahasında kendi kendine yetebilen ender ülkelerinden biri olan Türkiye zorla açlığa mahkûm edilmiştir.
Bağımsızlığın önemli sembollerinden Merkez Bankası da bu dönemde piyasaya para sürme yetkisini yitirmiştir.
Cumhuriyet tarihinin en hızlı ekonomik küçülmesini gerçekleştirmeyi başaran sn. Derviş, Türkiye'yi çok büyük bir iç ve dış borç batağına sürüklemiş, iç ve dış borç faizleri toplanan vergilerin % 103.3 katına ulaşmıştır.
Türkiye iflasın eşiğindedir.
Bu hızlı çöküşün mimarı Kemal Bey ise artık CHP'dedir.
Derviş'in 17 aylık icraat döneminde yaptıklarını kısaca aktardık.
Şimdi sn. Baykal'a ve tüm halkçılara sesleniyoruz:
Bu nasıl halkçılıktır ki; global sömürünün güç odaklarıyla işbirliği yapıp, adeta tüm Türk halkını karşısına alan bu kişi bugün partinizde, hem de başınıza tac edilerek barınabilmektedir?
Bu nasıl halkçılıktır ki; halkını bakanlığı döneminde inim inim inleten bir kişi halkçı zihniyetle bağdaştırılabilmektedir?
Eğer CHP hâlâ halkçı bir parti ise Derviş'in orada işi yoktur.
Ama CHP misyonunu tamamen değiştirmiş, adındaki halkçı ifadesi dışında, bu değerle hiçbir alakası kalmamışsa, -ki gelinen nokta onu gösteriyor- gerçek halkçılar doğru adreste birleşmelidir.
Gerçek halkçıların yeri Bağımsız Türkiye Partisi'dir.
Yeni doğan çocuktan mezardaki mevtaya kadar her kesime kucak açan, derdine projeleriyle çözüm sunan Bağımsız Türkiye Partisi gerçek halkçılığın ne olduğunu hâlâ hatırlayanların yegâne adresidir.
Ve onlar halk için, artık doğru adreste buluşmalıdır.
Abdulkadir Baş / diğer yazıları
- Gerçekleri görebilmek / 05.11.2002
- Ezilen halklar Türk'ün adaletini bekliyor / 03.11.2002
- Türkiye'nin gerçek dostu var mı? / 02.11.2002
- AB, Türkiye'nin kurtuluşu değil, sonudur / 01.11.2002
- Çeçen eyleminin ardından / 31.10.2002
- Milli kaynakları hayata geçirecek irade, milletin iradesidir / 29.10.2002
- Türk'e Türk'te başka dost yoktur / 28.10.2002
- Basının esas görevi / 27.10.2002
- İnsan hakları meselesi / 26.10.2002
- Milletçe aradığımızı bulduk / 24.10.2002
- Ezilen halklar Türk'ün adaletini bekliyor / 03.11.2002
- Türkiye'nin gerçek dostu var mı? / 02.11.2002
- AB, Türkiye'nin kurtuluşu değil, sonudur / 01.11.2002
- Çeçen eyleminin ardından / 31.10.2002
- Milli kaynakları hayata geçirecek irade, milletin iradesidir / 29.10.2002
- Türk'e Türk'te başka dost yoktur / 28.10.2002
- Basının esas görevi / 27.10.2002
- İnsan hakları meselesi / 26.10.2002
- Milletçe aradığımızı bulduk / 24.10.2002